Etiket arşivi: sürdürülebilir bir yaşam

TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE ÖTESİ…      

TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE ÖTESİ…      

Ertan URUNGA
Emekli Yargıç Albay
e.urunga@yahoo.com.tr
Dünyayı saran Koronavirüs salgını nedeniyle ülkemizde alınan önlemler bağlamında; 65 yaş üstü yurttaşlar için sokağa çıkma yasağı (Gönüllü Ev Hapsi), iç ve dış seyahatlerin kısıtlanması, toplumsal ve kamusal tüm etkinliklerin ileri bir tarihe ertelenmesi yanında; üstüne üstlük zaten var olan sosyal ve ekonomik krizin de giderek arttığı tarihsel bir süreçten geçiyoruz.
Ancak hemen belirtelim ki; böylesi sancılı günlerde asla umutsuzluğa kapılmadan birlik ve dayanışma içinde hareket ederek herkesin aklın ve bilimin öncülüğünde üzerine düşeni yapıp kurallara da mutlak uyması durumunda, insanlığın bugün bir Pandemiye (geniş alanlara yayılması önlenemeyen salgına) dönüşen bu küresel sorunun da üstesinden geleceği ve tüm zorluklarına karşın; yeniden sağlıklı günlere kavuşacağına inanıyoruz. İnanıyoruz çünkü, bu salgına neden olan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Yeni nCovid-9” olarak tanımlanan virüsün, insanın yaradılışından beri doğada var olan, kimi zaman savaşarak kimi zaman da barış içinde birlikte yaşadığı mikro organizmaların (virüs, bakteri, mantar) bir türü olduğu, insanları yok etmeye odaklanmış azılı bir “düşman” da sayılmadığı için, ölümlerin başat nedeni ve birincil sorumlusu olduğu da söylenemez.
Sorumlu Kim?                                                                                                                                    
Saygın bilim insanlarının açıklamalarından, ölümlere evrim geçiren ya da mutasyona (kalıtsal değişime) uğrayan bakteri ya da virüslerin değil; insanın bağışıklık sistemindeki açıkların neden olduğu ve bunların da öteden beri aşı ve ilaçlarla giderildiği bilinirken; gerekli kamusal önlemleri almayan ya da alınan önlemlerin gelir – gider dengesini bozduğu gerekçesiyle uygulamayan, virüslerin panzehiri olan aşılar üreterek kırımların önüne geçen asırlık sağlık kurumlarını kapatan sığ yönetimlerin doğrudan sorumlu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Nitekim tarihte de veba, kolera, ebola, enflüanza gibi salgın hastalıklarla karşılaşan insanlık, mikro-organizmaların biyolojik yapılarını bozan aşı ve ilaçlarla insanın bağışıklık sisteminin direncini artırarak, virüslerin ölümcül etkilerini tarihten silmeyi başarırken; bugünkü bilişim ve teknoloji çağında bir virüse teslim olup önünde diz çökmesinin kabul edilebilir hiçbir özürü / mazereti olamaz. Hele, 18 yıldan beri sağlıkta getiri – götürü hesapları üzerinden politikalar yürüten dinci ve kinci bir iktidarın!..
Umut Veren Gelişmeler
Bugün korona pandemisini sonlandırmak için büyük bir özveri ile çalışan can dostu Tıp Bilim adamları ile sağlık çalışanlarının cansiperane çabalarına, ülkemizin önde gelen Sosyal Bilimcilerinin de geçtiğimiz günlerde, devletçe alınması gereken önlemleri içeren bir çağrıda bulunarak sürece katıldıklarını, Halk Sağlığı ve Sağlık Hukuku uzmanı sayın Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın web sitesinde (www.ahmetsaltik.net) yaptığı paylaşımlardan öğreniyoruz.

