Etiket arşivi: Prof. Sami Selçuk

AKP-MHP bloku yenilebilir!

Arşivimizden…

AKP-MHP bloku yenilebilir!

AKP-MHP bloku yenilebilir!
ABC Günün Analizi
http://www.abcgazetesi.com/akp-mhp-bloku-yenilebilir-39799h.htm 15.01.2017
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Totaliter başkanlık anayasası, referandum değil, faşizan bir plebisit (yani tek seçenekli oylama) ile topluma kabul ettirilmek isteniyor. Ülkenin sokulmak istendiği bu yola ‘hayır’ demek, belki tek başına adaleti, özgürlüğü ve eşitliği sağlayıp acılarımızı dindirmeyecek, ama bu ‘hayır’ Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar yükselen gerici karşı devrim dalgasını kırmak anlamına gelecektir. Bu faşist başkanlık anayasasına karşı koymak, demokratik hak ve özgürlüklere ilkesel düzeyde sahip çıkmak demektir.

Plebisitten, “kıl payıyla” bile olsa ‘hayır’ sonucunun çıkması, rovanşist bir kinle ülkenin boğazını sıkan siyasal İslamcı hareketin yenilgisi olacaktır. Bu dinci saldırıya direnmek, insanlığın ilerici birikimini savunmak ve halkın hukukunu korumaktır. Bu gerici kalkışmaya ve saldırganlığa ‘hayır’ demek, toplumu uçurumunun kenarından çekip almak, yıkıcı bir iç savaş felaketini önlemektir.  Bu anayasaya ‘hayır’ demek insanların rahat bir nefes almasını sağlamak demektir.

Bildiğiniz gibi faşist başkanlık anayasası Meclis’te görüşülmeye başladı. İktidar, toplumun tartışmaları izlememesi için olağanüstü bir çaba sergiledi. Meclis TV ilk gün yayın yapmadı, yandaş ve yanaşma medya yeniden “Penguen” belgeseli günlerine döndü. Aralarında Kültür Türk (Tele 1) TV’nin de olduğu sadece üç kanal, Halk TV ve Ulusal Kanal Meclis’in kapalı devre yayınlarını CHP’li milletvekillerinin yardımıyla internet üzerinden alarak tartışmaları canlı olarak yayınladı. CNN Turk, NTV, Haber Turk gibi sözde “merkez” ya da “ana akım” medya kanalları utanç verici bir sessizliğe büründü.

CHP’liler, MHP’nin bir kanadı ve HDP Meclis’te bu totaliter başkanlık anayasasına direndi. Özellikle CHP’nin direnişi, Deniz Baykal’ın partisi adına yaptığı kapsamlı ve toplumu uyarıcı konuşma önemliydi. Ancak, CHP’nin toplumu harekete geçirmek yerine, insanları televizyonlarının başına çağırmak ve nasıl mücadele ettiklerini izlemelerini istemesi anlaşılır gibi değildir.

Meclis’te sergilenen direniş elbette önemlidir, ancak sokakta, halkın harekete geçirilerek direnişin toplumsallaştırılması da en az Meclis’te sergilenen direniş kadar yaşamsaldır. Hatta toplumun bu faşist başkanlık anayasasına hukuksal haklarını kullanarak direnmesi, sonucu etkileyecek ve diktatörlük girişimini yenilgiye uğratılmasını sağlayacak asıl etkendir. Bu kader günlerinde halkı “seyirci” haline getirmek doğru olmayacaktır.

Şimdiden direnmeye başlamazsak, Erdoğan-AKP yönetiminin kendi milletvekillerine de baskı yaparak, sonuç almaya çalışacağı açıktır. AKP, geleneksel siyaset yapma tarzını sonuna kadar kullanacak, hile, sahtekarlık ve yalanı en önemli mücadele aracı olarak bir kez daha kullanmaktan kaçınmayacaktır. Dini inançları istismar edecek, tehlikeli bir mezhepçi çizgi izleyecek ve her ne pahasına olursa olsun başkanlık anayasasını Meclis’ten ya da referandumdan geçirmeye çalışacaktır.
================================
Dostlar,

AKP = RTE ve BUZ TANGOSUNUN SONU..

Bilindiği gibi bu köşe yazılarını Sayın Merdan Yanardağ kaleme almakta.
Yukarıdaki makalenin tarihi 15 Ocak 2017.
26 Nisan 2017 sözde referandumuna Türkiye koşar adım sürüklenirken, çok başarılı bir siyasal irdeleme ve isabetli bir öngörüyü yansıtmakta. Özelikle şu saptama kritik ve neredeyse bire bir gerçekleşti :

  • AKP, geleneksel siyaset yapma tarzını sonuna kadar kullanacak; hile, sahtekarlık ve yalanı
    en önemli mücadele aracı olarak bir kez daha kullanmaktan kaçınmayacaktır
    .

Nitekim mühürsüz zarflar ve oy pusulaları 298 sayılı yasanın 101. maddesi açıkça çiğnenerek “geçerli” sayılmış ve sayısı saptanamayan ancak kestirilebilen 1 milyondan çok oy “evet” e sayılarak kıl payı ile anayasa değişikliği kabul edilmiştir (!). Bu durum apaçık hukuka aykırıdır ve bilge hukukçu, Yargıtay önceki başkanlarından Prof. Sami Selçuk başta olmak üzere namuslu ve yetkin hukukçularca “yok hükmünde” (keenlemyekün) nitelenmektedir. Bu çok ağır bir durumdur ve 26 Nisan 2017 sonrası yapılan tüm idari işlemlerin geçersizliği demektir! Bu hukuksuz işlemler nasıl geri alınabilecek ve önceki duruma geri dönülebilecektir? Önemli miktarda yönetsel (idari) işlemin geri alınması eylemli (fiili) olanaksızlık taşımaktadır.

AKP = RTE sayesinde;

– Türkiye Cumhuriyeti temel anayasal değerlerinden büyük ölçüde koparılmış ve
– hukuk devleti olmaktan çıkarılmıştır.
– Ülke – Devlet, kritik biçimde hukuk dışına savrulmuştur.

Gelinen tablonun temelli bir onarımı (restorasyonu) kaçınılmazdır. Tarihte örnekleri vardır ve az değildir. Örn. Çin’de “Meigi Restorasyonu” dönemi.. Uzağa gitmeyelim; Türkiye’de Cumhuriyetin ilanı ve aydınlanmacı Atatürk devrimleri, Osmanlı dönemi yıkımının hatta yokoluşun eşiğinden döndürülerek onarımıdır.

AKP = RTE gidicidir, eğik düzlemde durdurulamayan ve durdurulamayacak olan kaçınılmaz bir politik kayış içindedirler. 2 gün sonra 16. yılına girecek olan tek başına iktidarların döneminde sergilenen tüm hukuk dışı işlem ve eylemlerin hesabı yargı önünde kesin olarak sorulacaktır. Bundan kaç(ın)manın tek çaresi yurt dışına kaçarak, önceden hazırlanan ilişkiler bağlamında bir ülkeden sığınma istemi olacaktır; eğer öne çekilmez ise 2019 seçimleri kazanılamazsa..

Her şey öylesine açık ki… AKP = RTE vargüçleriyle OHAL hatta sıkıyönetim ilan ederek 2019’a hazırlanmaktalar. Bu kez çok tehlikeli 2 silaha daha var ellerinde :

1. Seçim yasasını değiştirerek dar bölge sistemine geçiş
2. YSK yasasında değişiklikle bu stratejik kurumu tümüyle ele geçirme…

Özellikle ilkinin bilgisayar ortamlarında benzeşim(simülasyon) modelleri denenmektedir. Buna göre, Siyasal Partiler Yasasında bir değişiklikle partilerarası seçim işbirliğini (ittifakını) olanaklı kılıp MHP ile dayanışmak ve barajı gerektiği ölçüde aşağı çekip bu partiyi TBMM dışı kalmaktan kurtararak bütünüyle uydulaştırmak bir başka girişim. Bu arada ya HDP barajı geçerse??

AKP = RTE‘nin bu ölüm – kalım savaşımında (mücadelesinde) B, C, D.. planlarının olduğu kesin! Kamuoyu yoklamaları, ekonominin feci durumu, iç – dış konjonktür ve sıcak çatışma çıkarma dahil hepsi masada. Bu olasılıklar iç güvenlik – barışı ve ekonomiyi daha da kırılgan kılıyor ve bir kısır döngüye girilme riski giderek büyüyor..

Zarrab sorunu Başbakanın uzatmalı ABD pazarlıklarında çözüme bağlanabildi mi acaba? Yanıt evet ise ne(ler) karşılığında??

Başbakanın ailesinin off shore bankacılık hesapları konusu nasıl kapatılacak?

Atatürk maskesi takma bekleneni verebilecek mi AKP = RTE’ye?

Ekonomi, dünyanın en kırılgan 5 ülkesi içinde Standard & Poors’ raporunda.. Seçim yasasında değişiklik yaparsanız, üzerinden 1 yıl geçmeden yapılacak seçimlerde uygulayamazsınız :

Anayasa md. 67/son :Seçim  kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.

AKP + MHP, halkoylamasına sunulmasına gerek bırakmayan anayasa değişikliği için gerekli 367’ye sahip değil. 330’u geçerlerse halkoylamasına sunulması zorunlu. Yarın başlasanız en hızlı 3-4 aydan önce sonuç almanız olanaklı değil. Halk ne der bu 67/son fıkradaki Anayasal süre 1 yılın kaldırılmasına (ya da çoook kısaltılmasına), belirsiz. Salt Siyasal Partiler Yasasında değişiklik yapsanız, kendinizi bağlayarak bu kez 1 yıl bekleyebilecek misiniz bıçak sırtı ekonomi ve siyasal topludurum (konjonktür) ile..

ABD ile pazarlık – uzlaşma – güvenilir anlaşma.. buz dansı gibi..

Bir de Suudi Arabistan Vahhabi İslamı bırakıp “ılımlı İslam”a geçmez mi?!
Üstüne üstlük Hicri takvimi bırakıp miladi takvime geçmez mi?
Kadınlara motorlu araç kullanma ehliyeti dahil yeni haklar tanımaya gidilmez mi?
(Bu konuda sitemizde 3 makale yayınladık geçen hafta..)
……
Yandı gülüm keten helva.. Artık Türkiye’de “şeriat rejimi” olasılığı hiç mi hiç kalmadı.. Hatta Tayyip bey Riyad saati ile örtüşmek için dayatmasını Ekim 2018’de sözde sessizce kaldıracak!

Zor dostum zor…

Bir de, yüzlerce odalı sarayda güvenlik kaygısıyla her gece başka bir odada yatmak yok mu! Yediği – içtiğinin güvenliği, yakın çevresini Brutus korkusuyla iyice boşaltarak yalnızlaşmak.. Başta kendisi olmak üzere AKP kadrolarında pek çok bakımdan mutlak “metal yorgunluğu..”

Yıkım (tahribat) çoooook büyük ama onarılmaz değil.. Anadolu halkı ve artık bir Çağdaşlaşma  – Aydınlanma sistemine dönüşen Mustafa Kemal ATATÜRK mitosu AKP = RTE’nin 15 yıllık Donkişotvari saldırısını boşa çıkardı..

Sahi, giderayak elde ne kaldı AKP – RTE? Yoksa bunu adı da Pirus zaferi mi??
Oysa bu sitede ne çok yazdık, ne çok uyardık, ne çok yol gösterip öneri sunduk!
Hep teenni, sağduyu, hukuk devletine saygı, Cumhuriyet’in temel değerleriyle çatışmasızlık … önerdik. Siyasetbilimi verileri uyarınca deterministik idi önermelerimiz..

Dileriz anlaşıldı!?

Sevgi ve saygı ile. 16 Kasım 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ergenekon Kararlarının Düşündürdükleri

Dostlar,

Türkiye ERGENEKON davası kararlarını konuşuyor..
Konuşmalı da..
Tarihin en büyük tertiplerindendir bu olay.
Doğallıkla kimileri de hemen gündem değişikliğine abanmışlardır.
Vargüçleriyle, Mısır’ın devrik şeriatçı lideri Mursi‘yi savunarak O’nu mağdur göstermeye çabalayarak.. %52 ile geldiğini savayarak.. Oysa Mısır halkının
o seçime katılımı % 51-52 oranındaydı ve bu oyların %51’ini aldı Mursi. Yani
tüm seçmenlerin oylarının 1/4’ü ile seçildi. Rakibi ise kıl payı farkla %49 almıştı.

RT Erdoğan‘ın bir derdi gündem değiştirmek, bir derdi tabanındaki ve
Saadet Partisi tabanındaki fanatik seçmenlere göz kırpmak ve bir derdi de
“darbe” edebiyatıyla Ergenekon davasının kabul edilemez ağır ve haksız – hukuksuz cezalarını meşrulaştırmaya çabalamak..

Erdoğanın derdi çok.. Dışavurmamaya çalışsa da korkusu da..

Sayın Öymen, aşağıya aldığımız yazısında bu Ergenekon davası cezalarının
kabul edilemez ağırlığı karşısında bir başka boyutu gündeme taşımakta.
O da eldeki mevzuatın ağır ve yersiz biçimde geniş terör suçları tanımı.

Öymen, ivedilikle bir mevzuat düzenlemesi önermekte.
Ancak bu düzenleme dolaylı olarak Öcalan’a af doğurabilir mi??
Düzenlemenin “İvedilikle” yapılmasını istemek ve Anayasa değişikliklerinden
daha öncelikli olmasını savlamak, muhalefeti göreve çağırmak, doğrudan değilse bile dolaylı yoldan hızlı bir “af” önermek – istemek kodlarını mı taşıyor??

  • Türkiye, 40 katır mı / satır mı eğik düzlemine sürüklenmiştir..

Eski Yargıtay Başkanı Ceza Hukuku Uzmanı Prof. Sami Selçuk da “af” tan
söz etmekte ve bunu “tek yol” olarak belirtmektedir. Dahası, ilginç bir metaforla, insan aklının, milyon sayfayı bulan dava dosyasını çözecek kapasitede olmadığını
ya da bu karmaşa boyutuna taşındığını vurgulamaktadır.

Nereden nereye…

Öcalan 1999’da Ecevit hükümetine ABD tarafından derdest edilerek paketlenip verilirken, idam edilmemesi koşulu dayatılmıştı.
Türkiye ceza yasasından idamı kaldırdı.

Kenan Evren
hazretlerinin
yaşı büyütülerek asılan 17 yaşındaki Erdal Eren için
söylediği sözler çağrıştı beleğimizde :

* Asmayıp besleyelim mi??

Evet…

  • Öcalan asılmayıp beslendi ve Türkiye günümüz dilemmasına bulandı.

Bir de AKP iktidarının PKK – BDP ile açık gizli görüşmelerinde, Oslo Uzlaşmasında bu “Öcalan’a af” konusu temel maddelerden biri..

  • Erdoğan yaşamının kumarını oynamakta.. 

Kendisi için de AKP için de..
Geçelim bu anlaşılmaz yapışık hilkat garibesini, Türkiye’yi de ateşe sürüklüyor..

1 Mart 2003 Tezkeresi’nde olduğu gibi, AKP içinde yurtsever milletvekillerinin
ve tabanın geç kalmaması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
Tokat, 9.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

Ergenekon Kararlarının Düşündürdükleri

portresi2
Onur ÖYMEN

Ergenekon davasının sonucunda alınan kararlar
birçok bakımdan üzücü ve düşündürüdür.

 

Ergenekon davasında verilen cezalar Türk Hukuk sisteminin, özellikle
terörle mücadele alanındaki yasaların çağdaş demokratik ülkelerin yasalarını ve
Birleşmiş Milletler kararlarını dikkate alarak yeniden düzenlenmesini zorunlu kılıyor.

Örneğin İngiltere ve bütün Commonwealth ülkeleri için terörle mücadele konusunda hazırlanan örnek yasayla karşılaştırıldığı zaman bizim terörle mücadele yasamızın terörün tarifini çok geniş kapsamlı yaptığı, doğrudan terör faaliyeti içinde sayılamayacak hususları da bu yasanın kapsamı içine aldığı görülüyor.

2006 tarihli Terörle Mücadele Yasası‘nda Ceza Kanunu’nun 10 ayrı maddesinde yer alan suçların terör suçu sayılabileceği belirtildikten sonra 50 ayrı maddede
yer alan suçların da “bir terör örgütü tarafından işlenmesi” halinde bunların da
terör suçu sayılacağı kaydediliyor. Yani fiilen terör suçu kapsamına alınamayacak bir eylem bulmak zordur.

İşin tuhaf tarafı şu ki, terörle doğrudan bağlantılı olmayan bazı suçları bile terör kapsamına alan bu yasanın 6. maddesinin Hükümet tarafından Meclis’e sunulan
ilk şeklinde, bir terör örgütü kurucusunun bir keze özgü olmak üzere pişmanlık yasasından yararlanabileceği belirtiliyordu. Muhalefetin, iktidarın esas amacının Öcalan’ın affedilmesini sağlamak olduğunu söylemesi üzerine
Hükümet bu maddeyi geri çekmişti.

Yani iktidar bir yandan en ilgisiz suçları bile terör kapsamına alırken,
terör suçunu filen işlemiş bir örgütün kurucusunu affetmeye hazırlanıyordu.

Öbür ülkelerin bu davalarda ilgili tutumu da dikkat çekicidir. Özellikle Avrupa Parlamentosu, kimi usul yanlışlarını eleştirmekle birlikte Ergenekon davasında Hükümeti teşvik edici bir tavır sergilemiştir. Acaba neden? Bence bunun nedeni Kıbrıs, Kürt sorunu, Ermenistan’la anlaşma, Orta Doğu meseleleri ve Afganistan gibi konularda hükümete kabul ettirdikleri bazı çözümlerin Türkiye’deki bazı kuruluşlar, bu arada basın, üniversiteler, muhalefet ve silahlı kuvvetler tarafından itirazla karşılanmasından duyulan rahatsızlıktır. O bakımdan bu kurum ve kuruluşlar mümkün olduğu kadar etkisiz hale getirilmelidir ve Türkiye dikensiz bir gül bahçesine dönüştürülmelidir. İstedikleri buydu ve Türkiye’de son zamanlarda yaşananlar yabancıların bu beklentilerinin büyük ölçüde yaşama geçirilmekte olduğunu göstermektedir.

Şimdi muhalefete düşen görev, Türkiye’nin yabancı müdahalelerden uzak, gerçek bir demokrasi haline getirilmesi için kapsamlı bir reform sürecine sokulmasıdır. Bence bu, Anayasa değişikliğinden daha önemlidir çünkü gerek bu davalarda alınan kararların gerek basın ve muhalefet üzerinde uygulanan baskıların sorumlusu anayasa değildir.

Bu nedenle, salt mahkemelere yönelik eleştiriler bence yeterli değildir.
Çünkü sorunun özü iktidarın siyasal tercihleri doğrultusunda oluşturulan
yasal düzendir. Bu düzenin değiştirilmesi muhalefetin öncelikli hedefi olmalıdır.