Etiket arşivi: Türk Kimliği

2005 ANAYASASI

E. Amiral Türker Ertürk

portresi_sade

2005 Anayasası

Irak 10 yıl önce işgal edildi, işgalden önce otori­ter rejime son verileceği demokrasinin getirilece­ği söylendi. Fakat işgal ve sonrası dahil bugüne dek Irak’ta öldürülen Müslüman sayısı 1.455.599′dur. Yani yaklaşık olarak 1,5 milyon­dur.

Bir Allah’ın günü olsun ki, Irak’ta insanlar öl­dürülmesin, bombalar patlamasın ve ağıtlar yakıl­masın. Yalnızca 2012’de bu ülkede öldürülen Müslüman sayısı 5 bindir.
Bugün itibarıyla Irak’ta 1 milyon dul kadın ve 4 milyon yetim çocuk var.

Eğer bu demokrasi ise, batsın böyle demokrasi!

Irak ve Afganistan savaşları için harcanan pa­ra 1,5 trilyon dolar. Bu paralarla neler yapılmaz ki? Ama emperyalizmin kanla beslendiğini bilirseniz bu normaldir.

Irak adım adım iç savaşa sürükleniyor. Bunu en­gellemenin yolu uzlaşma ve diyalog. Fakat ufukta bunun belirtileri yok. ABD ve İsrail, AKP yönetiminde Türkiye ve Körfez ülkeleri mezhepsel iç savaşı az­dırmaya, bu ortamdan faydalanarak Barzanistan’ı Irak’tan koparmaya ve kalanını da Sünni-Şii ekseninde bölmeye çalışıyorlar.

Irak ta huzursuzluğun, çatışmanın, akan kanın ve iç savaşa doğru gidişin önemli bir nedeni ABD işgal gücünün zorlaması ile hazırlanmış olan
2005 Irak Anayasası
’dır. Çünkü bu Anayasa, Irak toplumunu etnik ve mezhepsel kompartımanlara bölm­üştür. Irak Anayasası’nı hazırlatan iradenin ama­cı,
Irak ı 3 parçaya bölmenin hukuki alt yapısını ha­zırlamaktı.


Nikaragua tecrübesi Irak’ta

Irak işgali süresince de bu ülkede etnik ve özel­likle mezhepsel kavganın, kin ve nefretin tohum­ları atıldı. ABD 2004′te işgale karşı direnişi kırmak ve bu ülkede beraber yaşamanın ortak paydasını ortadan kaldırmak için John Negroponte‘yi Bağ­dat’a Büyükelçi olarak atadı. Negroponte dene­yimliydi çünkü 1980’li yıllarda ABD’nin Honduras Büyükelçisi olarak komşu ülke Nikaragua da sol­cu Sandinista yönetimini devirebilmek için iç savaş operasyonunu yönetmiş ve toplam 50 bin insan yaşamını kaybetmişti.

Irak’ta kan davası haline gelen çatışmalar, acı­masız mezhep savaşları, bombalı intihar eylemle­ri, karşılıklı olarak Sünni-Şii suikastları, kutsal yer­leri hedef alan saldırılar,
toplu infazlar, işkence edi­lip yol kenarına atılan cesetler, Negroponte ope­rasyonlarının bir parçası olarak sahneye kondu ve işgale karşı oluşan kuvvetli direniş,
büyük ölçüde kı­rıldı.

Bugün ise, işgale karşı oluşan direnişi kırmak ve Irak’ın bir bütün olarak beraber yaşamasının ko­şullarını ortadan kaldırmak için 2004 sonrası viz­yona konan operasyona yeniden hız verildi.

Suriye’deki durumun da Irak’tan farkı yoktur. Amaç bu ülkeleri etnik ve mezhepsel olarak böl­mektir. Dış destekli iç savaşlarla bunun koşulları
ya­ratılmaya çalışılmaktadır.

2004′te Irak taki iç savaş operasyonunu yö­neten John Negroponte’nin yardımcısı Robert Stephan Ford‘dur. Bu operasyonda tecrübe ka­zanan Ford, Ocak 2011‘de Şam Büyükelçisi ola­rak göreve başlar ve 3 ay sonra Suriye’de iç savaş başlar. Sizce bu tesadüf mü?

  • Başbakan Erdoğan’ın Irak’ın birliğini sağlamaya çalışan Maliki’ye düşmanlığının. Irak merkezi hü­kümetini devre dışı bırakarak Barzanistan ile çok samimi ilişkiler kurmasının, Suriye’ye düşmanlığı­nın ve bu ülkeye yaptığı terör ihracatının ve
    terör suçlusu Tarık Haşimi’yi korumasının altında bölgeye dönük
    emperyalist planların taşeronluğu yatmak­tadır.

ABD, Türkiye de dahil olmak üzere, bölgede bu­lunan ulusal devletlere
son vermek, potansiyel ola­rak bölge gücü olabilme olanağına sahip devletle­ri bölerek küçültmek, tüm bölgeyi etnik ve mez­hepsel olarak yeniden dizayn etmek istemektedir
.

Çözülmenin hukuksal alt yapısı olacak

  • Türkiye’ye dayatılan ve hazırlanmak istenen ye­ni anayasa; 
    emperyalizmin bölge ihtiyaçları için ge­reklidir.
  • Yeni anayasadan beklenen; Türkiye’nin et­nik ve mezhepsel olarak çözülmesinin hukuksal alt yapısını oluşturmaktır.

Tabii ki, bunu yaparken ele geçirilen medyayı da kullanarak geniş halk kesimlerine demokrasi, in­san hakları, özgürlükler ve sivil anayasa gibi kav­ramlarla
algı operasyonu yapılmaya çalışılmaktadır.

Ülkemizde hazırlanmak istenen yeni anayasa­nın Irak için hazırlanan
2005 anayasasından far­kı yoktur.
İkisinin de arkasında olan ve dayatan, böl­ge için planı olan emperyalizmdir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisini, ta­pusu olan Lozan’ı,
Türk devrimlerini ve içeriğin­de Kürdü, Lazı, Boşnağı, Arabı, Arnavutu, Çerkezi, Abazayı, Pomağı, Makedonu, Azeriyi, Tatarı, Türkmeni ve daha nice etnik yapıyı barındıran Türk kimliğini kıyısından veya köşesinden çıkarmaya ve yok etmeye çalışan yeni anayasa benim için yok hükmündedir.

  • Meclisin yeni bir anayasa yapma yetkisi yoktur.
  • Ülkemiz işgal altındadır.

Bu nedenle Türkiye’ye 2005 Irak Anayasası gibi bir anayasa dayatılmaktadır.
Bi­linmelidir ki, bu anayasa ülkemize Irak’ta olduğu gi­bi kan, kin, gözyaşı, nefret, iç savaş ve bölünme­den başka bir şey getirmeyecektir.

Saygılar sunarım. 24.2.13
(İLK KURŞUN)

Türk Kimliği..

Doğan KUBAN

Türk Kimliği

(Cumuriyet Bilim Teknik eki, 14.12.12)

İlber Ortaylı “1923-2023, Cumhuriyetin İlk Yüz Yılı” diye bir kitap yayımlamış.
İsmail Küçükkaya adlı gazetecinin sorularına yanıtlar veren birkonuşma.
Ortaylı iyi yetişmiş, geniş kültürlü ve zeki bir adam. Soruların tümüne, politik olmayan
ve polemik içerik taşımayan sade yanıtlar vermiş.

Kitabın sonunda Cumhuriyete ilişkin genel yargısını özetlemiş:

“ … Gerçek Cumhuriyet biziz. Hilafet müessesesinin değiştirilişi diyorlar.
Aslında mahiyet değişimidir (dk:Yani devletin). Modernleşmemiz, reformlarımızdır. Türkiye bir cumhuriyettir. Ve İslam dünyasının en önemli cumhuriyetidir.
En sağlam müessesedir. Cumhuriyetin kurumları onun teminatıdır.”

Amacım bu kitap üzerinde konuşmak değil. Ortaylı’nın yanıtları anlayana onun konumunu yeterince açık anlatıyor. Fakat kitap şu soru ile açılıyor: “29 Ekim 1923’de Cumhuriyetimiz kurulunca tarihte ilk kez kendi adımızla andığımız ‘Türkler’ dediğimiz bir cumhuriyet kuruluyor. Türk kimdir?

Bu soruya şaşırdım. Çünkü 1926 doğumlu olduğum halde, aklıma bu “Türkler de kim?’ diye bir soru gelmedi. Cumhuriyetin oluşumuna katıldığım için bu benim için utandırıcı bir soru. Bunu bir İngiliz, birRus, Fransız ve hatta bir Amerikalının da söylemeyeceğini biliyorum. İkisi de Osmanlı döneminde okumuş, Osmanlı toplumunun İstanbullu çocukları olan annem ve babam -üstelik babam Kuzey Kafkasya kökenliydi- böyle bir soruyu kendilerine sormamışlar.

Daha önce anlattığım bir küçük öyküyü yinelemek istiyorum: Birinci Dünya Savaşından sonra Paris’te babam okurken, bir ayakkabı boyacısına pabuçlarını boyatıyorlarmış. Konuştukları dili anlamayan boyacı hangi dili konuştuklarını sormuş. Onlar da ‘bil bakalım!’ demişler. Adam bilememiş. Annem uzun yıllar sonra ‘Adam, çingenece dahil belki otuz millet saydı, aklına Türk gelmedi’ derdi.

Annem bir Osmanlı idi, ama Türk olmaktan gurur duyuyordu. Bunu da Osmanlı Darülmuallimat’ında öğrenmişti. Bu gazeteci de, Türkiye Cumhuriyetinde doğmuş, fakat hâlâ merak ediyor! Türklerin Osmanlı toplumu içindeki konumları ile ilgili soru sorulabilir. Ama Türk’ün kim olduğunu sormak 1925’de Paris’teki boyacı gibi ile olmak demek.

Bir Çin tarihi okusaydı 5. Yüzyılda Kuzey Çin’deki Wei Hanedanının Türk olduğunu,
ya da 8. Yüzyılın en büyük Çin şairlerinden olan Li Po’nun Ortaasya’lı ve olasılıkla
Türk olduğunu öğrenebilirdi. Rus tarihi okusaydı (2) hatta Borodin’in Prens İgor operasını dinleseydi, oradaki Polovtsi’lerin Türkler olduğunu öğrenirdi.

OSMANLI SÜLALESİ BULANDIRDI

Türklük tartışmaları, utandırıcı boyutlarda politik ve tarihi içerikten yoksun. İdeolojik yavanlıklarını bir yana bırakırsak, bu konuda düşünceyi bulandıran Osmanlı sülalesidir. Bir aralık kökenlerini Kayı boyuna bağlamayı düşünen Osmanlı sülalesi, sonunda neseplerini Arabistan’a uzattı. Ve Ortaçağdan bu yana Avrupalıların, Rumların, Ermenilerin, İranlı ve Arapların Türk olarak adlandırılmalarına karşın, sonunda Devlet-i Osmaniye ile birlikte Etrak-i bi-idrak’i yeğlemişlerdir.

Osmanlı sözcüğünün yeğlenmesi, devletin kurgusunun sadece Türkler üzerine oturmadığını anlatmak açısından doğrudur. İslam tarihinde devleti hükümdar sülalesine bağlı olarak adlandırma yöntemine de uyar. Abbasi imparatorluğu, Selçuklu, Karahanlı, Timurlu gibi Osmanlılar da tek bir sülaledir. Fakat bu Türk’ü belirlemiyor.

‘Turchia’ Ortaçağdan kalan bir betimlemedir. Türklerin ülkesi demek. Habsburg, Bourbon ya da Medici sülalelerinin hüküm sürdüğü ülkeler Avusturya, Fransa, Floransa oluyor. İngiltere İngilizlerin ülkesidir. Ama Türkiye Türk olmakta zorlanıyor. Almanya Almanların, Rusya Rusların, Kuzey Amerika oraya 17. yüzyılda giden Avrupa kökenli Amerkalıların. Türkiye’de ise, Türkiye Türkiyelilerin mi diye soran birileri türedi.

Ne Osmanlı sultanı, ne onun haremi, ne askeri, ne bürokrasisi Türk değildi. Ama Osmanlı devleti, Anadolu’yu Bizans’ın elinden alan Türkler tarafından kuruldu. Balkanlar bizim değildi. Şimdi de bizim değil. Mısır bizim değildi. Şimdi de değil. Ne var ki Türkiye’de hiç biri Osmanlı esperanto’sunu bilmeyen 75 milyon Türkçe konuşan insan yaşıyor. Bunların da hepsi değil, ama çoğunluğu Türk. Maçlarda ‘Türkiye, Türkiye’ diye bağırıyorlar. Bunlar kendilerini Arap olarak mı görüyorlar?

