Etiket arşivi: Prof. Dr. D. Ali Ercan

Kardelen, bir kurtuluş savaşı öyküsü


Kardelen, bir kurtuluş savaşı öyküsü

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan bize ulaşan nefis bir öykü..

Okunmalı, okutulmalı..

Teşekkürler Sn. Ercan..

Sevgi ve saygıyla
25.5.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================================

Beşiktaş’ın efsane Kaptanı Şeref Bey’e Göndermeyle (İthafen…)

Boğaz azgın bir nehir gibi akıyordu Marmara’ya doğru. İstanbul’un üzerine çöken manevi ağırlığı kaldıracak bir evliya beklentisi vardı sokaklarda. Karayelden esen rüzgar, yağmur getirecekti şehit mezarlarına. Fatih’in fethettiği İstanbul beş yüzyıl sonra, kansız savaşsız İngilizler’e teslim edilmişti bir Mayıs sabahı. Dolmabahçe önünde son silahlı birlik de silahlarını teslim ediyordu. Yüzbaşı Şeref ve birliği manga manga tüfeklerini, tabancalarını hatta süngülerini İngiliz subaylarına makbuz karşılığı teslim ediyordu. Birliğin sonu geldiğinde İngiliz Çavuş Şeref Yüzbaşı’ya bağırdı :

– Sör ! Tabancanız…

Şeref hiddetle döndü, elinin tersiyle çavuşa vuracak oldu. İngiliz Binbaşı araya girdi ve “Tabancanız kalsın, mermileri boşaltınız yüzbaşı.” dedi.


Şeref hiddetle tabancasını çekti, ateş edebileceğini düşünen İngiliz askerleri silahlarını Yüzbaşı Şeref’e doğrulttular. Şeref “altı patlar”ını gökyüzüne çevirdi, tambur pimini çekti, prinç kovanlı ve uçları çentikli altı mermi iki metre yükseklikten yere boşaldı. Kabzası laz işi, baba yadigarı tabancasını kılıfına soktu, asker dönüşüyle birliğinin karşısına geçti.
Hazır olda bekleyen 120 asker yumrukları sıkılı, dişleri kenetli, Galiçya’dan Hicaz’a, Trablusgarp’tan Fizan’a peşinden gittiği o mert adamın ağzının içine bakıyordu. Bir emir verse, evet o bir emir verse
bir avuç züppe İngiliz’i elleriyle boğabilirlerdi.

– Şimdi dağılıyoruz arkadaşlar. Sizleri 10 yıldır sabırla bekleyenlerin yanına gidin. Ama unutmayın bu iş daha bitmedi, bu millet esaretini yenmek için sizin gibi yiğitlere ihtiyaç duyacaktır.
Hakkınızı helal eder misiniz?

Bir an sessizlik oldu. Elleri cebinde ve cebinde tuttuğu yuvarlak metal çerçeveli gözlüğü olduğu halde bekledi. Bekledi, bekledi…
Birliğin çavuşu bir adım öne çıktı ve:

– Bizim helalimiz seninle şehit düşmektir komutanım.

Şeref’in gözlerinden hiç de istemediği halde iki damla yaş süzüldü, ellerinde tuttuğu gözlük tuzla buz olmuştu. Avuç içi kanıyordu ve
daha sert bir sesle bağırarak :

– Hakkınız helal midir bana?

***

Yağmur yağıyordu. Gökyüzündeki martılar birkaç dakika önce yaşadıkları gök gürültüsünden beter bir “Helal Olsun!” sesinden duydukları ürküntüyü üzerilerinden atamamışlardı.Kan damlaları Dolmabahçe’den Beşiktaş’a doğru birer metre aralıklarla Şeref’i takip ediyorlardı. Neden sonra elinin kanadığını fark etti. Dolmabahçe Sarayı Harem Dairesi ardındaki yüksek duvarın altında omuzundaki yıldızlı apoletleri söküp eline sardı. Kanı emen apoletin ipek örtülü yıldızları kıpkırmızı oluverdiler.

Şeref Bey sabahın yağmurlu hüznünde Beşiktaş’a vardı. Balıkçı kahvesinde oturmak istedi ancak “hırpani halim bir Türk subayına yakışmaz” diyerek sahile indi. Oturup tekne altını onaran balıkçıyı seyre daldı. Kan çanağına dönen gözlerinin ardında fırtınalar kopuyordu.
Sırtına dokunan elle irkildi. Kafasını kaldırdı. Biraz önce teknesini onarırken seyrettiği denizci bir şeyler söylüyordu. Ama Şeref duyamıyordu onu. Sararmış dişlerine bakarak denizcinin, anlamaya çalıştı söylediklerini.

– Asker aga, asker aga ?
– Efendim
– Okuman, yazman var mıdır?
– Evet. Hayrola?
– Agam be teknenin adını yazsan olur mu?
– Tamam. Nedir teknenin adı?
– Kardelen
– Sevgilinin adı mı?
– Hee… Nerden bildin?

Harp Okulunda aldığı öğrendiği “Hat”  sanatı ilk kez işine yarıyordu. Şeref Osmanlıca ve bir kardelen şekline benzer motifle yazdı tekneye genç denizcinin sevgilisinin adını “KARDELEN”

– Aga, kardelen mi bu şimdi? Ya aga çok güzel oldu. Sana borçlandım şimdi ben.
– Bir gün ödersin. Nerelisin sen?
– İnebolulu’yum. İstanbul’daki Rum meyhanelerine tuza basılmış torik getiririz. Rumlar lakerda diyorlar. Fener’i dönerken teknenin altını vurdum. Burada onarıyorum. Kısmetse öğlen namazı tekneyi indirip İnebolu’ya yelken basacağım.

***

Yüzbaşı Şeref Akaretler Yokuşu’ndan Osmanoğlu Konağı’na yürüdü. Konağın kapısını müstahdem açtı.

– Şeref Beyim, hoş gelmişsin

Beşiktaş Jimnastik Kulübü (BJK) Divan Kurulu üyesiydi. Eskrim takımında kılıç hocasıydı ve futbol takımında da kalecilik yapıyordu. Şeref konağın ahşap merdivenlerini hışımla çıkıp çatıdaki malzeme deposuna girdi. Kısa çatı camının altına oturdu. Tabancasını çıkardı. Cepkenindeki enfiye kutusunu eline aldı. Kutuyu kulağına götürüp iki salladı. Sedef kakmalı enfiye kutusu tıkırdamaya başladı. Kutuyu açtı, içinden pamuğa sarılmış gümüş bir kurşun çıktı. Kurşunu çizme derisine süre süre iyice parlattı. Kurşunu tabancasının tamburuna sürdü, tamburu hızla çevirip kapattı. Kırlaşmaya başlayan şakaklarına götürdü.

“Affet” dedi.

TIK… boş
TIK… boş
TIK… boş

*****
Kapı hiddetle açıldı. Ahmet Fetgeri içeri girip dördüncü kez tetiğe basmakta olan Şeref’in elindeki silahı kaptı. Şeref kendinden geçmiş bir durumda ağlamaya başladı.

– Ne yapıyorsun sen, delirdin mi Şeref ?

– …

Koltuk altından tutup Şeref’i aşağıya indirdi. Sade kahve ile birer sigara içtiler.

“Her şey bitti” dedi Şeref.

“Daha değil” dedi Fetgeri. “Dün akşam Mustafa Kemal ve arkadaşları İstanbul’u terk edip Anadolu’da mücadeleyi başlatmak için gemiyle Samsun’a doğru yola çıktılar” Gözleri parladı Şeref’in. Birkaç dakika önce Azraille Rus ruleti oynayan o değildi sanki. Bir kuş olup o gemiye yetişmeyi geçirdi aklından. “Nasıl giderim ben de?” dedi.

“Çok zor. Salmazlar seni İstanbul’dan” dedi Fetgeri. Çaresiz hissetti Şeref kendini. Birden Kardelen geldi aklına. Kardelen vardı ya İnebolu’ya giden. “Neden olmasın?” diye söylendi.

 “Dur cellalenme hemen” diyen Fetgeri’ye Kardelen’i anlattı.

“Dostum fındık kabuğu kadar bir tekneyle gidemezsin oralara. Sakin olunuz, bir çare düşünürüz elbet” dedi Fetgeri. Artık Şeref’i durdurmanın imkanı yoktu. Yukarı çıktı, üç beş parça eşyasını bez asker torbasına sıkıştırdı. İki dost sarıldılar.“Ha, unutmadan bu torbayı da al, lazım olur belki” dedi Fetgeri. “Nedir bu?” diye sordu Şeref. “Denize açılıncaya kadar sakın açma” cevabını aldı.

***


Kardelen denize inmiş, yelken açmaya hazırlanırken bir sesle irkildi denizci :

– Tayfa lazım mı?

Gözleri ışıldadı genç denizcinin.

– Buyur agam. Ama hayırdır, nereye?
– Senin gittiğin yere, hatırlarsan bana borcun vardı, ödeşmiş oluruz.

***

Kardelen, Anadolu Feneri’ni geçip Karadeniz’e yol alırken,
Şeref erguvanlara son kez baktı. Erguvanların güzel renklerini İngilizler’e bırakıyordu. Yaralı elini Karadeniz’in az tuzlu temiz sularında yıkadı. Temiz bir bez parçası aradı sarmak için. Fetgeri’nin verdiği çantanın düğümünü açtı. İçinde beyaz bir beze sarılı yuvarlak bir şey vardı.
Bu bez olur diye açtı bezi ve Kardelen’in içine bir futbol topu yuvarlandı. Gözlerine inanamadı. Bu top mahalli ligde gol yemeden şampiyon oldukları ve hatıradır diyerek sakladıkları “Ertolhd” marka, içten lastikli pahalı futbol topuydu. “Ah be! Fetgeri” dedi içinden ve güldü.

