Ulus Devlet ve Ulusal Güvenliğimiz

Ulus Devlet ve Ulusal Güvenliğimiz

Tuncer Kılınç serbest bırakıldıTuncer KILINÇ
EMEKLİ ORGENERAL
ESKİ MGK GENEL SEKRETERİ

Cumhuriyet
, 05 Nisan 2021

Ulus devlet yapısında farklı etnisite ve inançlara sahip topluluklar vardır. Bu yapıyı, yurttaşların eşitliği ilkesi ayakta tutar. Ulus devletin laik yapıda olması, birlikte yaşayan etnik gruplardan hiçbirinin kendi etnisitesi adına milliyetçi bir tutumda olmaması gerekir. Bunlar ulus devletin hassasiyetleridir. Türkiye Cumhuriyeti de ulus devlettir. Yaşadığımız vatan topraklarının adı Türkiye’dir.

Bu isimlendirme uluslararası bir uygulamadır. İtalya coğrafyasında İtalyanlar, Fransa topraklarında Fransızlar, Almanya topraklarında Almanlar, İngiltere topraklarında İngilizler devlet kurmuşlardır. O ülkeler de bizim gibi ulus devletlerdir. İsimleri, tek bir etnisiteye yönelik değildir. İsimler, üzerinde yaşanan vatan topraklarından gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti de adını bu uygulamadan almıştır.

BAĞIMSIZLIK VE EGEMENLİK

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda esas alınan umdelerin başında bağımsızlık ve egemenlik gelir. Ayrıca laiklik, cumhuriyetçilik, devrimcilik, halkçılık ve milliyetçilik de vardır. Bu milliyetçilik tamamen ulusal çıkarın ve kültürün korunmasına yöneliktir. Ulus devlet yapımızın korunması; zedelenmemesi, bölücü etnik milliyetçiliğe fırsat verilmemesi son derece önemli ve zorunludur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir diğer önemli hassasiyeti de jeostratejik değeri yüksek coğrafyasıdır.

Doğu Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkent olmuş İstanbul gibi bir şehre, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını birbirine bağlayan Boğazlar ve geçit yollarına sahip vatanımız tarih boyunca kilit rol oynamıştır. Emperyalistlerin hedefi olmuştur.

Bu nedenle Birinci Dünya Savaşında, emperyal devletlerce ele geçirilmek, paylaşılmak istenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, istilacılara fırsat vermemiş, vatan topraklarından atmıştır. Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusta olduğu laik Cumhuriyet rejimini esas almıştır. Tüm etnisiteleri, farklı inanç gruplarını, ulus devlet çatısı altında toplamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ifadesindeki Türk sözcüğü, birlik ve beraberliğimizin, dolayısıyla ulusal güvenliğimizin simgesi ve güvencesi, laiklik ilkesi ise “birliğimiz”in çimentosudur. Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından bu yana “Kemalizm” emperyalistlerin hedefi olmuştur.

Bugün de ülkemizi başka araçlarla bölmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle, özellikle ulus devletimizin hassasiyetleri üzerinde yoğunlaşmışlardır. Başta laiklik olmak üzere Atatürk devrimlerini içlerine sindiremeyen çağdaşlık düşmanları da onların girişimlerine yardımcı olmaktadır.

KAYGI VERİCİ EYLEMLER

ABD’li stratejistlerin önerdikleri “Ilımlı İslam” uygulamalarıyla laik yapımız, dolayısıyla ulus devlet yapımız hedef alınmaktadır. İçimizdeki din tacirleri de sırf elde ettikleri koltukları korumak adına, onlara yardım etmektedir. Ayrılıkçı silahlı terör örgütü PKK, başta ABD olmak üzere diğer emperyal güçlerce desteklenmektedir.

Durum böyleyken bu hassasiyetlerimizi göz ardı eden bazı gelişmelere şahit oluyoruz son zamanlarda. Üzülüyoruz. Özellikle laiklik karşıtı eylem ve söylemler kaygı veriyor. Bu konularda bazı örnekleri sıralamakta yarar görüyorum:

Anayasamızın 136. maddesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevini “Laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak, milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir” şeklinde tanımlar. Kendisine verilen görev bu iken, Diyanet İşleri Başkanı’nın kılıç kuşanarak Ayasofya minberine çıkışı, affedilemez bir ayrımcılık hareketidir. Son günlerde yine Ayasofya’nın başimamlığını yapan bilinçsiz bir din adamı, hilafetin getirilmesi yönünde çağrılarda bulunmaktadır.

  • Diyanet mensupları laikliğin kaldırılması için adeta manivela olarak kullanılmaktadır.

