Kategori arşivi: ŞİİRLER / POEMS

.. Neredesin sen, yüzüm gülmüyor..

NEŞET ERTAŞ…

Sen de gittin…

Şu garip halimden bilen işveli nazlı,
gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?
tatlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm,
gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?

Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen,
bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen,
sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen,
gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?

Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor,
hiç bir tabib şu yarama merhem olmuyor,
boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor,
gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?

Güle güle Neşet Ertaş,
Sen gittin, nağmelerin baki kaldı..
Baki kalan bu kubbede çook hoş ve de acılı sada bıraktın..

Dilimize pelesenk oldu şu dizelerin…

Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor,
hiç bir tabib şu yarama merhem olmuyor,
boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor,
gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?

Dertlerimize tercüman oldun, hem çaldın hemi de söyledin..

Sazımızı ve de sözümüzü öksüz koyup gittin..

Ne çok gerekliydi oysa şu son zamanlarda sazın ve de sözün..

Şu 4’lük de bizden sana armağan olsun..

    Aşk olsun sana Neşet Ertaş usta, aşk olsun;
    Hakk ile meşkin bari bol olsun..
    Gönlünün hep aradığına vuslatın olun..
    Bizden de Hakk’a baki selam ve de sitem olsun

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

DERTLİ DOLAP..

DERTLİ DOLAP

Dolap niçin inilersin,
Derdim vardır inilerim
Ben Mevla’ya aşık oldum,
Onun için inilerim

Benim adım dertli dolap,
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreyledi ÇALAP,
Derdim vardır inilerim

*** ***

Beni bir dağda buldular,
Kolum kanadım kırdılar
Dolaba layık gördüler,
Derdim vardır inilerim

Ben bir dağın ağacıyım,
Ne tatlıyım ne acıyım
Ben Mevlaya duacıyım,
Derdim vardır inilerim

*** ***

Şol dülgerler beni yondu,
her azam yerine kondu
Bu iniltim Hak’tan geldi,
Derdim vardır inilerim

Yunus Emre

1000. yazı.. bir şiir olsun : La Konşienta!

La Konşienta!

Özlem Tanrıçası olmalısın sen,
daha mitolojide tanımlanmayan
Değil yıldız, bir serap gibi kayan
yetim ellerimden, avuçlarımdan
Pişmanlığa -inatla- sözlüğünde yer vermeyen

Gün olur tutulursan, bağlanmalısın sevilerle,
beş para etmeyen
Baş konmalı sinen üzre La Konşienta!
ya da başın komalısın sinem üzre
Tutsak alınmalısın Güliver’in ipleriyle
saç telinden kalın olmayan

Umuda geçit vermeyen periler perisi
lav esinlerimin cehennemi kaynağı
Kinayesiz 40 yılmın ruh-u revanı
sevdamın mahzeninde gardiyan başı

Sen, çocukluğumun 1 Nisan şakası
Sen, gizemlerin kontesi bir de
İçe akan kutsanmış, saklı gözyaşları
Kördüğümü, boğası hıçkırıkların
Bulmaca mısın yoksa bilmece mi
La Konşienta, var mıdır vicdanın senin?

Ne ararsın tanrı aşkına sen, bilir misin
Ahir ömrün / ömrüm kaç yıl kaldı sanırsın
İlahi, uçarı renkli balonlar gibisin
Dahası, hâlâ yaramaz bir çocuk gibisin
Dünkü gibi, abartısız 40 yıl mazideki gibi

Mart’ın 18’i doğum günün gene
Dikkat ettin mi, pek de sık gelmekte
Baksana ne yazmaktayım sana; umuttan çok geçmişi!
Ne anlatıyor bu sana, nasipsiz Kontes?
Sahi, sözleşmende kaç doğum günün kaldı, bilir misin?

Tutup o yumuk ellerinle öksüz ellerimi
Bakabilir misin yemyeşil ışıltılı gözlerinle
Gözlerimin taa derinlerine; kendine yani
Denesene bir kez; bak neye dönersin
Bohçandaki uğurlu (!) paçavraya belki de, sanrılarınla düğümleyip gömdüğün
Ömrümüzü harcadın hiç acımasız, hem kendin hem benim
Sevdamızı çürüttün gurbetlerde, gülmedik, solduk hasret içinde
De bana, daha çok mu, artık sanallaşmış o zavallı vuslata??
Sen, yine de pek çok yaşa, e mi, La Konşienta, La Konşienta, La……!

Attila İlhan’dan : 3. Şahsın Şiiri; Felaketim olurdu, ağlardım..

Dostlar,

Bir Attila İlhan klasiği paylaşalım..

3. Şahsın Şiiri; Felaketim olurdu, ağlardım..

Tek bir sözcüğüne, hatta hecesine, virgülüne dokunabilir misiniz?

Pare, pare yüreğin kuytularından adeta pare pare şiir sökülüyor değil mi??

Ve birçoğumuza da ustalıkla tercüman oluyor değil mi??

Attila İlhan usta, minnet ve şükranla bu aracılığınız için..

Sevgi ve saygı ile.
24.9.12, Ankara

Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================

FELAKETİM OLURDU, AĞLARDIM..

Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
Çöp gibi bir oğlan, ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu, ağlardım

Ne vakit Maçka’dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Sessizce bir cigara yakardım
Parmaklarımın ucunu yakardım
Kirpiklerini eğerdin, bakardın
Üşürdüm, içim ürperirdi
Felaketim olurdu, ağlardım

Akşamlar bir roman gibi biterdi
İzabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu, ağlardım

ATTİLA İLHAN

Hüseyin Haydar şiri : KOMUTANIN ÖLÜMÜ..

KOMUTANIN ÖLÜMÜ..

Hüseyin Haydar
Cumartesi, 18 Şubat 2012 05:45

Komutan öldü. Tuğrul kuşu gökte öldü.
Beşikte bebek irkildi, onu sordu,
Yirmi iki asırlık han berkildi, yolu sordu.
Bu dert beni yedi, dert milleti yedi…
Yetmiş vaşak günde üç öğün yürek yedi.

Suikast! Ey ulus, suikast!
Oğlunun öcünü almayacak mısın?
Eğiliyorum önünde yüceliğinin, bilgeliğinin,
Hunhardan hesap sormayacak mısın?

Ey sü, ey kansu, konuşmayacak mısın?
Nazlı söğüt müsün, kara kayın mı?
Ülkün, türkü söyleyen bir orman değil mi?
Baltaladılar hayat ağacını, ne duruyorsun?
Kara yalanla mı saracaksın yaranı?

Ey kam, yan! Ey kamu dağlan!
Ölüm değil, ölüm göbek bağımızda bizim.
Düşen uçak değil, bir ordu cenin,
Tekmelenmiş anarahmi ana ecenin,
Ankara şehrinin buz tutmuş iç organları.

Komplo! Ey meclis, komplo.
Ay dolansa, gün tutulsa komplo bu.
Kuşluk namazıdır bizde alçaklarla düello.
Çekilse puştluk altın imbikten,
Ölümsüzlük için ölene olur mu hile?

Konuşsun Cengiz Han, Timur, Spartaküs,
Söylesin en üst savaşkanlar,
Söylesin Tonyukuk, Selahattin Eyyûbi:
Arslan kendi yavrusunu yer mi?

Utanç! Ey millet, utanç!
Düşmanların birleşti, sen dağılacak mısın?
“Topla dizginleri, tanı kendini!”
Dağların karı erise yıkayamaz bu kanı,
Demiri bir daha eritmeyecek misin?

Tehdit! Ey gençlik, tehdit!
Kuluydu Türk’ünün, Kürt’ünün.
Katığıydı işçisinin, toprağıydı köylüsünün.
Ordanın kılıncı yatağından çıktığı gün,
Baş kaldırıp bakmayacak mısın?

“Kavgaya girince silah alınmaz!”
Yıldırım misali fırsat verilmez.
Kabul olunmaz kör tedbirin kazası.
Söylesin bütün Roma, Pers komutanları:
Kararsız elle hedef vurulmaz.

Toplan! Ey halk, toplan!
Akıl yolu buzlanmış, buz gibi hıyanet.
Suça batmış sürüleri inine sür,
İncirlik’te gırtlağından yakala yılanı tez,
Çekicin başını gürzünle ez.

İntikam! Ey ordu, intikam!
Kudretinin önünde eğiyorum başımı,
Soruyorum: Bedir yüzlü o komutan nerede?
Faciayı “müttefik” bu, cinayeti cia,
Kâr mı koyacaksın katillerin avucuna?