***

Ara sıra esen sert rüzgar ve serpiştiren yağmura rağmen Şile açıklarını neşeyle geçtiler. Ağva limanında gece demirlediler. Lakerdanın satılmamış kısmıyla, mısır ekmeği ve erik rakısı akşam yemekleriydi. Gece denizci gence Beşiktaş’ı, Ahmet Fetgeri’yi ve bu futbol topunun hikayesini anlattı hiç susmadan. Şeref içtiği rakının ardından yüzüne doğan yakıcı güneşle uyandı.

Kardelen, Pazarbaşı burnunu aşmış, Karasuya doğru yelkenleri doluyordu. Kardelen’in genç reisi Asiye türküsünü söylüyor, tekneyle yarışan yunuslara mısır ekmeği atıyordu. Ara sıra “Kardelenim” diye mırıldanıyordu. Ertesi gece Akçakoca, diğer gece Amasra limanında yattılar. Yüzbaşı Şeref denizciliği de öğrenmeye başlamıştı.

Amasra limanı çıkışı denizci hayıflandı. “Hava patlayacak agam” Şeref baktı, baktı. Keyifli ve güneşli bir 19 Mayıs sabahından başka bir şey göremiyordu. Önemsemedi.

Teknedeki topun bir o yana, bir bu yana gittiğini gören Şeref başını kaldırdı. Deniz tarafı tamamen kararmıştı ama daha öğlen bile olmamıştı.

“Karadan neden bu kadar uzaklaştık?” diye sordu Şeref.

“Agam, kaba dalga vuruyor, burnu çevirdim”

***

Bir süre sonra yağmur eşliğinde öyle bir fırtına başladı ki, Şeref’in midesi dışarı çıkarcasına kusuyordu. “Yelken ipinden uzak dur agam, ayağına dolanmasın” dedi genç adam. Bir büyük dalga geçti üzerilerinden. Sonra bir daha, bir daha. Dümen tutan avuçları ezilmişti denizcinin. Şeref yelken ipini tutmaya çalışsa da bir süre sonra direk kopup, denize düştü. Denizcinin çığlığı bardaktan boşalırcasına yağan yağmura karıştı.

“Agam ipi sal”

Şeref duyamadı, tekne boyunun beş katı bir dalga sancak tarafından tekneyi alabora etti. Dalga çukurunun dibindeki tekne denizin altında kaldı. Denizci büyük bir çeviklikle kendini yukarı itip sudan çıktı.

Yüzbaşı Şeref su çekmiş asker üniformasının ağırlığı ve çizmesine dolanan yelken ipiyle tekneye bağlı karanlık dibe doğru hızla batıyordu. Yarım dakika dibe hızlı gidiş, ayağından çözülen iple durdu. Artık tekneden kurtulmuştu ama üzerindeki ağırlık onun yüzeye çıkmasına mani oluyordu.

Bulanık denizde gözleri açık çırpınırken, yanından geçen beyaz bir şey gördü. Bu, yukarı doğru hızla çıkan futbol topuydu. BJK ‘ın gol yemez kalecisi “Panter Şeref”topa doğru uzandı, uzandı…

***

Kerempe Burnu’nda baygın yatan genç denizci ve yanında Ertolhd marka futbol topu dalgalarla birlikte salınıyordu. Genç denizci yüzünü paramparça eden kayalıkların üzerine çıkıp bağırdı :

“Agam ! Agam!”

Yüzbaşı Şeref hayatının golünü Karadeniz’in soğuk sularında yemişti. Topa yetişememiş ve karanlık sular onu dibe doğru sürüklemişti. Elbet Karadeniz onu Anadolu’ya verecekti.

***

Ahmet Fetgeri’ye 1924 yılında bir hanım gelir ve bir torba bırakır. Ahmet bey kadının getirdiği torbadan çıkan topa bakar ve kadına sorar.

– Nedir bu bacım?

İstiklal Savaşı’nda şehit düşen kocamın vasiyetiydi, size vermemi istedi.
Ahmet bey sorar
– Adın ne bacım? Kadın yanıt verir.

“KARDELEN”


***

Mustafa Kemal’in ardından Kurtuluş mücadelesinde yer almak için Anadolu’ya geçen Yüzbaşı Şeref ‘ten tam 17 yıl sonra 19 Mayıs 1936’da Şeref’in takımı Beşiktaş Jimnastik Kulübü, her yıl 19 Mayıs’ta kutladığı spor gününün  “Atatürk’ü Anmak- Gençlik ve Spor Bayramı” olarak milletçe kutlanması için öneride bulunacaktır; Öneriyi Beşiktaş Jimnastik Kulübü adına veren Ahmet Fetgeri Bey’dir.

UZAK DA OLSA BİR UMUT VAR


Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan iyimserlik ve oldukça yüksek bedellerini “dengeli” olarak irdeleyen bir öngörü (prediction) yazısı aldık..

Ali hocaya göre, “UZAK DA OLSA BİR UMUT VAR” dır..
Bu “Uzak Umut “22. yy. başına sarkacaktır.
4 – 5 kuşak sonra ve günümüz Dünya nüfusunun 2/3’ünün şöyle veya böyle
“telef” olmasıyla!..

Doğallıkla temel varsayım;

  • Dünyanın savunma tepkisinin (refleksinin) yeryüzünde yaşamı sürdürme doğrultusunda utku kazanacağına dayalı.

Ya tersi olursa?? Gezegende uygarlık – yaşam hazin biçimde acılar içinde bitecektir.

– Tüm Çevrebilimciler (Ekolog – Ekolojistler) Dünyanın yüksleme ve durgunluk     ;    aşamasının ardından “çökme” evresinde olduğunda düşünbirliği içinde (hemfikir).

En başta gelen çözümlerden biri HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Ve “yaşamın tüm alanlarında en üst tasarruf düzeyinde yaşamak..”

  • Gelecek kuşakların yaşam hakkını çalmayı durdurmak zorundayız..

Büyük ATATÜRK‘ün diyalektik – bilimsel öngörüsünü de hiç ustan çıkarmadan :

  • “Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.”


Sevgi ve saygı ile.
11 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

UZAK DA OLSA BİR UMUT VAR

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

… ama mutluluk döneminin doğumu çok acılı olacak..

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, artık her önüne gelen, her eli kalem tutan, her mikrofonu veya kamerayı önünde bulan hemen her konuda bilir-bilmez yazıyor, çiziyor, konuşuyor. Eskilerin deyimiyle “ahkâm” kesiyor. Büyük bir bataklıktaki milyonlarca kurbağa sesinin yarattığı curcunaya çok benziyor Bilişim Dünyamız; gürültülü bir kakafoni, iğrenç  bir bilgi kirliliğinden başka bir şey değil… Aslına bakarsanız Dünyadaki genel durum da bizdekinden pek farklı değil…

Bilerek – bilmeyerek yaratılan bu sisli ortam, aslında oltanın ucuna takılmış informasyon (reklam!?) kurtçuklarıyla dolu “bir avlan ortamı” dır; kafası bulandırılmış, pusulası şaşırtılmış yığınlara yönelik sürüm, satış, siyaset, sömürü alanıdır.

“Küresel liberal ekonomik sistem” bu minval üzere, kendine özgü bir mantıkla işlemektedir; bu mantığa göre, ne olursa olsun, tekerlek dönmeli,

  • üretim-paylaşım-tüketim sarmalındaki bireyin beyni,
    Din-Siyaset-Ticaret kafesinde 
    tutulmalıdır.

Birey doğumundan ölümüne değin “müşteri”dir ve öyle kalmalıdır; bebek müşteridir, çocuk müşteridir, kadın müşteridir, öğrenci müşteridir, hasta müşteridir,
emekli müşteridir, inanan müşteridir vs…

Ve birey-müşteri son çözümlemede aldığından daha çoğunu vermiş olarak
sahneden ayrılmalıdır (AS: Artı değerine sermaye el koyabilmelidir!).
Anlamsız ve gereksiz olsa da, Doğanın yıkımına mal olsa da,
bir şekilde üretim sürdürülmeli, haksız ve dengesiz paylaşımla gerginleştirilmiş toplumlar savurgan tüketim döngüsünde tutulmalıdır…

Peki, Gezegenimiz üzerinde, doğayla çelişkili bu gidiş daha ne denli sürer dersiniz?  

“Hep böyle gider; çünkü insanlar aslında gerçek bilgi aranışında değil,
teselli beklentisindeler; bilgi edinmek değil, teselli bulmak istiyorlar; coşku, heyecan arıyorlar, alkışlamak istiyorlar.. Bilgi edinmek ise zor, zahmetli ve sıkıntılı bir iştir;
o nedenle insanlık alışkanlıklarına bağlılığı sürdürecek, topluma nesnel bilgi verenler değil, sosyal ortamda ve medyada eğlendiren, gaz veren, umut ticareti yapan insanlar, teselli eden kaynaklar (yani tuzaklar) tercih edilecektir…..”
  diyebilirsiniz. 

Ama unutmayalım, son sözü doğa yasaları söyler;

  • Doğa yasalarıyla çelişkili sosyal yasalar sürgit egemen olamazlar.

Varolan gidişin çok uzun süreceği kuşkuludur. En geç bu yüzyılın ortalarına doğru Petrolün eko-teknik anlamda bittiği, dolayısıyla, enerji bunalımıyla tetiklenmiş küresel ekonomik bunalım(lar)ın, çöküntünün baş gösterdiği, bir yandan da nüfusun 10 milyara doğru tırmandığı karmaşık (kaotik) bir durumu düşünün. Üstüne üstlük, kaçınılmaz
hızlı iklim değişikliğinin neden olacağı olumsuz çevre etkilerini düşünün.

Sosyal yapı büyük acılarla kökünden değiştirecek ve

  • Tapınılagelen küresel kapitalist paradigma,
    bu Yüzyılın sonunda çökecektir
    .

Kapitalist sistemin uydurup dillere doladığı “Sürdürülebilir kalkınma” saçmalığı terk edilerek, “sürdürülebilir yaşam” aranışına geçilecektir.

