Etiket arşivi: Nicolas Maduro

Venezüella’nın anlamı

Venezüella’nın anlamı

Örsan K. Öymen
31.01.2019, Cumhuriyet

1776 yılı uygarlık tarihi açısından önemli bir yıldır. 4 Temmuz 1776 tarihinde Amerika’da Philadelphia kentinde imzalanan Bağımsızlık Bildirgesi ile Britanya Krallığı’nın Amerika kıtasında oluşturduğu koloniler, Britanya Krallığı’ndan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Böylece Amerika Birleşik Devletleri’nin temeli atıldı.

Ancak Thomas JeffersonBenjamin FranklinThomas Paine ve George Washington gibi devrimcilerin öncülük ettiği bu hareket bir bağımsızlık ilanından ibaret değildi. Bu hareket, yeni kurulan bağımsız devletin, yani Amerika Birleşik Devletleri’nin, Britanya Krallığı’nın siyasal yapısından farklı olacağını da ana hatlarıyla ilan etmişti.

Söz konusu yeni yapıya göre ABD’de, Britanya Krallığı’ndan farklı olarak, monarşik, teokratik ve feodal bir yapının olmaması öngörülmüştü. Yetkileri tek elde toplayan despotik bir kralın ve kraliçenin yerine; yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı ilkesi bağlamında hareket eden bir devlet başkanı; yürütmeyi etki altına alan bir kilise yerine dinin, devlet, siyaset ve hukuk işlerine müdahale etmediği ve bu koşulla dini inanç ve ibadet özgürlüğünün sağlandığı laik bir düzen; toprak mülkiyetinin devletin ve toprak ağalarının tekelinde olduğu bir düzen yerine, tüm vatandaşların doğal mülkiyet hakkının olduğu bir yapı öngörülmüştü.

Bu devrimlerin temelinde, 17. yüzyılda yaşamış olan John Locke ve 18. yüzyılda yaşamış olan David HumeAdam SmithCharles-Louis Montesquieu ve Jean-Jacques Rousseau gibi filozofların ve düşünürlerin kuramları yatmaktadır.

  • 1776 Amerikan devrimi, monarşiyi, teokrasiyi ve feodalizmi yıkan ilk büyük devrimdir.

Bu devrimin Avrupa’daki ilk yansıması da Amerika’dan 13 yıl sonra, 1789 yılında Fransa’da yaşanmıştır. Genel sanının aksine monarşinin, teokrasinin ve feodalizmin yıkılma süreci ilk kez 1789 Fransız devrimiyle değil, 1776 Amerikan devrimiyle birlikte başlamıştır. Ancak 1789 Fransız devrimi de Amerikan devrimini tamamlamış ve önce Avrupa’da, sonra da dünyanın diğer bölgelerinde büyük bir etki yaratmıştır.

18. yüzyılda, bir yandan aydınlanma ideallerinin üzerine inşa edilen, bir yandan da Britanya Krallığı’nın sömürgeci yapısına bir tepki olarak kurulan ABD, 20. ve 21. yüzyılda kendi sömürgelerini kurmanın peşine düşmüştür.

Neden? Çünkü ABD, aydınlanma devrimlerini bir adım daha ileriye götüremedi, 19. yüzyılda Alman filozof Karl Marx ile Avrupa’da gelişen sosyalist ve diğer sol akımları kendi içine taşıyamadı. Avrupa, belli bir ölçüde de olsa, Fransız devriminin üzerine sosyalist veya sosyal demokrat bir örgütlenme oluştururken, ABD yerinde saydı, kendisini geliştiremedi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD yönetimleri bu nedenle de darbe ve/veya işgal yoluyla Guatemala, Küba, Şili, Nikaragua, El Salvador, Vietnam, Irak, Suriye gibi birçok ülkeye müdahalede bulundu. Son yıllarda benzer bir senaryo Venezüella için hazırlanmış durumda.
Venezüella eski Devlet Başkanı Hugo Chavez’in ülkesinde sosyalist politikaları uygulamaya başlamasından itibaren Venezüella ABD’nin hedefi oldu.

