Etiket arşivi: Akılcı ilaç kullanımı

Sağlık sistemindeki ilaç sorununa 12 maddelik çözüm

Sağlık sistemindeki ilaç sorununa
12 maddelik çözüm

Sağlık sistemindeki ilaç sorununa Vatan Partisi'nden 12 maddelik çözüm

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türkiye ilaçta dışa bağımlı. Ülkemizde üretilen ilaçlarda ise ham maddenin %80’i yurt dışından sağlanıyor. Üretim ekonomisinin inşasında yerli ilaç üretimi halk sağlığının korunması ve dış tehdide karşı koyulabilmesi açısından kritik öneme sahip. İşte Vatan Partisi’nin çözümleri… Genel Başkan Yardımcısı ve Meslek Örgütleri Bürosu Başkanı Eczacı Meltem Ayvalı, ekonomik krizin ilaç sektörüne ve eczacılığa etkileri konusunda partisinin çözüm önerilerini kamuoyuyla paylaştı.

“Vatan savaşının ihtiyaçlarını karşılamak ve halk sağlığını güvenceye almak için milli ilaç sanayi ve milli ilaç politikası şarttır” diyen Ayvalı’nın 12 maddede özetlediği Vatan Partisi’nin çözümleri şöyle:

“Ekonomik krizin eczacılığa ve ilaç sektörüne etkileri, halk sağlığı açısından yarattığı riskler ve bunların önlenmesi konusunda görüşlerimizi açıklamak üzere basın toplantısında sizlerle bir araya geldik. Fakat öncelikle, içinden geçtiğimiz sürecin daha iyi anlaşılması ve ihtiyaçların tespit edilebilmesi için genel siyasi tabloya göz atmakta fayda görüyoruz.

Amerikan emperyalizminin ve İsrail’in ülkemizi bölme planlarına karşı vatan savaşı veriyoruz. 2014 yılında Vatan Partisi önderliğinde ve Türk milletinin büyük direnişi sonucu Silivri Duvarlarının yıkılmasıyla yeni bir döneme girdik. Esaretten kurtulan ordumuz, polisimiz ve köy korucularımız ile birlikte 24 Temmuz 2015’te bölücü terör örgütü PKK’yı hendeklere gömme operasyonunu başlattı. 15 Temmuz 2016’da ordu-millet birlikteliğiyle FETÖ Darbesini bastırdık. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarıyla koridor planlarını bozguna uğrattık. Ülkemizdeki piyonları PKK ve FETÖ’nün ezilmesiyle ağır yenilgiye uğrayan ABD bölge de etkisini kaybetmektedir. Emperyalizme karşı vatan savunması bölge ülkelerini birbirine yaklaştırmaktadır. Atlantik çökerken Avrasya yükselmektedir. Türkiye, Atlantik sisteminden kopmakta ve Avrasya’daki konumuna yerleşmektedir. Vatan savaşı olanca sıcaklığıyla devam etmektedir. Türkiye ve Batı Asya ülkeleri, bugün Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde ABD tehdidiyle karşı karşıyadır.

Diğer yandan, ülkemiz kriz koşullarındadır.

  • 1980’den bu yana hükümetlerin uyguladığı Neoliberal program yüzünden Türkiye ekonomisi iflas noktasına gelmiştir. ABD güdümlü borçlanma ekonomisi çökmüştür.

Çöken sistemin anlayışları ve uygulayıcıları ile hiçbir alanda başarı şansı yoktur. Bu sistemin içinde çırpınanlar Türkiye’nin sorunlarını çözemezler. Türkiye, borç batağında çırpınmaktan vaz geçecek ve üretim ekonomisine geçecektir. Bu durumda, Türkiye’nin önündeki en önemli iki görev Vatan bütünlüğünü sağlamak ve üretim ekonomisini kurmaktır. Dış tehdide karşı koyabilmek için de üretim ekonomisi zorunludur.

İLAÇ ÜRETİMİ STRATEJİK ÖNEME SAHİPTİR

Büyük zorluklar büyük çözümleri de beraberinde getirmektedir. Vatan Partisi köklü ve yapısal çözümleri gündeme taşımaktadır. Partimiz, bu krizden Üretim Devrimiyle çıkılacağını müjdelemektedir. Üretim Devrimi içinde ilaç stratejik öneme sahiptir. İlaç üretmemek; savaş, ambargo vb. koşullarda halk sağlığının tehlikeye atılması demektir. Dış kaynaklı yaptırım tehditleriyle karşı karşıya kaldığımız bu koşullarda kamuoyunun dikkatini sağlık alanına da vermesi gerekmektedir. Milli birliğin güçlendirilmesi ve dış tehditlere karşı direncin sağlanabilmesi için sağlık hizmeti güvenceye alınmalıdır. Hele ki vatan savaş koşullarında, Milli İlaç Sanayi ve Milli İlaç Politikası olmayan ülkeler ciddi zorluklarla karşı karşıya kalır.

SORUNUN KAYNAĞI DIŞA BAĞIMLILIK

Eczacı odalarının, hastane yönetimlerinin ve eczacı meslektaşlarımızın verdiği bilgilere göre bazı ilaçlar piyasada bulunmamaktadır. Peki, ilaç sektöründe sorunun temel nedeni nedir?

2017 yılı verilerine göre Türkiye ilaç pazarı değerde 24,5 milyar TL’ye, kutu ölçeğinde ise 2,2 milyar hacme ulaşmıştır. Referans ilaç pazarı değerde 16,69 milyar TL iken 0,92 milyar kutu satış gerçekleşmiştir. Eşdeğer ilaç pazarı ise değerde 7,85 milyar TL’ye kutu ölçeğinde ise 1,31 milyar hacme ulaşmıştır. İthal ürünler değerde 13,33 milyar TL’ye, kutuda ise 0,43 milyar hacme ulaşmışken yurt içinde üretilen ilaçlar 11,21 milyar TL’ye ve 1,79 milyar kutu satışına ulaşmıştır. Özetle; ilaç pazarımızda ithalat oranı %54,4, ihracatın ithalatı karşılama oranı ise %19’dur. Yurt içinde ilaç üretiminde ise hammaddenin %80’i yurtdışından temin edilmektedir. İlaç ambalajlarında kullanılan kağıtlar bile ithaldir. Yurt içinde üretilen ilaçlar eşdeğer ilaç ağırlıklıdır, fason üretimdir. Bu verilerin ışığında net bir şekilde şunu söylemek mümkündür:

  • İlaç üretiminde dışa bağımlıyız!

İlaç sektöründe referans fiyat sistemi uygulanmaktadır ve fiyat değişimi TL/Euro kuruna bağlanmıştır. Döviz kurundaki dalgalanma yani 2018 yılı için İlaç Fiyat Kararnamesinde 2,69 olarak belirlenen Euro kurunun reel Euro kuruyla arasındaki makasın açılması ilaca erişim sorununu beraberinde getirmektedir. Yokluğu yaşanan ilaçların büyük çoğunluğunu ithal ilaçlar oluşturmaktadır. İlaç sektörünün dışa bağımlılıktan kaynaklanan kırılgan yapısı halk sağlığı açısından tehdit oluşturmaktadır. Şu an görece az hissedilen sorunlar zamanla daha şiddetli hale gelebilir.

YERLİ İLAÇ ÜRETİMİ İÇİN ATILIM VE SEFERBERLİK

Tek çözüm dışa bağımlılığı azaltmak ve tam manasıyla yerli ilaç üretimine geçmektir! Yerli ilaç üretimi konusunda önemli ve olumlu bulduğumuz birtakım adımlar atılmaktadır. Ancak devletin ilgili kurumlarının çeşitli raporlarına da yansıyan ve AB’ye tam üyelikten medet uman anlayışlarla köklü ve kalıcı çözümler üretmek mümkün değildir. Üretimi değil ihracatı esas alan görüşler hatalıdır. Halkçı, kamucu sağlık anlayışıyla, devletin etkin müdahalesi ve planlamaları ekseninde yerli ilaç üretiminde atılım yapılmalıdır.

Vatan Savaşının ihtiyaçlarını karşılamak ve halk sağlığını güvenceye almak için
– Milli İlaç Sanayisinin inşa edilmesi ve
– Milli İlaç Politikası geliştirilmesi şarttır.

… bu konudaki görüşlerimizi kamuoyunun bilgisi ve değerlendirmesine sunuyoruz:

1. Sağlıklı yaşamak her yurttaşın temel hakkıdır, devlet yurttaşını sağlıklı yaşatmakla yükümlüdür. İlaç, aşı, serum, kan ürünleri, tıbbi malzeme ve cihazda temel ihtiyaçların sağlanması yerli üretime dayandırılmalıdır. İthalatta kamu disiplini sağlanmalı, yerli üretim teşvik edilmelidir. Tıbbi ithalat ve yabancı yatırım izinleri kamu sağlığının ihtiyaçları ve yerli üretimin geliştirilmesi şartına bağlı olmalıdır.

2. ABD ve AB tekellerine bağımlılık düzeyindeki ilişkilere son verilmelidir, Avrasya ülkeleriyle işbirliğine önem verilerek çok yönlü ve dengeli bir dış ticaret geliştirilmelidir.

3. Yerli üretimin önündeki en önemli sorun hammadde teminidir. Hammaddede dışa bağımlılık üretimin aksaması riskini doğurmaktadır. Ülkemizin eczcacılık ve kimya alanındaki insan birikimi ilaç üretiminin her aşamasında olduğu gibi hammadde üretiminde de ihtiyacı karşılayacak niteliktedir. Türkiyemizin tıbbi bitki zenginliğini değerlendirerek hammadde ihtiyacını önemli ölçüde gidermek mümkündür. Bitkisel ve kimyasal kökenli hammaddeler ülkemizde kolaylıkla üretilebilir.

