Şahin MENGÜ : Açılımda Büyük Tuzak

Dostlar,

Sayın Av. Şahin Mengü, çok kıdemli (40+ yıl) bir hukukçudur. Bir önceki dönemde
CHP Manisa milletvekili idi. TED mezunudur ve çok iyi İngilizce bilir. Son derece cesur ve sözünü esirgemeyen bir aydındır. Milli Anayasa Forumu toplantılarına çok katkı vermiştir AYDINLIK‘taki yazıları ile de ülkemize karşı “aydın” sorumluluğunu yerine getirmeye çabalamaktadır.

Açılımda Büyük Tuzak” başlığıyla aşağıya aldığımız yazısı tarihsel önemdedir.

Özellikle AKP hükümetine olmak üzere, TBMM’ye son derece ciddi bir uyarı demetidir.

Açıkça bir uluslararası hukuk dersi gibidir. Sayın Mengü, bu yazı ve içeriği için,
kritik uyarıları yapmak için donanım olarak yetkindir hatta profesyoneldir.

Türkiye’nin bu yazıyı dikkatle, satır satır okuyarak altını çizmesi ve
adımlarını buna göre atması zorunludur.

Yazı, nelerin yapılMAması gerektiğini de doğallıkla içermektedir.

Bu sabah (22.3.13) kendilerini telefonla arayarak kutladık ve bir kez daha, bu yazı çoook açık olmakla birlikte, bir de, ülkemizin elini kolunu bağlamamak üzere, dönülmez çıkmaza sokmamak üzere NELERİN YAPILMAMASI GEREKTİĞİNİ de yazmalarını rica ettik.

Önümüzdeki günlerde, sağolsunlar, Sayın Mengü, bu yazıları ile bağlantılı olarak,
bir kez daha, sağır sultanlar da duysunlar ve YÜCE DİVANLIK SUÇ işlemesinler, güzelim-caaaanım Türkiye’mizi açmaza düşürmesinler diye, NELER YAPILMAMALI’yı yazacaklar..

Kendisine, bu çok değerli katkıları için tarih önünde şükran borçluyuz.

Aman, sağduyu… ULUSAL ÇIKARLARIMIZI en öne koyarak..

Sevgi ve saygı ile.
22.3.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Av. Şahin MENGÜ

sahin mengu

Açılımda Büyük Tuzak

İmralı tutanaklarından hatırlayacaksınız;

Abdullah Öcalan’ın “ne ev hapsi, ne af,  buradan hep beraber özgürce çıkacağız..” dediğini ve ayrıca da, PKK terör örgütünün Türkiye dışına çıkışı içinde,
“Meclis kararı” istediğini öğrenmiştik.

Uluslararası hukuk bilgisi isteyen bu söylem, Abdullah Öcalan’ın kendi fikri olamaz.
Bunun, O’nu yönlendirenlerin fikri olması gerekir.

İktidarın bugüne dek sergilediği hukuk dışı ve Yüce Divanlık suç oluşturan tutum ve davranışları, PKK’ya dolaylı tanıma sağlayarak onu zaten uluslararası hukukun süjesi haline getirmişti.

Yani, Devletin, kendisi ile müzakere ediyor olması; örgütün elindeki görevlilerini örgüt bayrakları altında, törenle, imzalanan protokolle teslim alması; örgüt militanlarının Habur skandalında olduğu gibi “üniformalarıyla” mahkeme karşısına çıkmalarına ve ülkeye girmelerine izin vermesi ile PKK; Türkiye Cumhuriyeti tarafından fiilen tanımıştır.

