Etiket arşivi: Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

200 Liracık

Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

mozbulbul@yahoo.com

200 Liracık

20 Mart 2022  https://www.gunboyugazetesi.com.tr/200-liracik-134859h.htm

AKP Genel Başkanı Erdoğan, 18 Mart Çanakkale köprüsünün açılışında geçiş ücretini açıklarken “200 liracık” tabirini (deyimini) kullandı. Anlaşılan kendisi de bu ücretin son derecede fahiş (aşkın) olduğunun idraki (bilinci) içinde olmalı ki, “200 liracık” diyerek lafzen (sözle) ödenecek geçiş ücretini küçültme derdine düşmüş…

Ben dahil birçok ekonomi yorumcusu, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) denen bu model çerçevesinde Yap İşlet Devret (YİD) yöntemi ile yapılan projelerin birçok sakıncasını defalarca (kezlerce) sıraladık. Bu sakıncalardan en önemlisi olan döviz bazında (olarak) verilen ödeme garantilerinin (güvencelerinin) devlete nasıl yük olacağını ve bütçe açıklarını nasıl tetikleyeceğini defalarca (kezlerce) anlattık.

Lakin (ancak) bu projelerde verilen garantiler (güvenceler) tutturulsa, tüm maliyeti vatandaşlar üstlense ve ödese bile ortaya çıkacak bir başka sakınca, genelde gözlerden kaçmaktadır. Bu sakınca da YİD devret projelerinin çok büyük döviz açığına sebep (neden) olmasıdır. Bu projelerin çok önemli bir kısmı (bölümü) döviz kazandıracak veya döviz tasarrufu sağlayabilecek projeler değildir. Ama bu projeler kapsamında inşaatlarda kullanılacak birçok emtia (mal), araç gereç, makine, ekipman (donanım) döviz ödenerek ithal edilmektedir (dışalımı yapılmaktadır). Sadece (yalnızca) bu kadar da (denli de) değil, bu projelerin nerede ise tamamı (tümü) yurt dışından döviz ile borçlanılarak inşa edilmektedir. Dahası da var; bu projelerde yükümlülük altına giren birçok firma da yabancıdır ve projeden elde ettikleri kârlarını (kazancı) dövize çevirerek yurt dışına götürmeleri işin doğası gereğidir.

Kısacası bu projeler sadece (salt) bütçe açığını artırmakla kalmamakta, döviz açığını da büyütmektedir. Doğru projenin başlangıcında bu projeyi finanse edebilmek için yurt dışından bir miktar döviz gelmektedir, lakin (ancak) projenin bitiminden sonra geldiğinden çok daha fazla döviz yurt dışına çıkmaktadır.

Diğer (öte) yandan şunu da unutmamak gerekiyor : Bu projelerin yapımında kullanılan mal ve hizmetler çok büyük ölçüde ithaldir (dışalımdır). İnşaat makineleri, bu makinelerin kullandığı akaryakıt, inşaatta kullanılan çelik vs. malzemeler, projeler hep ithal (dışalım). Bunlar da çok ciddi bir döviz çıkışına neden olmaktadır.

Diğer (öte) yandan özellikle enerji konusunda döviz bazında (olarak) verilen alım garantileri (güvenceleri) ve bu garantiler (güvenceler) teminata konularak (karşılık gösterilerek) alınan döviz bazındaki krediler (döviz kredileri) ile bu projelerde kullanılan makine ekipman (donanım) hep çok büyük bir döviz açığına yol açmaktadır.

Aslında (Gerçekte) özel sektörün büyük bir kısmı (kesimi) bu tip Yap İşlet Devret Projeleri kapsamında kullandığı döviz kredileri de en temelde kamunun garantisi (güvencesi) ve yükümlülüğü altındadır, kısacası bir nevi (tür) kamu dış borcudur.

Yap İşlet Devret Projeleri zaten ilk olarak kamunun dış borç stokunu (birikimini) daha düşük gösterebilmek, bu noktada AB tarafından konan Maastricht Kriterleri (Ölçütleri) ya da Avrupa Yakınsama Kriterlerini (Ölçütlerini) delmek ve kamu borcunu olduğundan çok daha düşük gösterebilmek için uygulanan bir yöntem olarak ortaya çıkmıştır.