4. Devlet eliyle ilaç fabrikaları açılmalıdır.

5. Eczacılık eğitimi bu ihtiyaçlar doğrultusunda gözden geçirilmelidir. Eczacılık fakültesi mezunlarının büyük bir kısmı serbest eczacılık yapmayı tercih etmektedir.Eczacılık fakültelerinin ve her yıl buradan mezun olan öğrencilerin sayısını göz önünde bulundurduğumuzda; Türkiye’nin her köşesinde eşit ve adil bir biçimde eczane ihtiyacının karşılandığını varsaysak bile eczacı fazlalığı oluşacağı görülmektedir. İlaç üretimi bilgisine sahip meslek grubu olarak eczacılarımızın endüstride istihdam edilmesinin önü açılmalıdır.

6. Biyoteknolojik ilaç üretmek ve yeni ilaç molekülleri geliştirebilmek için AR-GE yatırımlarına önem verilmeli, özellikle ruhsatlandırma konusunda bürokratik sorunlar aşılmalıdır. Dünya ilaç pazarında önemli bir yer edinen Çin, Hindistan gibi Asya ülkeleri ile AR-GE çalışmaları, teknoloji transferi ve hammadde temininde işbirliği artırılmalıdır.

7. Eczacılık alanında köklü bir kooperatif geleneğine sahibiz. Dağıtım kooperatifleri güçlendirilmeli, üretim kooperatiflerinin kurulmasına destek verilmelidir.

8. Vatandaşın cebinden her geçen gün ilaç harcamaları için daha fazla para çıkmaktadır. Bunun önlenebilmesi için de Sağlık Bakanlığının ve SGK’nın bütçesi artırılmalı ve doğru kullanılmalıdır.

9. Sağlık sistemimizin devrime ihtiyacı vardır. Sağlıkla ilgili tüm çalışma alanlarında yapılacak düzenlemeler koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini esas almalıdır. Piyasa değil insan odaklı yaklaşım benimsenmelidir. Devlet ve toplum eczacıları tüccar değil “sağlık danışmanı” olarak görmelidir. Meslektaşlarımız da bu konuda gerekli gayreti götermelidir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi eczacının sağlık danışmanı rolünün pekişmesine katkı sağlayacaktır.

10. İthal ilaçlarla aynı etken maddeyi taşıyan ve yerli ilaç sanayimiz tarafından üretilen eşdeğer ilacın üretilmesinden hastaya sunulmasına kadar hekimler ve eczacılar ortak irade koyarak yerli üretimi korumalıdır. Kamu spotları başta olmak üzere bütün propaganda olanakları devreye sokularak eşdeğer ilacın güvenilirliği hususunda toplum bilgilendirilmelidir. Bilinçsiz ve reçetesiz ilaç kullanma alışkanlığı ile mücadele edilmelidir.

11. Çağdaş Eczacılar Derneği İzmir Şubesi’nin bir çalışmasında, ilaç son kullanma tarihlerinin kısaltıldığı belirtilmektedir. Bu ilaçlar gereksiz yere çöpe atılmakta, yarılanma ömrü uzun olan bazı ilaçlar doğada uzun süre kalmakta, çevre kirliliği yaratmakta ve milli kayba yol açmaktadır. Çok daha uzun süre etkinliğini koruyabilen ilaçların raf ömrü ile ilgili gerekli bilimsel çalışma ve denetimler yapılmalıdır.

12. Ekonomik kriz nedeniyle hastanın ilacını temin edememesi hasta-eczacı ve hasta-hekim ilişkilerinde de bozulmalara yol açabilir ve şiddet ortamını körükleyebilir. Halkımızın sağlığı kriz nedeniyle zarar görmemeli ve krizin faturası sağlık çalışanlarına kesilmemelidir. Bu nedenle toplumda krizin nedenleri ve çözümleri konusunda farkındalık yaratılmalı, ulusal ilaç politikasının uygulanabilmesi için seferberlik başlatılmalıdır.

Milli İlaç Sanayisinin geliştirilmesi ve Milli İlaç Politikasının uygulanması için başta eczacılar olmak üzere tüm sağlık çalışanlarına, meslek odaları ve sendikalara, ilaç endüstrisi işverenlerine, üniversitelere ve medyaya görevler düşmektedir. Ülkemiz bu görevi yerine getirecek insan birikimine sahiptir.” (AYDINLIK internet, 18.10.2018).
==========================================
Dostlar,

Sorun ciddi hatta kritik boyutlardadır.
Yazıdaki saptamalar ve önerileri önemli ve yerindedir.
Tıp Fakültelerinden “Akılcı İlaç Kullanımı” eğitimi büyük önem taşımaktadır.
İlaç firmalarının yönlendirici ve etik sınırları zorlayan reklamları mutlaka engellenmelidir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği Temel İlaçlar Listesi (150- 350 kalem) gereğince, gereksinimi olan herkesin en geç 1 saat içinde bu ürünlere erişmesi güvenceye alınmalıdır. Bu güvencenin içinde yerli üretim de vardır!

