Kategori arşivi: ŞİİRLER / POEMS

Ozan Arif’ten hükümete ‘dış güçler’ tepkisi

Ozan Arif’ten hükümete ‘dış güçler’ tepkisi

Ozan Arif'ten hükümete 'dış güçler' tepkisi

Milliyetçi camianın önemli isimlerinden Ozan Arif, yayınladığı yeni şiiri ile hükümete tepki gösterdi. Milliyetçi camianın sevilen isimlerinden Arif Şirin, Facebook hesabında paylaştığı yeni şiiriyle hükümete yüklendi. Erdoğan’ın ‘dış güçler’ tartışmalarına ilişkin daha önce yaptığı açıklamada “Başımız sıkıştığında hemen dış güçler diyoruz” sözlerini de şiiriyle birlikte paylaşan Ozan Arif, Her türlü hatayı, yanlışı yap yap. Ondan sonra ‘vay efendim, dış güçler!'” ifadelerini kullandı. Ozan Arif’in, ‘Vay efendim dış güçler(!)’ başlıklı şiiri şöyle:

“Her türlü hatayı, yanlışı yap yap,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”
Çarşıya uymazsa evdeki hesap,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Dış güçler de hırlı değil elbette,
Ama önce kendine bak sen gitte,
Gözleriniz malda, mülkte, servette,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Liyakati almayarak hiç kâle,
Akrabaya, tanıdığa ihale!..
Cenabı-Hak koyunca da bu hale,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Fırsat deyip dört tarafa dal götür,
Kitabına uydur uydur mal götür,
Yol yaparken, yolsuzluk yap, çal götür,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Etrafınız hep yiyici tip dolu,
Altlarında dört çekerli jip dolu,
Hepisinde cukka sağlam cep dolu,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Prof bile cehl’e hizmet ederse!
Ulemanız dahi şöyle halt yerse;
“Yolsuzluk hırsızlık değildir…” derse,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Dış güç, mış güç diye ötmeyin hadin,
Ben inanmam, başka kapıya gidin!
Eğtim sisteminin içine edin,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Ne beş yıllık, ne on yıllık plan var,
On laf duysam dokuzunda yalan var,
Dıştan önce içimizde yılan var,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Tekel, Sümer, Demir-Çelik, Limandı;
Telekomu, Seka’ları kim aldı,
Yabancıya satılmayan ne kaldı?
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Tek tek saysam çok sayarım daha çok,
Benim artık boş laflara karnım tok!
Satılmayan, fabrika yok, banka yok…
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Trabzon’a bile Katar’lı girmiş,
Uzun göle Arap postunu sermiş!
Verenler vatanı kiraya vermiş,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Utanmadan hadi satmadık deyin,
Dalga geçin dalga, gönül eğleyin!..
Tek fabrika yaptınız mı söyleyin?
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Pirinç, buğday, nohut, bulgur, soğan, et,
Ne var ise hep dışardan ithal et…
Üretmeden yaşar mı bir memleket?
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Hiç bir sıfat yokken çağrılıp piste,
Ben mi ağırlandım “oval ofis”te?
Zeytin yağı gibi çıkmayın üste!
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Dış güçlerle dostluklara giren kim?
Piçlerine kol ve kanat geren kim?
Hatta onlar ne isterse veren kim?
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Şerefli Türk Ordusuna pusu kur,
“Ergenekon” “Balyoz” diye darbe vur,
Gâvur yapamazdı bunu lan gâvur,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Her gelen dolmuşa bindirsin seni!
Her önüne gelen kandırsın seni!
Öpülmüş sıpaya döndürsün seni!
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Koktu artık bu dış güçler söylemi!
Kimin işi “BOP” başkanlık eylemi?
Yani sizde, hiç bir suç yok, öyle mi?
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Arif der ki; dış güçlere uyup be,
Bırakın bu ağızları ayıp be,
Sayenizde yıllarımız kayıp be,
Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Cem YILMAZ’dan İSTİKBAL MARŞI 

Cem YILMAZ’dan
İSTİKBAL MARŞI… 

Bakma, dönmez şafak vakti yurttan kaçan o alçak!
Dönmeyip Amerika’da, arlanmaksızın yaşayacak!.
O benim milletimin hırsızıdır, yurdu soyacak,
Hortumladıkları benimdir, milletimindir ancak!

Çalma, kurban olayım hepsini ey hırslı çakal!
Gariban halkıma da bir pul bırakacak kadar al!
Olmaz sana götürdüğün paralar sonra helal,
Hakkını vermezsen burdaki ortaklarının behemehal!

Ben ezelden beri aç yaşadım, aç yaşarım!
Hangi hükümet beni kurtaracakmış, şaşarım!
Kurumuş musluk gibiyim, ne akar ne taşarım!
Yırtsam da bir tarafımı, hiç görülmez başarım!

Mali krizler, yoluna örmüşse çelikten bir duvar,
Benim .ceğiz, .cağız diyen bir hükümetim var!
Bağırsın korkma, nasıl işimize burnunu sokar?
‘Avrupa Birliği’ denen tek dişi kalmış canavar!

Arkadaş, Meclis’e namusuyla çalışanları uğratma sakın!
İşe aldıracakların, olsun hep sana yakın!
Gelecektir, cezanı vereceği günler Hakkın,
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!

Yaktığın yerleri ‘orman’ diyerek geçme, tanı!
Çalışanı işten at, doldur kadroya yatanı!
Gözleri açık yatır seni kurtaran Atanı,
Satılmadık o kaldı, durma satıver şu vatanı!

Sermaye mutlu olsun, olsa da çevre feda!
Semizlettin Apo’yu, mezarında dönsün Şüheda!
Uydurma kanunlarla Meclis’ten getirin seda!
On bin Yıllık tarihe, yurdum ederken veda!

Cümlenizin bu yurdu yok etmek mi emeli?
Yediğiniz herzelere başka ne demeli!
Oyuverin altını iyice sallansın temeli,
Yurdumun ki, sonunda vatandaş kükremeli!

O zaman durur belki gözümden akan yaşım,
O zaman doğrulur belim, yukarı kalkar başım,
O zaman boşa gitmez yıllar süren uğraşım!
HESABINI VERİP DE GİTTİĞİNİZ GÜN KARDAŞIM,

Dalgalanın Dolar gibi siz de şimdi ey suçlular!
Olsun artık soyguncuya vurulacak bir yular,
Ebediyen, öyle yok hesapsız bir iktidar!
Hakkıdır ‘garip yaşamış vatandaş’ ın da gülmek,
Hakkıdır ezilmiş milletimin, aydınlık bir İstikbal!

Cem Yılmaz 

BİR 30 AĞUSTOS GÜNÜ – Fazıl Hüsnü Dağlarca


BİR 30 AĞUSTOS GÜNÜ

Uçan kuşların ağzında bir gökyüzü vardı
Uçmayanların da
Başaklar sevgilerinin ardından sapsarı
olur
Sevinir harmandan sonra karıncalar bile
Çoban sürüsünü geçirir oradan
Koyunları ağzı köpüre köpüredir
Esen yel bir açlık duyar
En büyük sofradır yeryüzü
Uzaktan bakarsanız tarla bir yangındır
Karanlık ilk yemeğidir yıldızların
Bunlar ne ki, gerçek çocukların
duyarlığında;
Savaşları görseler de okusalar da
Yaşayanların hepsi Türkiye’dir;
Türkiye için ölenlerin de..

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
30 Ağustos 2005

Serdar Koç : CİĞERİM ANAM

ŞİİR KÖŞESİ..

 


CİĞERİM ANAM 

-I- 
güzel yavrum, melek yavrum 
insaniyetli yavrum, hakiyetli, gacemer 
gönlümün feri çekildi yavrum, kalmadı mecelim 

dört yavrumu karnımda ayrı ayrı gezdirdim, 
doğurdum, emzirdim, yıkadım bezlerini, 
beledim, büyüttüm, el içine kattım… 

hepsi yalan oldu şimdi/ aldanguç ömrüm 
hiç yaşanmamışa döndü 
dünyanın hali böyle demek 

dallara yeşillikler yürüdü de 
dallarımı dertler bürüdü benim 
insan belleğiyle daim, 

-Ah! dünya ah! Anam, ciğerim anam benim- 

-II- 
a) 
gücüm kuvvetim kalmadı yavrum, çekildi ferim 
hiç dermanım kalmadı, bir haller oldu bana
tırnak ucu kadar bir şey verse biri, ağzıma vurmaz, 
size getirirdim, yavrularım zefil kalmasın diye… 

b) 
bir türlü toparlayamıyorum kendimi, Haydar! 
çocukluğumu, gençliğimi çok arıyorum ama 
o günlerde bir gündü, geçti gitti… 

(zevzeklenip durma, ey heri! ciberme. Gıbışlanma. 
Ben senin gibi salgada değilim) 

öğlen on ikide mi okunuyor Haydar? Hayır, bir de saatler ileriye alındı ya… 

c) 
güvercini satıp kumru aldım, kumruyu satıp keklik aldım, 
kekliği kesip pişirdim, hasta anne babama yedirdim, iyileştirdim. 

