Etiket arşivi: Ali Rıza Taşdelen

Küreselleşmeye karşı korumacılık

Küreselleşmeye karşı korumacılık

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen
Aydınlık Gazetesi, 20.3.2017

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

ABD başkanlığına Trump’ın seçilmesi, tüm Avrupa’da olduğu gibi Fransa’da da küreselleşme karşıtlığını sistem tartışmalarının merkezine oturttu. 23 Nisan’da 1. turu yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin adaylarının önündeki en can alıcı konu. Dolayısıyla küreselleşmeye karşı korumacılık politikası şu veya bu derecede adayların seçim programlarında yer alıyor. Ekonomide yurtseverlik, ulusal egemenlik ve kimlik söylemi öne çıkıyor.

KÜRESELLEŞME VE FRANSA

Avrupa’da küreselleşmeye karşı mücadelenin merkezi Fransa’ydı. Kasım- Aralık 1995 eylemleri milyonları sokağa dökmüştü ve Avrapa’nın bu ilk küreselleşme karşıtı eylemler, Sosyal Sigortalar Kurumu’nu tırpanlamak isteyen Alain Juppe hükümetini devirmişti.

Gerek sağ gerekse sol merkez partiler küreselleşmenin neo-liberal politikalarını uygulamakla birlikte, hiçbir zaman açıktan açıktan küreselleşmeyi savunamamışlardı.
Bugün de Fransızların % 74’ü küreselleşmeye karşı olduğunu söylemektedir.

  • Küreselleşme ABD’nin dünyada ulus devletleri zayıflatmanın
    hatta ortadan kaldırmanın adıdır.

Sermaye dolaşımının önündeki tüm engeller kaldırılacak, yatırımlar işgücünün en ucuz olduğu ülkelere yapılacaktı. Kamunun ekonomiye müdahalesi zayıflatılacak, kamu işletmeleri özelleştirilecek, iş piyasası esnekleştirilecek, sosyal kazanımlar bir bir ortadan kaldırılacaktı.

Bütün bu süreç işsizliğin had safaya çıkmasına yol açtı. Fransa’da 2000-2015 arasında 1 milyon sanayi işçisi işini yitirdi. 2000’lerin başında dünya pazarı içindeki payı %5 olan Fransa bugün %3,1’lerde. Bu oran Almanya için %7.5, ABD 10.9 ve Çin için % 11.6’dır.

KORUMACI POLİTİKALAR GÜNDEMDE

Le Monde gazetesinin dünkü sayısının manşeti “Cumhurbaşkanlığı: adaylar küreselleşme karşıtlığıyla karşı karşıya” Gazete, küreselleşmenin Fransa’da yarattığı sonuçları ortaya koyarak adayların tutamlarını açıklıyor.

Dün olduğu gibi bugün de küreselleşmeyi açıktan savunan aday yok. En sert eleştiriyi getiren adaylar Milli Cephe lideri Marine Le Pen ve Jean Luc Melenchon. Yani sağ ve solun uç adayları. Her iki aday da AB’den çıkmayı ve ekonomide korumacılığı savunuyor. Merkez adaylar François Fillon ve Benoit Hamon ise AB’de kalmayı ve AB’nin ekonomide korumacı tedbirler almasını savunuyor. Emannuel Macron kendisini sosyal demokrat olarak niteliyor ve neo-liberalizmi savunuyor. Adaylar içinde tek Atlantikçi aday da denebilir.

AVRASYACILIK ÖNDE

Küreselleşme karşıtlığı doğal olarak ekonomide milliciliği öne çıkarırken, dünyadaki saflaşmada da Atlantik’e karşı Avrasya’da yerini belirliyor. Le Pen, Melenchon ve Fillon ABD karşıtı ve Rusya dostluğunu savunuyor. Sosyalist Parti’nin sol kanat temsilcisi ve resmi adayı Hamon Atlantik’e eleştirel yaklaşmakla birlikte (Kanada ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşmasının iptalini savunuyor) Rusya’ya karşı politikası net değil. Macron ise Rusya karşıtı politikasıyla öne çıkıyor.

Küreselleşmeye karşı Avrupa’da gelişen hareketler klasik olarak sağ ve aşırı sağ olarak nitelenen partilerden oluşuyor. Bu partilerin handikapı iç politikada popülist söylemleri öne çıkarmaları ve yabancı düşmanlığını temel almalarıdır. Bunların içinde Fransa’da Milli Cephe gibi kitleselleşen partiler, uçlardan merkeze doğru kayarken, ırkçı söylemlerden uzaklaşıyor ve yabancılara karşı politikalarını da yumuşatıyorlar.
===================================
Dostlar,

AYDINLIK Gazetesinin saygın yazarlarından Fransa’da yaşayan ve ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Paris Şubesi Başkanlığı da yapan Sn. Ali Rıza Taşdelen’in Küreselleşme – Fransa bağlamındaki irdelemesi değerlidir.

Fransa, çokuluslu (trans-national, multi-national) bir şirketin kozmetik ürününü ülkesine sokarken gümrükte insan sağlığına zararsız olduğuna ilişkin sağlam kanıtlı rapor istemiş, ilgili şirketin sunduğu belgeleri yeterli görmeyerek dışalıma (ithalata) izin vermemişti. Söz konusu şirket ise Fransa hükümetinin ticari çıkarlarına zarar verdiği, kutsal serbest ticareti engellediği (!) savıyla Uluslararası Tahkim’e (International Arbitrary) başvurmuş ve -rakamı yanlış anımsamıyorsak- 110 milyon Dolar giderim (tazminat) kazanmıştı. Dönemin Fransız hükümeti giderimi ödemiş ancak güvenli olmayan kozmetik ürününü ülkesine sokmayarak
HALK SAĞLIĞINI KORUYAN kararlı ve yerinde politikasını sürdürmüştü.

Aynı Fransa, KüreselleşTİRme kasırgalarının küçük – orta hatta kimi büyük boy şirketleri yuttuğu dönemlerde ulusal şirketlerine sahip çıkarak onları birleşmeye ve ekonomik – mali yapılarını güçlendirmeye, üretim – pazarlama – ticaret potansiyellerini büyütmeye (şirket evliliklerine!) yönlendirdi. Dünya devi Renault‘un finansal bunalımında %30’a varan dev oranlarda hisse (pay) satın alarak (Sosyalist Devlet Başkanı Sarkozy görevdeydi!) kamu ortağı oldu, ulusal sermayesine sahip çıktı. Sağcı Başkan Jacque Chirac, BM genel Kurulunda şunları söyledi* :

  • Küreselleşmenin geleceği yok!
    Sosyal dengeleri ve çevreyi yok eden, yoksulları ezen, insan haklarını reddeden
    bir küreselleşmenin geleceği yoktur!

Türkiye’de ise Küreselleşmenin barış ve demokrasi, insan hakları getireceğini savunan
kiralık – satılık akademisyenler, politikacılar, gazeteciler... ne yazık ki hala sahnede..
Hala yüzbinlerce KOBİ’miz ile övünüyor ama KOBİ’lerin (SMSE) boyutlarını (ölçek büyüklüğünü) birleştirme ile büyüterek sayılarını azaltmayı düşün(e)miyoruz.. Öyle ki,
at sırtında banka şubesine zor kredi = zor borç için giren “KOBİ Beyleri”,
aşağılık kompleksimize merhem gibi geliyor?! Sermaye peeek yaman!

Halen ülkeyi yöneten, Erdoğan dahil, AKP hükümeti Bakanlar Kurulu’nda KüreselleşTİRme süreçlerini özünden kavrayan ve 15 dakika kanıta dayalı anlatabilecek kaç kişi var acaba??

Sevgi ve saygı ile. 22 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

* BM Genel Kurulu’na sunulan, Fransa ve Brezilya’nın hazırladığı “AÇLIĞA KARŞI SAVAŞIM” tasarısına 110 ülke destek verdi. Karşı çıkan tek ülke ABD oldu!
Bu kapsamlı girişime verilen büyük destek, Washington için yeni bir sorundu!?

Korsika sorunu ve ulus devlet

 

Fransa’nın 13 bölgesinden biri olan Korsika adası ülkenin güneyinde, Akdeniz’de dağlarla kaplı bir ada. 6-13 Aralık 2015 tarihlerinde yapılan Bölgesel seçimlerde, adanın özerkleğini ve bağımsızlığını savunan partilerin ortak adayı 1. olarak Bölge Meclisi başkanlığını kazanmıştı.
Korsika’daki bağımsızlıkçıların bu zaferi Fransa kamuoyuna hemen hemen hiç yansımadı. Bütün değerlendirmeler, tartışmalar metropoldaki 12 bölge üzerine yapıldı.
Adadaki seçim sonuçları görmezden gelindi.
Bağımsızlık yanlıları bu zaferlerini bir şekilde Fransa kamuoyunun gündemine taşımak istiyordu. Bölge yönetimi Başkanı seçilen Gilles Simeoni “seçim gecesi yalnızca 12 bölgenin konuşulduğunu ve kendi bölgelerinden hiç söz edilmediğinden” dert yanıyordu.
PROVOKASYONUN ARDINDAN ÖZERKLİK İSTEMİ

Nasıl olduysa görünmez bir el tarafından, Noel gecesi, yabancıların yoğun olduğu Ajaccio kentinin “Jardins de l’Empereur” mahallesinde bir okul yağmalandı ve araç lastikleri yakıldı. Çıkan yangının söndürülmesi için çağırılan itfaye ekibine saldırıldı; iki itfaiye eri ve bir polis yaralandı. Provokasyon tutmuştu. Bir gün sonra, bu kez de başka bir küme itfaye takımına
saldırıyı protesto amacıyla, “Burası bizim evimiz” ve “Araplar dışarı” sloganlarıyla, müslümanların mescidine saldırarak içerideki Kur’an-ı Kerim nüshalarını yakmaya çalıştı.
Böylece Korsika sorunu Noel -Yılbaşı arasında Fransa’nın bir numaralı konusu durumuna gelmişti. Korsika’nın Fransa’dan ayrılarak bağımsız olmasını savunan Gilles Simeoni’nin Korsika dilinin Fransızca ile birlikte resmi dil olması, yeni vatandaşlık tanımı yapılması,
yasa yapma ve bağımsız vergi toplama yetkisine sahip bir Korsika’nın Anayasaya yazılması istemleri ortalığı karıştırdı.
Simeoni öyle sıradan biri değil: Korsika’nın bağımsızlığı için çarpışan simgesel lider
Edmond Simeoni’nin oğlu ve Korsika Valisi Claude Erignac’ı öldürmekten yargılanan
Yvan Colona’nın avukatı.
VALSS: KORSİKA MİLLETİ YOK FRANSIZ MİLLETİ VAR!

Adadaki bu gelişmeler üzerine Fransa Başbakanı Manuel Valls “Korsika Milleti” ifadelerini reddederek “Yalnızca tek bir millet var o da Fransız milletidir!” açıklamasında bulundu ve “Bölgede Fransızcanın yanı sıra Korsika’nın dilinin de resmi dil olmasını asla
kabul etmeyeceklerini”
söyledi. Valls, 1982 ve 1991’de Korsika’ya yine sosyalistler tarafından tanınan özel statüyü hedef alarak “Bölgede merkezi yönetimin daha da güçlendirilmesi gerektiğini..” ifade etti.
1991’de sosyalistlerin kabul ettiği Korsika’ya “özel statü tanınmasını” isteyen yasa tasarısında geçen “Fransız halkını oluşturan Korsika halkı” ifadesi, Fransız Anayasa Konseyi tarafından reddedilmiş “Korsika Halkı” tanımlamasının Cumhuriyetin bölünmez bütünlüğü ilkesinine aykırı olduğu kararını vermişti.

Büyük Fransız Devriminden bu yana Fransa, birliği ve bölünmezliği güvenceleyen güçlü bir merkezi devlet ilkesi üzerine kurulmuştur. 1793 Anayasasının 1. maddesinde Fransa’nın “tek ve bölünmez bir Cumhuriyet” olduğu” yazılıdır. 1958’de yeniden yazılan bügünün Anayasası,
ulus devletin temelini oluşturan bu maddeyi aynen almış ve 1992 haziran ayında,
Avrupa Konseyi’nin “Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi” dayatmasına karşı,
anında tepki göstererek 25 Haziran 1992’de bir anayasa değişikliği yaparak 2. maddesine
şu eki yapmıştı: “Cumhuriyetin dili Fransızcadır”.
Sosyal Demokrat Lider François Hollande ise bu yıl tekrar “Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Sözleşmesi”ni Meclisten geçirdi ama bu sözleşme Senato tarafından reddedildi.

Avrupa’da Ulus devletlerin parçalanması, yerine etnik ve bölgesel temele dayalı devletçiklerin kurulması çabası bir ABD projesi olarak gündeme getirilmekte ve projenin gerçekleşmesi
için de sosyal demokratlar başı çekmektedir.

Bakmayın siz Başbakan Valls’ın yüksek perdeden ulus devlet yapısını savunmasına.

======================================

Dostlar,

Dünya alem, Atalantik ötesinin Avrupalı müttefiklerinin bile altını oymaya çabalamaktan
geri durmadığını görüyor; oyunun büyüklüğü ve iğrençliğinin ayırdında.

Türkiye’de ise oyunun okkalısı sergilenmekte.. ABD ve altını oymaya çalıştığı
Batılı “müttefikleri” (!?) dahil, bir SEVR takıntısı içideler.
Sevr paranoyası” içinde olan biz Ulusalcılar değiliz; biz gerçekçi bir savunmadayız.
AB Parlamentosu’nun çok sayıda kararını biliyoruz Türkiye’de Lozan yerine
Sevr’in uygulanmasını isteyen ve daha uygn olacağını öne çıkaran..

Dolayısıyla, Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün

– “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

tanımı evrensel Ulus Devlet kuramının özüne uyumludur.
Bu tanımı iyi anlamak ve Türk milletini oluşturan tüm ahaliyi – halkı – etnsiteleri… bir arada tutmaya vargücümüzle çalışmalıyız..

Bölünüp emperyalizme lokma olmaya herhalde niyetimiz yoktur..

Ya da 9 Eylül 1922’de bitirdiğimiz şanlı Kurtuluş Savaşımızın ölçüsüz bedellerle sağlanan kazanımlarını üzerinden 100 yıl bile geçmeden altın tepsi içinde kanlı Batılı emperyallere sunacak denli aklımızdan olmadık henüz..

Sevgi ve saygı ile.
07 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com