Köroğlu Dağları kalktı dikildi,
Ozan Ata kopuz çaldı, yiğit silkindi:
Eşref Bitlis öldü mü, gök direğin göçtü mü?
Ödlek dönüp kaçtı mı? Şimdi, dünya yıkılır!

* Emperyalizmi yenen ve bir daha yenecek olan kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Atatürkçü birikimine ve 19 yıl önce (1993) şehit düşen Org. Eşref Bitlis ile diğer şehit komutanlarımızın devrimci anılarına şükranla.
Son Güncelleme: Cumartesi, 25 Şubat 2012 23:28

ABD tarafından 17 Şubat 1993’te uçağı düşürülerek şehit edilen Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis..

Ataol Behramoğlu Şiiri : Yunus Emre

“Gitti beyler mürveti,
Binmişler birer atı
Yediğü yoksul eti,
içtiği kan olısar”
Yunus Emre, “Ahır Zaman”/ “mürvet”
(yiğitlik)”, “olısar”(olmuştur)

Kıran vurdu memleketi
Zalimler hakan olmuştur
Yedikleri yoksul eti
İçtikleri kan olmuştur

Kula kulluk etmeyenin
Vicdanını satmayanın
Haram lokma yutmayanın
Mekânı zindan olmuştur

Yalan dolan yazıp çizen
Kudretliye övgü düzen
Dün dinsizim diye gezen
Bugün Müslüman olmuştur

Emeksiz zengin olanın
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur

Haramisi, soyguncusu
Uğursuzu, vurguncusu
Cellat ruhlusu, soysuzu
Bakan, sadrazam olmuştur

Korkan varsa konuşmaya
Anlam yükleyip susmaya
Gerek kalmadı korkmaya
Çünkü korkulan olmuştur

Sesime kulak ver gülüm
Tutsaklığa yeğdir ölüm
Nerde varsa böyle zulüm
Çaresi isyan olmuştur

ATAOL BEHRAMOĞLU

Behçet Kemal ÇAĞLAR : AĞIT..

AĞIT

Yok gayri bizlere uyku dünek vay
Kime bel bağlayak kime dönek vay
Vay amansız ecel alçak felek vay

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağyasın gayrı

Ağla gözüm ağla yaşlar dil olsun
Kurumuş dereler baştan sel olsun
Çiçek kara açsın çayır kül olsun

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

En büyük en güzel en yiğit kayıp
Dereler denizler çağlar ağlayıp
Rabbim de gözyaşı dökmezse ayıp

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Her gittiği yerde o şan verirdi
Aslan bakışını görse erirdi
Kaşları yeleden nişan verirdi

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Bakışları şimşek gibi çakardı
Yarını görürdü düne bakardı
Kürsüye çıktı mı, arşa çıkardı

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Her belâyı önler arda atardı
Dermandı her dalda hemen yeterdi
Babamızdı elimizden tutardı

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Kaybını yıldızlar bile bileler
Kırıla kanatlar sola yeleler
Kurt kuş duyup cenazene geleler

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Millet Atan gitti başın sağ olsun
Ölümü devr açsın yeni çağ olsun
Dağlar birer birer yanar dağ olsun

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Gitti her ocağın söndü alevi
Yeryüzü dediğin bir ölü evi
Cihan türbe olsa almaz o devi

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Dönmüş denizler gözyaşı taşına
Dünya ortak çıkmış Türk’ün yasına
Her evden bir ölü çıkmışcasına

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Gökler ağıtlardan titriyor kat kat
Düştü üstümüze gerilen kanat
Onsuz dünya yarım, insanlık sakat

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

O hep dolu tuttu boş atmadıydı
Söz verince yaptı aldatmadıydı
On beş yıl tek burun kanatmadıydı

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Bizdendi sevinci bizdendi derdi
Biz uyurduk o bizleri beklerdi
Uyudu nöbeti bizlere verdi

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Kuru yapraklara benzedik bu güz
Her göz kan içinde sapsarı her yüz
Milyonlarız bir babadan öksüzüz

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Gök düşsün toprağa toza belensin
Mezarına gece yıldız elensin
Şehitler doğrulsun nöbet dolansın

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Dünya hem kahr olur hem onu gömer
Yıldızlar kandildir semalar kemer
Sus boğulayazdın sus Aşık Ömer

Türklük yüreğini dağlasın gayrı
Cihan da bizimle ağlasın gayrı

Behçet Kemal ÇAĞLAR

Hüseyin Haydar Şiiri : Yurdumda öleceğim

Yurdumda öleceğim,
Büyük vatanımda.
Öleceğim Hama’da, vuruşa vuruşa.
Arap kardeşim omuz başımda olacak,
Ne mutlu, yiğit bir kardeşi olana.