ç) 
-Ah! dünya ah! Anam, ciğerim anam- 

Zeyl 1; 
bıçağımın önü de arkası da keserdi ama artık hışırım çıktı, fahridim… 
kafam fenikti, beynim kül haşhaş, azelerim çürüdü, börttüm…
her bahaneyle kalp kırılır mı hiç 
kalp kırmanın bahanesi olur mu 
(kuş cıvıltılarıyla ağaran gecede… hele… 

(Gız gardaşcuvazım… (Hararetle kucaklıyorum… )

Zeyl 2; 
Sabaha değin inleyen (cızırdayan) semaver, 
çocukluk uykularımın huzur membaı, 
dede evindeki uzak anılardan bugüne süzülen, yakın… 

Zeyl 3; 
/karanlık koridorlar oluşmaya başladı belleğinde, 
giderek delik deşik oldu ve son hatırlama avlusu da söndü yavaşça… 

Dipnot 1; 
“Bırakıp gideceğim” derdin, kızınca babama. “Nereye anne!” 
-Babamı sevdiğini bilirdim. Toprağın altı mıydı kastın ana, söyle nereye böyle… Nereye? 

Dipnot 2; 
Varı yoğu, gözü kökü bir Haydar’ı vardı. Haydar aşağı, Haydar yukarı. Erinci de, ilenci de Haydar’ıydı. 

Dipnot 3; 
Yok(luğun boşluğu) o kadar büyüktür ki her şeyi ama her şeyi yutar yok eder, tanrıyı da. 
Muazzam bir karadeliktir O, karadeliklerin de karadeliği. Sonsuz karanlık. 
-İnsan’ın mutluluğu için sınırlar silinmelidir.- 

Oğulun anasını yorumladığı; 
YOKLUK AYNASI 

Çocukluğumun allı yeşilli zerdalisini 
Uzansam tutacağım sanki çiçek tomurcuğunu 
Ey büyük boşluk, ey uç gerçekliği usun! 

Hiçlikten geldik ve hiçliğe yürüyoruz 
Duyularımızın sınırlarını aşarak 
Sessizlik soğuktur/ yokluk içinde var olur insan 

Ey belirsizliğin belirlediği doğa! 
Kuantum dalgalanması ve boşluk… 

Küçük ama çok küçük olanla 
Büyük ama çok büyük olanın buluştuğu 

Yansı; 
Eğer tanrıyı görmek istiyorsan boş uzaya bak, orada kâinatlar yaratıyor. 
Hiçliği, o sonsuz hiçliği görmüyor musun? İşte tanrının görüntüsü O… 
Evren boşlukta oluşarak hızla yayılıyor, tanrının bağrından çoğalıyor… 
(O devasa karanlıktan, an be an, yeniden ve yeniden, tekrar be tekrar,) 
“Köklerimizin dayandığı hiçlikle, içine çekildiğimiz sonsuzluk arasında…”

Dr. Serdar Koç
13 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Serdar KOÇ ile ilgili görsel sonucu

 

 

HAYDİ REİS VAKİT TAMAM

HAYDİ REİS VAKİT TAMAM

Çöktü artık han ve hamam
Haydi reis vakit tamam
Yetiştirdin bol bol yamyam
Haydi reis vakit tamam

Toprakları verdin ele
Bundan sonra hep nafile
Gidiyorsun tam kafile
Haydi reis vakit tamam

Benden yana yok bir beis
Ağlasan da duymam yeis
Anla artık bittin reis
Çünkü artık vakit tamam

Çok can yaktın bile bile
Kurtarmazsa seni hile
Haziranda güle güle
Reis artık vakit tamam

(ALINTIDIR)