Ayrıca O’nun, Sağlık Bakanlığınca oluşturulan Bilim Kurulunda yer almamasına karşın; daha sürecin başından beri bilim adamına yaraşan sorumluluk duygusu ile hareket edip sitesinde paylaştığı yazı, duyuru ve bilimsel önerileri, ayrıca çeşitli TV izlencelerinde yaptığı söyleşilerle de sürece dışarıdan katkıda bulunduğu; yine ilk günlerde yapılan günlük test sayısını yetersiz gördüğünde de daha çok test yapılması için çığlık çığlığa “Test Yapın!..” uyarıları üzerine, günlük test sayısının yetkililerce artırılmasıyla olumlu sonuçların sağlandığı görülmüştür.

Yine elektronik cihaz üretimi yapan ünlü bir şirketin çatısı altında toplanan yüzü aşkın seçkin mühendisimizin ürünü olan ve solunum zorluğu gelişen hastaların sağaltımında (tedavisinde) yaşamsal derecede önem taşıyan Mekanik Ventilator (solunum aygıtı) üretimine başlanması ve bunun gibi övülesi daha birçok olumlu gelişmelerin yaşanmasıyla, halk arasında kendiliğinden ortaya çıkan dayanışma iradesinin de şahlanarak yükselişe geçmesi, umutlarımızın pekişmesine neden olmuştur.

Sosyal bilimcilerin,Bugün tüm dünya sağlığın, eğitimin, temel ihtiyaç maddeleri üretiminin serbest piyasa süreçlerine terk edilmesinin bedelini ödüyor..savsözü ile başlayıp, 22 maddede dile getirdikleri ve bugünkü koşullarda sürdürülebilir kalkınma yerine sürdürülebilir bir yaşamı gerçekleştirmek amacını güden akılcı önerilerine biz de aynen katılıyoruz.

Ancak şu günlerde halk arasında baş gösteren geleceğe yönelik kaygıların, ileride Koronafobi paniğine dönüşmesi olasılığına karşı, son derecede önemli gördüğümüz dayanışma iradesinin kırılmaması için bunların da bir an önce yaşama geçirilmesi gerektiğine kuşku yoktur sanırız.

Sonuç  

Bu süreçte asla unutmasın ki; salgın hastalıklarla savaşın en etkili silahı, dinamik gücü F-35 savaş uçakları ya da S-400 füzeleri olmadığı gibi, devleti yönetenlerin “Hiçbir virüs, aldığımız önlemlerden daha güçlü değildir” içerkli hamasi söylemleri de değildir. Ancak bilimsel akılcılığın aydınlığında oluşan toplumsal birlik ve dayanışma iradesi ve doğal olarak bu iradenin oluşumuna hizmet eden, ileriyi gören ortak aklın ürünü olan bilimsel önlemlerdir.

Bu bağlamda, sosyal bilimcilerin ileriye yönelik ve toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla alınacak önlemler doğrultusunda hareket etmeyi, kendine görev bilen iki gözde kentimiz Ankara ve İstanbul BŞ. Belediyelerinin sağlık uzmanlarca önerilen ve salgının önlenmesine ilişkin genel önlemler dışında, süreçten etkilenip mağdur duruma düşen dar gelirli yurttaşlar için başlattığı bağış kampanyasının, halk arasında geniş bir kabul ve destek görmesi de toplumsal dayanışmanın somutlaşmış bir örneği olarak, tarihe geçecektir elbet.

NOT: Toplumsal Dayanışmaya Beklemeyen Darbe!

Değerli okurlar,

Tam da bu dizeleri (satırları) yazdığımız sırada, anılan Belediyelerce yürütülmekte olan kampanyaların İçişleri Bakanlığınca yasaklanarak, banka hesaplarının bloke edildiğini (AS: dondurulduğunu); TV’den yansıyan haberlerden esef ve şaşkınlıkla öğrenmiş bulunuyoruz. Sıcağı sıcağına belirtelim ki; Bakanlığın akıllara ziyan bu kararı, yukarıda anlatmaya çalıştığımız salgınla savaşta ortaya çıkan toplumsal birlik ve dayanışmaya vurulan acımasız bir darbe olmuştur gerçekte… İnsana, ‘bu kadarı da olmaz ki!‘ dedirten bu “hükümet tasarrufuna” karşı görüşlerimizi de affınıza sığınarak gelecek yazımıza bırakırken, herkes için sağlıklı günler ve biraz da sabır dilerim.

Esen kalınız!
=================================
Sayın Ahmet SALTIK

Koronavirüs pandemisinin ülkemizi de sarıp gündeme yerleşmesi karşında, sizin övülesi çabalarınızı ilgi ve takdirle izliyoruz. İyi ki varsınız. Emeğinize, yüreğinize sağlık! Gündemin sıcaklığı karşısında ben de daha fazla dayanamayıp aşağıda görüşünüze sunduğum yazımı sitenizde yayınlanması dileğiyle gönderiyorum. Eşimle birlikte selam eder, sağlıklı günler ve işlerinizde kolaylıklar dileriz.

Saygılarımızla…

Bülend KIRMACI : NÜFUS..

Nüfus!
portresi

Bülend KIRMACI
https://rbulendkirmaci.wordpress.com/2015/12/05/nufus/
 

 

Ülke nüfusunun algoritması yaşam kalitesini etkilemektedir.
Eğitilmiş, doğaya saygılı bireylerden oluşan, sağlıklı koşulları üreten bir nüfus esastır.
“Biz” halen 77 milyonu aştık, beş yıl içinde 82 milyona ulaşacağız ve çok “genciz”.
İnsanımıza iş, aş, meslek, onurlu bir emeklilik, doğduğu yerde esenlik sağlamak zorundayız.
Kapalı toplumlarda doğurganlıkla ilgili devlet öğütlerini de komplo teorilerini de bırakalım.
Ancak alt başlıklarıyla Demografi, Demokrasinin nitelikleri ve yaşamın nimetleriyle ilgilidir.
Bu makalemizdeki sayısal verileri her okuduğunuzda eğitim, sağlık, emeklilik, çevre anılmalı.

Bizde artıyoruz, dünya da çoğalıyor!

Bir BM çalışmasına göre son 12 yılda Dünya Nüfusu 1 milyar daha arttı!
Halen 7,3 milyar insan yaşıyor yerkürede; 2050’de 9,7 ve 2100 yılında (küresel ısınmadan geriye hale bir gezegenimiz kalırsa) Dünya Nüfusu 11 milyar 200 milyon kişiye ulaşacak.

Savaşlar, salgınlar, doğal afetler vs. hepsi “hesaplanmış” gerçek şu ki;
taşıma kapasitesi giderek zorlanan bir dünyadayız!

O arada kıtaların özgül nüfus ağırlıkları da değişiyor. Örneğin Dünya nüfusunun birlikte
%19’unu oluşturan Çin ve Hindistan 2022’de liderliği değiş tokuş edecekler. Son 35 yılda Afrika dünyadaki nüfus artışının yarısını oluşturdu; 28 ülkenin nüfusu 2’ye katlandı.

Nijerya (ki, yolsuzluklar şampiyonu olarak bilinir) 2050’de ABD’nin nüfusunu geçecek
ve dünya üçüncüsü olacak diye bekleniyor.

Avrupa ise yaşlanıyor… 50’lerde 4 Avrupa ülkesi; Rusya başta ve Almanya, İngiltere, İtalya
ilk 10’dayken, 2050’den bu yana hiçbiri en kalabalık on ülke arasında yer almayacak.

Yaşlanmış nüfusun getireceği sorunlar olduğu gibi hızlı artışın getirdiği sorunlar da var:

-Yoksulluğun artması,
-Eşitsizliğin yoğunlaşması,
-Açlığın yaygınlaşması,
-Eğitim ve sağlık hizmetlerinde düşüş…

Şimdi sıkı durun: Bu yüzyılın sonunda 11 milyar insanı konuk edecek şu yaşlı dünya.