Birlikte direneceğiz,
Kasiyon Dağında,
Aynı siperde, sert kayalıklarda,
Göstereceğiz çürümenin doğasına,
Adanmış insanın evrensel duruşunu.

Yurdumda öleceğim,
Şamı Dimaşk’ta,
Üzüm bağları arasında, aşkla
Uyuyacağım yumuşak, şıralı toprak yatakta,
Ne mutlu, hayırlı bir komşusu olana.

Kulakları çınlasın,
Sahte yoldaşların:
Koltuklara yayılıp Enternasyonal çalan.
Bilincini şeytana kaptıranlar, ah!
Akılları kurtulsun isterim onların da.

Yurdumda öleceğim,
Büyük vatanımda.
Halepli Halit ile aynı vahitteyiz,
Zeytin gözler ateşten ürkmez, asla,
Hele yumruk, Ugarit taşından olunca.

Günaşırı görüşüyorum, Lazkiye’yle,
Kıyıda bir oyuncakçı dükkanı var ya,
Önünde naylon tanklar, uçak savarlar olan.
Bakın, bizim çocukların yaptığına.

Attila Josef’i konuşuyoruz, Mahmut’la,
Vermektense bebeği, diyor,
Boncuklu beşiği, kuşlu yastığıyla,
Atarız onu, Asi’nin koruyucu kollarına.

Ya da diyorum, bundan böyle, kardeşim,
Kızaracak ellerim benim de, alevle.
Tutuklasınlar, ipe çeksinler, isterse,
Masum bir gül, bedenimden fışkırdı diye.

Şehit ruhundan kılıç pay dağıtacak,
Dara’da düşen, Urfa’da dirilene kadar.
Tüküreceğim suratlarına,
Ağız dolusu barutu,
Küresel katil sürülerinin.
Ne mutlu, haklı bir öfkesi olana.

Yurdumda öleceğim,
Yirmi iki boyda,
Nehirlerin akış yolunca, vuruşa vuruşa.
Dikilsin diye, sosyalizmin yekpare sütunları,
Büyük vatanın Tahrir meydanlarına.

* Kardeş Suriye’nin kurtuluş savaşında verdiği şehitlerin anısına.

Bertolt BRECHT : BİR İŞÇİNİN DOKTORA DEYİŞİ

BİR İŞÇİNİN DOKTORA DEYİŞİ

Bizi hasta eden nedir, biliyoruz,
Hasta olunca bizi iyi edecek
Senmişsin, öyle duyduk.

Halkın parasıyla kurulan
Güzel okullarda okumuşsun
Tam on yıl ve iyi etmeyi
Öğrenmişsin,
bir servet
Harcamışsın bilgin için,
İyi edebilmen gerek yani.

Elinden gelir mi?

Sana muayeneye geldiğimizde
Üstümüzdeki pırtılar çıkarılır
Sen de çıplak sırtımızı dinlersin.
Oysa o pırtılara bir bakman
Daha çok şey söylerdi sana
Hastalıığımız hakkında.
Aynıdır
Elbisemizi de, göğsümüzü yırtan.

Sırtımızda ki sancı
Rutubetten diyorsun, evimizin duvarındaki
Lekeler de rutubetten.
Peki söylesene:
Rutubet neden?

Çok çalışıp az beslenmek
Zayıf ve güçsüz yapıyor bizi,
Senin reçetense
Kilo alın, diyor,
Bataklık kamışına da
Islanma de istersen.

Bize ayıracak zamanın ne kadar?
Bakıyoruz: evindeki halının
Değeri, beşbin muayene
Ücretine bedel.
Diyeceksin ki herhalde;
Benim ne suçum var?
Evlerimizin
Duvarındaki rutubet lekesi de
Başka bir şey demiyor ki zaten.

Bertolt BRECHT