Gerçekte kamu kefil olup, garanti (güvencve) verecek yerde, bu finansmanı kendi borç olarak daha düşük faiz ve daha uzun vade (erim) ile alsa ve projeleri şeffaf (saydam) ve adil bir ihale ile gene özel sektöre yaptırsa, hem finansman maliyeti ve hem de yapım maliyeti çok daha düşük olurdu. Böyle bir seçenekte geçiş ücreti de elbette “200 liracık” gibi fahiş (aşkın) bir mertebede (düzeyde) olmazdı.

Bakınız büyük altyapı projeleri çok tehlikelidir, eğer fizibilitesi iyi yapılmaz ve bütçe dengeleri dikkate alınmazsa, bu projeler yaratacakları kara delikler ile çok ciddi bütçe açıklarına ve dolayısı ile enflasyona yol açabilir.

Büyük projeler birçok durumda iktidarlar tarafından hem vatandaşı etkileyebilmek, hem ekonomiyi canlandırabilmek ve hem de eğer şeffaf (saydam) ve adil bir ihale ile yapılmıyorsa siyasete finansman temin edebilmek (sağlayabilmek) için kullanılır.

İş insanları iyi bilir, bir iş insanını batıran temel eylem, hesabı kitabı iyi yapılmamış yanlış projelere girmektir. Elbette devletler kolay kolay batmaz, lakin (ama) bu tip yanlışlar devlette enflasyona ve hizmet kalitesinde (niteliğinde) büyük düşüşlere yol açar.

Sonra çıkıp fahiş (azgın) ücretleri “200 liracık” diye küçümsemeye çalışmak durumunda kalırsınız…

Son söz : Bir projeyi yapmak önemli değildir, bu günkü teknolojiylee parayı verdin mi istediğin inşaatı rahatlıkla yapabilirsin. Önemli olan kamu faydasını (yararını) maksimize edecek (en çoklayacak) ve refah (gönenç) artışına katkı sağlayabilecek bir projeyi doğru fiyata yapabilmektir.
=====================================
Dostlar,

Değerli Özbülbül’ün yazısı içerik olarak çok uyarıcı..
Kendisine teşekkür borçluyuz..
***
Ancak;

Nedir bu Türkçe ile cebelleşmemiz???

Neden masamıza Dil Derneği‘nin Türkçe Sözlük’ünü koymayız?

Neden bir ÖZTÜRKÇE sözlük el altında olmaz??

Neden güncel Türkçe’yi kullanmaz; Arapça – Farsça – İngilizce… sözcükleri boca ederiz?

Hangi Ulus bizim ölçümüzde kendi diline hoyrat??

  • ATATÜRK’ün DİL DEVRİMİ neden öksüz konur??

Aydın sorumluluğu değil midir kendi diline sahip çıkmak ve onu iğdiş etmek yerine geliştirmek??
***
Değerli dostumuz Özbülbül’ün yetkin yorumlarını web sitemizde izleyenlerimizle daha çok paylaşmak istiyoruz.. İçerik ölçüsünde Dilimiz Türkçe’ye daha çok özenini dileyerek.

Sevgi ve saygı ile. 21 Mart 2022

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

KOD-29 ZORBALIĞI

KOD-29 ZORBALIĞI

Murat Sururi ÖZBÜLBÜLMurat Sururi ÖZBÜLBÜL
mozbulbul@yahoo.com
KOD-29 zorbalığı – Murat Sururi ÖZBÜLBÜL (gunboyugazetesi.com.tr)

DİSK-AR tarafından açıklanan verilere göre; Covid-19 pandemisi önlemleri kapsamında işten çıkarma yasağının uygulandığı 2020 yılında 177 bin işçi Kod-29 gerekçesiyle işten çıkarıldı!

Kamuoyunda “Kod-29” olarak bilinen ve işçinin iş sözleşmesinin işveren tarafından İş Kanunu’nun 25-II maddesinde yer alan “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” gerekçesi ile feshedilmesi çalışma yaşamının kanayan bir yarasıdır.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) işten çıkarma veya ayrılma kodlarına ilişkin verileri maalesef yayımlamıyor. DİSK-AR tarafından açıklanan ve kurumun CİMER başvurusu ile SGK’den elde edilen verilere göre, 2020 yılında 34.145 kadın ve 142.517 erkek olmak üzere 176.662 işçi Kod-29 nedeniyle işten çıkarılmış bulunmaktadır. Bu hesaba göre, Kod-29 ile işten çıkarılanların sayısı ayda ortalama 14.772 ve günde ortalama 491 kişi olmuş bulunuyor.

