Etiket arşivi: varyant

Kendi ayağımıza sıkmak

Çünkü, sıradan bir nezle, grip benzeri bir hastalıktan değil, bütün dünyanın bilim kurulları biraraya gelmiş olmalarına rağmen henüz kesin ve yüzde yüz garantili bir tedavi eden bir ilacın bulunamadığı, bulunan ve uygulanmakta olan aşıların bile yüzde yüz (bazı yaş ve hastalık gruplarında çok daha az) etkinliğinin kanıtlanamadığı bir beladan söz ediyoruz.

Evet… Böyle bir bela ile karşı karşıyayız. Şu ana kadar  sadece ülkemizde 50,000’in üzerinde can alan bir bela bu.Dünya çapında yaklaşık 4.2 milyon hayata malolan bir bela. Böyle bir şeyi ciddiye almamanın, ve sanki bu işin üstesinden gelmişiz de, artık normal yaşamlarımıza geri dönmenin zamanıymış gibi davranmanın “intihar”dan başka nasıl bir izahı olabilir?

Birtakım aklı evvellerin “Aşının içine gizli güçlerin yerleştirdikleri ve bizleri izleyecekleri mikro çip komplosunun” bile, neredeyse hastalığın kendisinden daha fazla ciddiye alındığı bir dünyadan, ölümün suratına adeta gülümseyen bir canlı türünden söz ediyorum. Artık, sokaklarda maske takan insanlara “komik bir aksesuarla dolaşan kişiler” muamelesinin yapıldığı, yeme-içme mekanlarında ve sigara içilen mekanlarda bulunanların, hatta oralara bile gitmeden, cadde ve sokaklarda yeme-içme-dumanlanma bahanesi ile maskeyi çıkarmanın marifet sayıldığı günleri yaşıyoruz.

Birkaç günlüğüne gittiğim bir Avrupa ülkesinde maske neredeyse unutulmuş. Mesafe desen hak getire. Bundan 3, 5, 10 yıl önce nasıl yaşıyorsa öyle yaşıyor insanlar. Covid konulu uyarı levhaları, afişler ve sağa sola yapıştırılmış sticker ilanlar, adeta “eski devirlerden kalma tarihi – nostaljik izler” görünümünde. Oysaki, yangın alev alev yanmayı sürdürüyor. Özellikle “varyant” dedikleri yeni türleri, üstelik de “mevcut aşı uygulamalarının etkili olamayacağı” uyarısı ile birlikte can almaya devam ediyor.

  • Peki, biz yani insan denen canlı türü ne yapıyoruz?

“Ama abi öyle diyorsun da… Esnafın da yüzü güldü şu turizm mevsimi ile. Fena mı oldu kapıların açılması? Bak bir sürü turist geliyor. Sadece mekan sahipleri, otel sahipleri değil, yöre esnafı da iş yapıyor bu açılım sayesinde…” muhabbetine esir olmuşuz. İyi söylüyorsun da canım kardeşim;

  • Ölüyoruz, ölüyorsun, öleceğiz, ölmeye devam edeceğiz. Ölmeyenin bile, hastalığa bağlı olarak vücudunda oluşan kalıcı hasarları anlatmadılar mı sana?

Sana (şu ana kadar) bulaşmamış olması, ya da hasta etmemiş olması, virüse (ölümcül virüs diyeyim de belki daha etkili olur) maruz kalmadığın, belki senin başkalarına bulaştırmadığın ve yaymadığın anlamına gelmiyor ki. Yapmayın, kurban olayım! Geçim sıkıntısını bilmeyen, işsizliğin, sofraya bir tas çorbayı koyabilmenin güçlüğünü hayatında çekmemiş, konaklarda yalılarda büyümüş biri yazmıyor bu satırları. Esnafımızın ve diğer sektörlerde Covid’e bağlı olarak çekilen olağanüstü sıkıntıların neler olduğundan bihaber biri de yazmıyor.

Toplumsal, milli ve küresel bir ölüm tehlikesinden hem de öyle “uzaklardan yaklaşmakta olan” filan değil, “Şuracıkta, burnumuzun dibinde belki de şu an farkında olmasan da ciğerlerinde dolaşmaya başlamış bulunan” bir ölüm tehlikesinden söz ediyorum.

“Ama abi öyle diyorsun da, hükümet de bize bir şey yapmadı ki… Bir destek görmedik ki. Kepenkler 1,5 yıldır kapalıydı. Açtı kapıları hamd olsun. Üç beş kuruş giriyor cebimize…” mi diyeceksin? Hükümete sitemini sandık zamanı eyleme geçip gösterecek misin? Yoksa yine “Hamd olsun kara günümüzde açtı mekanlarımızı bize elini uzattı” diye iktidarda mı tutacaksın? Onu da göreceğiz canım kardeşim.

  • Vahim ve ölümcül bir tercih yapıyorsun canım kardeşim.

Birkaç hafta ya da ayın cirosunu kurtarabilmek, ertelediğin düğünü yapabilmek, evine bir kat daha çıkabilmek, arabanı yenilemek, hatta ve hatta borçlarının bir kısmının faizine yetişebilmek uğruna canından olmak, evladının ve belki başka “ciğerinin parçası” yakınlarının cenazelerini kaldırmak daha mı tercih edilesi bir seçenek? Salgın ve küresel anlamda “Pandemi” durumlarında, kişilerin tek tek hayatlarının değil, toplumsal “hayatta kalabilme çabasının” öne çıkarılması gerektiğini, hükümetler maalesef kavratamıyor insanlara. Peki, insan zekası, bunca yüzyılın, binyılın evriminden geçmiş insan zekası, bunu nasıl olur da kavrayamaz?

Neden bilime ve bilim insanlarına kulak vermez? Gece gündüz neredeyse gözyaşları içinde, hançerlerini yırtarcasına adeta yalvarıyor bilim insanları. Tıp aleminin önde gelen simaları: “Yapmayın, açmayın, zamanı değil, çok ağır bedel öderiz” diye yalvardılar olmadı. Göz göre göre açtınız, saldınız herkesi ortalığa, virüse adeta “Buyur, gönlünce bulaşmaya, can almaya devam et…” diye açık çek verdiniz. Şimdi de aynı canhıraş çağrıları yineliyorlar:

“Yapmayın. Bu sorumsuzluğa bir son verin. Turizm mevsiminin tatil aylarının bitmesini beklemeyin. Bir an önce geri dönün bu yanlıştan. Sonbahara varmadan çok ağır bir tablo ile karşı karşıya kalacağız… Bugün bunu yapamazsak, bu kış daha fazla cenaze kaldırırız” diyorlar.

Tık yok. Hem karar vericilerden, hem de bu konuda elini taşın altına koyması gereken ve yukarıda altını çizdiğim “Toplumsal farkındalığı” göstermesi gereken on milyonlarca insandan. Sağlık Bakanlığı, tutuyor “Ne kadar çok aşı yaptığının” propagandasına odaklanıyor. Yahu bu zaten senin görevin, aklı başında yönetimler zaten bu dediğini aylar önce yaptı ve neredeyse bitirdi bile. Şimdi, deyim yerindeyse “Yoldan geçeni tutup aşılıyorlar” ya da isteyen, eczanelere, hastanelere hatta AVM’lere girip ücretsiz istediği zaman aşı oluyor.

Ama bununla bitmiyor ki… Mesafe en önemli önlem. Yani insanları barlara, kafelere, dükkanlara, otellere, havuzlara, kapalı mekanlara salonlara doldurmakla “Mesafeye uyun” çağrısını aynı anda yapmak, hangi aklın ürünüdür? Maskelerin kullanılmadığı yüzbinlerce yeme içme mekanını, on milyonlarca insana açmak ve sonra da “Maskenizi ihmal etmeyin” demek hangi sivri zekanın ürünüdür?

Ondan sonra “temizlik temizlik temizlik…” Yahu bu ülke zaten bütün gün elini yıkayan, çoğu  milletten farklı olarak elinin altında sürekli bir kolonya şişesi bulunduran bir ülke. Bununla bitiyor mu?

Kısacası, toplu intiharı önlemenin yolu, bir an önce şu açılımdan geri dönmenin kararını almaktır. Yoksa önümüzdeki aylar bizi geçen yılkinden de daha büyük bir felaket tablosu beklemekte. 

Ben ölmek istemiyorum.  Toplu ölümlere ağlamaktan bıkmadınız mı? Ben bıktım. Çünkü göz göre göre intihar ediyoruz. Zaten siyasi ve toplumsal anlamda, bu yıkım rejiminin bu insana zerrece değer vermeyen, hiçbir yerleşik değerimizi önemsemeyen, sadece kendi aile çevreleri dahil bir avuç azınlığın refah ve mutluluğu için çalışıp çabalayan bir yıkım ekibinin başarısızlıklarına teslim olmuş durumdayız. Bari sağlığımızı düşünerek onları bu konuda farklı bir şeyler yapmaya zorlayalım..

Var mısınız? “Abi bi dur kurban olayım. Çoluk çocuğu aldık . Güneye indik üç beş  günlüğüne.. Bi tatilden dönelim. Bakarız..” mı diyeceksin? Sevgili anacığının, babacığının, kayınvalidenin, dayının, teyzenin belki de çocuğunun (evet çocukları da vuruyor artık bazı varyantlar) cenazesini mi bekliyorsun aklını başına devşirmek için?

“Abi bi dur gözünü seveyim. Kasamız üç beş Ruble, Dolar Euro gördü aylar sonra. Ses etme. Şu restoranın masalarını yenileyeceğim. “ mi diyorsun?

Sen bilirsin. İntihar iyi bir şey değil. Hatırlatmak istedim. Ben görevimi yapayım da.
Benim işim bu çünkü. Gazeteci diye dolaşıyorum ortalıkta. Hakkını vermem lazım.
Şezlonguma uzanıp, müziğin ve elimdeki kadehin tadını çıkarıp yapamam bunu.
Bak, ben de tatilde (tatil mekanında değil), yıllık iznimde yazıyorum bunu.

Ben 3’ncü aşımı da dün oldum. Artık yırttım. Bana ne el alemden” diyemem.

HALK TV Programımız – 06 Şubat 2021

Dostlar,

HALK TV’de Sn. Fatma Nur AK’ın konuğu olduk.. (Yaklaşık 23 dakika)

Aşı kıtlığını – yoksunluğunu irdeledik.
Buna ek 3 m doz ilk bölüm aşının 14 Ocak’tan bu yana 24 günde bitirilemediğini, günde ortalama 110 bin doz uygulama yapılabildiğini, bu durumun kabul edilemezliğini vurguladık. Oysa yaygın – hızlı aşılama için mutlaka “seferberlik” mantığı ile düzenleme gerekliydi, AKP iktidarı bunların hiçbirini yapmadı. “Yavaş” gitmek işine geliyor galiba!? “Elimizde aşı var, sırası gelene yapıyoruz, gelen insanlar bu denli..” denmek isteniyor galiba!? Hiç aşı teşviki kamu duyuruları (spotları) göremiyoruz TV’lerde!?

Ama yeterli toplum bağışıklığına hızla erişme olanağı yok bu gidişle.
Bunu sağlayamazsanız, geçelim sönümlendirmeyi, salgını denetleyemezsiniz bile. Öte yandan Türkiye’de uygulanan Çin kökenli SİNOVAC aşısının hastalığa yakalanmayı önleme gücü %50,65 olarak açıklandı ilgili firma tarafından, kıl payı %50 üstünde. Makale The LANCET‘te yayınlandı (Evre 3 ara raporu). DSÖ ve CDC, salgın nedeniyle, %50 koruyucu aşıya bile ivedi (acil) kulanım onayı vereceğini açıklamıştı.

Oysa Sağlık Bakanlığı, bu aşının Türkiye ayağında yürütülen Evre3 çalışmasını çooooook erken sonlandırdı Çin kökenli aşıyı uygulamaya geçmek için. %91,25 koruyuculuk oranı açıklandı. Bu oranın tümüyle bilim dışı, geçersiz, yok hükmünde olduğunu, ülkemizde söz konusu aşının koruyuculuk oranını bilmediğimizi duyurmuştuk o gün(lerde). Bilimsel,matematik temelli tartışma çağrısı yapmıştık ancak karşımıza çıkan ol(a)madı..

Bu arada, yaygın ve ciddi mutasyonlar nedeniyle ( 3 varyant tip 70’i aşkın ülkede görülmekte), mRNA aşıları ve viral vektör aşıların henüz bilinmeyen / açıklanmayan ama ciddi oranda koruyucu etkinlikleri azalmış olabilir. Zaman aleyhimize, mutasyonlar istenmeyen yönde. Öte yandan 100 doz aşıdan 75’i, 10 varsıl ülkece gasp edilmiş durumda! Küresel ölçekte salgın nasıl denetlenir bu durumda??

DSÖ’nün çabaları yetersiz kalıyor, BM ise suskun. Bu tablo nasıl açıklanabilir? BM etkin rol üstlenmeli ve salgının küresel ölçekte yönetimine hakkaniyet temelli dayanışma için ağırlık koymalı. Hep söyledik 24 Ekim 2020’den bu yana; BM Genel Kurulu, 2-4 hafta eşzamanlı bir küresel kapanma çağrısı yapmalı. Ancak böylelikle yangının azgınlığı baskılanabilir salgınla savaşım sürdürülebilir.

Zaman geçtikçe aşılara direnç, dezenfekten – antiseptiklere direnç, sağaltımda (tedavide) kullanılan destek ilaçlara (anti-viral birkaç antibiyotik) direnç; üstüne üstlük daha kolay yayılabilen – bulaştırıcılığı artmış, daha öldürücü yeni varyantlar..

  • Çözümsüzlüğe sürükleniyoruz.

Okullar bu koşullarda açılabilir mi?

Pek çok ülkede sıkı sıkıya kapalı iken.. Türkiye’de böylesi bir yol, yangına benzin dökmek anlamına gelebilir.. Aklınızdan bile geçirmeyin.. Bu yarıyıl böyle gitsin.. bir giderim (telafi) yolu bulunur ama giden canlar geri gelmez!

Sağlık Bakanlığına Çağrı

Ayrıca, Çin firması SİNOVAC’ı yeter hız ve miktarda üretemiyorsa, lojistik tedarik sıkıntılı ise, -ki apaçık öyle- Reis Hazretleri Çin’li mevkidaşını telefonla arayıp desin ki:

  • Türkiye’de uluslararası yetkilendirilmiş (akredite) GMP ve GLP standartlı farmasötik ürün kuruluşlarımız var, sizin lisansınız altında burada da üretelim, hız kazanalım…

O halde yapılacak daha çoook iş var.. Çok özetle :

  1. Aşılamayı hızlandırmak ve 0-18 yaş dilimi dışında 70 milyon tüm nüfusu hedeflemek zorunludur çünkü %50 koruyucu aşı ile ancak 35 milyon insanı bağışık kılabilirsiniz.
  2. Okulları bu ortamda açmak yangına benzin dökmektir, bu yarıyıl böyle kapanmalıdır.
  3. İlaç devi Merck-S&D bile aşı geliştiremedi havlu attı; Çin’e Sinovac lisansıyla Türkiye’de üretim önerilmeli GMP-GLP standartlı ilaç fabrikalarımızda.
  4. 2-4 hafta tam kapatma hala zorunlu, direnmek boşuna!

Ayrıntılara ve daha çoğuna aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşabilirsiniz.

İzlenmesi, paylaşılması ve gereğinin hızla yerine getirilmesi dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 07 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

ARTI TV ve HALK TV Programlarımız

Dostlar,

4 Ocak 2021 Pazartesi günü sabah
– saat 09:15’te ARTI TV‘de Sn. Nazım Alpman’ın
– saat11:30’da HALK TV‘de Sn. Ayşenur Arslan’ın konuğu olacağız.. / OLDUK..

Salgınla savaşım giderek çatallaşıyor, zorlaşıyor..

İngiltere’den sonra, Güney Afrika’da mutasyon geçiren 2. bir mutant tiple karşı karşıyayız.
Mutasyon doğal – biyolojik bir süreç ve zamanın bir matematiksel fonksiyonu..
Zaman içinde tüm canlılar kendiliğinden ve / veya uyarılmış mutasyon geçirirler.
“Olumlu” yönde mutasyonla o canlı türü varlığını sürdürür..
“Olumsuz” yönde mutasyonla o canlı türü varlığını sürdüremez, elenir / ayıklanır (doğal seçilim  – seleksiyon)

AIDS hastalığı etmeni olan HIV 40 yıldır bizimle yaşamakta, çekip gitmedi! Hastalık endemik.
Çiçek hastalığının ise 1978’de tüm hasta insan ve hayvanları sağaltarak, etmen olan virüsün yaşam ortamlarını yok ettiğimizden, bulaş zincirini kırdık ve kökü kazındı, virüs ayıklandı.
***
Yeni korona virüs de, zaten kendisi bir mutasyon (=Evrim!) ürünü olarak ortaya çıkmıştı ve 1 yıldır direniyor bizimle savaşıma. Pek çok noktasal mutasyon zaten geçirdi, geçirmekte. Ancak RNA diziliminde daha kapsamlı mutasyonlar bizi zora sokabilir. Somut durum, % 70’ler dolayında daha çok bulaşıcı olma yeteneği kazanmış olmasıdır.

Geliştirilen ve üretilen aşıların koruyuculuk yetenekleri azalabilir hatta tümden kalkabilir de!
Son günlerde, geliştirilen aşıların üretiminde azaltmaya gidildiği gözlenmektedir.
Yeni duruma uyum sağlanması gerekmektedir.
Bu bakımdan kapsamlı virolojik çalışmaların yapılması zorunludur.
Her ülke, coğrafyasında dolaşmakta olan virüsleri düzenli sürveyansla izleyerek üretmeli, genomik yapısını çözmeli ve Uluslararası Konsorsiyuma bildirmelidir dizilim (sekans) analizi verilerini.

DSÖ öncülüğünde, havuzlanan bu veriler Epidemiyolojik olarak analiz edilmeli, aşı geliştirme – güncelleme (modifiye etme) ve üretme dahil, bulaşla savaş yordamları (stratejileri) güncellenmelidir.

  • Küresel işbirliği ve dayanışma zorunludur! 

Bu konuları / sorunları işlemeye çalışacağız yukarıda duyurduğumuz 2 TV konuşmamızda..
Üstelik yepyeni pandemiler / çevresel – küresel sorunlar, iklim felaketi… bizleri sarmışken!

Ve AKP iktidarı yüzüne gözüne bulaştırmış, salgını olağanüstü kötü yönetiyor, gerçekte yönetemiyorken! 02 Ocak 2021 günü basında R.T. Erdoğan’ın aşağıdaki demeci çıktı :

  • RTE: “14 gün 14 gün şeklinde filan daha çok bu süreç devam ediyor. Bu süreç bazen yerine göre de değişiklik arzedebiliyor. 7 gün de olabiliyor ama doktorlarımızın tavsiyesi 14 gündür. Başka ilaçlar da tavsiye ediliyor. Bu ilaçlarla süreçler daha da hızlanacaktır”

    Ne anladınız?? Bu tweet iletimiz 90 bine yaklaşan tıklama aldı.. Salgın bu bağlamda / bu kapsamda / bu derinlikte kavranarak yönetilebilir mi TEK ADAM REJİMİ ile??!!

(9-46. dakika arası)

(33-51. dakika arası)

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 04 Ocak 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik