Doç. Dr. Mehmet BALYEMEZ
E. Albay, Cumhuriyet Tarihi Uzmanı
Toplumların hak arama savaşımı (mücadelesi) çoğunlukla bir kişinin varlığında simgeleşmiştir. Toplumdan halka, halktan devlete evrilen süreçlerin her birinde bir veya birden çok kişi öne çıkmış, deniz feneri örneği aynı amaçla çevresinde toplanan kitleleri hareketlendirmeyi başarmıştır.
Simgeleşen önder, kimi kez salt söylemleri ile geniş kitleleri ortak hedefe yöneltebilirken, karizmatik nitelikli olanlar ise hem söylem hem de eylemleri ile bu savaşımın en önünde yer almaktan bir an bile geri durmamışlar ve bedel ödemekten çekinmemişlerdir.
Tıpkı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Dr. Fazıl Küçük, Rauf Raif Denktaş gibi.
Kıbrıs Türk halkı için Ocak ayının ayrı bir önemi vardır. Çünkü Kıbrıs Türklerinin özgürlük ve bağımsızlığı uğruna yaşamlarını feda eden Dr. Fazıl Küçük (15 Ocak 1984) ve Rauf R. Denktaş (13 Ocak 2012) Ocak ayında aramızdan ayrılmışlardır. Kıbrıs Türk önderleri, yılın ilk ayında çoğunlukla devlet katının (erkânının) katıldığı törenlerde anılmakta, duygular çoğunlukla kalıp tümcelerle aktarılmaktadır.
Yıllardır birbirinin aynı olan anma törenlerini sorgulanmanın zamanı gelmedi mi?
KKTC’de bulunduğum dönemlerde birkaç kez anma törenlerine katılmış ve duygudan uzak etkinliklere doğrudan tanık olmuştum. Bu törenlerdeki gözlemlerimi değerli okuyucularla paylaşmakta sakınca görmüyorum. Dr. Fazıl Küçük’ü ölüm yıldönümünde anmak amacıyla 2018 yılında Anıt Mezar’ındaki anma törenine katılmıştım. Merhum Küçük’ün ailesi, devlet yetkililieri, askeri personel ve kimi ilkokullardan bir getirilen minik öğrencilerden başka kimseyi göremedim. Tören bittikten sonra belki gelen olur ümidiyle bir süre daha Anıt Mezar’da kalmıştım, ancak hiç kimse gelmemişti. Bürokrasi kendi üzerine düşeni yapmış, uğruna ömrünü adadığı halk ise ilgisiz kalmıştı.
Benzer ilgisizliği Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ı anma etkinliğinde de gözlemlemiştim. Aslında beni en çok üzen “Koca Reis” in Dr. Burhan Nalbantoğlu’nu anma etkinliğindeki tanıklığımdır. Yanılmıyorsam 2020 yılı idi. Ilık bir 6 Şubat sabahı Lefkoşa’daki gömütlükte (kabristanda) dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı, vefalı dost Keço ve ailesinden başka kimse yoktu. Hey gidi Koca Reis hey! Sen ki TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) kurucusu, Lise Mezunları Derneği Başkanı, Erenköy Mücahidi, Kıbrıs Türk Yönetimi Sağlık Bakanı, Lefkoşa’daki ilk Kıbrıs Türk Hastanesinin kurucusu. Yaşamını halkının özgürlüğü ve bağımsızlığı uğruna feda etmek için gözünü bile kırpmadan savaşan Mağusalı Mücahit, sanıyorum sana yaraşır görülen bu vefasızlığı görsen de, inandığın savaşımından (mücadelenden) yine vazgeçmezdin!
Ya M. Necati Özkan, Faiz Kaymak, İsmet Kotak, Osman Örek, Fazıl Plümer, Niyazi Manyera ve adlarını yazamadığım onlarca vatansever ne olacak? Onlar ancak ailelerinin çabaları ile unutturulmamaya çalışılıyorlar.
Bir toplum, kendi geçmişine ve önderlerine, savaşımcı (mücadeleci) önemli kişiliklerine sahip çıktığı sürece halk – ulus olabilir. Aksi durumda başkalarının amaçlarına hizmet eden kalabalık bir yığın olarak oradan oraya savrulur.
Bu gün sizleri kendi iç muhasebenizi yapmaya ve sosyal medyada paylaştığınız içeriklerden çok daha öte bir turum ile ömrünü halkının bağımsızlık savaşımına adamış kahramanlara hak ettikleri saygınlığı yeniden kazandırmak için ne yapılması gerektiğini düşünmeye çağırıyorum.
Onların vermiş olduğu özverili savaşıma karşın bizim davranış ve tutumlarımız uygun mu?
Şimdi muhasebe zamanıdır!
Dr. Fazıl Küçük, Rauf R. Denktaş’ın manevi huzurunda Kıbrıs Türk halkının “Var Olma Savaşımı” için yaşamını feda edenleri rahmet, minnet, şükran ve bağlılıkla anıyorum.