ABD’nin 1950’lerde, 1960’larda, 1970’lerde ve 1980’lerde Guatemala’da, Küba’da, Şili’de, Vietnam’da, Nikaragua’da, El Salvador’da sosyalist hareketlere karşı gerçekleştirdiği müdahalelerin bir benzeri, şimdi Venezüella için devreye girdi. ABD, Chavez’in politikalarını sürdürmeye çalışan Nicolas Maduro’yu devirmek için kukla siyasetçi Juan Guaido’yu devlet başkanı olarak tanıdığını ilan etti.

Büyük resim dikkate alındığında, Maduro’nun ekonomi ve hukuk alanlarındaki yönetim beceriksizlikleri bir ayrıntı olarak kalmaktadır. İşin özü şudur:

  • Kapitalizm emperyalizmi, emperyalizm de kapitalizmi beslemektedir. 

O nedenle Rusya’da Putin ve Türkiye’de Erdoğan gibi liderlerin kapitalizmi ve emperyalizmi eleştirmeden Venezüella’ya sahip çıkmalarının da hiçbir anlamı yoktur.

E. Amiral TÜRKER ERTÜRK : 11 EYLÜL VE 15 NİSAN

E. Amiral Türker Ertürk

portresi_gulumseyen

11 Eylül ve 15 NİSAN

Bu hafta başında (15 Nisan 2013) Şam’dan 8900 km, Tahran’dan ise 9600 km uzakta bulunan ABD’nin Boston kentinde meydana gelen bir terör saldırısının haberi ile irkildik. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Boston Maratonu’nda bitiş çizgisi yakınında 12 saniye ara ile iki patlama olur 3 kişi yaşamını yitirir, 183 kişi ise 17’sinin durumu ağır olmak üzere yaralanır.

FBI (Federal Soruşturma Bürosu) patlayan bombalardan bir tanesinin içinde patlayıcılarla birlikte çiviler ve bilyeler olan düdüklü tencere olduğunu, öbürünün ise yine patlayıcının metal bir konteynıra konduğunu bunun parça etkisi ile daha çok sayıda insanı öldürmek için yapıldığını belirtmiş. Ne denli hunharca değil mi?
Öncelikle belirtmeliyiz ki; nedeni ne olursa olsun, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın ve nereden gelirse gelsin terör insanlık suçudur mutlaka lanetlenmelidir.

Günümüzde gittikçe artan ve yaygınlaşan terörü engelleyebilmenin veya kabul edilebilir bir eşiğin altına çekilebilmenin yolu tüm dünyada teröre karşı ortak bir bakış açısı ile mümkün olabilir. “Benim teröristim kötü seninki iyi yaklaşımı ile terör sorunu
asla çözülemez ve her yerde masum insanlar yaşamlarını yitirmeye devam ederler.

Ne yazık ki, bugün başta emperyalist ülkeler olmak üzere terörizm, amaçlara ve siyasal hedeflere ulaşmak için bir silah olarak çok yaygın şekilde kullanılmaktadır. Biz bu gerçeği ülke olarak uzun yıllar yaşadığımız deneyimlerin ışığı altında çok iyi biliyoruz.

ASALA ve PKK

Sözde Ermeni soykırımı yalanı üzerine inşa edilen, 1973’te görünürde bireysel olarak başlayan, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında 1975’te sistemli ve örgütlü olarak azan ASALA terörünü yaşadık. 1984’te bu terörün ansızın biterek nasıl biçim değiştirdiğini ve terör bölümünün selefi konumundaki PKK’ya nasıl devredildiğini ve
her ikisinin de arkasında emperyalizmin ağababalarının olduğunu yaşayarak ve amacın Türkiye’ye yönelik emperyalist hedefler olduğunu gördük. Veya bazılarımız gördü!

Yine yaşayarak kazandığımız deneyimler bize gösterdi ki,

  • PKK’nın arkasında ABD vardır!

“Müttefikimiz” ülkemizde can alan ve bizi ekonomik yitiğe uğratan PKK terör örgütüne

– lojistik destek,
– Kuzey Irak’ta güvenlikli bölge sağlamış ve
– terörle mücadelede zaman zaman elimizi kolumuzu bağlamıştır.

Ona karşın tam terörü bitirdiğimiz sırada işbirlikçisi vasıtası ile açılımlar başlatarak tekrar azmasını sağlamış ama bunları yaparken gözümüzü boyamak için
PKK’yı terör örgütleri listesine almayı da ihmal etmemiştir.

El Kaide de ABD’nin terör örgütleri listesindedir ama bu husus onun Libya’da Kaddafi’yi devirmek için kullanmasını ve halen Suriye’de Beşar’a karşı müttefik olmasını engellememiştir.

11 Eylül’den (2001) başlayarak Başkan Bush tarafından yapılan açıklamayla birlikte ABD tüm yer kürede teröre karşı bir savaş başlatmıştır. O günden bugüne neredeyse hiç kural tanımadan ve uluslararası hukuku hiçe sayarak dünyanın her yerine müdahale etmektedir. Halbuki terör bir düşman değil, her potansiyel düşmanın kullanabileceği bir silahtır. Silaha karşı savaş olmaz. Topa, tüfeğe ve tanka karşı savaş olamayacağı gibi.

  • ABD Soğuk Savaş sonrasında oluşan tek kutuplu dünya düzenini ve küresel liderliğini sonsuza dek sürdürmek, tüm enerji ve ham madde kaynaklarını üretiminden pazarlara ulaşana dek denetlemek, hegemonyaya ve Amerikan Barışı’na (Pax Americana) direnenleri ezmek istemektedir. Fakat ABD’nin bunları açıkça söylemesi olanaklı değildir. ABD bu ideallerini terörizme, kitle imha silahlarının yayılmasına karşı tüm dünyada sürdürdüğü savaş, demokrasi ve
    insan hakları bahaneleri ile örtmektedir.

Dünyada hiçbir şey size sunulduğu ve medyada size algılatılmaya çalışıldığı gibi değildir. Arkasındaki gerçekler çok olası olarak tam tersidir. Bir düşünün, 11 Eylül olmasaydı ABD bu denli kolay dünyanın her deliğine girebilir, müdahale edebilir ve yerleşebilir miydi?

Maduro ve Putin

İran, Suriye, Kuzey Kore ve Venezüella gibi ülkelerin yaşadıkları zorluklar hegemonyaya direndikleri için başlarına gelmektedir. Venezüella Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından şiddet olayları başladı ve şu ana dek 7 kişi yaşamını yitirdi. Seçimleri kazanan Nicolas Maduro, ABD Büyükelçisi’ni sürdürülen şiddet olaylarını finanse ettiği yolunda suçluyor. ABD’ye karşı aynı tip suçlama Rusya başkanlık seçimlerinden sonra Putin tarafından da yapılmıştı. Çünkü Putin’in kazanmasından sonra da Rusya karıştırılmak istenmişti.

  • ABD’nin ekonomisi devamlı açık vermekte ve aşırı borçlu durumdadır.

Savunma da dahil olmak üzere küresel liderliğini sürdürebilmek için yaptığı harcamalar görünmeyen kalemlerle birlikte neredeyse 1 trilyon doları bulmaktadır. Kimi tasarruf önlemleri uygulanmakla birlikte, bu rakamları hala bütçeye koyabilmek için tehdidi somutlaştırmak ve terörü kendi kamuoyuna göstermek zorundadır.

Hiç kuşkunuz olmasın; Boston bombalı saldırısı Suriye ve İran’a fatura edilecektir.

Saldırıdan sonra alelacele açıklama yapılmadı ki, daha sonra varılacak sonucun
ciddi bir araştırma sonunda yapıldığını göstermek için.

11 Eylül saldırısı ABD’nin Afganistan’a, Irak’a müdahalesinin, Ortadoğu’ya kalıcı olarak yerleşmesinin daha da önemlisi kural tanımaz bir biçimde dünyanın her köşesine istediği gibi terörü gerekçe ederek saldırabilmesinin önünü açtı.

15 Nisan (2013) ise o denli büyük çapta olmasa da, mini bir 11 Eylül olarak Birleşmiş Milletleri hiçe sayarak Suriye ve İran’a müdahaleye dek gidecek bir gelişmenin
önünü açmak için yapılmıştır.

Bu müdahaleler için sabırsızlanan ve ABD’nin elini çabuklaştırmasını isteyen İsrail de taşeronlar aracılığı bu saldırının arkasında olabilir! Bu tür soruşturmalarda tetiği çekenin değil çektirenin bulunması ve cinayetin sonuçları bakımından kimin yararına olduğunu bulmak esastır.

Saygılar sunarım. 19.4.13