İlaca erişilebilirlik güvencesinin vazgeçilmez bir ayağı da ödeme politikalarıdır.
Hiçbir insan, gereksindiği ilaca erişimde ekonomik engeller yaşamamalıdır.

Anayasa madde 60 – Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.

Irak’ta 1. işgal sırasında yarım milyona yakın bebek – çocuk, uygulanan ambargo (mama besin, ilaç ve aşı) yüzünden ölmüştür UNICEF verilerine göre. Bu insanlık dışı ambargo, Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmelerine  da aykırı olmasına karşın, Batı emperyalizmince dayatılmıştır. Türkiye’nin de benzer acı uygulamalarla karşılaması olasıdır.

  • İlaç faturasını ulusal ölçekte dengelemenin en stratejik aracının, KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE MUTLAK BİR ÖNCELİK VE ÖNEM VERİLMESİ OLDUĞU ASLA AKILDAN ÇIKARILMAMALIDIR.

    Örn. Hepatit B, aşıyla korunulabilen önemli bir hastalıktır. 4 doz aşı maliyeti 1 Doların altındadır. Oysa bu hastalığın yol açtığı karaciğer yetmezliği, karaciğer kanseri onbinlerce Dolar gider doğurmakta, alınan sonuçlar her zaman yüz güldürücü olmayabilmekte, yaşam niteliği büyük oranda gerilemektedir..

  • Türkiye, şu ağır bunalım ortamında tam anlamıyla bir TALAN olan ŞEHİR HASTANELERİNDEN esin olarak vazgeçmelidir.

    Sağlık sektöründe ağırlık, mutlak olarak koruyucu sağlık hizmetlerine verilmeli; herkese yaygın – etkin – sürekli – nitelikli – kamusal koruyucu sağlık hizmeti sunulmalıdır. Hem ilaç hem toplam sağlık giderleri en etkili bu yolla azaltılabilir üstelik sağlıklı bir topluma da erişilir..

Sevgi ve saygı ile. 18 Ekim 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TAAMMÜDEN CİNAYET İŞLEYENLER ve SUÇ ORTAKLARI

Dostlar,

Son günlerde sahte ilaç operasyonları haberlerini basında izliyor ve
Halk Sağlığı adına kaygı duyuyoruz.

Konu ciddidir ve hastaların yaşamlarına kasıttan farksızdır.

Devr-i AKP’de bu acı olaya da tanık olduk.
Geçmişte de benzer olaylar görüldü ancak bu buyutta değillerdi.

Sorunu, yaşamını Farmakoloji’ya adayan, bizim de öğretim üyesi olduğumuz
AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) Farmakoloji (İlaçbilim) Anabilim Dalı’ndan
emekli hocamız Sayın Prof. Dr. Cankat Tunulnay‘ın kaleminden okuyalım..
Cankat hoca aynı zamanda Türkiye Akılcı İlaç Kullanım Platformu Başkanı.

Bu arada Sağlık Bakanlığı’nı çok daha ciddi önlemler almaya çağırıyoruz.
Bu bağlamda ULUSAL İLAÇ SANAYİSİNİN DESTEKLENMESİNİ,
giderek artan oranlarda ilaç gereksiniminin ulusal üretimle karşılanmasının
stratejik ulusal hedefler kısa- orta – uzun erimde hedeflenmesini öneriyoruz.

En geniş kapsamda ise AKILCI İLAÇ KULLANIMI politikalarının
tüm toplumda uygulanmasını…

  • Koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelikli tutulmasını;
  • her-ke-se hemen, etkin – yaygın – sürekli kamusal koruyucu
    sağlık hizmeti verilmesini…

    tek çıkar yol görüyoruz.

Bu önerimiz sağaltıcı (tedavi edici) sağlık hizmetlerinin özel olabileceği anlamına gelmez.. Bu sitede kezlerce yazdık; Liberalizimin kurucusu Adam Smith bile,

  • “Sağlık hizmetleri piyasaya bırakılamayacak denli kritik – önemli hizmetlerdir.” buyurmaktadır (The Wealth of Nations – 1776).

Sevgi ve saygı ile.
14 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Not : yazıda “teammüden” olarak geçen sözcüğü, “taammüden” olarak düzelttik
(Ferit Devellioğlu; Osmanlıca Türkçe Sözlük) ve tıbbi terimleri yer yer ayraç içinde açıkladık..