22. yüzyıla insanlık büyük bir kıyımdan arta kalan oldukça azalmış, (2-3 milyarlık)
bir nüfusla ve epey yıpranmış olarak, ama kesinlikle çok daha deneyim kazanmış, aydınlanmış ve beynindeki binlerce yıllık cenderelerden kurtulmuş olarak girecektir.

22. Yüzyıl, Gezegenimizde bilimin gerçekten egemen olduğu, küresel sosyal barışın etkin olarak korunduğu yepyeni, mutlu bir sürecin başlangıcı olabilir; bedeli çok ağır olsa da.

Regaip kandili

KANDİL(İng. CANDLE) = MUM demektir…

Portresi_gulumseyen

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Bu gün İslam aleminin Regaip kandili (Recep-2) kutlanıyor.
Diyanet tarafından oldukça kafa karıştırıcı açıklamalarla anlatılsa da, gerçekte bu gece, geleneksel olarak Peygamber Muhammed‘in ana Rahmine düşüşünün, kutlandığı gecedir. (AS: Günümüz bilimsel olanaklarıyla bile bu olanaklı değildir!?)
Mevlid  (Rebiülevvel-11) ise yine Peygamberin Doğumunun ışıklarla,
mumlarla kutlandığı gecedir.

Bunların dışında 3 kutsal gece daha var kandillerle kutlanan; 
Mir’ac (Recep-26) atı Burak’la Tanrı’nın yanına yükseliş gecesi, 
Kadir gecesi (Ramazan-26) Kur’an’ın vahy edilişinin başlangıç gecesi ve 
Berat (Şaban-14) ise günahların affedildiği, temize çıkarıldığı
(ibra edildiği) gecedir.

 
Dikkat ederseniz kutlamalar gündüz değil, hep gece oluyor.
Çünkü Araplar Güneş takvimi değil, Ay Takvimi kullanıyorlardı ve
İslam öncesi Arapların en büyük Tanrısı da Ay Tanrısı idi (Al-İlah)
Hemen tüm  İslam Dünyasında “Hilal” standart bir simgedir.. Bugün Mekke’de
Kabe’nin hemen yanı başında, eski Osmanlı yapımı Ecyad Kalesi‘nin yerinde
inşa ettirilen 15 bin kişilik büyük otel kompleksinin tepesinde 30 ton ağırlığında
Hilal biçiminde bir AY ve altında “Al-lah” yazısı var. Kuledeki  40m x 40m boyutlarındaki saat Dünyanın en büyük saatidir.
 
Arapların kullandığı ay takvimi (Kameri Takvim; AS: Lunar yıl)
Güneş takviminden yaklaşık 11 gün daha kısa, 354 günlük bir takvimdir.
(Tam olarak Güneş takviminden 10 gün 20 saat 58 dakika 36 saniye daha kısa) Bu takvime göre Peygamberin
ana rahmine düşüşü (2.7) (AS: Yineleyelim, embriyonun oluşma gününü bu gün bile tam olarak belirleyemiyoruz!) ile Doğumu (11.3) arasında 246 gün = 35 hafta var…
Normal gebelik süresi 40 hafta (AS: 38-42 hafta normaldir!) olduğuna göre ya burada bir yanlışlık var ya da Arap geleneklerinde ‘Rahime düşüş’ algısı Ceninin 5’inci haftadan sonraki durumuna (muhtemelen Ruhun bedene girişine- embriyo halinden fötus haline geçiş dönemine ??) atfediliyordu… (AS: Bu Sn. Ercan’ın “saf” -pür- bir spekülasyonu.. Peygamberin doğumu erken de olmuş olabilir!)
Bu Kandiller içinde en ilginç olanı, muhakkak ki Mir’ac öyküsüdür.
Zamanı geldiğinde (26 Mayıs.2014) onu da sizlerle paylaşacağım. æ

TÜRKİYE’NİN ÖLÇÜTLERİ


TÜRKİYE’NİN ÖLÇÜTLERİ

Ali_Ercan_portresi

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Değerli arkadaşlar,
 
Sizlere basit rakamlarla Türkiye’nin Dünyadaki yerini karşılaştıramalı
bir tablo olarak vermek istiyorum..
Ne yazık ki, İnsansal Gelişmişlik Sıralamasında (HDI) 0,70 puvanla
Dünyada 120 Ülke arasında 93’üncü olan Ülkemizin,
Çağdaş Dünya uygarlığın Sanat, Bilim ve Teknoloji kapsamındaki katkısı, 
neredeyse sıfır denebilecek, ihmal edilebilir bir düzeydedir.

Öyle ki, Nüfus ve ekonomik büyüklük bakımından 17. sırada olan 82 milyonluk
koca Türkiye’nin bir an için tüm Dünya ile ilişkisinin kesildiğini varsaysak;
Dünya Türkiye’nin yokluğunu hemen hemen hiç duyumsamayacak demektir.

Çok acı !

Aşağıdaki tabloda Dünya ortalamasına göre (1,00) Türkiye’nin kişi başına normalleştirilmiş (Studentize-normalize edilmiş) ölçütlerini (parametrelerini) veriyorum:

  • Toprak…………… 0,55
  • Su…………………. 0,40
  • Enerji…………….. 0,17
  • Gelir………………. 0,98
  • Ortalama ömür…0,96
Görüldüğü gibi tüm ölçütler 1 ‘in altında!Çok, çok kötü yönetildiği için oldukça geri kalmış bir Ülkenin Yurttaşları olduğumuzun bilincinde olalım ve çokca afra tafraya kapılmadan, gerçek yerimizi,

Dünya sıralamasında 3. sınıf bir Ülke olduğumuzu bilelim..

  • Dünya ortalaması düzeyinde görünen gelirin üretim temelinde değil,
    aslında yaşam kaynaklarımızın satışı ile sağlandığını da unutmayalım.
Nüfus dizginsiz artışını sürdükçe, bu ölçütler  giderek daha da küçülecektir..
Uzun sözün kısası budur.
Üzüntülerimle
 
Dünyanın en büyük 20 ekonomisi 
(GNP trilyon $)
  •  ABD   14,45  (gelir %23,1 nüfus %4,4)
  •  Çin   5,74
  •  Japonya   5,46
  •  Almanya   3,28
  •  Fransa   2,56
  •  İngiltere   2,25
  •  Brezilya   2,09
  •  Italya   2,05
  •  Hindistan   1,72
  •  Kanada   1,58
  •  Rusya   1,48
  •  İspanya  1,41
  •  Avustralya   1,27
  •  Meksika   1,03
  •  Güney Kore   1,01
  •  Hollanda   0,78
  •  Türkiye   0,73  
  •  Indonezya   0,71
  •  İsviçre   0,53
  •  Polonya   0,47 
  • DÜNYA toplamı  62,6 TRİLYON $
    Kaynak: Birleşmiş Milletler 2010 (wikipedia)

Şimdilik biraz daha yer var; ilerleyelim – sıkışalım…


Şimdilik biraz daha yer var; ilerleyelim – sıkışalım…

Ali_Ercan_portresi

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Roma İmparatorluğu yolları MÖ 100

The Roads of the Roman Empire

Değerli arkadaşlar,2 bin yıl öncesi Roma devrindeki Anadolu’da şimdiki kara yollarımızın
onda biri kadar yaklaşık 6 bin km kara yolu bulunuyordu..
Anadolu’nun nüfusu o zamanlar 1 milyonun altındaydı. Bin yıl önce Bizans İmparatorluğu döneminde ise yol ağının uzunluğu 30 bin km’ye erişmişti..

Şimdi 2012’de tüm kara yollarımızın uzunluğu 65 bin km’dir.. (5 bin km kadarı toprak yol) Yani bin yılda yol uzunluğu 2 katına, nüfus 80 katına çıkmış. Bir ülkede yol ağının uzunluğunu ülke alanı ve düğüm noktalarındaki yerleşim yerlerinin sayıları belirliyor..

Ülke alanına A ve yakın çevresindeki noktalara (6 noktayla) bağlantılı yerleşim yerlerinin sayısına S dersek, toplam yol uzunluğu kabacaY= 4√(A.S) formülüyle verilebilir..

Bugün için il merkezleri ve büyük ilçeler hesaba katıldığında S= 320 dolayındadır. Türkiye’nin alanını A=780 bin km2 alırsak,
Y= 63 bin km buluruz ki, gerçek rakama oldukça yakın.

(Türkiye’deki il sayısı 81 ve bütün ilçelerin sayısı 892 dir. 


600’den çok ilçe düğüm üzerinde değil,  düğümler arasında, yani çevresindeki iki yerle bağlantılı bulunuyor..)  
Yerleşik (bölgelerde), şehirlerdeki şehir içi yollarımızın toplam uzunluğunu da
kabaca 80 bin km kestiriyorum.
***
Bu yolların hepsinin gidiş-gelişli 2 yönde uzunluğu 290 bin km yapar. Türkiye’de bulunan 8 milyon araba + 8 milyon  otobüs, kamyon vs. toplam 16 milyon aracı bu yollara boncuk gibi dizsek, her 18 m’de bir araba var demektir. Eh daha 2 araçlık yer var daha tıkıştırılacak.. Araç sayısını
16 milyondan 48 milyona çıkarırsak o zaman bütün yollarımız kent içi
ve kentler arası yollarımızın tümü, gidişli gelişli tampon tampona
(park halinde!!) araçlarla dolmuş olacak..
Ha gayret..  æ

AKP’yi KURAKLIK BİTİRECEK!


Prof. Dr. D. Ali ERCAN’dan Kritik Uyarı!

AKP’yi KURAKLIK BİTİRECEK!

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali ERCAN hocamız, bir nükleer fizikçi olarak çevre sorunlarına çok duyarlı ve de yetkin. Kendisinin bu sitede çok sayıda öğretici, düşündürücü, sarsıcı yazıları, görsel sunumları var. Çok sayıda konferans da verdi, vermekte bu konularda.

Daha geçen hafta 19.3.14 günü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde
3. sınıftaki öğrencilerimize 2 saatlik bir dersi lütfettiler.
Bizim sorumluluğumuzdaki “Küreselleşme ve Halk Sağlığı” dersinde
konuk öğretim üyesi olarak “Küreselleşme ve Çevre Sağlığı” dersini verdiler.
Yansılarını sitemizde sunduk.. Aşağıdaki erişke (link) tıklanarak izlenebilir.
(http://ahmetsaltik.net/2014/03/20/prof-dr-d-ali-ercan-kuresellesme-ve-cevre-sagligi/)

Biz de çok sayıda dosyaya yer verdik sitemizde.

“KURAKLIK KIRMIZI ALARM VERİYOR : Yöneticiler Ayrımında mı?”

başlıklı yazımızı daha düne dek 1 ayı aşkın süre sitemizin girişinde (manşetinde) tuttuk. Yağan yağmurların beklenenin – gerekenin 1/100’ü bile olmadığına
dikkat çektik.

İvedi önlemleri sıraladık ve çağrıda bulunduk.

Yerel (genel!) seçim curcunası içinde gecikildiğine dikkat çektik.
Bu yazımızı aşağıdaki erişkeden çağırabilirsiniz :

http://ahmetsaltik.net/2014/03/23/kuraklik-kirmizi-alarm-veriyor-yoneticiler-ayriminda-mi/ (ADD Genel Merkezi web sitesinde gönderdik 1 ay ara ile
2 kez.. Fakat tek seçici Sn. Gn. Başkan nedense onay vermediler??)   

Sn. Prof. Ercan’ın özlü, kısa, vurucu uyarısı aşağıda..

Damlaya damlaya çöl olur.. diyor..

Deprem riskinin büyüdüğüne dikkat çekiyor..

Aynen katılıyor ve hızla bilimsel önlemeler almaya çağırıyoruz ülkemizi.

Sevgi ve saygıyla
25.3.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Ali_Ercan_portresi
Değerli arkadaşlar,

AKP iktidarını ne şu, ne bu…
“Kuraklık” bitirecek 2015 te.

 

Kuraklik_damlaya_damlaya_col_olur

Maalesef  hepimiz yanacağız kurunun yanında.

Üstüne üstlük Marmara “Deprem” olasılığı da çok büyük!

Benden söylemesi. æ (25.3.14)

Prof. Dr. D. Ali ERCAN : “Küreselleşme ve Çevre Sağlığı”


Sevgili AÜTF Dönem 3 Öğrencilerimiz,

“Küreselleşme ve Sağlık” seçmeli dersimiz bağlamında dün,
19 Mart 2014 günü bir konuk öğretim üyemizi dersimizde ağırladık.

Sayın Prof. Dr. D. Ali ERCAN,

bir nükleer fizik uzmanı olarak  bizlere

  • “Küreselleşme ve Çevre Sağlığı” 

konusunu güzelim yansıları ile sundu.
Kendisine çok teşekkür borçluyuz..

77 yansıdan oluşan öğretici görseli izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki)
tıklar mısınız??

Enerji_ve_Cevre_Ali_Ercan_AUTF_19.3.14

  • “.. Küreselleşmenin bundan böyle 3 cepheden saldırdığını yurttaşlar bilmeli.
    İlki, insanlığı bütünüyle ilgilendirdiği için esas cephe olan ekonomi cephesidir.
    Bu cephe IMF, DB ve DTÖ’nün oluşturduğu GERÇEK ŞER EKSENİ’nin komutası altında bulunuyor. Bu uğursuz mihver, pazar diktatörlüğünü,
    kâra tapmayı dünyaya dayatmaya ve yeryüzünün bütününde korkunç zararlara
    yol açmaya devam ediyor. ENRON’un hileli hiper iflası (Aralık 2001),
    Türkiye’deki para krizi, Arjantin’in tepetaklak çöküşü,dört bir yandaki ekolojik yıkımlar..

    Ignacio RAMONET, Le Monde Diplomatiqué başyazarı.
    http://monde-diplo-friends.org.uk/LMDarticles/march02art1.html

Le Monde başyazarı Ignacio RAMONET’nin yukarıdaki dizelerine
yer verdiğimiz koyu kırmızı boyayıp altını çizdiğimiz sözcüklere dikkat..

  • dört bir yandaki ekolojik yıkımlar.. 

Ekolojik yıkımın da başlıca sorumlusu ne yazık ki KÜRESEL KAPİTALİZM..

Kör olası Tunç yasa “en çok (maksimum) kâr”!
Yeni din ve yeni Tanrı da para..
Çevreyi de her yönüyle kör kâr hırsıyla yıkıma uğratan
Küreselleşme adı altında kendini maskeleyen “Yeni emperyalizm”!

Çare; Büyük ATATÜRK‘ün vurgusuyla,

  • “..Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak isteyen kapitalizm ile savaşımı ‘meslek‘ edinmek..”..

Dikkat buyurulsun, “meslek” edinmek.. denmekte!
Bu 2 kadim düşmanla boş zamanlarda, hafta sonlarında, yaz tatillerinde..
uğraşarak başetmek olanağı var mı?
Onlar böyle mi yapıyor, bu zamanlarda mı çalışıyor ve saldırıyor yalnızca?

O halde bu savaşım, tüm zaman ve mekanlarda, tüm yurttaşların bu 2 süregen düşman ile savaşımı 2. bir meslek edinmesi ile başarıya kavuşturulabilecektir..
2. bir meslek edinmek..
Bu insanlık düşmanı ideoloji ile sistematik savaşımı yaşam biçimine dönüştürmek..

Sevgi ve saygı ile.
20 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Seçim Ciddi İştir Şakaya Gelmez : 30 Mart 2014 Yerel Seçim mi Referandum mu?


Demografi Matematiği

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan oldukça teknik bir Demografi matematiği sunumu aşağıda..

Hafif bir müzik eşliğinde..

Bir “bilimsel ziyafet” gibi..

demografi.æ

Bu gün, ADD Çankaya Şubemizde sayın Ercan ile “2’li Konferans” sunduk.
Konumuz,

  • Seçim Ciddi İştir Şakaya Gelmez :
    30 Mart 2014 Yerel Seçim mi Referandum mu?
  • 1,5 milyon seçmen eksik!

YSK seçmen kütüklerini hazırlarken,
siyasal iktidarın güvensiz veri tabanına ne yazık ki mahkum davranıyor..
1,5 milyon insan kayıtlarda yok ve oy kullanamayacak..
Kayıtlardan dışlanan bu insanlar kimler? Niçin dışlandılar?
Böyle demokrasi olur mu?
Herkes seçime kilitlenniş ve 2 hafta kaldı..
Bu sonucu etkileyecek derecede büyük skandalı kim sorgulayacak ve düzeltecek??

YSK neden kendilğinden harakete geçmez?
Siyasaliktidar neden bu kabul edilemez manevralara başvurur?
Böyle bir ülkede istikrar, seçime güven ve iç barış tehlikeye düşmez mi?

Nitekim ürkünç (vahim) tabloyu izleyen 18 Avrupalı parlamenter uyarıda bulunarak, AB’nin uzmanlarının seçime gözlemci göndermesini istedi (Cumhuriyet, 15.3.14, syf. 1).

AKP iktidarını hukuka uygun, güvenli, saydam ve adil bir seçim yapmaya bir kez daha çağırıyoruz. Bunun tersinin sakıncaları ise saymakla bitmez,

Teşekkürler Sn. Ercan öenli ve uyarıcı emekleriniz için….

Sevgi ve saygı ile.
15 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Utkusu’nun (Zaferi’nin) 99. Yılı


Dostlar
,

Çanakkale Deniz Utkumuzun 99. yılında,
geçen yıl bu gün paylaştığımız 18 Mart dosyasını
güncelliği ve öğreticiliği nedeniyle bir kez daha paylaşmak istiyoruz…

******

18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Utkusu‘nun (Zaferi’nin) 98. yılındayız.

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamızın bir konferansının yansılarını paylaşmak istiyoruz. Kendisine paylaşımı için teşekkür ederek..

Lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

konferans Canakkale.æ

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 15.3.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Soçi – 2014 Kış Olimpiyatlarında Hiç Madalya Alamadık!


Soçi – 2014 Kış Olimpiyatlarında Hiç Madalya Alamadık!

Değerli arkadaşlar

Dün sona eren 2014 Soçi Kış Olimpiyatlarına 88 ülkeden 2800’ün üzerinde sporcu katılnıştı. ABD, Rusya, Kanada, Japonya, Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya, İsviçre, İsveç, Norveç ve Finlandiya’nın 100 üzerinde sporcu ile katıldığı bu Olimpiyatta
1. sırayı Rusya aldı. Norveç 2., Kanada 3. sırada.. Toplam 300 madalyanın verildiği bu oyunlara 6 sporcu ile katılan Türkiye, madalya alamayan son 62 ülke arasında kaldı.. æ (Prof. Dr. D. Ali Ercan)
Olimpiyat_halkalari
 
Soçi 2014 Kış Olimpiyatları Madalya Durumu
Ülkeler…………. Altın………Gümüş…….Bronz…….Toplam
1
Rusya
 13
11
9
33
2
Norveç
11
5
10
26
3
Kanada
10
10
5
25
4
ABD
9
7
12
28
5
Hollanda
8
7
9
24
6
Almanya
8
6
5
19
7
İsviçre
6
3
2
11
8
Belarus
5
0
1
6
9
Avusturya
4
8
5
17
10
Fransa
4
4
7
15
11
Polonya
4
1
1
6
12
Çin
3
4
2
9
13
G. Kore
3
3
2
8
14
İsveç
2
7
6
15
15
Çek C.
2
4
2
8
16
Slovenya
2
2
4
8
17
Japonya
1
4
3
8
18
Finlandiya
1
3
1
5
19
İngiltere
1
1
2
4
20
Ukrayna
1
0
1
2
21
Slovakya
1
0
0
1
22
İtalya
0
2
6
8
23
Letonya
0
2
2
4
24
Avustral
0
2
1
3
25
Hırvatisan
0
1
0
1
26
Kazakstan
0
0
1
1
Türkiye
0
0
0
0