Rıza Zelyut : Mezhepçilik terör üretir

Mezhepçilik, terör üretir

portresi_AYDINLIK

Rıza ZELYUT
AYDINLIK, 19.10.12

İslam dünyasının haline şöyle bir bakın. Her yer kan, kan, kan! Hem de her kanlı katilin elinde bir Kuran. Sanki Hazreti Ali’nin askerlerine karşı 657 yılında Kuran’ı mızrakların ucuna taktıran Emevi padişahı Muaviye ölmemiş, İslam dünyasını yöneten o. Yazık değil mi? Bir buçuk milyarlık İslam âlemi, Kuran’dan ayetler okuyarak kan dökenlerin egemenliği altına girmiş. İslam’ın onuru ayaklar altında ama çiğneyenler el üstünde…

FESATIN BAŞI AMERİKA

Bayrağında “La ilahe illallah, Muhammed’ün Resulullah” yazıyor. Fakat, İsrail’e karşı eylem yapmıyor. Sünni ya, Müslüman Şii’yi katletmeyi en kutlu savaş sanıyor. Aşura’da (10 Muharrem), Sünni IŞİD, Şiilerin arasına canlı bombayla dalıyor, Bağdat’ta 45 Şii Müslüman’ı katlediyor. Peki kim kurdu bu örgütü? Cevabını, Türkiye’yi uyaran  ABD’li  uzman gazeteci William Engdahl veriyor:

“Direkt olarak PKK’ya, YPG’ye, DEAŞ’a odaklanmamalısınız. Çünkü bu örgütlerin hepsi ABD tarafından kuruldu. DEAŞ, David Petraeus tarafından kuruldu. Eğitimlerini ABD istihbaratından aldılar.” (Kaynak: http://www.aydinlik.com.tr/biri-cikip-darbede-abd-elcisinin-parmagi-vardi-derse-hic-sasirmam)

ERDOĞAN VAZGEÇMELİ

Amerika, mezhepçi (IŞİD, El Kaide, Boko Haram) ve ırkçı (etnik/PKK-PYD) terör örgütleri kurup bunlarla başta Türkiye olmak üzere 7 ülkeyi parçalamak için çalışırken; Türkiye’yi yönetenler işte bu kanlı plana bilerek veya bilmeyerek destek oldular, oluyorlar.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye’yi iç savaşa iten mezhepçi siyasetini şimdi Irak’a ihraç peşinde.

Irak halkının %65’i Şii. Ama bizim Cumhurbaşkanı oradaki Şii çoğunluklu iktidarı bir türlü içine sindiremedi. Hatırlayın: Irak’ta Şii yöneticilere karşı suikastler düzenleten Tarık el-Haşimi’yi 2012 yılında koruma altına aldı. Interpol bu adamı kırmızı bültenle aradığı halde O’nu vermediler. Şimdi de ABD onun istediği teröristi vermiyor… (AS: Fethullah Gülen!)

Sayın Erdoğan 3 Ekim’de Dubai merkezli Rotana televizyonuna yaptığı açıklamada “Musul’un IŞİD’den kurtarılmasından sonra da burada sadece Sünni Araplar, Türkmenler ve Sünni Kürtler kalmalıdır.” diyerek mezhepçiliği dış politikanın temeline yerleştirdiğini bir kez daha ortaya koydu.

ÖLÜM KALIM SAVAŞINDAYKEN…

Daha önce de yazdım: Türkiye bugünlerde Suriye’de, ABD ve ortakları (NATO) ile adı konulmamış savaş yürütüyor. Böyle bir ortamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mezhepçiliği bırakıp bütün milleti vatanseverlik çerçevesinde birleştirmesi gerekiyor.  “Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız!” dedikten sonra Kuzey Irak’ı gasp eden Barzani yönetimini yasal bir otorite saymak  ne demektir? Bir de Musul merkezli Irak Sünni Devleti peşinde koşmak nasıl anlaşılmalıdır?

Yine Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz edip Kuzey Suriye’nin baştan başa Kürdistancı YPG’nin eline geçmesine yol açmak nasıl yorumlanmalı? Soruyorum:

  • Halep’in içine yerleşerek devlet güçlerini katleden en-Nusralı teröristlerle Diyarbakır’ın içine yerleşip askeri-polisi katleden PKK arasında ne fark vardır? Siz Halep’teki teröristi Sünnicilik yapıp Suriye hükümetine karşı savunursanız Suriye’nin de PKK’ya arka çıkmasına nasıl itiraz edersiniz?

Memnuniyetle öğrendim ki İsviçre’de yapılan Suriye görüşmelerinde Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, Halep’teki en-Nusracıları terörist diye tanımladı. Rusya Başkanı Putin’in etkisiyle bile olsa bu tanımlama Türkiye’nin artık götürülemez olan Sünni mezhepçi politikadan vazgeçmek durumunda kaldığının ilk işareti oldu. Buna ülkem adına sevindim. Yaşamı, Türkiye’ye sızmış IŞİD’liler tarafından tehdit edilen bir Alevi Müslüman olarak da sevindim.
***
Sayın Cumhurbaşkanı! Duyuyor musun? Sizin üç beş öfkeli çocuk Suriye’yi bıraktı artık bizleri bile tehdit ediyor. Hepsi de sınırlarımızdan “Esad’ın zulmünden kaçan Suriyeli sığınmacılar” çarşafı altında geçtiler.

Artık onları Suriye’ye geri yollamanın zamanı geldi.
Bir de, laikliğe yelken açmanın…
==========================================
Dostlar,

80 milyonluk büyük bir ülkenin, Mustafa Kemal Atatürk’ün laik Türkiye Cumhuriyetinin başında, tek adamlaşan ve otoriterleşen R.T. Erdoğan‘ın iç ve dış politikasını mezhep ayrımına hatta Alevi – Şii düşmanlığına dayandırması hüzün vericidir. Reyhanlı katliamında, “..Reyhanlı’da 53 sünni vatandaşımız şehit edildi..” tümcesi olabildiğine sorumsuz ve sakıncalı bir yaklaşım olmuştur. Oysa Büyük ATATÜRK,

  • “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir..” diyerek ulusal bütünleşme sağlamaya çalışıyordu. Erdoğan’ın dili ne yazık ki ayrımcı, mezhepçi, ötekileştirici ve Ulusu birleştirici değil kamplaştırıcı, birbirine düşmanlaştırıcıdır. Bu tablo bir ülke yöneticisi için asla kabul edilemez ve ağır bir talihsizliktir..

    Aynı zamanda dehşet vericidir..
    Ancak sürdürülebilir değildir, bedeli görüldüğü gibi son derece ağır olarak yaşanmaktadır.
    Son derece hatalı bu politikaların terk edilerek; “YENİKAPI RUHU” ile çelişilmemelidir.

    ATATÜRK’ün YURTTA BARIŞ – DÜNYADA barış ilkesine geri dönülmelidir.
    – Türkiye komşularının içişlerine asla karışmamalıdır.
    – Anti-emperyalist bir ülke olarak komşularının sınırlarına saygılı olmalıdr,
    – Komşularına terör ihraç etmek, iç savaşı kışkırtmak, silah – mühimmat – lojistik.. yollmak asla kabul edilemez ve uluslararası hukuka aykırıdır; gün olur Uluslararası Ceza Mahkemesinde sorumnlular yargılanırlar.

    Sevgi ve saygı ile.
    19 Ekim 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir