Etiket arşivi: Mekteb-i Mülkiye-i Şahane

Mekteb-i Mülkiye-i Şahane

Aralık 11, 2022
(AS: Kısa bir katkımız yazının altındadır..)


Mekteb-i Mülkiye-i Şahane iyi bir okuldu.
Kendine göre eğlenceli ve modern bir havası vardı.
Devlet hayatımızda bilhassa milletvekilliği ve bakanlıkları dolduran değişik görüşten Mülkiyelilerin aklıselim etrafında birleştiğini gördük.
Böyle bir mektebin; devlet aygıtının çalışması için de ne kadar önemli olduğunu anladım.
Mülkiye gibi bir okulun, üniversiteden çok Fransa’daki Grandes écoles gibi ayrı bir ünite olarak düzenlenmesi gerekir.

4 Aralık Pazar günü, Mekteb-i Mülkiye-i Şahane’nin (Siyasal Bilgiler Fakültesi) 163. kuruluş yıldönümüydü. “Mülkiyeliler Tarihi” adlı kocaman biyografik eserin ve mekteb tarihinin yazarı Ali Çankaya’dan beri Uygur Kocabaşoğlu da ben de üzerinde ısrarla dururuz.

Mektebin kuruluş tarihi yanlıştır; 1859’da çoktan kurulmuştu. Zira 1858’e tekabül eden tarihte muallim tayinlerinden kaydedilmiş.

Mektebin yeri de belliydi. İlk önce mevcut bakanlıklardan birinin içinde iki odada (Maarif-i Umumiye) kurulmuştu. Sonra bilinen başka binalarda ve Yıldız’da bugünkü üniversite sahasında devam etti. İdareci; yani mülki amir, maliye müfettişi ve diplomat yetiştirmek için düşünülmüştü.

Mekteb-i Mülkiye-i Şahane
Yıldız Sarayı’nın, Mülkiye’ye ev sahipliği yaptığı döneme ait bir fotoğrafı.

BAŞARILI OLANLAR KADROYA ALINDI

1878 Aralık’ında Sultan II. Abdülhamid’in fermanıyla Sultani bir mekteb derecesinden (seçkin lise) yüksek tahsil veren bir okula çevrildi. II. Abdülhamid, Mülkiye mezunlarına önem veriyordu. Yıldız Sarayı’ndaki kadrolara her zaman mektebin derece ile mezun olanları almıştır. Şunu da söyleyelim; diğer nezaretlerde hissedilen hafiyelik ve sansür havası tabiatıyla Yıldız Sarayı’nda mabeynde yoktu. İsmail Müştak (Mayokan) üstadın hatıratında bu çok açıktır.

Mülkiye 1936’da Harbiye ile birlikte Ankara’ya nakledildi.

Cebeci Çayırı’nda sonradan kurulan Devlet Konservatuvarı, eski Adliye Bakanlığı’nın içinde yer alan eski Hukuk Mektebi’nin nakliyle birlikte Cebeci semti başkentin irfan muhiti olarak teşekkül etti. Mülkiye talebesinin opera ve temsillere gitmesi, konser dinlemesi, mektebte adab-ı muaşeret kurallarına uygun olarak garsonların yaptığı servisle öğlen ve akşam yemeklerini yemesi usuldendi.

Mekteb-i Mülkiye-i Şahane
1936’da İstanbul’dan Ankara Cebeci’deki binasına taşınan okulun kampusu 1940’lı yıllarda böyle görünüyordu.

Vakti zamanında 40-50 kişinin alındığı okul 1983’ten sonra bütün sınıfların 1. sınıftan itibaren sekiz bölüme ayrılması gibi manasız bir sisteme döndü. Mülkiyeliler ilk iki sınıfı bir arada okur; sonra maliyeci, diplomat ve idareci şubelerine ayrılırlardı. İyi bir okuldu. Kendine göre eğlenceli ve modern bir havası vardı. Zira arkasından gelen yıllar mutlaka hayatlarının zor bir dönemidir.

Türkiye’nin kasabalarında ve vilayetlerinde, Maliye Bakanlığı’nda ve taşralarda teftişle geçen bir ömür veya yurtdışında diplomasi hizmeti bizde çok kişinin sandığı gibi çok keyifli bir meslek değildir.

ÖZEL SEKTÖRE YÖNELİK DEĞİLDİ

1950’lilerden sonra mezunları yavaş yavaş özel sektöre kaymaya başladı. Ama Mülkiye hiçbir zaman Türkiye’nin gelişen özel sektörüne yönelik bir okul olmadı. Kontrolcü devletin elemanı olmayı tercih etmişlerdir. Bu aynı zamanda bir zihniyet meselesidir.