ŞİİR KÖŞESİ : HELALLİK

ŞİİR KÖŞESİ…

HELALLİK…

Yanlış tarafa soruyorsun Hoca !!!
Yirmi yaşında fidan gibi Şehid arkanda;
Sen dönmüş;
O’nu, hayatının baharında al bayrağa sardıranlardan
Helâllik istiyorsun.
Yaptığın yanlış hoca, hem de çok yanlış !
*
Onların O’nda ne hakkı var ki?
Dön arkanı o kalabalığa, o ruhsuz kalabalığa
Şehidi al karşına ve..
Helâlliği O’ndan iste
*
Sor şimdi o bayrağa sarılı yiğide
De ki:
Sana gençliğini yaşatmayanlara,
*
Sen vatan için şehit düşerken “bedelli” diye ayrıcalık yapanlara,
*
Dağlarımızdan “Ne mutlu Türk’üm” yazısını kaldırıp
“Biji apo” yazdıranlara,
*
Sana “kelle”, bebek katiline “sayın” diyenlere,
*
“-Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclisi toplayamayız” diyenleri
Tekrar tekrar vekil olarak Meclise sokanlara,
*
Sen kuru kumanyayla yetinirken aksırıp, tıksırıp,
Çatlayıncaya kadar bu vatanı yiyenlere,
*
Senin şehit haberin üçüncü sayfalara düşerken
Seni vuran hainlerin şehitlik(!) kurmalarını seyredenlere,
*
Kanınla suladığın topraklardan ay-yıldızı indirip
Yerine, bölücü paçavralar astıranlara,
*
Yurdun bir bölgesinde her gün millete ve vatana hakaret edilir,
Devlete meydan okunurken
Bazı ruhsuzların, koltuklarını korumak için seyretmelerine,
*
Sen bu vatan, bu bayrak için can verirken
Senin cenazene dahi
Can korkusuyla, “koruma ordusuyla” gelenlere,
*
Bunları hala alkışlayıp, destekleyenlere,
*
Hakkını helal ediyor musun Yiğidim?
*
Eğil Hoca eğil
Kulak ver tabuta; ne diyor o Yiğit:
Haydi şimdi dön, yüreğin varsa
DUYDUKLARINI, CENAZEYE GELEN O “ZEVAT’A” DA SÖYLE !
Ve sor:
-Ne yüzle geldiniz buraya

========================================================
Dostlar,

Yazanı / yazarı belirsiz olarak bize ulaşan bu içten ve çoooooooooook gerçekçi dizeleri içimiz ezilerek paylaşmak istedik…

Ulusumuza, şehit – gazi ailelerine dayanç diliyoruz…
Ne işe yarayacaksa bilemiyoruz ama acılarının yarısını paylaşmak istiyoruz..

Toplumda 1984’ten bu yana 40 bin dolayında can yitiğimiz var.. Delip geçmediği aile kalmadı neredeyse. Ulus acıdan – travmadan sersemleştirildi, dilimiz varmıyor söylemeye ama manyaklaştırıldı – mankurtlaştırıldı neredeyse..

Derin ve çok kapsamlı bir toplumsal travma yaşatılıyor Türkiye’ye son onyıllarda..
Sağduyusunu yitirsin, yanlış tepkisel kararlara zorlansın, kalkınmaya odaklanamasın.. diye.

Bu iğrenç, insanlık dışı lanetli senaryoda doğrudan – dolaylı rolü olanları nefretle kınıyoruz.
Halkımıza gerçekleri durmaksızın anlatmak zorundayız direncini pekiştirmek için.

  • Toplumsal travma ile başedebilmesi için sosyal psikolojik destekler vermeliyiz.

Suriye’de her gün ”…şu kadar terörist öldürüldü hamdolsun; akşama daha da artar inşallah..” içerikli söylemlere der-hal son vermeliyiz.. Uluslararası hukuk bakımından çok zor duruma düşeriz! Meşruluk zeminimizi yitirebiliriz..

Savaşın bile bir namusu – ahlakı – etiği – hukuku – insancıl yanı olmak gerekir..
Türkiye’nin karşısında bir devlet olmadığı için Zeytindalı Harekatı‘nın uluslararası hukuka göre bir savaş olmadığını biliyoruz.. BM Anlaşması önünde meşru olduğunu da.. Ancak yine de insanların ölmesi yüreğimizi acıtıyor.. Bu meşru savunmayı bile Türkiye en az kan dökerek yapmalı. İnsancıl savaş hukukunu, Cenevre Sözleşmelerinin gereklerini özenle uygulamalı.

Başlıca çare, Suriye’nin meşru hükümetine ”rejim” deme büyük ayıbından, BM üyesi bu komşu ülkeye hakaretten derhal sıyrılarak teröre karşı savaşımı bu ülkenin resmi hükümeti ve güçleriyle yapmaktır.. ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) denilen çapulcularla değil..

İçeride şehit – gazi edebiyatı asla yapılmamalı, 5-6 yaşındaki çocuklar bayrağa sarılarak ”şehir olursa” diye iğrenç şovlardan mutlak olarak kaçınmak gerekir. O yaşta bir çocuk ölüm – gazi – şehit kavramlarını soyutlukları nedeniyle gerçek anlamda değerlendiremez, ruhsal dünyası altüst olur. Bilimsel olarak son derece hatalıdır. Türkiye bunları hak etmiyor, yakışmıyor ülkemize..

