Dostlar,
Yetkin kamu hukuku öğretim üyesi Sn. Prof. Dr. Rona AYBAY, bizimle çok değerli bir çalışmasını paylaştı. 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisinde yayınlanan (cilt 21, syf. 2729-2742, özel sayı, 2019)
“MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ ve BAZI GÜNCEL SORUNLAR” başlıklı makale çok yol gösterici olsun ülkemize. Özellikle iktidara ve Erdoğan’a..
Makaleyi okumak için aşağıdaki erişkeye (linke) tıklamak ve pdf dosyasını (14 sayfa) indirmek gerekiyor..
Prof. Aybay, kapsamlı makalesini şöyle bağlamakta :
SONUÇ
“Montrö Sözleşmesi ile kurulan düzen, Türkiye tarafından 80 yılı aşan bir süredir sorumlulukla yürütülmektedir. Dışişleri Bakanlığımızın diplomatları bu süre içinde; askeri yetkililerle, hukukçularla ve denizcilik alanındaki teknik uzmanlarla işbirliği içinde, konunun gerektirdiği ciddiyetle çalışmışlardır. Böylece hem Türkiye’nin ulusal çıkarları korunmuş hem de uluslararası yükümlülüklerin gereği yerine getirilmiştir. Süresi, 1956’da (yani yarım yüzyılı aşkın bir süre önce) sona ermesine karşın Montrö Sözleşmesinin hala yürürlükte kalmasında, hiç kuşkusuz, bunun da önemli etkisi vardır. Özetle şu 2 saptamayı yapabiliriz:
(i) İkinci Dünya Savaşı gibi bir felaket dönemini de kapsayan 80 yılı aşkın süre içinde; Sovyetler Birliği’nin, savaş sırasında Alman gemilerinin Sözleşmeye aykırı geçişlerine göz yumulduğu savlarına dayanan ve sonuç vermeyen; sonradan zımni olarak geri aldıkları tehditleri dışında ciddi bir diplomatik çekişmeye yol açılmamış olması Türkiye açısından övünç verici bir durum olmuştur.
(ii) 1936’dan sonra, Boğazlardan geçen gemilerin sayısındaki ve hacimlerindeki büyük artış; özellikle akaryakıt tankerlerinin karıştığı deniz kazalarının yol açtığı can kayıpları, maddi zararlar ve çevre felaketleri karşısında; Türkiye Boğazlardan geçişte güvenlik sağlamaya yönelik önlemler alma gereksinimi duymuştur. Bu alanda gösterilen çabalar başarıya ulaşmış; Türk yetkililerince hazırlanmış Boğazlar Tüzüğü, sonuç olarak uluslararası Denizcilik topluluğu ve IMO tarafından kabul edilmiştir. Bunun sonucu olarak, Boğazlardaki deniz kazalarının sayısında apaçık belirgin bir azalma sağlanmıştır. Montrö Sözleşmesindeki “geçiş serbestliği” ilkesinin gerek Türkiye’de yaşayan insanların, gerek Boğazları kullanan yabancı bayraklı gemilerdeki insanların güvenlikleri ve genel olarak çevre kirliğinin önlenmesi gibi amaçlar bakımından en uygun biçimde yorumlanması; sonuç olarak insanlığın yararınadır.”
***
Bilindiği gibi söz konusu sözleşme, İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde Lozan Andlaşmasında sağlanamayan egemenliğin kurulmasına elveren stratejik önemde bir uluslararası sözleşmedir. Mustafa Kemal ATATÜRK, son derece yetkin diplomatik çabalar ve sabırla egemenliğimizi sınırlayan bu ciddi sorunu çözmüştür. Sözleşme’den en çok rahatsız olan ülke ABD ve NATO’sudur. Rusya öbür kritik muhataptır. Karadeniz’de savaş gemisi bulundurma hak ve yetkisi, büyük ölçüde kıyıdaş (sahildar) ülkelerle sınırlandırılmaktadır. ABD – NATO ise, Rusya’nın burnunun dibine dek askeri tehdidi uzatmak isteklisidir. ABD yanlısı (haydi güdümünde demeyelim..) AKP iktidarı, 2 arada bir derede kalmış sayılabilir.
Bu gibi diplomatik açmazlarla başetmek üzere Mustafa Kemal Paşa bizlere, hala geçerli altın dış politika ilkeleri bırakmıştır. Bunların başında uyduluk değil TAM BAĞIMSIZLIK gelmektedir. İçişlerine karışmama – karıştırmama, dışişlerinde karşılıklılık ve özellikle büyük devletlerle ilişkilerde denge politikaları..
ABD’ye olağanüstü bağlı (uydu!) ve NATO üyesi Türkiye, Atlantik ötesinden gelen bu bağlamdaki sınırların kaldırılması istemleri karşısında dengelemede bocalamaktadır.