========================================

TAAMMÜDEN CİNAYET İŞLEYENLER ve SUÇ ORTAKLARI

Acı İlaç


PROF. DR. F. CANKAT TULUNAY

EACPT onursal Başkanı, Türkiye Akılcı İlaç Kullanım Platformu Başkanı

[email protected]   +1 512 5477703

Bir kişiyi önceden tasarlayarak, bile bile öldürmeye ‘taammüden cinayet’ denir ve eskiden cezası idamdı, şimdi ağırlaştırılmış müebbet hapis. Yani daha önceden plan yapıp,
bir kişiyi öldürseniz alacağınız ceza bu. Ama elinizde bilimsel veriler olmadan,
hiçbir testten geçirmeden kafadan yaptığınız bir formülle insanı değil insanları öldürürseniz hiçbir cezası olmadığı gibi kesenizi de doldurursunuz. Senelerdir Türkiye’de durum bu. Taammüden hasta öldürme suçu yalnız ilaç firmaları tarafından işlenmemekte; SB, SGK bürokrat ve danışmanları ve bunları bilmeden reçete eden doktorlar da bu suça ortak olmaktadır. Kezlerce yazdık ama bazıları NATO kafa!!!..
Tekrar onların bile anlayacağı dilde yazalım. İngiltere’de bir milyon ikiyüzdoksanikibin üçyüzotuzyedi hasta üzerinde yapılan ve British Medical Journal‘de yayınlanan çalışmada efervessan tabletlerin (AS: Suda köpürerek dağılan, eriyen) normal tabletlere göre felç riskini %22, hipertansiyon riskini 7 kat, tüm nedenlere bağlı ölümü %28 artırdığı ve bu konuda kamuoyunun uyarılması gerektiği açık bir şekilde yayınlandı (bkz: http://www.klinikfarmakoloji.com/index.php?q=node/1259). Türkiye’de ne bu ilaçları üretenlerden, ne Sağlık Bakanlığından ve ne de SGK’dan çıt çıkmadı. Kalan sağlar bizimdir felsefesi ile hastalar kaderlerine terkedildi…

TİTCK (AS : Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) hastaların ölümüne sebep olacak ilaçlara biyoeşdeğerlik şartını da kaldırarak ruhsat vermeye devam ediyor…
İşte size benzeri olmayan bir örnek! ROSUVASTATİN 10 mg + ASPİRİN 100 mg effervessan tablet. Hintliler tarafından tablet ve kapsül şeklinde keşfedilen (!) bu ilaç Türkiye’de ne hikmetse hiçbir klinik araştırma ve biyoeşdeğerlik testinden geçirilmeden ruhsat alabilmiştir. Avrupa ve ABD’de benzeri yoktur!

1.     Rosuvastatin+aspirin effervessan tablet 15.81 mmol potasyum ihtiva etmekte ve kullanım amacı kolesterolü düşürmek ve kalp krizini önlemek??? Bırakın kalp hastalarını, yüksek potasyum sağlıklı kişiyi bile öldürür. Kandaki normal potasyum düzeyi 3.6-5.2 mmol/l olmalıdır. Bu seviyenin üzerinde potasyum (hiperkalemi) çarpıntı, mide krampları, ishal, kas spazmları, nabızda zayıflama, irritabilite, kalp yetmezliği, kalbin elektriksel iletiminde bozulma, ventriküler fibrilasyon ve ölüme sebep olur.

2.     Rosuvastatinin biyoyararlanımı son derece düşüktür (%20) Alüminyum hidroksit, kalsiyum karbonat, mağnezyum hidroksit, sodyumbikarbonat gibi maddeler emilimini ve etkisini (varsa!!) azaltır. Türkiye’de ise rosuvastatin effervesant tablette (20 mg)  506.07 mg sodyumbikarbonat ve 40 mg tuz (sodyum klorür) bulunmaktadır. TİTCK  yetkilileri ve Ruhsat Komisyonu üyeleri herhalde farklı bilgilere sahipler. Bu ilaçlara ruhsat verme gerekçelerini  açıklayarak kamuoyunu aydınlatmaları gerekmektedir.

3.     STAGE (Aİ) (Rosuvastatin) SB onaylı prospektüsünde: ‘Rosuvastain’in,
aluminyum ve magnezyum hidroksit içeren bir antiasit süspansiyonu ile aynı anda kullanılması Rosuvastatin’in plazma konsantrasyonunu yaklaşık %50 azaltmıştır…’ denilmektedir. Sodyum bikarbonat acaba ne yapıyor?????

4.     Nasıl oluyor da Rosuvastatin’in klasik tablet ve effervesan tabletleri aynı tMax (maksimum kan düzeyi) seviyesine 5 saatte erişiyor?. Türkiye’deki efervesan tabletlerin farmakokinetiği incelenmiş midir (başka ülkelerde incelenmiş)? Eğer farmakokinetik çalışma yapılmadan bu bilgiler prospektüse yazılıyorsa TİTCK ve ilacı imal edenler doğruları söylemiyor, hasta ve doktorları kandırıyorlar demektir ki; bu da çok büyük bir suçtur! Bu konuda Türk Tabipleri Birliği ve Türk Eczacılar Birliği ne yapıyor?
Bu kurumlarda ilaçtan anlayan kimse yok mu?!!! Veya ilaç yerine başka konular
daha mı cazip geliyor???

5.     Benzeri olmayan eşdeğer nasıl yaratılıyor??? Neden daha fazla ödeniyor?
20 mg Rosuvastatin effervesan tablet 30 adet (COLEFIX, Vitalis)) 45.18 TL,
klasik tabletler örneğin STAGE (Aİ) 20 mg 28 tab 37.06, ROSUVAS (Bilim) 29.44 TL…

6.     Rosuvastatin tabletlerin ilacın T.C. Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı prospektüslerinde 70 yaş ve üzeri hastalarda başlangıç dozu 5 mg olarak önerilmektedir. Bu sebeple klasik tabletlerin çoğu çentikli tablet şeklinde ve bölünebilir. Yani 10 mg tablet ikiye bölünerek 5 mg alınabilir. Efervesan tablet nasıl ikiye bölünecek ve NEDEN EFERVESAN TABLETLERDE 70 YAŞ ÜZERİ HASTALAR İÇİN BAŞLANGIÇ DOZU 5 VEYA 10 MG YAZMAKTADIR??? Efervesan olunca doz da mı değişiyor???

7.     Bu sayfalarda yazmaktan bıkmadığımız (!) ALKA-SELTZER’e gelince!
Bakın ilacın ABD resmi web sayfasında ne yazıyor (Alka-Seltzer ABD’de de OTC olup bedeli ödenmez): ’Baş ağrısı veya vücut ağrıları ile beraber mide yanması, hazımsızlık (acid indigestion) ve mide ekşimesinin; baş ağrısı ile beraber midede rahatsızlık;
baş ağrısı, vücut ağrıları veya tek başına ağrının geçici tedavisi için kullanılır’.
SGK bu ilacı nasıl kalp ilacı yaptı? (TİTCK ve SGK yetkilileri için bkz. : http://www.alkaseltzer.com!!!!!!, lütfen British Medical Journal’i de okuyun veya İngilizce bilmiyorsanız bir bilene tercüme ettiriniz).

Daha önce yazdık ama bir kez daha yazalım : Türkiye’de Alka-Seltzer 324 mg Aspirin ve 1625 mg  (444 mg sodyum) sodyumbikarbonat (yemek sodası) içerir… 324 mg Aspirin
ne işe yarar? Kardiyovasküler profilakside (AS : korunmada) kullanılamaz, ağrı için
çok düşük doz. Ağrı için en az 2 tablet almanız gerekir ki, bu da aldığınız tuzu iki katına çıkartır… Sağlık Bakanlığı’nın fikri başka, zikri başka. Bir taraftan tuzun zararlarını anlatacaksınız (http://www.ailehekimligi.gov.tr/images/stories/Kitaplar/tuz%20tketimi%20ve%20salk.pdf) öbür yandan  AKILSIZ İLAÇ KULLANMAYA EN GÜZEL ÖRNEK OLAN BİYOYARLANIMI, BİYOEŞDEĞERLİĞİ VE FARMAKOKİNETİĞİ BİLİNMEYEN EFFERVESSAN TABLET KULLANIMINI TEŞVİK EDECEKSİNİZ… (Şimdiye dek hangi efervessan tabletin piyasa kalite denetimi yapılmıştır, uzun süreli rafta bekleyen ilaçlarda bozulma var mıdır?)

8.     Akılsız ilaç kullanım ve ruhsatlandırma yanlız yukarıdaki örneklerle sınırlı değil. Topikal NSAID + lokal anestezik pomad hangi aklın ürünüdür ve hangi hastalık (ağrı) için kullanılır?.. Migren profilaksisinde uyuşturucu bir ilaç olan (opiyat) KODEİN kullanımına dünyada Türkiye’den başka izin veren ülke var mı? Kanser dışında opiyatların kronik ağrılarda kullanılmayacağını sizlere kimse öğretmedi mi?
Kodein iptilası ortadan kalktı mı?

9.     Hemen tüm ülkelerde OTC olan topikal NSAID ve öbür ağrı kesiciler
neden geri ödeme listesinde?.. Senelerce effervessan aneljezikleri geri ödeme kapsamına almayan Türkiye, ne değişti de şimdi bol keseden ödüyor?

Hepimizin şapkamızı önümüze koyarak yukarıdaki hususları ve öbür sorunları
ciddi olarak düşünmemiz gerekmektedir. Bu ülke hepimizin ve hepimiz bu ülkede bir gün hasta olabilir ve ölümümüze neden olacak ilacı kullanabiliriz. Öte yandan, ilaç giderlerinin çokluğundan sözederken SGK’nın gereksiz ilaçları ödemesini anlamak olanaklı değildir. Herkes akılcı ilaç kullanmaktan ahkam keserken bu akılsız işlemlerin sebebi nedir? Bazı kişilerin duygusal (!) olmaları mı yoksa cahil olmalarımı?..

  • Bir taraftan ahlaksız ve vicdansız kişilerin sahte ilaçları
    bu ülkede kol gezerken,

biz 21. yüzyılda reçetesiz ilaç satan eczacıları parayla cezalandırma peşindeyiz..
Neden önce eğitmeyi denemiyorsunuz?… Sağlık Bakanımız vatandaştan kuşkulu ilaçların fotoğrafını çekerek (vesikalık mı, boydan mı belirtilmemiş!) Bakanlığa bildirilmesini isterken, TİTCK yeni web sayfasında vatandaşın (doktor ve eczacı dahil) ilaç kullanım ve kısa ürün bilgilerine erişimini engelliyor!?..

