Etiket arşivi: Tahran Zirvesi

İltihaplı bölge: Idlib

AHMET YAVUZ
Emekli Tümgeneral
Cumhuriyet, 20 Eylül 2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türkiye’nin Suriye’ye bakışında varolan ‘Esad’sız olsun’ algısı, Suriye’ye yönelik sürdürülebilir bir politika yürütmesine de engel teşkil ediyor. BM’de temsil edilen, ordusuyla savaşan bir ülkenin geleceğinde Esad’a odaklanmak, ‘miyop’ bir bakış açısı.

Bedeli ağır olacaktır ve ABD’ye yarayacaktır.

Suriye’de devam eden iç savaş önemli değişimlere uğradığı için son gelişmelere odaklanıyor ve başlangıç yanlışlarını gözden ırak tutuyoruz. Oysa meseleyi doğru anlamak ve doğru analiz edebilmek için geride kalanı dikkatten uzak tutmamalıyız.
Suriye’de rejimi değiştirme hayali, üstelik buna emperyalist ülkelerle birlikte girişmek yanlış bir jeopolitik tercihti. Bedelini ödüyoruz. Ödemeye de devam edeceğiz. Yakın ve orta gelecek buna işaret ediyor.
ABD-Batı ile dans önce IŞİD belasını sonra PYD/YPG sürprizini ortaya çıkardı. Kuzey Suriye’de de birleştirilen kantonları… Tabii Rusya’nın müdahil olması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamayı amaçlaması, işin tabiatını değiştirdi. Bu durum Türkiye’ye yeni hareket alanı yarattı. İktidar, ortaya çıkan bu yeni durumun sağladığı inisiyatif ile duruma müdahale imkânı buldu. Doğru bir değerlendirmeyle “beka” sorununu gördü ve iki kritik hamle yaptı:

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı.

ABD’nin amacının IŞİD ile mücadele olmadığı ve esas amacının Suriye’yi bölmek, mümkünse Irak ve Suriye kuzeyinde Kürt etnisitesine dayalı bir devlet kurmak olduğu zihinlerde berraklaşınca yeni bir saflaşma yaşandı: Bir yanda ABD-Batı, diğer yanda Rusya-İran-Türkiye ve Suriye…
Kuzey Irak referandumu da bu saflaşmayı belirginleştirdi. Türkiye’nin Irak Merkezi Yönetimiyle ilişkilerini de olumlu kıldı.
Bu süreçte Suriye içinde dört Çatışmasızlık Bölgesi belirlendi. Bunlardan biri İdlib’ti. İdlib’in ana sorumlusu olarak Türkiye bölgede 12 Gözlem Üssü inşa etti. Rusya ve İran da kendi üslerini kurdular.
Bu dört çatışmasızlık bölgesinden üçü Suriye Ordusu ve destekçilerince rejim muhaliflerinden temizlendi. Temizleme elbette kanlı oldu. Ancak kimi görüşmeler sonucu, bu alanlardan bazı terörist grupların ve bölge sakinlerinin de İdlib bölgesine taşınmasına izin verildi. Bu durumun Rusya tarafından bilerek yapıldığı varsayılabilir.

Tahran zirvesi
An itibarıyla Suriye devleti bu bölgeyi temizlemek istiyor. Rusya ve İran da… Ancak Türkiye bunun yapılmasına hem evet hem de hayır diyor. Evet derken mecburiyetten ve kerhen, hayır derken haklı kaygılardan hareket ediyor.
Kerhen evet diyor. Zira 7 Eylül’de Tahran Zirvesi sonuç bildirisinde yer alan “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı” ifadesini reddetmesi halinde Astana sürecinin biteceğini ve yeniden ABD’nin dümen suyuna girmek mecburiyetinde kalacağını biliyor.
Bu bölgede Suriye’nin egemen olmasını da istemiyor. Onun bu bölgeye egemen olması halinde önce Afrin, daha sonra Cerablus bölgelerine basınç yapacağını görüyor.
İdlib’de hemen yapılacak bir operasyona hayır demesi ise çok doğrudur. Zira acele ve hızlı yürütülecek bir operasyonun bedelini en çok Türkiye ödemek durumunda kalacaktır. Yeni bir göç dalgası Türkiye’nin tahammül sınırlarını zorlayacaktır. Bunun yanında terörist grupların sızması olasılığı çok güçlüdür. Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehdit ortaya çıkarma potansiyeli vardır. İdlib’e yönelik operasyonun Türkiye’ye maliyet çıkarmadan/ asgari maliyetle yürütülmesi esas alınmalıdır:

  • Zamana yayarak, halkı yerinden etmeden ve El Kaide türevlerini hedef alarak…

Bu nasıl olacak? Yanıtı sahada verilebilir. Masa başında değil. Ancak başarılı bir operasyon için gerek şart, bölgenin Heyet Tahrir Şam (HTŞ) mensuplarının temizlenmesini istemekte samimi olmaktır. Bu sağlanırsa arkası gelecektir.

Esas sorun alanı 
CB Erdoğan’ın Bakü dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalar (Gazeteler, 17.9.2018), Suriye rejimini meşru olarak görmediğini bir kez daha ortaya koymuştur. Oysa rejim BM’de temsil edilmekte, ordusuyla savaşmaktadır. Bu bakış açısını değiştirmeden ülke lehine Suriye’de sürdürülebilir bir politika yürütmek mümkün değildir. Zira

  • Türkiye için sorunun kaynağı Suriye’nin bölünmesidir.

Bölmek isteyenler bellidir. PYD devletçiğini kurmakta olan ABD’dir. Ona ancak Suriye devletiyle işbirliği yapılarak dur denilebilir. Oysa Suriye devleti yok sayılıyor. Miyop bir bakış açısıyla Esad’a odaklanıldığı takdirde bedeli ağır olabilecektir. Bu tutum ancak ve ancak Suriye’de ABD’nin işini kolaylaştırır.

Soçi kararları 
Yukarıdaki satırları yazdıktan sonra Soçi Zirvesi’nin kararları açıklandı. Mutabakat sağlanan konulara girmeden Rusya-Türkiye işbirliğinin devam ediyor olması ve CB Erdoğan’ın esas sorun alanı olarak Fırat doğusunu işaret etmesi kıymetlidir. İran’ın da devre dışı kaldığı anlaşılıyor.
Silahlardan arındırılmış bölgeler oluşturulması, Rusya ve Türkiye’nin ortak devriyeler icra edecek olmaları kamu düzeninin sürdürülmesi açısından yerinde bir önlemdir. Olası bir göç dalgasının şimdilik önüne geçilmesi büyük kazançtır. Öngörüldüğü gibi 15 Ekim’den sonra ağır silahların tasfiyesi konusunun nasıl yapılacağı önemli ölçüde Türkiye’nin üstleneceği bir sorumluluk gibi duruyor. Bunun nasıl yapılacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz. İltihap kurutulabilecek mi, yoksa üstümüze mi sıçrayacak; süreç gösterecek.
===============================

Teşekkürler Sn. E. Tümg. Ahmet Yavuz Paşamız..

Dengeli, ağırbaşlı, ölçülü bir değerlendirme.
Doğrusu biz çok kaygılıyız..
Dünyanın değişik bölgelerinden, Haçlı Seferi yaparcasına Suriye’de rejimi çökertmek üzere paralı militan savaşçı – cihatcıları büyük ölçüde topladınız.. Eğitip donattınız, aylık bağladınız, sağlık hizmeti verdiniz.. Bir tür Muaviye ordusu kurdunuz, kurdurdunuz Alevi Esad’a karşı!
50 bini aşkın terörist savaşçı ağır silahlı. ve köprüleri atmış durumdalar. Dönecekleri  yer yok!
Bu adamlar yer yarılıp da yerin dibine mi girecekler?
Türkiye, AKP = Erdoğan’ın başından beri olağanüstü yanlış politikalar zinciri ile bu çıkmaza sürüklendi. Bu ücretli teröristler ülkelerine dönmek istemiyor, yargılanabilirler.
Suriye’de kendilerinin imhasına göz yumacak da değiller..
Vuruşmak zorunda kalırlarsa bu TSK’nın çok sayıda can yitiği demek değil midir?
Suriye – Rusya – İran bunları temizlemek istiyor, İdlib’de göçten korkuyorsunuz bir yandan, bir yandan cihatçılarınızı / teröristlerinizi koruma derdindesiniz. Makasta kaldınız, suçüstü yakalandınız! Uluslararası hukuku kezlerce ve çok ağır biçimde çiğnediniz, kan döktünüz, suç işlediniz.
Ayıklayın bakalım pirincin taşını Mehmetçiğin kanını dökmeden, Türkiye’ye yeni ve ağır faturalar çıkarmadan.. Ne mümkün!

  • Yanarız ki;
  • “İdlib’te çıkarılacak kontrolllü sıcak çatışma” ile (tabii kontrol altında tutulması sürdürülebilirse!) içeride yaşanan yakıcı – yıkıcı ekonomik bunalım maskelenmeye çalışılabilir bir de.. Vah Türkiye’m vah!

Sevgi ve saygı ile. 21 Eylül 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BS
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Erdoğan’ın müthiş planı!

Erdoğan’ın müthiş planı!

Batuhan ÇOLAK

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

Bakanlık, belediye ve kamu kurumlarında resmi araçlara harcanan paraları, Cumhurbaşkanı’nın yeni jetini, belediye başkanının lüks makam aracını, ejder meyveli kokteylleri, Saray’ın aylık harcamalarını konuşurken ekonomide öyle gelişmeler yaşandı ki, bir anda gündemimiz yine değişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Varlık Fonu‘nun başına kendisini ve damadını atadı… “Neler oluyor” demeden Merkez Bankası’nın faiz kararı öncesi Erdoğan’ın sert çıkışı geldi… Sonrasında ise Merkez Bankası’nın faizi % 7 (AS: %6 .25) artırdığı açıklandı.

Baş döndürücü gelişmeler… Ancak bu akışta, gözden kaçan ciddi siyasi hesaplar yapılıyor. Özellikle Erdoğan’ın Merkez Bankası’nı hedef alması son derece stratejik bir hamle…Daha önce MB’ye yönelik en ufak bir eleştiri bile piyasalarda ve yabancı yatırımcıda huzursuzluğa neden oluyordu. Hükümete yakın yazarlar, Erdoğan’ın eleştirilerini kapalı kapılar ardında yapması gerektiğini söylemişlerdi. Hatta hükümetten de MB’nin bağımsız yapısı ve karar alma mekanizmasına ilişkin Erdoğan’ı tekzip edercesine açıklamalar gelmişti. Tüm bunlara rağmen Erdoğan, daha önce hiç olmadığı bir tonda MB’yi hedef aldı.

Faiz oranlarını eleştiren Erdoğan, “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. ‘Enflasyon sebeptir, faiz neticedir’ diyorsan bu işi bilmiyorsun arkadaş. Faizin oranını sen tespit edersin, enflasyon o akışta kendiliğinden oluşur. Ben bugüne kadar Merkez Bankası’nın açıklamış olduğu enflasyon oranlarını tutturduğunu görmedim.” ifadelerini kullandı. (AS: TESK’te konuşması, 14.9.18)

Bu açıklamalardan saniyeler sonra Dolarda yükseliş, MB’nin faiz artırımı sonrasında da düşüş görüldü.

Yerel seçim hazırlığı

Türkiye her ne kadar duygusal davranışlarla oy veren bir seçmen profiline sahip olsa da, ekonomik değişkenlikler oy oranına çok yakından etki ediyor. 2002 seçimlerinde birçok partinin baraj altında kalmasının tek nedeni ekonomiydi. Seçmen son derece pragmatik davranmıştı. 2002 sonrası seçimlerde ise Erdoğan’ın ustası olduğu belagat sanatı ve teşkilatlanma gücüyle seçmen davranışlarında “duygular” ön plana çıkmaya başladı. Ekonomi de hiç fena gitmiyordu. Sosyolojik anlamda “dindar-laik” olarak kutuplaştırılan ortam sayesinde de önemli avantajlar da elde edildi.

2019 yerel seçimlerine sayılı bir zaman kaldı. Giderek bozulan ekonomik göstergeler AK Parti’yi zor durumda bırakıyor. Yılların AK Partilileri bile sert eleştirilere başladılar. Örneğin geçtiğimiz hafta Hürriyet Gazetesinde çıkan bir köşe yazısında, hükümete yakın iş adamlarının tepkili olduğu, söyledikleri hiçbir çözüm önerisinin parti katında ciddiye alınmadığı ve böyle giderse finansal açıdan daha da zor günlerin yakın olduğu yorumu yapıldı. Bu ısmarlama bir yazıydı. Hükümete Demirören Grubu’nun dolaylı bir mesajıydı.

Kendi iş adamlarının bile eleştirmeye başladığı bu tabloda AK Parti’nin yerel seçimlerde başarılı olması için yeni hamleler ve açılımlar yapması gerekiyor. Para piyasaları, döviz kuru ve enflasyonda kısa vadede herhangi bir iyileşme olamayacağı net bir şekilde görülüyor. Hatta uzun vadede tablonun daha da kötüleşmesi bekleniyor. Bu koşullarda “hiçbir şey yapmadan” yerel seçimlere gitmek bir çılgınlık olduğuna göre, “sorumluluğu ve suçu başkalarına atma” yöntemi devreye girecek.