Asla unutulmasın; Büyük ATATÜRK savaş için zorunlu koşulu, yaşamı cephelerde geçmiş bir gazi komutan olarak şöyle tanımlamıştı :

* Savaş, milletin yaşamı tehlikeye düşmedikçe bir cinayettir.

Sevgi ve saygı ile. 12 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ABDULLAH AKIN’a UYARI

ABDULLAH AKIN’a UYARI

ŞİİR köşesi..

Bir politik hiciv şiiri..

Dr. Ali Nejat ÖLÇEN

 

Camiler Genelev yapılmış diyor 1924’lerde
Abdullah Akın adında biri
Hak’ın adaletin kiri.
Akrabasından mı duymuş
Mısıroğlu’nun yalanına mı uymuş.
Cami zannıyla Kârhane’ye kim gitmiş
erkek miydi dişi mi?
yere yatıp uygulamış mı o işi!

Ey Mısıroğlu,
Mustafa Kemal olmasaydı
Yunan’ın haçı boynundaydı.
Anasıyla bacısı,
yürekler acısı
kimbilir kimin koynundaydı.

Mustafa Kemal olmasaydı
İncil okuyacaktın Lise’de
Nikâhın kıyılacaktı Kilise’de

Öğrendin mi bu kişiyi Abdullah Akın
yalana, iftiraya başvurma sakın.
Hakkın lânetine uğraman yakın.

Mustafa Kemal Atatürk’e hıncın mı var
Tevbe Suresinin 15. Ayetine bakın
yüreğindeki kin’i ve öfkeyi
gideremedin mi Abdullah Akın?

Al-i İmran Suresinin 119. Ayetine göre
öfkenle ecelin birbirine yakın.
Nisa Suresinin 112. Ayetine saygı duy
hakka adalete uy
Abdullah Akın
A’raf Suresinin 29. Ayeti
sana adaleti emretmedi mi?
ecelin neden iftiraya yakın.

Hem Kur’ana ters
hem Mustafa Kemal Atatürk’e karşı
kendine dost AKP’ye yakın,
Abdullah Akın
adını muska yapın boynuna takın.

Hadid Suresinin 25. Ayetindeki adaleti,
kapısında değil 1100 odalı Sarayın,
Mustafa Kemal Atatürkte,
O’nun yasalarında arayın.
============================================
Dostlar,

Yorumsuz, sunuyor ve ayakta alkışlıyoruz 97’sindeki Cumhuriyetimizin ağabeyi
saygın ve yürekli insan Sayın Dr. Ali Nejat Ölçen büyüğümüzü..

Abdullah Akın sözlerini – iftirasını kanıtlamak zorundadır..
Değilse, hakkında yasal işlem yapmak da ilgili – yetkililerin zorunluğudur.

Allah belanızı verecek, eminiz O’nun da sabrı tükenmek üzere..

Sevgi ve saygı ile. 02 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Fazıl Hüsnü Dağlarca anılıyor

Usta şair Fazıl Hüsnü Dağlarca anılıyor

Fazıl Hüsnü Dağlarca, ölümünün 9. yıldönümünde 13-20 Ekim arasına yayılan bir dizi etkinlikle anılacak. (cumhuriyet.com.tr, 11 Ekim 2017 )

Ataşehir Belediyesi’nce düzenlenen Dağlarca’yı anma etkinlikleri kapsamında 13 Ekim’de Novada Ataşehir AVM Cemal Süreya Sergi Salonu’nda İsa Çelik’in hiçbir yerde yayımlanmamış Dağlarca fotoğraflarından oluşan sergi açılacak. 30 fotoğrafın yer alacağı “İsa Çelik’in objektifinden Dağlarca Fotoğrafları” sergisi 20 Ekim’e kadar ziyaret edilebilecek. Dağlarca’nın ölüm günü olan 15 Ekim’de ilk olarak saat 13.00’te Karacaahmet mezarlığında şairin mezarı başında yapılacak anma töreninin ardından, saat 15.00’ten sonra İçerenköy’deki Neşet Ertaş Kültür Evi’nde panel düzenlenecek. Alâettin Bahçekapılı’nın “Görsel Radyo” biçeminde sunacağı panele ünlü eleştirmen ve yazar Doğan Hızlan, şair ve akademisyen Hilmi Yavuz, edebiyat tarihi araştırmacısı Konur Ertop, Çocuk Vakfı Başkanı şair Mustafa Ruhi Şirin, Dağlarca Şiir Ödülü sahibi şair Ömer Erdem, fotoğraf sanatçısı İsa Çelik ve Dağlarca’nın yakın dostu Ruhan Ertop konuşmacı olarak katılacak.

İçerenköy’deki Neşet Ertaş Kültür Evi’nde 15 Ekim Pazar günü saat 15.00’te başlayacak panel etkinliğinde, Dağlarca’nın kitaplarından oluşan bir sergi de yer alacak.

Dağlarca Şiir Ödülü Çiğdem Sezer ve Turgay Fişekçi’nin

Beşiktaş Belediye Başkanlığı tarafından, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası’nın desteği ile bu yıl 3’üncüsü gerçekleştirilen Dağlarca Şiir Ödülü, Çiğdem Sezer ve Turgay Fişekçi’ye verildi. Arife Kalender, Ataol Behramoğlu, Doğan Hızlan, Enver Ercan, Ertan Mısırlı, Haydar Ergülen ve Tarık Günersel’den oluşan seçici kurul oy çokluğuyla, 3. Dağlarca Şiir Ödülü’nü Çiğdem Sezer’in “Küçük Şeyler Mevsimi” ile Turgay Fişekçi’nin “Nerdesin?” adlı kitaplarına verdi. Seçici Kurul ayrıca 2018 yılının Dağlarca’nın ölümünün 10. yılı olması nedeniyle Beşiktaş Belediyesi’nin öncülüğünde “Uluslararası Dağlarca Sempozyumu’’nun düzenlenmesine karar verdi.

3. Dağlarca Şiir Ödülü töreni 15 Ekim Pazar günü Saat 18:00’da Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Ödül töreni öncesinde Saat 17:00’da, 22 ressamın Dağlarca’ya bir saygı duruşu niteliğinde olan Dağlarca için: RESİM/ SESİM sergisinin açılışı gerçekleştirilecek.
===========================================
Dostlar,

Fazıl Hüsnü Dağlarca  gerçekten büyük bir şair..

Ozan Dağlarca, ölümünden (2008) 2 yıl önce hastalığı sırasında hastaneye ziyarete gelenlerin hep “geçmiş olsun” demesinden yakınır.. Söyleşiyi yapan Cumhuriyet muhabiri şaşırır ve “ne demeliydiler?” diye sorar. Dağlarca’nın yanıtı çok ama çok öğreticidir :

Kimse, Fazıl Hüsnü iyileş de gelecek olsun!” demedi.. der.

Kurtuluş Savaşımızdaki tarif edilmez ağır yokluklar karşısında şu dizeleri yazar :

Atım acından hasta, çalmışlar kılıcımı
Üşürüm
İçimde silah sesleri,
Sabaha kadar, tövbe tövbe,
Gecelerle dövüşürüm.
*****

O’nun Küreselleşme (= Yeni emoeryalizm) hakkında yazdığı kısa şiir çok çarpıcıdır. İlk 4 dize tüm çıplaklığı ile KüreselleşTİRme vahşetini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. İzleyen 5 dize ise olması gereken insancıl düzeni betimliyor.


Birbirimizi yaşamamız” sözleri, olabilecek en derin özdeşim = empati çağrısı ve de tanımı değil mi?

Üstad Dağlarca, 94 yıl süren yaşamını 75 yılını şiire ve Türkçe’mizin arılaşmasına adayarak Türk yazınında (Edebiyatında) saygın bir yer edinmiş ve simgeleşmiş bir şairdir. Hiçbir akımdan etkilenmeyip kendi şiir akımını yaratmıştır. Türk yazınının en verimli dönemlerinden olan erken Cumhuriyet Dönemi, Türk şiirinin özgün temsilcilerinden biri olan, dilimize

*“Türkçem benim ses bayrağım” 

deyişini kazandıran ozan Dağlarca, dilimizin olanaklarını zorlayarak Türkçe’nin söz varlığını varsıllaştırmıştır. Bunu yeni sözcükler türeterek ve konuşma dilinin ağız özelliklerini ve halka ait sözcükleri kullanarak yapmıştır.

Bir Dil Derneği üyesi olarak O’nun üretken çabalarını kıvançla karşılıyoruz..
*****

Söyle Sevda İçinde Türkülerimizi

“Söyle sevda içinde türkümüzü,
Aç bembeyaz bir yelken
Neden herkes güzel olmaz,
Yaşamak bu kadar güzelken?

İnsan, dallarla, bulutlarla bir,
Ayrı maviliklerden geçmiştir
İnsan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?”
*****

O’nu özlem ve şükranla anıyoruz..
Daha çok çocuğa okutacağız güzelim şiirlerini ve O daha çok yaşayacak böylelikle..
Biz erişkinler de ara sıra çocuklaşacak ve O’nun şiirlerini çocuksu çocuksu okuyacağız.

Sevgi ve saygı ile. 12 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi – Dil Derneği üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Düşman tarafında kalan ŞAİRLERE SON ÇAĞRI!

ŞİİR KÖŞESİ

Hüseyin HAYDAR
AYDINLIK
, 30.09.2017

Düşman tarafında kalan
ŞAİRLERE SON ÇAĞRI!

 

 

Görünür görünmez yüzünüze haykırıyorum:
Büyük fırtına kopmak üzere,
Yırtmak üzere gökyüzünü kızıl ikaz.
Bağırıyorum buradan, son kez:
Ağır bombardıman başlayacak birazdan.
Çıkın ihanet sahasından dışarı,
Çekin ayağınızı düşman tarafından.
***
Biliyorum, dik durmak zordur eğilmişe,
Ayağa kalkınca başı döner bir an,
Yerçekiminden kurtuldu sanır canını.
Rüzgar uçurur varını, tüy misali,
Döner durur havalarda bir süre,
Bırakır kendini bencilliğin çekimine;
Bencillerse yüzer celladın kan denizinde.
***
Kalemini afyon çubuğu gibi kemiren,
“Ben şairim,” diye mısra sömüren,
Semir dur, diktatör sofrasında bir hisse.
Çalış bakalım, nereye varacak
Küresel muska yazarlığı işin, senin?
Demirin içinden gelsin sesim,
Birazdan başlayacak güruhun ruh temizliği.
***
Bağırıyorum yüzünüze, bir daha:
Vazgeçin kâğıt gemiler katlamaktan,
Yaşar gibi yapmayın, adam gibi yaşayın,
Gıcırdasın kadırganızın halatları.
Kalkıp yürüyün dünyanın ilk gerçeğine,
Anımsayın ozan ataların şarkılarını:
Çıkın ihanet sahasından dışarı!
***
“Bizi kimse uyarmadı,” demeyin,
Vakit varken katılın destan birliklerine,
Boşluğa sabuklamakta fayda yok.
Savaş düzenine giriyor isyan kıtaları hey!
Yüz yılın harekâtı başlamak üzere,
Vatan savaşında ileri atılın, yüreğinizle.
Bu son çağrıdır, şafak atmadan önce,
Düşman tarafında kalan şairlere!

Sosyal medya kimin kontrolünde?

Sosyal medya kimin kontrolünde?

Hüseyin HaydarHüseyin Haydar

Sorumuz şudur: 15 Temmuz Amerikancı FETÖ darbe girişiminden sonra Türkiye sosyal medyası kimin kontrolünde ya da kontrolsüzlüğünde? Türk milletinin canına, varlığına, devletine kökten kast eden zalimler zalimi FETÖ ile mücadelenin derinleştirilerek sürdürüldüğü iddia ediliyor. Eğer böyle ise, FETÖ elebaşı Fethullah Gülen‘in vaazları, söylevleri, demeçleri niçin hâlâ sosyal medyada yayımlanmakta. Niçin hâlâ Fethullah Gülen propagandaları, övgüleri insanımızın gözünün içine içine sokuluyor? Yediden yetmişe milyonlarca vatandaşımızın en önemli ve öncelikli bilgi kaynağı haline gelmiş sosyal medya kimin kontrolündedir?

FETÖ PROPAGANDASI SERBEST!

İnternet ağlarına girin bakın, sayısız adreste FETÖ elebaşı en alçakça propagandalarını 15 Temmuz’dan sonra da devam ediyor. Kurban Bayramı, Başörtüsü vb. vaazı vermeyi, Müslüman halkımıza kendi
sapık yolunu göstermeyi,
– İslam dinini, değerlerini tahrif etmeyi,
– Müslümanları avlamayı,
– Allah ile kandırmayı sürdürüyor.

FETÖ’nün herkul.com sitesi kapatılmış, fakat FETÖ propagandası internet ağlarında, arama motorlarında dolu dizgin. İşte, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu yöneticilerine, binlerce linkten sadece birkaç örnek sunuyorum:

https://www.youtube.com/watch?v=R3vRJt5YNxw

https://www.izlesene.com/video/fethullah-gulen-hocaefendi-entelektuel-aydinlar-yetistirmis-okullar-acmis-cok-faydali-faaliyetler-y/8773311

HZ. MUHAMMED ŞİİRİ YASAK!

Kaynak Yayınları arasında çıkan Doğu Tabletleri kitabımızdaki şiirlerin en çok benimsenip sevilenlerinden biri de Kırkıncı Tablet- Hz. Muhammed şiiridir. Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz değerli Mesut Mertcan tarafından 2006 yılında başarıyla seslendirilen bu şiirin klibi sosyal medyada yüzlerce sitede izlenme rekorları kırmaktaydı. Fakat nasıl olduysa şiir klibimiz bir anda bütün sosyal medyadan kaldırılıvermiş. Şiirde, başta FETÖ elebaşı olmak üzere İslam dinine “kara dincilikleriyle” zarar veren herkes Hz. Muhammed’in ağzından eleştirilip mahkum ediliyordu.

Hz. Muhammed şiirinin belli çevreleri derinden ve çok rahatsız ettiği anlaşılıyor. Ancak Sosyal medyada yasaklamayı nasıl başardıkları anlaşılmıyor! Hz. Muhammed şiir klibimizi yeniden Youtube’a koyduk, izlemenizi öneririm, link şöyle:
https://www.youtube.com/watch?v=qTfdHXpGe0E

DOĞU TABLETLERİ

Kırkıncı Tablet – Hz. Muhammed

Mecbur doğdum. Kuma serili sert bir döşekte,
Hurmaların yüzüne renk düştüğü ışıkta,
Doğduğum gece boğdum nefsimi, ilahi beşikte.
Allah’ı gördüm. Abdullah’ı görmedim. Amine hayaldedir.
On yaşımda karıştı uykuma Babil ve gök burçları,
Ne haldedir şimdi Yemen’in yetimleri, açları?

On iki yaşımda uzaklardaki Bahira’ya gittim ve din,
Dinlenmedim bir an bile, yoksullara yetişmek için.
Bir gecede geçtim Cebel’i. Endülüs ve Sevilla ve din,
Dinmedi ağrım ne Mekke’de, ne Medine’de…

Yürüdükçe arttı beynime yürüyen kan ve kelâm ve din,
Dingindi çöl, dingindi döl ve dingindi kervan…
Safa tepesine çıkıp haykırdım Mekke’nin boş kafasına:
Ayağa kalk! Ey örtüsüne bürünmüş temiz halk!

Aşkın reddinden başka varlık kalmamış burada ve din,
Dinledim göğün inleyişini, yerin dillenişini,
Ayaklarımın altına seyirtti Hıra. Dudaklarım hararette.
Ikra bismi rabbikûm! Okudum isyanın ateşiyle.

Ağırdır emanetim, çekemezsin! Üç yüz deve yükü kadar.
Ikra bismi rabbiküm! Okudum ölünün nefesiyle.
Dil döndükçe yıkıldı zulüm, doldurdu hendeği külüm.
Ikra bismi rabbiküm! Okudum karıncanın sesiyle.

Okudukça yayıldı kıtaların damarlarına gıda,
Okudukça açıldı gözleri uyutulan çocukların…
Allah nurdandı. İnsan çamurdandı. Kâbe taştandı.
Ama siz altına büründünüz, secde ettiniz uygar putlara,

Tanrı’ya teslim olduk, dediniz de alçaklara eğildiniz,
Salya sülük bezirgâna kandınız, yandınız!
Onun dostu puşttandır, kurusu yaştandır, yüreği haçtandır:
Boynunda hurma lifinden bükülmüş bir kement,

Amerika’ya kadar gider de Erzurum’a gidemez, neden?
Teksaslı çavuşa güvenir de Mehmetçiğe güvenmez?
Birden gürledi Asya’nın en büyük oğlu Muhammet Mehmet:
Zalime uşaklık eden, zalimden dilesin medet!


Dostlar,

Çok değerli ozan (şair) Hüseyin Haydar’ın sosyal medyada engellenen
DOĞU TABLETLERİ / Kırkıncı Tablet, Hz. Muhammed şiirini paylaşma  istedik..
Dikkatle mütedeyyin Müslüman kardeşlerimizce dikkatle okunmasını ve kendilerine bir biçimde (Hüseyi Hadar’ın diliyle!) iletilen uyarıcı mesajı almaları dileğimizdir :

Özellikle şiirin son dizesine dikkat dileriz :

  • Zalime uşaklık eden, zalimden dilesin medet!

Sevgi ve saygı ile. 03 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com