Dostlar,
Türkiye ERGENEKON davası kararlarını konuşuyor..
Konuşmalı da..
Tarihin en büyük tertiplerindendir bu olay.
Doğallıkla kimileri de hemen gündem değişikliğine abanmışlardır.
Vargüçleriyle, Mısır’ın devrik şeriatçı lideri Mursi‘yi savunarak O’nu mağdur göstermeye çabalayarak.. %52 ile geldiğini savayarak.. Oysa Mısır halkının
o seçime katılımı % 51-52 oranındaydı ve bu oyların %51’ini aldı Mursi. Yani
tüm seçmenlerin oylarının 1/4’ü ile seçildi. Rakibi ise kıl payı farkla %49 almıştı.
RT Erdoğan‘ın bir derdi gündem değiştirmek, bir derdi tabanındaki ve
Saadet Partisi tabanındaki fanatik seçmenlere göz kırpmak ve bir derdi de
“darbe” edebiyatıyla Ergenekon davasının kabul edilemez ağır ve haksız – hukuksuz cezalarını meşrulaştırmaya çabalamak..
Erdoğanın derdi çok.. Dışavurmamaya çalışsa da korkusu da..
Sayın Öymen, aşağıya aldığımız yazısında bu Ergenekon davası cezalarının
kabul edilemez ağırlığı karşısında bir başka boyutu gündeme taşımakta.
O da eldeki mevzuatın ağır ve yersiz biçimde geniş terör suçları tanımı.
Öymen, ivedilikle bir mevzuat düzenlemesi önermekte.
Ancak bu düzenleme dolaylı olarak Öcalan’a af doğurabilir mi??
Düzenlemenin “İvedilikle” yapılmasını istemek ve Anayasa değişikliklerinden
daha öncelikli olmasını savlamak, muhalefeti göreve çağırmak, doğrudan değilse bile dolaylı yoldan hızlı bir “af” önermek – istemek kodlarını mı taşıyor??
- Türkiye, 40 katır mı / satır mı eğik düzlemine sürüklenmiştir..
Eski Yargıtay Başkanı Ceza Hukuku Uzmanı Prof. Sami Selçuk da “af” tan
söz etmekte ve bunu “tek yol” olarak belirtmektedir. Dahası, ilginç bir metaforla, insan aklının, milyon sayfayı bulan dava dosyasını çözecek kapasitede olmadığını
ya da bu karmaşa boyutuna taşındığını vurgulamaktadır.
Nereden nereye…
Öcalan 1999’da Ecevit hükümetine ABD tarafından derdest edilerek paketlenip verilirken, idam edilmemesi koşulu dayatılmıştı.
Türkiye ceza yasasından idamı kaldırdı.
Kenan Evren hazretlerinin
yaşı büyütülerek asılan 17 yaşındaki Erdal Eren için
söylediği sözler çağrıştı beleğimizde :
* Asmayıp besleyelim mi??
Evet…
- Öcalan asılmayıp beslendi ve Türkiye günümüz dilemmasına bulandı.
Bir de AKP iktidarının PKK – BDP ile açık gizli görüşmelerinde, Oslo Uzlaşmasında bu “Öcalan’a af” konusu temel maddelerden biri..
- Erdoğan yaşamının kumarını oynamakta..
Kendisi için de AKP için de..
Geçelim bu anlaşılmaz yapışık hilkat garibesini, Türkiye’yi de ateşe sürüklüyor..
1 Mart 2003 Tezkeresi’nde olduğu gibi, AKP içinde yurtsever milletvekillerinin
ve tabanın geç kalmaması dileğiyle..
Sevgi ve saygı ile.
Tokat, 9.8.13
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
===================================
Ergenekon Kararlarının Düşündürdükleri
Ergenekon davasının sonucunda alınan kararlar
birçok bakımdan üzücü ve düşündürüdür.
Ergenekon davasında verilen cezalar Türk Hukuk sisteminin, özellikle
terörle mücadele alanındaki yasaların çağdaş demokratik ülkelerin yasalarını ve
Birleşmiş Milletler kararlarını dikkate alarak yeniden düzenlenmesini zorunlu kılıyor.
Örneğin İngiltere ve bütün Commonwealth ülkeleri için terörle mücadele konusunda hazırlanan örnek yasayla karşılaştırıldığı zaman bizim terörle mücadele yasamızın terörün tarifini çok geniş kapsamlı yaptığı, doğrudan terör faaliyeti içinde sayılamayacak hususları da bu yasanın kapsamı içine aldığı görülüyor.
2006 tarihli Terörle Mücadele Yasası‘nda Ceza Kanunu’nun 10 ayrı maddesinde yer alan suçların terör suçu sayılabileceği belirtildikten sonra 50 ayrı maddede
yer alan suçların da “bir terör örgütü tarafından işlenmesi” halinde bunların da
terör suçu sayılacağı kaydediliyor. Yani fiilen terör suçu kapsamına alınamayacak bir eylem bulmak zordur.
ilk şeklinde, bir terör örgütü kurucusunun bir keze özgü olmak üzere pişmanlık yasasından yararlanabileceği belirtiliyordu. Muhalefetin, iktidarın esas amacının Öcalan’ın affedilmesini sağlamak olduğunu söylemesi üzerine
Hükümet bu maddeyi geri çekmişti.
Yani iktidar bir yandan en ilgisiz suçları bile terör kapsamına alırken,
terör suçunu filen işlemiş bir örgütün kurucusunu affetmeye hazırlanıyordu.
Öbür ülkelerin bu davalarda ilgili tutumu da dikkat çekicidir. Özellikle Avrupa Parlamentosu, kimi usul yanlışlarını eleştirmekle birlikte Ergenekon davasında Hükümeti teşvik edici bir tavır sergilemiştir. Acaba neden? Bence bunun nedeni Kıbrıs, Kürt sorunu, Ermenistan’la anlaşma, Orta Doğu meseleleri ve Afganistan gibi konularda hükümete kabul ettirdikleri bazı çözümlerin Türkiye’deki bazı kuruluşlar, bu arada basın, üniversiteler, muhalefet ve silahlı kuvvetler tarafından itirazla karşılanmasından duyulan rahatsızlıktır. O bakımdan bu kurum ve kuruluşlar mümkün olduğu kadar etkisiz hale getirilmelidir ve Türkiye dikensiz bir gül bahçesine dönüştürülmelidir. İstedikleri buydu ve Türkiye’de son zamanlarda yaşananlar yabancıların bu beklentilerinin büyük ölçüde yaşama geçirilmekte olduğunu göstermektedir.
Şimdi muhalefete düşen görev, Türkiye’nin yabancı müdahalelerden uzak, gerçek bir demokrasi haline getirilmesi için kapsamlı bir reform sürecine sokulmasıdır. Bence bu, Anayasa değişikliğinden daha önemlidir çünkü gerek bu davalarda alınan kararların gerek basın ve muhalefet üzerinde uygulanan baskıların sorumlusu anayasa değildir.
Bu nedenle, salt mahkemelere yönelik eleştiriler bence yeterli değildir.
Çünkü sorunun özü iktidarın siyasal tercihleri doğrultusunda oluşturulan
yasal düzendir. Bu düzenin değiştirilmesi muhalefetin öncelikli hedefi olmalıdır.
ERGENEKON DAVASININ BÜTÜN SANIK AVUKATLARI, AVUKATLIĞI BIRAKMALIDIR!..
Onur Öymen, Avrupa Parlamentosu’nun bazı usul hatalarını eleştirmenin dışında, “ERGENEKON DAVASINDA HÜKÜMETİ TEŞVİK ETTİĞİNİ” söylemiş… Yazısındaki tek doğru sözde bu olsa gerektir.
Onur Öymen, 17 bin Faali Mechul Cinayetten söz etmemiş…
Dört bin köyün boşaltılmasından iki milyon insanın evinin yakılmasından ve dört bin köyün haritadan silinmesinden de söz etmemiş…
Ama idam cezası verildikten sonra, “Otuz Bin Kişinin Katili APO, Kırk Bin Kişinin Katili Apo, Elli Bin, Altmış Bin, Yüz Bin, İki Yüz Bin Kişinin Katili APO!..” demeye devam etmek için asılmayan Apo’nun affedilmesinden aynı mantıkla söz etmiş…
Ve “Terörle Müzakere değil, Mücadele edilmesi için, terörün tanımının değiştirilmesi” gerektiğini buyurmuş… Bu kafaya rağmen de; AB ve ABD’nin muhalihlerden, üniversitelerden, silahlı kuvvetlerden rahatsız olduğunu, “dikensiz gül bahçesi” istediğine hükmetmiş.
Bu davada sanık avukatlarının ciddi bir savunma yapamadığını, “usulle, bazı delillerin yanlışlığı, bazı şahitlerin uygunsuzluğundan başka bir şeyden söz edemediklerini, DAVANIN ESASINI YURTSEVERLİK İDDİASIYLA GEÇİŞTİRDİKLERİNE ise hiç dokunmamış ve işin burasını hiç düşünmemiş…
Bir tv tartışmasında Ümit Kocasakal’a, “DÖRT BİN KÜRT KÖYÜ BOŞALTILDI!..” denilince, bu büyük Avukat ve en büyük baronun başkanı; “Kürt Köyü mü o da neresi?” diyerek vargücüyle; bu yerle bir edielen haritadan silininen dört bin köye Kürt Köyü denilmesine karşı çıktı. BOŞALTILAN, BÜTÜN EVLERİ YAKILAN DÖRT BİN KÖYDE VE İKİ MİLYON İNSANIN YERSİZ YURTSUZ BIRAKILMASINDA HİÇBİR ADALETSİZLİK GÖRMEDİ.
Ümit Kocasakal, bu kafayla Ergenekon Davası’nda Adalet aramış olabilir mi?
Çetin Doğan’la, Şener Eruygur; Malatya’da verdikleri bir konferansta; “Avrupa Birliği Türkiye’yi bölmek için Alevilere Azınlık hakları tanınmasını istiyor!..” diyerek Alevilere azınlık haklarının verilmesine bile karşı çıkmışlardı.
Bu davanın sanık avukatları da, sanıkları da Türkiye’de asla Adalet, asla adil yargı istemediler… İstemeyi de akıllarına getirmediler…
Onur Öymen ise; 1935 Tunceli Kanunu gereğince, “bilinmeyen bir milletten, akılsız mantıksız bir dinden” denilerek Dersim 3. Büyük Alevi Soykırımının yapılmasını doğru bulmuş, canavarca hislerle yeni kıyımlar yapılmasını, yüz binlerce milyonlarca insana kıyılmasını hayasızca savunmuştu.
Sonuçta; bu sanık avukatlarıyla, bu savunma biçimiyle, dünyayı adaletsizliğinize karşı birleştirmekten ve her yerde haklı olarak mahkum edilmekten başka bir sonuç alamazsınız…
Ergenekon Davası’nın Sanık Avukatlarının, İstanbul Barosu Avaukatlarının ve Ümit Kocasakal’ın AVUKATLIK MESLEĞİNİ BIRAKMALARI TÜRKİYE’DE BİR ADALET ANLAYIŞININ VAROLMASININ ZORUNLU GEREĞİDİR…
Ergenekon Sanıkları, avukatlarının yüzde yüz yetersiz olmalarından dolayı mahkum olmuşlardır… Ve bu Avukatlarla Yargıtay’da, Anayasa Mahkemesi ve AİHM’de de mahkum olacakları kuşkusuzdur…