20. yüzyıldan ve özellikle Tarım Devriminden bu yana yaşamda kalma oranı arttı,
soğuk depolama sistemleri ticari otoyollarla birleşti ve artık bu ağı internet tamamlıyor;
bu refah (AS: gönenç) demek; her türlü olanaksızlığa karşın aşı ve temiz içme suyu kampanyaları açmak demek. Şimdi artık;

-Su kaynakları, 
-Ormanlar,
-Yeşil Alanlar,
-Göller,

Hem merkezi yönetimlerin hem de yerel yöneticilerin dillerinde ve onları da denetleyen
uluslararası kurumsal dayanışmanın hedefinde… Ama küresel kirlenme de bir başka yanda
en acı ve geri dönüşümü zor sonuçlarla duruyor. Kimi kuramlara göre metalik buzul vahşi bir çağa da girmiş bulunuyoruz. Şimdilik bilim-kurgu olarak gişe yapan filmler, doğanın yıkımını önleyemezsek, “Nüfus bakımından azala ezile eskiye döner miyiz??” sorusunu da birlikte getiriyor.

MÖ 6500’de örneğin Kuzey Afrika, Mezopotamya ve Güney Asya’da topu topu bütün Kürede 7,5 milyon “insan” yaşıyormuş… Sezar’ın Roma’sı hüküm sürerken 285 milyon kişi varmış.
Çin’de pirinç bulununca dünya nüfusu 12,5 milyona çıkmış, Mısır’da yazı keşfedilince de
14 milyona “yükselmiş” o günün dünyasının nüfusu…

İlk kez 4000 yıl önce sayımız ciddi olarak artmaya başlamış. 1960’lardan başlayarak
Dünya Nüfusu ikiye katlanmış (tarımda, sanayide, tıpta ilerlemelerle) insanlığın
küresel gelir toplamı on kat, nüfusu ise %40 dolayında artmış.

Fakat 21. yüzyılın dünyası yaşam niteliği ve paylaşımın dengesi bakımından çok olumlu göstergelere sahip değil: Dünya’da şirketler var devletlerden zengin, devletler içinde
şirketler var kendi yönetimlerinden daha büyük! O arada ülkeler arasında ve ülkeler içinde bölgeler, bölgeler ölçeğinde kentler ve kentler içinde sosyal kesimler açısından çok ciddi gelir, geçim, yaşam standardı farklılıkları (AS: uçurumları!) var. Bütün bu olgular, sürdürülebilir bir yaşam için kolektif bir bilince ve vicdana çağrıyı gerektiriyor…

Doğal dengeye, yeşil enerjiye önem veren, öte yanda, silahlanma ve kimyasal kirliliği azaltan, eğitime, sağlığa, altyapıya yatırımları konusunda hükümetleri özendiren, kaynak kullanımı ve dağılımı için hakça düzenlemeleri ön gören yepyeni, insancıl, sosyal bir anlayış gerekiyor.

Ya insanca bir yaşamı insanlık olarak birlikte kuracağız ya da nerede çokluk orada yokluk.

(Bu yazı Milliyet-blog için yazılmıştır. BK, http://blog.milliyet.com.tr/bulendkirmaci)

==================================

Dostlar,

Değeri dostumuz Sn. Kırmacı Türkiye’nin ve Dünya’nın en teme sorunlarının belki de
başında gelen “anormal hızlı – gereksiz – yersiz – tehlikeli – sürdürülemez – akıldışı” nüfus artışı sorununu ustalıkla ve dünden günümüze verilerile işlemiş..

Eklenecek çok şey yok..
Hep yazageldiğimiz – söyleyegeldiğimiz gibi;

HER AİLEYE 1 ÇOCUK; BAŞKA ÇARE YOK!

Konuya ilişkin olarak Nüfus / Demografi – Sağlık ilişkisini daha fazla öğrenmek için kapsamlı bir sunumuz var… AÜTF Dönem 2’de ders olarak işliyoruz..

DÜNYADA ve TÜRKİYE’de NÜFUS SORUNLARI ve POLİTİKALARI
(
HIZLI NÜFUS ARTIŞI SORUNU / The CHAOS of HUGE POPULATION GROWTH)

Lütfen tıklar mısınız??

Nufus_sorunlari_ ve_ politikalari

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com