Herkese ilaçsız günler..
(AS : Olanaklı mı ki?!)

Türkiye’nin İlaç ve İlaç Harcamaları Sorunsalı


Türkiye’nin İlaç ve İlaç Harcamaları Sorunsalı

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. F. Cankat Tulunay, Ankara Üniv. Tıp Fak. Farmakoloji (kısaca İlaçbilim) Anabilim Dalından emekli bir hocamız. İlaç konusunun nezaketi nedeniyle, Klinik Farmakoloji Derneği bünyesinde son derece yararlı çalışmalarını sürdürmekte.

İLAÇ, stratejik ve kritik bir alan. Türkiye her yıl ilaç için milyarlarca dolar (Oransal olarak ABD’nin 3 katı olmak üzere toplam sağlık giderinin yaklaşık 1/3’ü dolayında!) harcama yapıyor ve özyeterliğini de giderek yitiriyor. Dışa bağımlı ithalatçı bir ülke oluyor. Aşağıdaki çizimde, AKP döneminde nasıl hızla böyle bir çöküşün (KüreselleşTİRİLMEnin!) yaşandığını izliyoruz..

Ilac_gideri_dengesi_yerli_disalim

Sağlık ve ilaç giderlerimiz başdöndürücü biçimde artarken bu harcamalarda başat rol oynayan ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi teknoloji alanında dışa bağımlılığımız alabildiğine derinleşiyor. Fabrikadan çıkan ilaç, kullanıcıya erişene dek maliyeti, araya giren dışalımcı (ithalatçı), dağıtımcı, depocu.. yüzünden çok çok artıyor.. Oysa SSK,
pek çok ilacını kendi fabrikasında üretiyor ve aracısız, sigortalılarına ulaştırıyordu. 2005’te kapatıldı! Niye??

Üstelik; Uluslararası Eczaneler Birliği (FIP) 2. Bşk. D. Tromp’a göre Doğru ilaç kullanımı yalnızca % 50 oranında ! (Antalya, Uluslararası Hasta Güvenliği Kong., 28.03.08)

Oysa Akılcı ilaç kullanımı için   :

1. Medikasyonun (İlaç kullanımının) gerekip gerekmediği 1 kez daha düşünülmelidir.
2. Jenerik ilaç yazılmalıdır (herhangi bir marka değil, kimyasal içerik yazılırsa,
Eczacı en ucuz olanını verecektir; toplamda %20 tasarruf sağlanabilir..).
3. Medikasyonun (İlaç kullanımının) doz ve süresi çok titiz ayarlanmalıdır.
4. Kullanıcıların ilaçlarını doğru kullanmaları mutlaka sağlanmalıdır.
5. Hekimler çok iyi Farmakoloji eğitimi almalı, ilaç fiyatlarını bilmelidir.
6. Antibiyotik kullanımı için direnç testleri yapılmasına çok çaba harcanmalıdır.
7. Ülkede tanı, sağaltım ve hastalık izlemin için standart protokoller geliştirilmeli
ve bilgisayar temelli uygulanmalıdır.

DÜNYADA EŞİ YOK!

Prof. Tulunay hocaya göre :

  • SGK tarafından dünyada eşi görülmemiş bir ‘ÖDEME KOMİSYONUNUN ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNERGE’ taslağı ikinci kez tartışmaya açıldı. Geri ödeme komisyonunda ilaç firmalarının kurduğu dernekler ön plana çıkarken, Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği gibi kuruluşlar ve konuyla 1. derecede ilgili diğer dernekler yok sayıldı. Dünyada ilaç firmalarının söz sahibi (oy hakkı) olduğu başka bir geri ödeme kurumu bulunmamakta. TEB ve TTB ise derin uykularına devam etmekte.
  • Tıbbi ve Ekonomik Değerlendirme Komisyonu; İlaç ve Eczacılık Daire Başkanı başkanlığında doktor, eczacı, ekonomist, istatistikçi, uzman epidemiyolog ve farmakolog meslek gruplarından seçilen üyelerden oluşur. Yukarıda belirtilen meslek gruplarından olmak üzere komisyonda Kurumu temsilen 7 (yedi) kişi, Sağlık Bakanlığını temsilen 2 (iki) kişi, Maliye Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığını temsilen birer kişi, akademisyenler arasından Başkanlıkça biri tabip olmak üzere yukarıdaki meslek gruplarından belirlenecek 2 (iki) kişi ile İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası, Türkiye İlaç Sanayi Derneği, Gelişimci İlaç Firmaları Derneği ve Araştırmacı İlaç Firmaları Derneğini temsilen birer kişi asıl üye olarak bulunur. Asıl üye kadar aynı meslek gruplarından yedek üyeler de belirlenir.’ (http://www.klinikfarmakoloji.com/index.php?q=node/1178, 04/04/2013)

*****

Niye böyle, ne yapılmalı ??

«Çok Taraflı Yatırım Anlaşması» (retorik tuzağa dikkat!)
(MAI : Multilateral Agreement for Investment) şöyle buyurmakta :

  • “Üretimde kullanılacak ham madde ve ara malda birincil önceliğin üretimin yapıldığı ülke olması ya da belli bir oranın bu ülkeden karşılanması ilkesinin yerine, fiyatının düşük olduğu yerden dışalımına (ithaline) bıraktırmasını..”
    (gibi yakıcı konuları içermekte..)
* İlk olarak, 13.8.1999’da taraf olunan bu Anlaşma’dan ne yapıp edip kurtulmalı.
(Her ne denli, “Anlaşmayı imzalayan devletler, 5 yıl süre ile anlaşmadan çıkamayacak ve çıktıktan sonra da 15 yıl tüm anlaşma kurallarını uygulamak zorunda olacaklardır!?!” içerikli akıl tutulması ürünü maddeleri olsa da!..)
* Yine ne yapıp edip SSK’nın kapatılan ilaç fabrikasını SGK yeniden açmalı.
* TSK kendi ilaç üretimini geliştirerek sürdürmeli.
* Yerli ilaç sanayisi desteklenmeli ve hammadde üretimi artırılmalı.
* Türkiye AŞI üretebilmeli.
* Yukarıda sıralanan AKILCI İLAÇ KULLANIMI, ülke genelinde gerekirse seferberlik ilan edilerek yaşama geçirilmeli. Jenerik ilaç yazımı sağlanmalı.
* Koruyucu sağlık hizmetleri her-ke-se sürekli ve etkin olarak kamusal kapsamda verilmeli ki; ilaca ola gereksinim azaltılabilsin.
* Topluma sağlık eğitimi verilmeli; sağlıklı ve güvenli bir çevre için (Anayasa md. 56) çaba harcanmalıdır.
* Gerçekte ilaç olan pek çok ürün OTC (Over The Counter) olarak tanımlandı ve ruhsatı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na verildi. İlaca göre çok kolay ruhsatlandırılabilen bu ürünler, çok miktarda ve hiçbir denetim olmadan kullanılmakta.
Yakın gelecekte çok ciddi halk sağlığı sorunları doğurması kaçınılmaz olan bu sorun mutlaka denetim altına alınmalı. Gerçekte bu harcamalar da ilaç harcaması,
üstelik gereksiz, sağlıksız hatta tehlikeli düzeyde..
Son olarak; 

Türkiye’nin, ABD’deki FDA (Food & Drug Administration) benzeri bilimsel ve yönetsel açıdan mutlaka ÖZERK bir Ulusal Gıda – İlaç Kurumu olmalı.
Siyaset bu alanı özerk bilimsel yapıya bırakmalı. Ne yazık ki, 663 sayılı yasa gücünde kararname ile Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılırken (2.11.12), Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Bakanlık bünyesinde özerk olmayarak yapılandırıldı (md. 27).
Gıda işleri de 2004’te çıkarılan 5179 sayılı Gıda Yasası ile Sağlık Bakanlığından
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na verilmişti. Bu seçim, 5996 sayılı yenilenen Gıda Yasası (13.06.2010’da aşamalı olarak yürürlük aldı.. ) ile de sürdürüldü.
Özerk kurumsal yapılanmaya ne yazık ki gidi(e)lmedi..
Unutulmasın; Demokrasi özerk kurumların kolonları üstünde yükselir..
Türkiye’nin sağlık giderleri ve onun içinde ilaç giderleri, doğrudan Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanının ağzından, “Sürdürülebilir” değildir. 2012 konsolide Merkezi Yönetim Bütçesi verilerine göre SGK salt sağlık giderlerinde 20 milyar TL açık vermiştir (toplam bütçesi 141 milyar TL). Bu açık tutarı, genel bütçenin toplam açığının 2/3’üdür!
Akıllı bir planlama ile tasarruf zorunludur.Ancak bu girişim yalnızca “moneter sıkıyönetim” ile başarılamaz.Bir dizi sosyal, yapısal düzenlemeyi, kamusal sorumluluğu gerektirir.

Ne var ki, SGK öylesine kurgulandırıldı ki; elinde IMF-DB dayatmalarıyla
sınırlı moneter önlemler dışında ne yazık ki kayda değer tasarruf politikası aracı yok! Ciddi açık vermeye, ülkeyi borçlandırmaya, genel bütçe açığının ana nedeni olmaya devam ediyor.

  • GSS (Genel Sağlık Sigortası) böylesine hastalıklı yapılandırıldı ve
    halkımızın değil; özel sağlık sektörünün sigortası olma işlevini üstlendi!
Lütfen dikkat buyurulsun;
  • GSS (Genel Sağlık Sigortası) = Özel sağlık sektörünün sigortası..
diye “lanetli bir denklemi” huzura getiriyoruz..
Dosyayı pdf olarak arşivlemek ya da okumak için lütfen tıklayınız :

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 6.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net