Etiket arşivi: Sosyal Koruma Kalkanı

Rakamların anlattığı: 128 milyar dolar ve 60 milyar TL

Erinç Yeldan
Erinç Yeldan
Cumhuriyet, 21 Nisan 2021

Ekonomi gündeminizde AKP ekonomi idaresinin hesap vermesi gereken iki rakam var: Bunlardan birincisi, son iki sene boyunca Merkez Bankası’nın rezervlerindeki kaybı ifade eden 128 milyar dolar nerede sorusu; diğeri ise Sosyal Koruma Kalkanı adı altında vatandaşlara aktarıldığı savlanan 60 milyar TL.

Birbirine bağlı iki rakam, her ikisi de AKP ekonomi idaresinin “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” diye anılan dayatmanın yaratmakta olduğu ekonomik tahribatı ve krizi göz ardı etmeye, güneşi balçıkla sıvamaya çalışan çaresizlik öyküsünün niceliksel ifadesi…

128 milyar dolar nerede? sorusu kamuoyunda daha yakından biliniyor ve bir slogan haline dönüşmüş durumda. T.C. Merkez Bankası’nın “yeni” başkanı Şahap Kavcıoğlu, çaresizlik içinde, söz konusu rakamın kaybolmadığını, yalnızca Şubat 2017’den bu yana TCMB ile Hazine arasında yapılmış olan bir protokol uyarınca “..ihtiyaç görülen durumlarda… sağlıksız fiyat oluşumlarının önüne geçilmesi için… kamu bankaları aracılığıyla döviz işlemleri yapılmış olduğu” bilgisini aktarmakla yetinmekte. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ise söz konusu işlemin yasal olduğunu ve yolsuzluk anlamına gelmediğinin özenle altını çizmekteydi.

Her iki açıklama (ve benzeri diğer uğraşlar) konunun özünü kaçırma ve örtbas etme çabasından ibarettir.

  • Sorunun özünde, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi sonrasında Türkiye’de bürokrasinin tahribatı ve siyasi sadakate dayalı, liyakatsiz idari atamalar nedeniyle oluşan güvensizlik ve belirsizlik ortamından kaynaklanan iktisadi-siyasi krizi gizleme çabası yatmaktadır.

Bu çabanın ana amacı, “Döviz kurlarındaki yükselme her ne pahasına olursa olsun engellenmeli ve döviz kurları sanki istikrarlıymış gibi gözükmeli” görüntüsünün sağlanmasıdır.

Ancak bu amaç açıkça söylenememektedir. Zira tüm bu süre içinde TCMB’nin ana görevinin “fiyat istikrarının sağlanması” olduğu; “döviz kuru istikrarının hedeflenmesinin söz konusu olamayacağı” dile getirilmekte; deyim yerindeyse “yerli yabancı yatırımcıların gözü boyanmaya” devam edilmektedir. Hatta bunun da ötesinde, söz konusu dönemde

  • TCMB, gene siyasi direktifler doğrultusunda, ekonomiyi canlı tutmak amacıyla olağanüstü bir parasal genişlemeye yönelmiş, para arzını 2020’nin ocak – temmuz ayları arasında neredeyse iki kat artırmıştır.

Dolayısıyla, 128 milyar dolar nerede sorusunun özü salt yasal olup olmayışı değil, iktisat politikalarının tutarlılığı açısından yanlış, tutarsız ve kurumsal itibar kaybı anlamına gelmesidir.

SOSYAL KORUMA KALKANI ALDATMACASI

Ancak 128 milyar dolar sorusunun, kamuoyunda yeterince dile getirilmeyen bir başka uzantısı daha var. Yasal ya da değil, iktisadi aklın kurallarına uygun olsa da olmasa da sonunda şirketler kesimine, özellikle de finans sermayesine yöneldiği anlaşılmaktadır. Oysa aynı dönemde, hanehalklarına (vatandaşlara) sağlanan devlet yardımı son derece cılız kalmış; çalışanlara sağlanan ek gelir desteği gene çalışanların kendi birikimlerinden karşılanmıştır. Yazımızın ikinci “rakamı” da bu gerçeği dile getirmektedir.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın öne sürdüğü verilere göre 2020-2021 Nisan döneminde Sosyal Koruma Kalkanı adı altında 60 milyar TL harcanmıştır. Ancak rakam bir başka gerçeği gizlemektedir. DİSK Araştırma Dairesi’nin geçen hafta ayrıntılı biçimde analiz ettiği üzere, söz konusu tutarın 31.5 milyarı “Kısa Çalışma Ödeneği”; 10.2 milyarı “Nakdi Ücret Desteği”; 5.6 milyarı “İşsizlik Ödeneği” yoluyla işçi kesimine; 4 milyarı ise “Normalleşme Desteği” yoluyla işveren kesimine sağlanmıştır. Koruma Kalkanı’nın 51.4 milyar TL tutarındaki bu bölümünün kaynağı ise çalışanların maaşlarından ödenen işsizlik sigortası fonudur. Yani çalışanlar kendi kendilerini destekleyerek sosyal koruma elde etmişlerdir.

DİSK, bu rakama gene vatandaşlardan “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” çağrısı altında toplanan 2 milyar TL’nin de eklendiğinde vatandaşların kendi kendini desteklediği toplamın 53.5 milyar TL’ye ulaştığını belgelemektedir. Dolayısıyla, söz konusu dönemde vatandaşlara sağlanan devlet desteği salt 6.5 milyar TL düzeyinde (2020 ulusal gelirinin % 0.12’si!) gerçekleştirilmiştir.

AKP ekonomi idaresinden beklenen “128 milyar dolara nerede” sorusunun yanıtını bir de bu açıdan beklemekteyiz. Çalışan kesimlere, hanehalklarına, vatandaşlara sağlanan devlet desteği neden bu kadar düşüktür? Ve evet bir kez daha,

128 milyar dolar kimlere aktarıldı???!!

Pandemide geçim derdi ne olacak?

Yeni kısıtlamalar eski zihniyet:
Pandemide geçim derdi ne olacak?

AZİZ ÇELİK
azizcelik@gmail.com

Salgının sağlık boyutu ile ilgili bilim kurulu sık sık toplanıyor. Peki bu salgının sosyo-ekonomik boyutu neden hiç gündemde değil? İşsizlik Sigortası Fonu dışında, hükümetin salgının yarattığı ekonomik yıkıma ilişkin ayırdığı yeni bir kaynak yok.

Salgının yeniden tırmanışa geçmeye başlamasıyla birlikte yeni kısıtlamalar uygulanmaya başladı. Bu kısıtlamaların geç ve yetersiz olduğu, birkaç haftalık tam kapanma olmadan salgının kontrol altına alınamayacağı sağlık meslek örgütleri ve bilim insanları tarafından vurgulanıyor. Yeni kısıtlamalarla birlikte yine eve kapanma güzellemeleri yapılmaya başlandı. Ancak eve kapanamayan, toplu ulaşımla, servislerle işe gitmek ve çalışma zorunda olan milyonlarca emekçi var. Tuzu kuru “evde kal” çağrıları iyice riyakâr olmaya başladı. İki ayrı salgın dünyası var: Birinde virüs işyerlerine, fabrikalara, toplu ulaşıma uğramıyor, işçilere bulaşmıyor sanki!

Oysa fabrikalarda, işyerlerinde ciddi bir Covid-19 vaka patlaması var. DİSK-AR tarafından salgının ilk aylarında yapılan araştırmalar pozitif vaka oranının işçiler arasında daha yaygın olduğunu ortaya koymuştu. DİSK Birleşik Metal-İş tarafından yapılan ve sonuçları yeni açıklanan bir çalışmaya göre sendikanın örgütlü olduğu işyerlerinin dörtte üçünde aktif vaka olduğunu, kimi işyerlerinde ise Covid-19 tanısı konmuş işçi oranının %30’a ulaştığını gösteriyor. İmalat sanayinde aktif vaka sayısı en az 112 bin olarak tahmin edildi.

İşsiz ve gelirsiz kalanlara nakit destek yok!

Yeni kısıtlamalar gündeme gelse de eski zihniyet devam ediyor. Kısıtlamalar nedeniyle, başta lokanta, restoran, kahvehaneler ve eğlence yerleri olmak üzere hizmet sektöründe ciddi bir iş ve gelir kaybı yaşanacak. Yüzbinlerce hatta milyonlarca işçi, küçük esnaf ve bağımsız çalışan bu kısıtlamalar nedeniyle gelir kaybına uğrayacak, zarar edecek, geçim sıkıntısına düşecek. Eve ekmek götürmekte zorlanacak ve yoksullaşacak. Salgının yalnızca sağlık boyutu -o da yetersiz biçimde- gündemde. Salgının yarattığı işsizlik, geçim sıkıntısı göz ardı ediliyor.

Salgının sağlık boyutu ile ilgili bilim kurulu sık sık toplanıyor. Peki bu salgının sosyo-ekonomik boyutu neden hiç gündemde değil? Salgınla ilgili kısıtlamalar tek tek sayılırken, salgının yarattığı sosyal ve ekonomik yıkıma karşı neden bu açıklıkta önlemler alınmıyor. Salgına karşı alınması gereken sosyal ve ekonomik tedbirlerin özü gelir ve iş kaybını tazmin etmeye yönelik olmalıdır. Gelirini kaybedenler, işini kaybedenlere nakit gelir desteği sağlanmalıdır.
Salgına ilişkin kısıtlamaların 1930 tarihli Umumi Hıfzısıhha Kanununa dayandırıldığı biliniyor. Türkiye 2020’de salgını yönetirken 1930 tarihli bir yasaya başvurmak zorunda kalıyor. Erken Cumhuriyet dönemi kadrolarına teşekkür borçluyuz. 90 yıldır uygulanabilen bir Halk Sağlığı yasası yapmışlar. Ancak Umumi Hıfzıssıhha Kanunu çalışma ve sokağa çıkma yasağı için kullanılırken yasanın diğer yaşamsal önlemleri uygulanmıyor.

“Hükümet geçimi sağlamakla yükümlü”

Henüz sosyal devletin, sosyal güvenliğin ve işsizlik sigortasının mevzuatta yer almadığı 1930’ların başında Umumi Hıfzıssıhha Kanunu salgın ve bulaşıcı hastalıklar nedeniyle alınan tedbirlerin yaratacağı geçim sıkıntısının nasıl çözüleceğini düzenlemiş. Kanunun 76 ve 83. maddeleri, salgın ve bulaşıcı hastalıklara yönelik kısıtlamalar nedeniyle geçim sıkıntısına düşenlerin kendilerinin ve ailelerinin geçiminin hükümetçe sağlanmasını emrediyor. Yasaya göre hükümet kısıtlama tedbiri almakla yetinemez, vatandaşın geçimini de sağlamakla mükelleftir.

Peki eski ve yeni kısıtlamalardan etkilenen milyonlarca işçi ve küçük esnafın geçimini sağlamak için ne yapıldı ne yapılmadı? Hükümet salgın için işçi ve esnafa, yoksullara ne kadar nakit aktarımı yaptı? Gelir kaybının ne kadarını kapsadı? Salgının sosyal tahribatına yönelik ne kadar ek nakit desteği yapıldı? Bunu anlamak için bakacağımız yer meşhur “Sosyal Koruma Kalkanı” infografikleri! 6 Kasım 2020’de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yayımlanan ve salgından sonraki 7’yi aşkın aylık durumu özetleyen tablo, salgın nedeniyle yapılan nakit gelir transferlerini ortaya koyuyor.

İnsan bu tabloya bakınca iyi ki İşsizlik Sigortası Fonu (İSF) kurulmuş diyor! Çünkü aslında ortada “Sosyal Koruma Kalkanı yok”, hükümetçe salgın nedeniyle aktarılan yeni kaynaklar yok. İşsizlik Sigortası Fonu var. Kasım 2020 itibariyle salgından etkilenenlere toplam 41,5 milyar ödeme yapılmış. Bunun yaklaşık 31 milyar TL’si İSF’den sigortalı işçilere ödenmiş; 1,6 milyar TL’si ile işverenlere prim desteği sağlamış, geri kalan 8,5 milyar TL ile yaklaşık 8,5 milyon yoksul aileye toplam 1000’er TL ödeme yapılmış.

Asgari ücretin yarısı civarında destekler

İSF ödemelerinden yaklaşık 6,5 milyon sigortalı işçi yararlanmış. İşsiz ve gelirsiz kalan işçilere yapılan aylık ödemeler ise şöyle: Ücretsiz izne tabi tutulan 2 milyon 45 bin işçi ayda 1.068 TL’ye (asgari ücretin % 50’si) mahkûm edilmiş. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanan 3,5 milyon işçiye aylık ortalama 1.547 TL (asgari ücretin %66’sı) ödeme yapılmış. İşsizlik sigortası ödeneğinden yararlanan 881 bin işçiye ise ayda ortalama 1.212 TL (asgari ücretin %52’si) ödeme yapılmış. Başka bir anlatımla salgın döneminde sigortalı işçilere asgari ücret düzeyinde bir destek bile sağlanamadı.

  • Salgın döneminde işverenler de unutulmamış onlara da işçinin parasından 13,6 milyar TL destek sağlanmış! İSF salgın döneminde bile işçiye cimri, işverene cömert davranmış. İşçinin kendi parası işçiye ödenmemiş.

İSF dışında 8,5 milyon haneye yapılan toplam 8,5 milyar TL’lik ödemenin 2 milyar TL’si “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyasından sağlanmış. Böylece hükümetin sosyal yardım olarak harcadığı miktar yalnızca 6,5 milyar TL olmuş. Bunun kaynağının da sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonları olduğu tahmin ediliyor. Salgından bu yana 7 aydan çok zaman geçti. Bu dönemde mağdur olan milyonlarca yoksul, küçük esnaf ve kayıtsız işçiye yönelik toplam transfer yalnızca 8,5 milyar TL olmuş. Milyonlarca yoksulun, esnafın ve kayıt dışı çalışanın payına düşen toplam para ayda 1,2 milyar TL!

Kayıtsız işçilere ve küçük esnafa destek yok

Kayıtsız çalışan ve zaten sosyal güvenceden yoksun olan milyonlarca emekçi salgınla birlikte daha büyük sosyal risklerle yüz yüzedir. Salgından etkilenen yüzbinlerce küçük esnaf ve bağımsız çalışana dönük herhangi bir nakit transferi sağlanmadı. Hizmet sektöründeki yüzbinlerce küçük esnafa ve bağımsız çalışana, müzik ve sanat dünyasında çalışan binlerce emekçiye salgın döneminde nakit desteği sağlanmadı.

Sınırlı sokağa çıkma yasağı, küçük işyerlerini kapatma kısıtlaması yetmez. Bilimin önerdiği süre kadar tam kapanmaya ama gelir güvenceli ve sosyal güvenceli kapanmaya ihtiyaç var. Hükümet yurttaşın sağlığını ve geçimini güvenceye almakla yükümlüdür. Anayasa ve yasaların gereği budur. Mesele faiz artırmak değil. Hem salgının hem de o faiz artışının yoksullaştıracağı emekçiye nakit sosyal destek sağlamaktır.

  • Hep sermayeye destek, hep sermaye destek, yeter artık!

♦ Sigortalı işçilere İSF’den daha çok kaynak ayrılmalı, en düşük İSF ödeneği asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir. Ücretsiz izin uygulamasına son verilmeli, gelir kaybına uğrayan işçilere asgari ücretten az olmamak üzere ve ücretinin %80-90’ı oranında destek verilmelidir.

♦ Kayıtsız çalışanlara dönük özel bir nakit desteği uygulaması yapılmalı ve salgın döneminde kayıtsız çalışanlara ücret düzeyinde destek sağlanmalıdır.

♦ Salgın nedeniyle gelir kaybına uğrayan küçük esnaf ve bağımsız çalışanlara uğradıkları gelir kaybının makul bir oranında nakit desteği sağlanmalıdır.

♦ Asgari ücret, salgın döneminde pek çok ödeneğin kıstası haline gelmiş durumdadır. Asgari ücret artışı, salgınla mücadelenin sosyal boyutu için de önem arz ediyor. Pandemi koşullarında asgari ücret bu yönüyle de ele alınmalı ve geçim ücreti olmalıdır.

Bunlar yapılabilir. Bunlara kaynak ayrılabilir. Bundan daha fazlasını salgın döneminde Avrupa ülkeleri yapıyor.

  • Salgınla mücadelede bilimin ve sosyal hukuk devletinin gereği ile mücadele edilmelidir.