ULUSAL BİRLİĞİMİZE DARBE

Tarikatların ülkemize verdikleri zararın en kötüsünü 15 Temmuz 2016’da yaşamış olmamıza rağmen sırf tarikatlar istediği için uluslararası bir sözleşme olan “İstanbul Sözleşmesi” Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle (AS: Cumhurbaşkanlığı Kararı ile) yürürlükten kaldırıldı. İnsan haklarını savunan, özellikle kadına karşı şiddetin önlenmesini amaçlayan bu Sözleşme, ülkemizde neredeyse her gün kadınlarımızın katledilmesi nedeniyle çok önemliydi. Yürürlükten kaldırılması ulusal birliğimize darbedir.

Ayrılıkçı teröre karşı komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurmamız gerekirken, farklı mezhepsel kimliği nedeniyle, Suriye’yle işbirliği yerine, PKK terör örgütünün açık destekçisi ABD gibi istilacı bir devletle birlikte hareket edilmektedir. PKK ve onu destekleyenler düşmanımızdır. Düşmanla mücadele, güvenlik kuvvetlerinin, devlet yöneticilerinin görevidir. Vatanseverlik ne mafya babalarının sırtını sıvazlamak ne de Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilmiş kişilere prim vermektir.

AKLIMIZI BAŞIMIZA TOPLAMALIYIZ

Gençlerimizin yurdumuza bağlılığını, kültürümüze saygısını pekiştirmek, özgüvenini, yurtseverlik duygularını güçlendirmek amacıyla yazılan “Andımız”ın okullarda okutulmasını yasaklamak, akıl almaz bir girişimdir. Özellikle “yerli ve milli” deyimini ağızlarından eksik etmeyen siyasilere güvenilmeyeceğinin kanıtıdır.

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında, ülkemizdeki herkesin, etnik ve mezhepsel kimliği ne olursa olsun, emeği vardır. Andımız, Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşıyan her gencin, her öğrencinin gururla tekrarlayacağı, birliğimizi, beraberliğimizi pekiştiren bir metindir. Türk kimliği ülkemizin yurttaşları için bir hak, onu yüceltmek bir ödevdir.

Devlet nişanları üzerindeki kabartma Atatürk portresi, bazı Arap devletleri rahatsız olduğu için kaldırılmıştır. Bayrağımızın rengini de beğenmezlerse değiştirecek miyiz? İlle de verilecekse bu ülkelere nişan yerine, başka armağanlar verilmelidir.

TBMM gibi kutsal bir kurumun başındaki kişi, değil İstanbul Sözleşmesi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi gibi bağımsızlığımızın simgesi olan bir antlaşmadan cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle (AS: Kararıyla) çekilebileceğimiz yönünde ifadeler kullanabiliyor.

“Davasını” bağımsız ve laik Türkiye Cumhuriyeti parantezini kapatmak olarak tanımlayanların, hedefe kısa yoldan ulaşmasından endişe duymaktayım. Bütün bunlar, seçimlerde oy devşirmek uğruna, halkımızı kutsal inançlarıyla aldatmak, ayrılıkçı terör eylemlerine hoşgörüyle bakabilenleri umutlandırmak adına yapılıyor. Ancak ulusal güvenliğimizi tehlikeye düşürüyor. Bu düşünceler çerçevesinde,

  • Herkesin aklını başına toplamasına ihtiyacımız var.

Ulus Devlet ve Ulusal Güvenliğimiz” hakkında bir yorum

  1. SEYHUN ÖRS

    Çok güzel bir özümleme, çok yerinde uyarılar.

    Bu arada bir grup emekli amiralimizin kendi kurmay birikimlerine dayalı ve tümüyle demokratik bir görüş niteliği taşıyan açıklamalarını, gündem değiştirme amaçlı suçlamaların, emrine aldığı yargıyı da bu olaya takibat ve tahkikat başlatma konusu yapan, yönetimin bu yaklaşımını son derece yanlış bulduğumu belirtmek isterim.

    Bunun yanısıra, genelde konuşmalarını, içerik ve uslup yönünden, beğeniyle izlediğim, iyi parti liderinin bu açıklamaları zevzeklik olarak nitelemesi ve izleyen konuşmalarında bu nitelemeyi çağırıştırmayı sürdürmesi, kimi çevrelerin de yok “gece yarısı yayınlanması usul yanlışı imiş”, yok “halkın darbe korkusu varmış” gibi tutarsız eleştirleri bende büyük düş kırıklığı ve üzüntü yarattı.

    Tepkisiz ve eleştirisiz bir toplum gerçek demokrasiye de adil bir yönetime de hiçbir zaman kavuşamaz. Bunu iyi anlayın sayın Akşener ve sayın diğerleri.

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir