Dr. Ali Nejat ÖLÇEN
OSMANLI CİNAYETLER TARİHİ
- Din, bir ülkede siyasallaşır ve devletin yan kuruluşu olursa
o ülkenin tarihi cinayetlerin tarihine dönüşür.
Fatih Sultan Mehmet ile saltanatın korunması bahanesiyle veliahtların katledilmesi kurallaşıverdi. İslam’ın kutsal kitabında böylesi cinayeti öngören bir ayet var mı? Sadrazam İbrahim Paşa’nın bir gece yarısı Kanuni Sultan Süleyman’ın halvetinden çıkarken, kapı önünde cellatlara boğdurulması devletin yararı gereği miydi?
Örneğin Murat III Taht’a çıktığında beş kardeşini öldürtmüştü, bunlardan birisi
1 yaşındaydı. Üstelik Saray kırk gün matem tutmuştu. 1595’te Taht’a çıkan
Mehmet III’ün 102 çocuğundan 27’si kız ve 20’si erkek olmak üzere yaşamaktaydılar. Kardeşlerinden 19’unu boğdurtarak öldürttü, iki şehzadeden gebe kalan 7 cariyeyi de denize attırarak yaşamalarına vahşice son verdi. Sağ kalan şehzade Mahmut da
idam edildi. Taht’tan indirilerek öldürülen Selim III’ün (1807) kusuru neydi?
Osmanlı devletinde sanayi tesisleri kurulmasına öncülük eden ilk Padişah idi O.
Murat IV’ün kardeşi İbrahim, herhalde devletin yararı gereği ömrünü ölüm korkusuyla kafes içinde geçirmişti. İçkiyi yasaklamasına karşın, 28 yaşında alkol koması ile yaşamını yitiren Murat IV’ün kardeşi olan bu zihinsel özürlü İbrahim, Padişah olduğuna inanmadığı için, Kösem Sultan O’na Murat IV’ün cesedini göstermişti (yıl 1640).
Ölümden kurtulan şehzadelerin pek çoğu da kafes içinde ölüm korkusuyla yaşadıklarından, zihinsel geriliğe uğradılar, Mustafa I bunlardan biriydi. 1687’de
Taht’a çıkan Süleyman II de 40 yıl yaşamını kafes içinde geçirmiş, Osmanlı’nın
ilk yatalak padişahı olmuştu. Ancak 4 yıl dayanabilmiş, 22 Haziran 1691’de Edirne’de ölmüş ve cesedi buza sarılarak İstanbul’a getirilmişti. Ne gariptir ki, 7 yıl kafeste kaldıktan sonra 1695’te padişah olan Mustafa II, 22 Ağustos 1703’te Taht’tan indirilerek yeniden kafese konuldu 4 ay sonra da yaşamını yitirdi. 1703’te Padişah olan ve Lale Devri’nin çılgınlığını yaşayan Ahmet III de 1 Ekim 1730’da
Taht’tan indirilerek kafese kondu.
*********
Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi’nin 18.11.1922 günlü gizli celsesinde
haklı olarak:
- “Ali Osman’ı kabul etmek muhafaza etmek zaruretindeyiz. Bu ailenin içinde bizim aradığımız evsafı bulmak bugün için biraz müşküldür. Belki gençleri sureti mahsusada yetiştirdikten sonra evsaf ve sıfatı lazimeyi haiz insanlara tesadüf edilebilir. Fakat bugün bu ciheti hakikaten tetkik ve tahlil edecek olursak pek müşkül vaziyette kalırız.” demişti.
Çünkü Osmanlı ailesi yozlaşmaya (dejenerasyona) uğramış, devlet yönetimi için gerekli genetik özelliklerini yitirmişti. Hemen tümü çocukluk ve gençlik dönemlerini
ölüm korkusuyla kafes içinde geçirmişti. Örneğin ömrünü kafes içinde geçiren İbrahim, kardeşi Murat IV öldüğünde padişah olduğuna inanmamıştı.
Padişah olduğunda da Taht’tan indirildiğinde öldürülmesine kim karar vermişti?
Şeyhülislam!
İslam’ın kutsal kitabındaki hangi ayete göre bu cinayete karar vermişti?
Padişahların fetva ile vezirlerin ferman ile öldürülmeleri Osmanlı’nın temel
kuralı olmuştu. Sn. Zeki Kentel gibi “Türlüğe yakışır mı bu?” diyemiyorum.
- Padişahların hiçbirinin anası ya da karısı Türk değildi!
Ve de Türk sözcüğünü padişah ve vezirlerin ve de Saray erkânının kullandığına
kimse tanık olmamıştır.
- Hatta Türkçe konuşulmasını da yasaklamıştı bu Osmanlı.
Anadolu kılıç kullanarak o hanedana toprak kazandırmakla görevliydi ve kul ve kölesiydi Osmanlı’nın. Anadolu’ya çaktığı bir tek çivisine rastlayamazsınız.
Demokrasiye özlem duyan yurttaş olabilmişsek bu Mustafa Kemal Atatürk sayesindedir.
Kanuni Sultan Süleyman’dan, Akdeniz’de serbest ticaret izni alan Anthony Jenknson anılarında ondan “Büyük Türk” olarak söz eder. Kraliçe Elizabeth de serbest ticaret iznine el koyarak İngiltere’nin Levant Company’nin kuruluşunu öngören buyruğunda Mehmet III’ü “Grand Turk” olarak tanımlamıştı; yıl 1579.
Ne yazık ki, 434 yıl sonra Cumhuriyet Türkiye’sinde AKP iktidarı “Türk” sözcüğünü “ırkçılık” olarak yorumlayacak başbakan R.T. Erdoğan da “milliyetçiliği ayak altına aldığını söyleyecektir. Türk’lüğün Anayasa’dan çıkarılmasına ilişkin çabalara tanık olacağız. Bunun bir benzerine bir başka devlette rastlamak olanaklı mı? Kendi ulusunu yadsıyan bir siyasal iktidara hangi ülkede rastlanmıştır? İşte Alman Anayasasının 2’nci maddesi:
- Das Deutsche Volk bekennt sich darum zu unverletzlichen und veraeus-serlichen Menschenrechten..
Türkçesi: Alman Halkı dokunulamaz ve devredilemez insan haklarıyla kendini tanımlar.
O ülkede Anayasadan “Alman” sözcüğünü çıkarmayı önerecek kadar alçak ve hain birine rastlayamazsınız.
- Fransız Anayasasının ilk maddesi “devletin dilinin Fransızca “olduğunu
hükme bağlar.
Orada hiç kimse “devletin dili olur mu” diyemez. ABD senatosu ve Meclisinde
hiç kimse İspanyolca konuşmaya yeltenemez. O ülkenin ulusları katıksız milliyetçidirler. Milliyetçiliği ayak altına aldığını söyleyecek bir başbakana rastlayamazsınız.
Eğer söylerse O’nu kürsüden indirirler ve psikiyatri uzmanına gönderirler.
Dahası, dinin yasakladığı içkilere alışkanlık içinde yaşamını yitiren devlet adamlarına da rastlamak olanak dışıdır Osmanlı dışında. İçkiyi yasaklayan Murat IV‘ün kardeşi, alkolik olduğu için 28 yaşında yaşamını yitirmişti. Padişah Beyazıt, kardeşi
Sultan Cem’i yeşil bayrak altında yenilgiye uğratırken kendisi şarap düşkünü idi.
Bir toplantıda Gedik Ahmet Paşa’nın da şarap içmesini ısrarla istemiş ve ikisi de sarhoş olmuştu. Şölen bitmek üzereyken başarılı komutanlara cübbe dağıtıldı ve
Gedik Ahmet Paşa’nın kaftanı siyahtı. Bu, O’nun ölümüne karar verildiği anlamına geliyordu. İçeriye alınan çavuşlar Gedik Ahmet Paşa’yı çırılçıplak soydular ve dövmeye başladılar.
Sn. Zeki Kentel’e soruyorum : Bırakınız bunun Türk’ün ahlakına yakışmamasını,
İslamın hangi ayetine yakışıyor?
Mustafa Kemal Paşa’nın Osmanlı hanedanını ülkeden kovmasını Türk’e yakışır bulmamasına ilişkin iletisini bizlere göndermeden önce, Vahideddin adındaki bir
padişahın ülkeyi işgal eden düşmanın savaş gemisine sığınarak ülkeden kaçmasını Türk ahlakına yakışır buluyor mu?
- Yeryüzünde hiçbiri, Mustafa Kemal Paşa’nın gerçekleştirdiği devrimler kadar insancıl değildir.
Bunun bir benzerine rastlanamaz. Büyük Fransız Devrimi‘nde giyotinler işlemiş,
Louis XVI, önce tahtından indirilip hapsedilmiş ve 1792’nin 21 Ocak günü giyotin altında başı koparılmış ve Kraliçe Marie Antoinet’in de giyotin altında başı gövdesinden ayrılmıştı.
- Sovyet Devriminde Çar ailesi yok edilmiştir.
Osmanlı hanedanı canları bağışlanıp ülke dışına sürgün edilmişse,
Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti’ne müteşekkir olmalıdırlar.
Ayrıca Osmanlı hanedanının ülkemiz dışına atılmasına ilişkin yasa Millet Meclisi’nde kabul edildiği gün, Mustafa Kemal Paşa Çankaya’da idi. Hilafet’in kaldırılmasını ve Osmanlı hanedanının kovulmasını öngören yasayı Şeyh Safvet efendi
her ilden bir milletvekilinin katılımıyla hazırlamış ve Millet Meclisi’ne sunmuştu.
Şeyh Safvet efendi ve 52 milletvekilinin birlikte hazırladıkları yasanın 1 ve 2 . maddeleri şöyleydi:
Madde1- Halife hal’edilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumuna (kavramına) mündemiç olduğundan hilafet makamı mülgadır.
Madde 2- Mahlu’halife (Tahtından indirilmiş halife) ve Osmanlı Saltanatı münderisesi
(izi kalmamış) hanedanını erkek ve kadın bilcümle azası ve damatlar,
Türkiye Cumhuriyeti memaliki (toprakları) dahilinde ikamet etmek hakkından ebediyen memnunudur (sonsuza dek yasaklıdır). Bu Hanedana mensup kadınlardan mütevellit (doğan) kimseler Al-i Osman’dan addedilirler.
Büyük Millet Meclisi’nin oybirliğiyle kabul ettiği bu yasa için “Türk ahlakına yakışır mı?” türünde soru sormaya kimsenin hakkı olamaz.
- Devrime karşı çıkanlar yaşamlarını yitirmeyi göze almalıdırlar.
Tarihin diyalektiği böyle işler buna karşı çıkmaya hiç kimsenin gücü de yetmez.
Sn. Zeki Kentel herhalde Osmanlı Hanedanı’nın canını bağışlayan ve yurdumuzda kalmalarına izin vermeyen bu yasanın Meclis’te nasıl görüşüldüğünü ve Rize milletvekili Ekrem Bey’in neler söylediğini ve yasayı nasıl savunduğunu incelemeye vakit ayıramamış. Rize milletvekili Ekrem Bey, 24 Mart 1940 günlü o celsede bakınız
neler söylemişti:
Mektebi Harbiye’nin biliyorsunuz talimhaneye müteveccih (yönelik) mermer sütunlu mermer merdivenleri vardır. Bunun kapısından bakıyordum, mermer merdivenin aşağısında Sadaret (Başbakanlık) mevkisini işgal etmiş vükeladan (bakanlardan) birini, ferik (tümgeneral), rütbesiyle apoletleri ve mehabetli (görkemli) vücuduyla ve arkasında bütün yaverleriyle bir nefer vaziyetinde gördüm. Bu zat ve maiyeti mükellef bir arabanın önünde duruyordu. Tabii merak ettim, baktım. Bu, Sultan Hamid’in 14 – 15 yaşlarındaki şehzadelerinden biriydi. Bu levha bana derhal garip bir tesir yaptı. Çünkü bu çocuk
bir hiçti ve hiçbir evsafı olmayan bir insancıktı. O zaman bu çocuğa o hürmet, Sultan Hamid’in oğlu olarak yapılıyorsa, Hamid denilen adam, o canilerdendir ki, cinayeti yalnız Mithat Paşa gibi nice insanları mahvetmekten ibaret değildir. Sonra haber aldım ki,
5-6 yaşındaki çocuklar önünde de vükela-ı rical ve ekabir böyle el pençe divan dururlarmış. Saltanat devrildiği halde.
Sn. Zeki Kentel, görüyor musunuz o köhnemiş hanedanının yurt dışına atılmasındaki isabeti! Zaten Hanedan’ın yurt dışına atılmasını öngören yasayı Meclis’te savunurken “Hiçbir devlet iki başlı yönetilemez.” demişti.
Sn. Zeki Kentel, iletinizdeki bir tümceden Padişah Vahidüddin’in de sürgüne
gönderildiği anlamı çıkmakta. Hayır O, Valide Sultan tanımındaki karısını, İngiliz işgal güçlerinin komutanı General Harrington’a emanet ederek İngiliz savaş gemisine (Malaya adlı) sığınmıştır gizlice, gece yarısı firar etmişti. O’nun firar ettiği Millet Meclisi’nde açıklanırken, toplantı salonuna şu sözler yansımıştı:
Allah kahretsin! (17.11.1922, TBMM gizli celse).
Halife olan Padişahın firarına ilişkin soruyu ben soruyorum:
Türk ahlakına yakışır mı?
Tarihimizde bunun bir benzeri yoktur.
Zaten Türk olan devlet adamı bu denli alçalamaz, alçalmamıştır.
Saygılarımla.
(7.4.13)
Dr. Ali Nejat Ölçen
Kaynakça
1. TBBM, Gizli Celse zabıtları, cilt 1-4
2 .Y. İzzettin Barış, Prof. Dr. Osmanlı Padişahlarının Yaşamlarından kesitleri hastalıkları ve ölüm sebepleri, Bilimsel Tıp yayınları, Ankara, 2002
3. Ali Nejat Ölçen. Kendini Yokeden Osmanlı, İmaj Yayınevi, Ankara, 2. baskı, 2008.
4. Joseph von Hammer. Osmanlı Devleti Tarihi. Çev. Mehmet Ata, Milliyet mtb., İstanbul, 1966, cilt 1 ve 2.