SORUNU CUMHURİYET ÇÖZDÜ

Sorun Cumhuriyet başladığı zaman çözüldü. Türkiye Ulusal bir Devlet olduğu zaman Anadolu Türkiye oldu. Ulusal kimlik, ulusal devlet olmadan yoktur. Bu kimlik etnik köken ve dinle değil sadece dille tanımlanıyor. Gürcü kızını kaçırıp ondan çocuk yapan Kuman’ın çocuğu hangi ırktan olacak. Dünyanın her yerinde dil, ulusal kimliğin gerçek ve tek simgesidir. Biz Avrupalı gibi giyinsek ve davransak da Türkçe konuştuğumuz için Türk’üz.

İtalyan tüccarı Türkler demiş, Selçuklu dememiş. Balkanlarda Müslüman ve Arnavut ve Bosnalılar, Makedonyalılar, Ortodoks Sırplar, Bulgarlar, Romenler, katolik Sloven ve Macarlar var. Her yörede Rumlar, Ermeniler, Müslüman Kürtler, Müslüman ve Hıristiyan Araplar, İranlılar, Mısırlılar, Yemenliler, Kuzey Afrikalılar vardı. 20. yüzyıl başında Ege adalarında yaşayan Rumlar, ya da Lübnanlı Ermeniler Amerika’lara Osmanlı Pasaportu ile gidiyorlar, oralarda kendilerine ‘Turco’ diyenlerle kavga ediyorlardı.

Her toplum değişik kimliklerle ortaya çıkıyor. ‘Türkler çokluk Müslümandır’ dendiğinde birincil kimlik Türklük, ikincil kimlik Müslümanlıkdır. Dünyada kendisine Müslüman diyen 1,5 milyar insan yaşıyor. Lübnanlı, Hıristiyan ya da Müslüman, kendini Arap sayar. Çünkü Arapça konuşur.

Osmanlı tarihini okuyanlar Gibbon, Giese, Wittek, Köprülü adlarını ve kuramlarını okumuşlardır. Bunlara Kafadar gibi daha genç tarihçileri de katabilirsiniz. Onlar Osmanlıyı tartışırlar. Fakat aralarında Türk’ü tartışan çıkmadı. Şimdi tarih bilenler yine Türk tartışması yapmıyorlar. Bu iş gazetecilere kaldı. Sadece bu meraksız gazeteciye değil, gerçekten meraklı okuyuculara Türklerle ilgili sayısız kitabın yazarlarından bir liste ekledim. Google’da yapıtlarını bulabilirler (3).

Notlar

1) Ünlü Türkologların yazılarını içeren ve editörü olduğum bir kitabı anımsatayım: The Turkic Speaking Peoples, 2000 years of Art and Culture from Inner Asia to the Balkans, Editors: E.Çağatay, D. Kuban. Prince Claus Found Library, Prestel, 2006. Aynı kitabın Türkçe Baskısı da var: Türkçe Konuşanlar Dünyası. Bu kitabın girişinde Türklerin farklı adları ve kimlikleri ile ilgili bir giriş de var.)

2) Blackwell History of the World Serisinde, David Christian, A History of Russia, Central Asia and Mongolia, vol I., Inner Eurasia from Prehistory to the Mongol Empire, Massachusetts, 1998

3) Türkçe yayımlanan yapıtların yazarları, editörleri: (Bir seçme). Aça, M., Avcıoğlu, D., Barthold, W.V, Divitçioğlu, S., Ebülgazi Bahadır Han, Esin, E., Golden, P.B., Hassan, U., Ögel, B.,Rasonyi, L, Roux.J. P., Zekiyev, M.Z.

Yabancı Dilde Yayınlar: Barthold, W.V., Canfield, R.L., Chaliand, G., Dunlop, D.M., Fry, R.N., Findley, C.V., Golden, P.B., Grousset, R., Horvath, A.P., Roux, J.P., Sinor, D.