Bu süreçte de “iyi” ve “kötü”lerin olması gerekiyor. Ve dün Erdoğan’ın MB eleştirisiyle “yerel seçim çalışmaları” resmen başladı. Muhalefet ekonomide neler olduğunu çözene kadar Erdoğan, ekonomideki sorumluları bulmuş durumda.

Şimdilik “kötü”ler ABD ve MB

Döviz kurundaki artışın “kötü”sü olarak ABD ilan edilmişti. Burada bir sorun yok, yerel seçimlere kadar bu konu işlenmeye devam edecek gibi gözüküyor. Ancak son günlerde ABD eleştirileri biraz azalmaya başladı. AK Parti, canlı yayınlanan Tahran Zirvesi‘nde ortaya çıkan tablodan son derece rahatsız oldu. Erdoğan’ın “ateşkes” çağrısına siyasi nezaketi aşan bir beden diliyle yanıt veren Putin, AK Parti’yi güvensiz bir ortama itti.

Bir yanda S-400 alınmasına karşın tam anlamıyla güvenilmeyen bir Rusya, öte yanda ise uzun yıllar hükümete tam destek vermiş olan ama son dönemde sadece bölgede kendi çıkarını gözeten bir ABD gerçeği var. İşte bu yüzden dövizdeki ABD eleştirileri bir süre ertelenebilir.

Dolayısıyla yerel seçimlere gidilirken “güçlü düşman”lar oluşturulmaya devam edecek. MB’nin eleştirilmesiyle başlayan bu süreç, seçmen katında tam olarak karşılık bulmayabilir. Bu yüzden “Uluslararası para baronları, manipülatörler (AS: manüplatörler), Batılı zenginler, Türkiye’yi ele geçirmek isteyen dış güçler” tanımlarını daha çok duyacağız.

Öte yandan Erdoğan, MB’ye yönelik en ufak bir sözün dahi piyasaları olumsuz etkileyeceğini çok iyi bildiği halde, böyle bir söyleme başvuruyorsa, durumlar gerçekten kötü demektir. Hem yerel seçimler hem sorumluluğun parti üzerinden gitmesi için ilerleyen günlerde kritik görevden almalara ve mali soruşturmalara da tanıklık edebiliriz.
==========================================
Evet dostlar,

AKP = Erdoğan tüm köprüleri atmış görünüyor..
Yerel seçimlerde kayda değer bir ‘başarıya’ mahkum AKP!
Bunların başında İstanbul ve Ankara’yı yeniden almak vazgeçilmez koşul..
AKP yerel seçimlerde toplam oy oranını artıramasa, kimi belediyeleri yitirse de bu sonuçlar parti tabanı ve kamuoyundan kaçırılabilir..
Yerel seçimlerin öne alınması Anayasa değişikliği gerektiriyor (Anayasa md. 127/3).
Bunun için de TBMM’de en az 3/5 oranında, oy gerek; 360 oy demektir ki (AY md. 175/4) bu rakama AKP + MHP oylarıyla erişilemiyor. Üstelik 360 – 400 oy arasında yapılan anayasa değişikliğinin halkoylamasına sunulması zorunlu (AY md. 175/4). 400+ oy ile anayasa md. 127/3 değişikliği ya da geçici madde eklenmesine TBMM aritmetiği elvermiyor. Yerel seçimler Mart 2019’da yapılacağından, seçim hazırlıkları bakımından da neredeyse yetiştirilmesi olanaksız bir takvim var.

AKP = RTE, Mart 2019’a dek yerel seçimler açısından bağlı gözüküyor. Dolayısıyla taktik ve stratejilerini zamana yaymak, kamuoyunu oyalamak, yaşanan ağır ekonomik çöküşün halktaki yıkımını maskeleyecek yepyeni algı yönetimi tekniklerine ve araçlarına gerek var.. İş hiç kolay değil..

  • İşsiz, aç, hacize uğramış, gelecek umudu kalmayan kitleler nasıl kendi gerçekliğinden koparılabilir ki!

2001 ekonomik bunalımında ANAP, MHP ve DSP’nin darmadağın oluşu belleklerdedir. AKP, böylesi bir kurgulanan ekonomik çöküntü sonrası 3 Kasım 2002 seçimiyle iktidara taşınmıştır.

Muhalefetin çok akıllı, iktidarın halkı kandırmaya dönük girişimlerini teşhir edici yollar izlemesi gerek. AKP + MHP‘nin etkili bir seçim dayanışması (ittifakı) yapması karşısında muhalefetin de bunları dengeleyecek, olanaklı ise boşa çıkaracak eylemli (fiili) seçim işbirliği kaçınılmaz!

Sevgi ve saygı ile. 15 Eylül 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

6  ? * “