Tanıma: Bir uluslararası hukuk kişisinin (Türkiye Cumhuriyeti) kendi dışında oluşan,
belli bir olayı, bir durumu, bir belgeyi ya da bir iddiayı (PKK’nın söylem ve faaliyetleri) kendisi (Türkiye Cumhuriyeti) bakımından yasal kabul ettiğini ve hukuksal ilişkilerini
bu yolla kabul edilen veriler üzerine kuracağını bildiren bir hukuksal işlemdir.
Tanıma bir antlaşma ile yapılabileceği gibi tek-taraflı bir işlemle de (PKK terör örgütü ile görüşmeye başlamak, PKK’nın elinde bulundurduğu Türk vatandaşlarını tutanak ile
teslim almak, PKK’nın yurt dışına çıkışı için Meclis kararı çıkartmak ya da yasal düzenleme yapmak) yapılabilmektedir.

Terör örgütlerinin uluslararası alanda ulaşmak istedikleri temel amaçlardan birisi de  “savaşan taraf” statüsünü kazanarak, uluslararası insani hukukun süjesi haline gelmek olduğu bilinen bir gerçektir.

İşte gerek İktidarı yönlendirenler gerekse  Abdullah Öcalan’a akıl verenlerin
yapmak istedikleri, PKK’ya ve dolayısıyla onun şehir örgütlenmesi olan KCK’ya “ayaklanan / savaşan statüsü” kazandırmaya çalışarak onu uluslararası hukukun
bir süjesi haline getirmektir.

Abdullah Öcalan’ın istediği Meclis desteği bunu elde etmek için gereken ama aslında
şart da olmayan son adımdır. Abdullah Öcalan’ın istediği ve Adalet Bakanının da
“PKK’nın çekilmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç olabilir..” açıklaması ve buna yönelik yasal düzenlemelerin yapılması, PKK terör örgütünün fiilen tanınması yanında,
yasal bir düzenlemeyle “Ayaklanan / savaşan statüsü” Türkiye tarafından hukuken de  tanınması olacaktır.

PKK’nın bu statüye kavuşması ile artık onun elebaşısı, bebek katili Abdullah Öcalan
ve öbür PKK tutukluları “Savaş tutsağı” işlemi göreceklerdir. Savaş tutsaklarının, çatışmanın fiilen sona ermesi beklenmeden de kimi koşullarda serbest bırakılması olanaklıdır.

Dikkat edilirse PKK ve siyasal uzantısı BDP, kaçırılan kamu görevlileri ve öbür vatandaşlarımızdan ve Türkiye Cumhuriyeti cezaevlerinde bulunan yandaşlarından “tutsaklar” diye bahis etmektedirler. Dağdaki ve şehirdeki teröristlerden de “Gerilla” diye söz ederek kendilerine fiilen “ayaklanan / savaşan statüsü” vermeğe çalışmaktadır.

Bu statünün hukuksal kaynağı, 1949 yılında Cenevre’de imzalanan ve Türkiye’nin de
taraf olduğu 3 anlaşmanın ortak maddesi olan 3. maddesinden kaynaklanmaktadır.

Bu madde, sözleşmelere taraf devletlerden birisinin toprakları üzerinde yaşanan uluslararası nitelikte olmayan silahlı ihtilaflarda tarafların bağlı olacağı hükümleri düzenliyor.

Cenevre Sözleşmeleri‘nin ortak 3. maddesi hükümlerinin” dahili bir silahlı çatışmaya uygulanabilmesi için kimi koşulların varlığı gerekiyor. Nedir bu koşullar?

Hükümete karşı savaşan örgütlü bir silahlı güç var mı?
Var. PKK terör örgütü.

Bu gücün, eylemlerinin sorumluluğunu alacak bir otoritesi var mı?
Var. Başta terörist başı olmak üzere, emir komuta kademeleri var.

Belli bir bölgede mi hareket ediyor?
Genellikle öyle.

Sözleşme hükümlerini uygulama araç ve olanaklarına sahip mi?
Sahip denebilir! Elindeki rehineleri törenle ve protokol imzalayarak
Devlete teslim edebiliyor.

Yasal hükümet, karşısındaki silahlı güce karşı silahlı kuvvetlerini kullanıyor mu?
Evet!

Bu silahlı ihtilaf uzun süredir devam ediyor mu?
Evet. 30 yıldır.

Bu çatışmalar başka devletleri içine almamış ve genel olarak devletin sınırları içinde kalmış durumda mı?
Evet, yalnızca Türkiye toprakları içinde.

Başkaldıran taraf (PKK), Devlet niteliğini gösteren bir örgüte sahip olduğunu
iddia ediyor mu?
Ediyor, KCK bunun için var.

Bu sivil otorite (KCK), belli bir bölgedeki nüfus üzerinde fiili bir yetki kullanıyor mu?
KCK’nın bu konuda çok mesafe aldığı muhakkak

Devlet, karşısındaki gücü “savaşan” olarak tanımış mı ?
Şu an için fiili bir tanımanın var olduğu kesin. Zira Devlet, karşısındaki güç ile müzakere ediyor. Örgütün elindeki görevlilerini örgüt bayrakları altında, törenle, imzalanan protokolle teslim alıyor. Örgüt militanlarının Habur skandalında olduğu gibi “üniformalarıyla” mahkeme karşısına çıkmalarına ve ülkeye girmelerine izin veriyor.
Böylece, o üniformaları da tanıyor.

  • İktidarın belki bilerek, belki bilmeden sergilediği bu tür davranışları nedeni ile
    PKK fiilen uluslararası hukukun sujesi haline gelmiş durumdadır.
Ayrıca Adalet Bakanı da PKK terör örgütünün yurt dışına çıkışı ile ilgili yasal düzenleme yapılacağını söyledi. Bu yapıldığı anda “hukuksal tanıma” da gerçekleşmiş olacaktır.

Şimdi bunun uluslararası hukuktaki adının konulması aşaması kalmıştır.
O aşama da geçilince, konu artık Türkiye’nin “terörle mücadelesi” konusu olmaktan çıkacak, uluslararası toplumun konusu haline gelecektir.

Artık PKK ayaklanan veya savaşan taraf haline geldikten sonra, Abdullah Öcalan’a uygulanacak statü de buna uygun olacaktır. Örneğin “PKK terör örgütü bütün ögeleriyle Türkiye’yi terk edecek..” dediğiniz zaman, acaba Abdullah Öcalan da
bu unsurların en başındaki kişi olarak kabul edilecek ve O da mı hudut dışı edilecektir?
Edilirse, “İmralı Tutanaklarında” ortaya çıktığı gibi,

  • “Ne ev hapsi, ne af, buradan yürüyerek çıkacağız, hepimiz özgür olacağız..”
sözü bu statü değişikliğini mi yandaşlarına  müjdeliyordu?

Son İmralı heyetinin okuduğu Öcalan mektubunda Meclis’i göreve çağırması da
bu nedenle miydi?

Sızan haberlere göre, PKK militanları önce sınır dışına gönderilip Birleşmiş Milletler  denetimindeki bir kampa yerleştirilecekmiş. Böyle bir durumda Türkiye, olayın Birleşmiş Milletler’in ilgi alanına girdiğini kabul etmiş olacaktır. Katil başı da bunun için
TBMM kararında ısrar etmektedir

O zaman Başbakan “ne ev hapsi, ne de af çıkarttım” diye yemin etse başı ağrımayacaktır.

Abdullah Öcalan ve hempalarına “statü” yü Türkiye Cumhuriyeti Devleti vermeyecek, uluslararası hukuk verecek.

O zaman da bölücülerin “Öcalan’a af – Kürtlere statü” slagonun yaşama geçtiğini, Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan, söylediği biçimde yürüyerek çıktığını ve bölünmeye giden yolun açıldığını göreceğiz. (21 Mart 2013)

Av. Şahin Mengü
http://sahinmengu.blogspot.com/2013/03/acilimda-buyuk-tuzak.htmlhttp://sahinmengu.blogspot.com/2013/03/acilimda-buyuk-tuzak.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir