Kategori arşivi: ŞİİRLER / POEMS

Şiir köşesi : BENİ KOYUP GİTME NE OLURSUN / Attila İLHAN

portresi_siyah-beyaz

BENİ KOYUP GİTME NE OLURSUN 

Beni koyup gitme ne olursun
Durduğun yerde dur
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin yorulursun
Beni koyup gitme ne olursun
Bir deniz kıyısında otur.
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin çocuğun olur
Beni koyup gitme ne olursun
Sonun kötüye varacak
Beni koyup gitme ne olursun
Elimi tutuyorlar ayağımı
Yetişemiyorum ardindan
Hevesim olsa param olmuyor
Param olsa hevesim
Yaptıklarını affettim
Beni koyup gitme ne olursun
Seninle gelmeyeceğim yine de
Beni koyup gitme ne olursun

Attila İLHAN

divider_yesil_fiyonk

Şiir : OKULUNDA ÖMRÜMÜN..


Dostlar
,

Dr. Alper Akçam..

Yurtsever bir savaşım insanı.. Bir hekim, bir cerrah..
Meslektaşımız.. Yıllarca Anadolu’da çoook zor koşullarda özveri ile hekimlik yaptı yurdum insanına. TTB (Türk Tabipleri Birliği) çalışmalarında birlikte olduk yıllarca.

Kendisini http://www.alperakcam.com sitesinde tanımalısınız.
Anne – baba Köy Enstitülü 2 yurtsever devrimci öğretmenin çocuğu.
Son yıllarda emeğini Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneği‘nde yoğunlaştırdı.

1952 doğumlu.. Geçtiğimiz günlerde doğum günüydü.. Türkiye’nin içine sürüklendiği hengamede gözden kaçtı.. Ama Alper farklıydı ve O sevenlerine kendi deyimi ile
“bir demet çiçek” sundu.. Aşağıdaki dizeleri..

Dr. Akçam’a ve O’nu yetiştirenlere, başta anababası olmak üzere şükran borçlu
bu ülke ve insanımız.

Sevgili Alper, dileyelim doğa sana uzun Ömür versin ve sen de üretmeyi sürdür
o nitelikli – güzel emeğinle..

Not : İnsanları yaşarken de değerlendirmeli değil mi?

Sevgi ve saygı ile.
12.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Şiir köşesi…

Meslektaşımız Dr. Alper Akçam’dan..

portresi

 

OKULUNDA ÖMRÜMÜN

 

 

ÇİĞ DAMLASINDA..

PARLAYAN GÜNEŞ
KIR ÇİÇEĞİNE KONMUŞ
KELEBEK
ÖMÜR UÇTU UÇACAK 

KIZGIN DEMİRE İNEN BALYOZ
TIRPAN ÇELİĞİNDE
TER
YAYLA OCAĞINDA SÖNMEYEN ATEŞ
SEHERİNDE SABAHIN
KOYAMAMIŞ DAHA YASTIĞA BAŞINI
UYKUSUZ BİBİMİN/ SULTAN;
SACINDA ARPA EKMEĞİ
KOKUSU DAĞLARI ALMIŞ

SEYHAT NENEMİN
GÜN YANIĞI/ BİN KIRIŞIK
YÜZÜNDE GÜLEN
KÜRTÇE BİR TÜRKÜ/ AÇIK SAÇIK… 

YAZIN BİN ÇİÇEĞİNDE
KIŞIN BALTA KESMEZ BUZUNDA/ AY BOYNUZLU KARA CAMUŞLARIN
VE ÖKÜZLERİN SICAKLIĞINDA
TEZEK KOKUSUNDA AHIRLARININ
ÖMÜR…

HAROSUNDA ÇAYIRINDA
BÜKERKEN SİGARASINI;
KUMRAL SAÇLARI GİBİ/ KIVIR KIVIR TÜTÜNÜ
KÜÇÜK AMCAMIN

MAVİ GÖZLERİNİN ENGİNLİĞİNDE SEVGİ
GÖKYÜZÜNE SAVRULMUŞ BİR DUMAN
ANKARA’DA KARŞIYAKA’DA YATAR ŞİMDİ
AMCALARIN/ DADALARIN/ CİCALARIN
BİBİLERİN VE NENELERİN SOFRASINDAKİ ÖMÜR

KARADENİZ İÇLERİ / KARABÜK GECELERİNDE
SİGORTA HASTANESİNİN
YORGUNLUKTAN BİTAP
NÖBET ODASINDA/ TÜL PERDEYİ KIPIRDATAN
KIRAÇ DAĞLARIN RÜZGÂRI

SİMSİYAH YAĞA BULANMIŞ ALINLARDA
TERE KESMİŞ/ GÖĞÜSLERDE
PARLAYAN AY IŞIĞI
EMEK

BURUŞ BURUŞ BİR SİGARA PAKETİ
GÖMLEK CEBİNDE
BİR SOLUK ARA VERSE DE
ÖLÜM…
HER YILSONU İŞTEN ÇIKARILIP
HER YILBAŞI İŞE YENİDEN ALINIRKEN
KIDEM TAZMİNATINDAN KAÇAN
GÖZBEBEĞİMİZ HÜR TEŞEBBÜSÜMÜZÜN
EMRİNDE
PARÇALANIR EKMEK PARASI İÇİN
ÖMÜR

FİLYOS’TA/ KİLİMLİ’DE/ ÇATALAĞZI’NDA
AZ ÖNCE ÇIKMIŞ
YÜZLERCE METRE YER ALTINDA
SIZAN SULARIN
VE KÖMÜR KARASININ IŞILTISI
YERALTI MADEN İŞÇİSİNİN GÖZÜNDE
ÖMÜR

HAYDİ BİR KEZ DAHA SOYUNUN
KARABÜK DEMİRSPOR GELMİŞ
MAÇA KIZI’NDAN SONRA/ FUTBOL MAÇINA
KAYABAŞI’NIN CÜMLE DELİSİNDE
AĞIZ DOLUSU GÜLMEDİR ÖMÜR

BİR OKULSUN SEN HAYAT
DOĞUM GÜNLERİMDE
DOSTLARIMLA BİRLİKTE KAPIMI ÇALAN!
BİR DİLİM EKMEKSİN
TAKSİM’DE PAYLAŞILAN
GÖĞSÜNÜ BASINÇLI SUYA SİPER EDEN
BİR KIZIN YÜREĞİNDE YANAN!
HER ÂNI FEDA OLSUN
SEVGİYE/ PAYLAŞMAYA
HOŞ GELDİN VE GÜLE GÜLE…

divider_yesil_fiyonk

Dr. ALPER AKÇAM,
08 HAZİRAN 2013, ANKARA

(Doğum günümü kutlayan tüm dostlarıma, sevdiklerime
bir demet çiçek olsun..)

Mustafa AYDINLI Şiiri : Sarar mı Dersin??

portresi

Mustafa AYDINLI Şiiri :

Sarar mı Dersin??


Sarar mı Dersin??

Üzümü yiyip de koruk diyenler 
Sansardan, samurdan kürkler giyenler 
Fakir fukaranın hakkın yiyenler 
Bu saltanat böyle sürer mi dersin. 

Kanatları kırık kuşlar uçamaz. 
İşçi, market kapısından geçemez. 
Köylü, tarlasına tohum saçamaz. 
Bu halk, bu defteri dürer mi dersin. 

Çimentosu bozuk, duvar uçuyor 
Dolarları alan dışa kaçıyor 
Bu halk denenmişi tekrar seçiyor 
Gelecek seçime yerer mi dersin. 

Kırıldı yalanın dişlisi çarkı 
Neden göremeyiz uygarca farkı 
Aydınlı, söylenen bir kutsal türkü 
Bütün bir ulusu sarar mı dersin.

divider_yesil_fiyonk

 

Mustafa Aydınlı şiiri : Ulusca Beraber Gülmemiz Gerek

portresi

Mustafa Aydınlı şiiri :

Ulusca Beraber Gülmemiz Gerek


Ulusca Beraber Gülmemiz Gerek

Fırsatı bulanlar yandaş korudu 
İşsizlik, yoksulluk aldı yürüdü 
Sonucunda çok değerler çürüdü 
Çürümeye çare bulmamız gerek. 

İşsizdir, çatal bilekli gençler 
Onun dileğini gör kimler dinler 
Umudu olanlar sizden ne diler 
Umuda çare olmamız gerek 

Diplomalı kapı kapı dolaşır 
Nice sorumluluk yükünü taşır 
Onlar ne cevherdir, bir gör de şaşır 
Şaşkınlığa çare bulmamız gerek 

Kimi tabak kırar girmiş havaya 
Kimi yağ bulamaz koymaz tavaya 
Kimisi hasrettir sıcak yuvaya 
Yuvaları sıcak kılmamız gerek 

Hak için, doluyor işte meydanlar 
Neden aç ve işsiz, bu masum canlar 
Haksızlık burada kim kimi dinler 
Haksızı defterden silmemiz gerek 

IMF borçlara faiz yazıyor 
Güçlüler fırsat, zayıfı eziyor 
Sonunda halk canından beziyor 
Halkın da sabrını bilmemiz gerek 

En çalışkan insan bizde Evrende 
Bir bakın böylesi var mı çevrende 
Çalış çırpın didin can yok bedende 
Yoksulluk hakkından gelmemiz gerek 

Ülkemiz geniştir, ülkemiz zengin 
İnsanlar çalışkan, gönüller engin 
Çağından sorumlu bulursa bir gün 
Ulusça beraber gülmemiz gerek 

Doğacak çocuklar borçlu dışarı 
Bunu saydı yönetenler başarı 
Kendileri bala banar kaşarı 
Ekmeğe muhtacı bilmemiz gerek 

Aydınlı, sorumlu elbet çağından 
Hem ovasından hem de dağından 
Hatta bahçesinden bir de bağından 
Bağlardan da verim almamız gerek

divider_yesil_fiyonk

Şiir köşesi : BAYRAK..


Arif Nihat ASYA

Arif Nihat Asya

BAYRAK

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü…
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım.
Senin destanını okudum,
Senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar;
Yurda ay-yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı…
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yeryüzünde yer beğen
Nereye dikilmek istersen
Söyle, seni oraya dikeyim!..

Mustafa AYDINLI şiiri : UYGARLIK DERSİ

Mustafa AYDINLI

UYGARLIK DERSİ

Evrenin nimeti boldur tükenmez 
Bütün insanlıkla yiyelim dedim 
Dünyanın kumaşı bezi tükenmez 
Uygar, adil, eşit giyelim dedim. 

Bakın şu dünyaya işler karışık 
Kimi ülke kavgalı, kimi barışık 
Barış, özgürlüğe yok mudur ışık 
O ışıkla Hakka varalım dedim. 

Güneş, insanlara eşit doğuyor 
Ateş yakıp, su insanı boğuyor 
Güçlüler, güçsüzü yurttan kovuyor 
Bu nasıl adalet, soralım dedim. 

Aynı atmosfer, aynı güneş altında 
Ulusal planda, dünya sathında 
Her ulusu, bir insanlık katında 
Hem özgür, hem mutlu görelim dedim. 

Doğa uğraşımız bizlere yeter 
İnsanın insanla kavgası beter 
Kimi döker, saçar, kimisi ne yer 
Haksızlık üstünde duralım dedim. 

Emperyalist, işi savaşa davet 
Güçsüzler, borçlular her şeye evet 
Bu da sömürgene bir büyük servet 
Bu yanlış defteri dürelim dedim.

Aydınlı, dünyada dertler tükenmez 
Mazlum ulusların hakları yenmez 
Bu devam ederse acılar dinmez 
Uygarlık dersini verelim dedim.

Mustafa Aydınlı’dan şiir : Umut..


UMUT…

Koydum bilyeleri bilye üstüne
Devrilip devrilip dökülür oldu
Bir dileğim vardı umut dağında
Sis çökmüş dağlara orada kaldı.
.
Umudum güneşle gelir sanırdım
Yağmur yağdı umutlarım ıslandı
Belki rüzgâr ile bir şans tanırdım
Sonra boran oldu, arada kaldı.
.
Umudumu gökyüzünde aradım
Bulamadım, yıldızları taradım
Belki bana uzak, belki bir adım
Umut dünyasında karada kaldı.
.
Aydınlı, umudu nerde ararsın
Umut, azim, karar kime sorarsın
Uygarlık adına hayal kurarsın
Umut insanlığı sırada kaldı.

Mustafa AYDINLI

NEDİR SAVAŞ?


NEDİR SAVAŞ?

En ucuz tüfekle yoksul eve bir banyo
Bir topla oyun yeri mahalle çocuklarına
Bir tankla on derslikli on okul
Bir uçakla yedi köye bir hastane
İki denizaltıyla üç ırmak çöle ulaşır
Bir roketle koca şehir kurulur
Bir taburun postallarıyla çocuklar
Kızamıktan kurtulur
Beş yıl birikse bir kolordunun parası
Kansere ilaç bulunur
Ölenlere dikilen anıtlar da para
Kalanlara nişanlar kolayla mı takılır
Bir ordunun bütçesiyle on il bağlık bahçelik olur
Düşün, ne yer, kaça semirir bir general

Bırak atom savaşlarını bir an
İki komşu arasında sıradan bir savaşı düşün
Kimileri yıllar yılı bitmiyor
Atılan bombalar, harcanan mermiler
Alınteri vergilerden
Yakılıp yıkılmış bir şehir
Kolaya mı yapılır yeniden
Evlerin asansörü merdiveni penceresi
Bir düşün serinkanlı lütfen
Dirilir mi yirmisinde ölen asker, askerler
Bir düşün serinkanlı, ya da sor bir uzmana
Yanıtla şu küçük soruya rica ederim
Aptallık değil de nedir
Nedir savaş?

Fakir BAYKURT (1987)

AYRILIK SEVDAYA DAHİL..


AYRILIK SEVDAYA DAHİL..

Fotoğraf

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın 
En görkemli saatinde yıldız alacasının 
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader 
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın 
Rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları 
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızığıimdan 
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum 
Her yerimde vücudumun ağır yanık sızıları 
Bir yerlere yıldırım düşüyorum 
Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan 
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu 
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş 
Tedirgin gülümser 

Çünkü ayrılık da sevdaya dahil,
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
 

Hiçbir anı tek başına yaşayamazlar 
Her an ötekisiyle birlikte her şey onunla ilgili 
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar 
Gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu 
Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte 
Yansımalar tutmuş bütün sahili 
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var 
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil

Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil 
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili 

Yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık 

Hava ağır toprak ağır yaprak ağır 
Su tozları yağıyor üstümüze 
Özgürlüğü mü yoksa yalnızlığımız mıdır 
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı 
Karanlık çöktü denize 
Yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin 
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin 
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan 
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince 
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice 
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak 
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına 
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle 
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız 
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız 
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi 
Tuz parça kırılsak da hâlâ içimizde o yanardağ ağzı 
Hâlâ kıpkızıl gülümseyen,
Sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek AŞKIMIZ…


(Attila İlhan)