- Birincisi, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün kaldırılmasıdır.
- İkincisi, Türk askerinin adadan çekilmesidir.
- Üçüncüsü ise adadaki Türk göçmenlerin geri dönmesidir.
Bu koşulları elde etmeden hiçbir anlaşmaya yanaşmazlar! Süreç devam ederse, verdikçe verirsiniz… AP raporu da Rumların bu özlemlerini bir kez daha Türkiye’ye dayatıyor. Rumlar, Batı önderliğindeki uluslararası toplumun günün birinde mutlaka bu talepleri Türklere kabul ettireceğini düşünüyor. Taviz verecek bir Türk hükümetini bekliyorlar. Soruna tarihsel yaklaştıklarından, Kıbrıs’a el koymak için hiç de aceleci değiller! Öylesine garip bir uluslararası ortam oluştu ki emperyalist Batı, Yunan-Rum ikilisi ile birlikte sürekli atakta, Türkiye ve KKTC sürekli savunmada! Her yeni müzakereye daha geri bir mevziden başlıyoruz.
‘AFERİM KOÇ’UMA DİKKAT!
Masayı Rum tarafı dağıttı. Bunda hiçbir tereddüt yok! BM Genel Sekreteri Antonio Guterres
G-20 Zirvesi münasebetiyle Hamburg’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Guterres,
“Kıbrıs sorununun çözümü için gösterdiği katkılardan dolayı Erdoğan’ın şahsında Türkiye’ye teşekkür etti. (Hürriyet, 9 Temmuz 2017)” Ama aynı Guterres daha şimdiden müteakip olarak (AS: ardından) atılacak adımları planlamaya başladı. Batı dünyasının yeni taktiği, “Türkler sorumlu davrandı, Rumlar oyunbozanlık yaptı” deyip Türkiye’ye şirin görünerek yeniden masayı kurmak!
Hedef, Türkleri Rumların kabul edebileceği bir çizgiye geriletmek!
NE YAPMALI?
Öncelikle Batı ve AB bir samimiyet testine tabi tutulmalıdır. Annan Planı ve İsviçre’deki görüşmelerde çözümü engelleyen taraf Rumlar olduğuna göre, KKTC’ye yönelik izolasyonları kaldırmak için neyi bekliyorsunuz? Eğer ısrar devam ederse, bu kötü niyet göstergesidir.
AP Raporu’nu yok hükmünde saymak bir politika olamaz! Rapor yerinde duruyor. Bu rapora politik hamlelerle cevap verilir. Bunun ilk adımı KKTC ile olan bağları, başta ekonomi olmak her alanda güçlendirmektir.
Şimdiye dek Türkiye, Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Ege sorunlarında Batı ile hep tek başına boğuştu. Şimdi zaman, bu konularda Türkiye tezlerini destekleyen ülkelerin sayısını artırmaktır. Bu yönde bir diplomatik atak başlatılmalıdır.
GKRY’nin doğal gaz araması yapmak için ruhsat verdiği deniz sahalarını Türkiye eleştiriyor.
Bu tutumumuzu Şansölye Merkel’in eteklerine yapışan Çipras, “Havlayan köpek ısırmaz!” şeklinde tasvir ediyor. Haklı olarak sormazlar mı? Sizin Münhasır Ekonomik Bölgeniz (MEB) neresidir?
- Türkiye hiç vakit kaybetmeden Doğu Akdeniz’de MEB ilan etmelidir!
KKTC için yeni bir ruh, yeni bir heyecana ihtiyaç var! Bütün Türk dünyası hazır! Var mısınız?
=================================
Dostlar,
Sayın E. Tüma. Soner Polat’ın “Kıbrıs sorunu” na ilişkin saptamaları, irdelemesi
ve önerileri çok yerindedir. Türkiye çok dikkatli ve atak davranmak zorundadır.
Özellikle münhasır ekonomik bölge ilanı konusu büyük önem taşımaktadır.
Gerek ikili gerek çok yanlı görüşmelerde ülkemizde Kıbrıs konusunda uzmanlığı bilinen yurtsever insanlardan yararlanılmalıdır.
Bu uzmanlardan biri de geçtiğimiz ay Tarih doktorasını tamamlayan ve tezi Kıbrıs olan
E. Albay Dr. Mehmey Balyemez‘dir.
Dr. Balyemez halen Ankara Üniv. SBF – Mülkiye lisans eğitimini de sürdürmektedir.
Dışişlerimiz Sn. Dr. Albay Balyemez‘den uzmanlığından yararlanmasını diliyoruz.
Meşru ve haklı konumumuzun hiçbir biçimde zayıflatılmasına izin verilemez.
Unutulmasın;
- Kıbrıs, 80 milyonluk Ulusumuzun milli davasıdır.
Bu muazzam gücü, akıllıca dış politika süreçleriyle kullanmak gerekir.
Sevgi ve saygı ile. 25 Temmuz 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Sayın Soner Polat’ın değerlendirmelerine katılmamak mümkün değildir.
Ancak Kıbrıs Sorunu’nun kökeni olan Enosis (Yunanistan’la birleşmek ideali) güncel olarak
hâlâ devam ediyor mu? Zaten sözde Kıbrıs Cumhuriyeti 2005 yılından başlayarak AB üyesi değil mi? Yunanistan da AB üyesi olduğuna göre zaten Enosis kısmen gerçekleşmedi mi? Bu hususu bir kez daha tartışmak gerekir. Kıbrıs Rumlarının Enosis idealinin 21. yüzyılın başlarından bu yana dolaylı olarak gerçekleştirildiğini düşünüyorum.
Son AB raporundaki hükümleri “yok saymanın” yetersiz olacağına ilişkin düşüncenin eksik olduğu düşüncesine katılmakla birlikte, KKTC ile ekonomik ilişkileri geliştirmek politikasının altının doldurulmasına ihtiyaç olduğunu değerlendiriyorum. KKTC’nin nüfusu halen 300 bine yakındır. Bizzat yerinde yaşadığım deneyimlerimle söyleyebilirim ki, Ada bir turizm cennetidir. Ancak KKTC’nin doğal güzelliklerini konu alan kaç tanıtım filmine tanık oldunuz ve bu filmleri ne sıklıkla gördünüz? Hatırlayan var mı? Hiçbir Avrupa veya öbür kıta ülkelerinden KKTC’ye doğrudan uçuş olmadığını
biliyor musunuz? Bir şekilde KKTC’ye gelen turistlerin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ne geçirilmediğini ya da AB üyesi GKRY’ye gelen turistlerin sınır kapılarını kullanarak kuzeye,
KKTC’ye geçişlerine izin verilmediğinden haberiniz var mı?
KKTC turizmi çoğunlukla Türkiye’den adaya giden turistlerle ayakta kalmaya çalışmaktadır.
Bilindiği üzere önceki yıllarda KKTC’ye yönelik kimi ekonomik düzenlemeler yapıldı.
Bu kapsamda Türkiye’de kapatılmasına karar verilen kumarhaneler bir bir KKTC’de açıldı.
Halen çok sayıda kumarhane KKTC’de faaliyet göstermektedir. Ancak bu kumarhanelerde daha çok Türkiye’den Ada’ya giden kişiler istihdam edilmektedir. Kumarhanelerin KKTC ekonomisine hedeflenen düzeyde katkısı olduğunu söylemek güçtür. Uzun vadeli muafiyetlerle birbiri ardına açılan kumarhaneler daha çok bireyleri zenginleştirmektedir. Bununla birlikte kumarhanelerin KKTC’deki sosyal hayat üzerinde yaptığı tahribat ayrı bir tartışma konusudur.
KKTC’deki ekonomik yaşamın bir başka önemli gelir kaynakları ise Nigth Club (Modern Fuhuşhane!) ve Üniversitelerdir.
Nigth Club’ların varlığı da KKTC için sorundur. Avuç içi kadar KKTC’de, özellikle Lefkoşa-Güzelyurt güzergahında mantar gibi çoğalmış bu işletmeler de KKTC’deki sosyal ve kültürel yaşam üzerinde yaptığı olumsuz etki tahmin edilebilir.
Üniversiteler ise belki de en önemli yatırım olarak ifade edilebilir. Ancak bu kurumlarda da çok sayıda Afrika ve Orta Doğu kökenli öğrenciler ile Türkiye’de üniversitelere girememiş T.C. vatandaşı gençler öğretim görmektedirler. Söz konusu üniversitelerdeki öğretim, öğrenci niteliği ile doğru orantılıdır. Üniversite yönetimleri çoğunlukla bu öğrencileri müşteri gibi görmekte ve eğitimin kalitesi yükseltmekten çok öğrenci sayısını artıran politikaları tercih etmektedirler.
Ne yazık ki eğitim adası olma fırsatı da elden kaçmak üzeredir.
KKTC’de sorunlar çoktur. Önceki dönemlerde uygulanan yanlış Kıbrıs politikalarının olumsuz sonuçları ne yazık ki günümüzde derinleşmiş bir şekilde karşımızda durmaktadır. Türk Hükümeti’nin önümüzdeki dönemde belirleyeceği KKTC dış politikasının daha gerçekçi ve çok yönlü olmasına ihtiyaç vardır ve
dış politika belirleyicileri şu hususa karar vermelidir:
* KKTC kendi kendine yeterli bir ülke haline mi getirilmeli
yoksa T.C.’ye bağımlı yapısını korumalı mıdır?
(Not: Em. Amiral Soner Polat’a saygı ve selamlarımı iletiyorum.)
Sayın E. Alb. Dr. Mehmet Balyemez’e, KKTC ve sorunlarına ilişkin çok güncel ve önemli irdelemesi, katkısı ve çözüm önerileri ile yazıyı bağlayan düşündürücü soru tümcesi için teşekkür ederiz.
Türkiye’nin, hemen her alanda yetişmiş nitelikli insangücü kaynağı vardır. Son verilerle Akademia’da 150 bine yakın akademik eleman olup, bunların yarısı (75 bin!) doktora ve üstü akademik derecelere sahiptir. Bu veri, yaklaşık olarak her bin insanımızdan 1’inin doktora ve üstü eğitimli olduğu anlamına gelir.
E. Alb. Dr. Mehmet Balyemez bu potansiyel içinde seçkin bir yere sahiptir. Bitmeyen bilim – öğrenme aşkını halen Mülkiye (Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fak.) lisans eğitimi ile “tipik öğrenci” olarak sürdürmektedir (sınıf arkadaşı olduk!). Kıbrıs’ta muvazzaf subay olarak görevli olduğu yıllarda, olgun ve birikimli bir yetişkin bilinciyle Kıbrıs konulu Tarih Doktora tezinin verilerini yoğun emek ve titizlikle topladı. İngiltere arşivlerinden de yararlandı Ulusal kaynaklara ek olarak.
O’nun, yetkin bir Kıbrıs uzmanı olarak katkılarına çok gereksinimimiz var.
Daha önce de yazdık, yineleyelim; Dışişleri Bakanlığımız, Dr. Balyemez’in birikimini Kıbrıs sorununda mutlaka ve sürekli değerlendirmelidir.
Sevgi ve saygı ile. 27 Temmuz 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
http://www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com