KANAL İSTANBUL da bu ikilem bağlamında değerlendirilebilir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi uluslararası hukuk açısından tarafları bağlayıcıdır. O yüzden, deyim yerinde ise, bu Sözleşme “by pass” edilmek istenmektedir Kanal girişimiyle. Oysa Montrö Boğazlar Sözleşmesi, savaşta ve barışta, Türkiye’nin savaşa girmesi / girmemesi durumlarında salt İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından geçebilecek savaş gemilerinin sayısı – silah donanımı.. ile ilgili değildir. Ek olarak bu gemilerin Karadeniz’de kalma süreleri de sınırlandırılmıştır. Bu bakımlardan Kanal İstanbul, ABD – NATO’nun tüm “dertlerine” (!) yeterince deva olamayabileceği gibi, değiştirilemez kadim kuzey komşu Rusya’yı karşımıza almak sonucunu da doğurabilecektir.
- Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmayalım..
Ne var ki, AKP iktidarı “fena halde” ABD – NATO bağımlısı – bağlısı olup, Atlantik ötesinden verilen “büyük direktif“e karşı koyma istenci (iradesi) gösterememektedir. Tüm toplumsal karşı çıkmalara, olağanüstü ekonomik sıkıntılara, salgın için bile yeterli para bulunamamasına karşın birkaç on milyar Doları birçok açıdan çok tehlikeli bu projeye ayırmayı göze almasına ne denebilir? Kimbilir, Atlantik ötesi, kritik önemi nedeniyle koşullu finansal destek vaadetmiştir!?
Erdoğan’ı, canhıraş bir biçimde Kanal İstanbul’u savunmaya mahkum eden tablo çok açık!
Umar, diler ve uyarırız ki; AKP = RTE, bir Cumhurbaşkanlığı Kararı / Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ya da TBMM üzerinden bile olsa böylesine bağışlanmaz, fahiş bir tarihsel çılgınlığa / ihanete girişmez..
Türkiye AKP = RTE‘nin çiftliği değildir ve olmayacaktır!
Montrö’yü tartışmaya açmak bile Türkiye için bir sağkalım (beka) sorunudur!
Sevgi ve saygı ile. 28 Mart 2021, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Anayasa Hukuku PhD Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Güzel yorumunuz için teşekkürler.Montrö sözleşmesinin i gündeme getirilmesi muhalefeti oyalama taktiğidir.Stratejik anlamda Montrö nün delinmesi Rusya devletinin tam kuşatılmasi anlamina ,Bunun adi Rusya veTurkiyenin parcalanmasi demektir,hiç bir güç Lozan veMontrö antlaşmasını değiştiremez Tek adam denilen zat ! bile.
Bu konu ortaya çıktığından beri yazılarımla; ileride Rusya ile Batı arasında bir seçme yapmamızın kaçınılmaz olacağı ve bunun bizim için tavadan ateşe atlamak olacağı üzerinde durmaktayım. Maalesef konunun sizin de dile getirdiğiniz bu önemli sonucu hakkında kimse durmadı.
Kanalın gayesi ABD donanmasının Karadeniz’e çıkarılmasını sağlamaktır. Sizin de belirttiğiniz gibi sırası geldiğinde Montrö anlaşmasının kanaldan geçişi etkilemeyeceği Batı tarafından bastırılacak, Rusya ise bize uymamızı isteyerek seçim yapmaya mecbur edecektir. Bu suretle de yüzyıllardır yapamadığını, yâni Türkiye’yi kontrole kavuşmuş olacaktır.
Umarım yazınız benimkilerden fazla dikkat çeker.
Kanal diğer ekolojik olası felâketlerin yanında, bizim için bağımlılığımızın artması demektir. Bu da parçalanmamızı hızlandıracaktır.
Saygılarımla,
Turgut Karabekir
Boğaz İstanbul demiyorsak, İstanbul Kanalı olarak düzeltmek isterim. Bu kadar açık olan Amerika ayağının hiç gündeme gelmemesi ilginç..
Geri izleme: Montrö ve AİHS’den “Çıkmak” mı? – Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Teşekkür ederim Tuğrul bey…
Bir çare bulunacaktır..
Sayın Ahmet Saltık hocamıza %100 katılıyorum.Nasıl ve ne yapılabilir diye düşünmekten uykularım kaçıyor.Şimdiye değin çok savsakladık ve bu konuma düştük diyorum.Vaktiyle askeri gücümüz Demoklesin kılıcı gibiydi.Şimdi o da yokoldu.Ben yaşımı başımı aldım.Rahatsızlığım çocuklar ve torunların yanısıra ülkenin geleceği üzerinedir.