İş Kanunu’nun 25-II maddesi işten çıkarma yasağının istisnalarından birini oluşturuyor. Bahse konu kanun uyarınca Kod-29 ile işten çıkarılan işçiler kıdem tazminatı ve ihbar öneli / tazminatı alamıyorlar. Ayrıca Kod-29’dan çıkarılan işçiler, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak işsizlik ödeneğinden de yararlanamıyor.

İşverenlerin uzun yıllardır, işçilerin kıdem ve ihbar tazminatı haklarını gasp etmek için başvurdukları bu yöntem, Covid-19 döneminde uygulanan işten çıkarma yasağını delmek için de kötüye kullanılıyor ve artık tam bir zorbalığa dönüşmüş bulunuyor.

İşten çıkarma yasağını delmek için Kod-29 uygulamasını kullanmanın bir zorbalık olması bir yana, yasada işverenin istismarına bu denli açık bir madde bulunması öncelikle tartışmamız gereken bir husustur. Çalışma yaşamını biçimlendiren temel yasada iki yan arasında çalışanlar aleyhine bu denli adaletsiz ve istismara açık bir madde bulunmasını kabul etmek asla mümkün değildir.

Elbette işin mahkeme yönü var Kod-29 gerekçesi ile işten çıkarılan bir çalışan kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyorsa Çalışma Bakanlığına, iş müfettişliğine ve mahkemelere başvurma hakkına sahip (AS: önce arabulucuya ne yazık ki..). Fakat ülkemizde mahkeme süreçleri malum hem uzun ve hem de oldukça pahalı bir süreç, işverenler daima bu süreci daha kolay yürütme ,takip etme olanağına sahipler. Zor bela geçimini sağlayan, birkaç ay bile aylık alamadığı zaman yaşamında çok ciddi sıkıntılar ile karşılaşacağını bilen bir çalışanın, nasılsa mahkeme var diyerek işverenin haksız ve adaletsiz uygulamalarına direnmesi kolay mı?

İşin açığı bu Kod-29, çalışanın tepesinde sallanan Demokles’in kılıcı gibidir, çalışanlar bu olasılığı kolay kolay göz ardı edemezler, bu yüzden de patronların keyfine göre uygulamaya koyabileceği bu madde acilen (AS: ivedilikle) değiştirilmelidir.

Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” başlığı altında düzenlenen hükme göre; işçinin işvereni yanıltması, şeref ve namusa dokunacak sözleri ve davranışları, cinsel tacizde bulunması, sataşması ve sarhoşluğu, doğruluk ve sadakate (AS: bağlılığa) uymayan davranışları, işyerinde suç işlemesi, işe devamsızlığı, görevini yerine getirmemesi, iş güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işverenin malına zarar vermesi ve bunlara benzer durumlar; işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışları olarak kabul edilmiştir. Dikkat edilirse bu hükümde yer alan birçok davranış aynı zamanda suç kapsamına da girebilmektedir, bir yerde suç varsa orada hüküm verme ve ceza kesme yetkisi kesinlikle mahkemelerin olmalıdır. (AS: sayılanların bir bölümü suç olmayıp kabahattir ve yönetsel yaptırımlara bağlanmasında hukuksal sakınca yoktur..)

Bu yüzden de bir çalışanın Kod-29 ile işten çıkarılması patronların takdirine değil, yasal bir sürece bağlı olmalıdır. İşveren önce yasal bir süreçte Kod-29 gerekçelerini kanıtlamalı ve ancak bu kanıtlama süreci sonunda çalışanı Kod-29 gerekçesi ile çıkarabilmelidir.

Öte yandan Kod-29 uygulaması mutlaka nesnel ölçütlere bağlanmalı, öznel değerlendirmelerden ve işverenin takdirinden tümü ile arındırılmalıdır. Sendikalı olmak, sendika kurmaya çalışmak, öbür çalışanları sendika üyesi olmaya çağırmak gibi anayasal hakların kullanımı kesinlikle ve kesinlikle  Kod-29 gerekçesi değildir. Ancak birçok durumda bu anayasal haklarını kullanmaya çalışanlar sudan gerekçelerle İş Yasasının “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” başlıklı 25/2 maddesi uyarınca işten çıkarılmaktadır ki bu da ülkemizin bir gerçeğidir.

Çalışma yaşamımızı ve iş barışını yakından ilgilendiren bu konuda iktidarın ivedilikle önlem alması, her iki yan için de hak, hukuk ve adalet içeren bir yasal düzenlemeye gitmesi gerekmektedir.

Kaynak: KOD-29 zorbalığı – Murat Sururi ÖZBÜLBÜL