Yorucu hayatlarının neticesini çok tuhaf bir olayla hatırlıyorum; 2005 yılında yaptığımız bir “ihtiyarlar, İnek Bayramı”nda gördük. İhtiyar dediğime bakmayın, henüz “60 yaşın altında olan” 67, 68, 69 mezunlarıyla yapılan bir İnek Bayramı’ydı. Bazılarını bildiğimiz, bazıları bizi şaşırtan haberlerle genç, sağlıklı meslektaşlarımızın, daha doğrusu okullu kardeşlerimizin yıllar önce aramızdan ayrıldığını gördük. Mülkiye’den sonra Maliye Bakanlığı’nda çalışırken Tıbbiye’ye giden ve mezuniyet töreninde bulunduğum Nursun bunlardan biriydi. Yakışıklı Kaymakam Erşan bir kazada vefat etmişti. Paris’te oturduğu ucuz apartmanda havagazı zehirlenmesiyle ölen Cengiz, muhtemelen gerilimli hayatın devirdiği Osman Tokcan... Geç İnek Bayramı’nın tertipçisi Macit “Oğlum, telefatımız %15” dedi. Aç ve çıplak okuyanımız yoktu; burslar devrine göre yeterliydi. Zaten çok fakir ailelerden gelenimiz de pek yoktu. Bana kalırsa okulun gaddar imtihan sistemiyle başlayan endişelerle dolu hayat; mezuniyetten sonra daha da sıkıntılı olarak devam etmişti.

Devletin hizmetkârı olmak; eğer doğru çalışırsan fevkalade önemlidir. Adliye’de ve idari yargıda çalışan yargıç arkadaşlarımız hakkında kötü bir şey duymadım. Dışişleri Bakanlığı’nda her zaman belirli bir portreyi temsil ettiler. Vilayetlerde Mülkiyeli kaymakam ve vali muavinlerinin sendeleyenlerine rastlamadım. Ben rastlamadıysam kimse de rastlamamıştır.

Doğrusu sağ sol kavgası sırasında jandarma nezaretinde aşağıda Taş Oda denen yerde imtihana giren ülkücülerden ileride devlet hayatında ayrım yapan, yolsuzluğa adı karışanını da duymadım. Daha da ilginci bu öğrenciler, “İmtihan kâğıtlarımızı okuyan solcu diye bildiğimiz hocaların hiçbirinin tarafgir gadrine uğramadık” dediler.

Devlet hayatımızda bilhassa milletvekilliği ve bakanlıkları dolduran değişik görüşten Mülkiyelilerin aklıselim etrafında birleştiğini gördük. Böyle bir mektebin; devlet aygıtının çalışması içinde ne kadar önemli olduğunu anladım.

ÖĞRENCİ SAYISI AZALTILMALI

* Bugün okulun öğrenci sayısı çok fazla artmış; bunun azaltılması gerekir.

YÖK bazı yerlere çok müdahale ediyor; hukuk fakültelerine, hatta talebe sayısına müdahale etme hakkı olmayan Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne bile müdahale ediyor. Bir an evvel usulünce koordinasyon görevini yürütemeyen bu kurumun kaldırılmasına artık kani oldum. Yüksek öğrenimi örgütleyen ve düzenleyen bakanlıklar başka ülkelerde var. Ama YÖK gibi nerelere gideceğini bilemeyeni yok. Bundan dolayı o organı da suçlayamayız. Birine doğru pusula verilmediyse ne olabilir ki.

  • Mülkiye gibi bir okulun, üniversiteden çok Fransa’daki Grandes écoles gibi;
    yani école Sciences Politique, École normale supérieure gibi
    ayrı bir ünite olarak düzenlenmesi gerekir.

Bunun sadece idari, iktisat ve diplomasi ilmi için değil, devlet hayatı için önemi de ortadadır. Verdiğim Fransa örneğinin dışında, Rusya’da 1930’larda kurulan MGİMO (Milletler Arası İlişkiler Moskova Devlet Enstitüsü) gibi kurumların varlığı ve etkinliği buna delildir. İnsanlar Manchester’ da siyaset bilimi okuyor, MGİMO’ya müracaat edip tahsile devam ediyor. Sovyetler Birliği’nde çok şey eskidi ve değişti; yeni Rusya’da MGİMO değişmeden kaliteyi koruyor.

Mülkiye de çok uzun zaman böyleydi; halen de çabalıyor.
O zaman gelin elinden tutalım.
Bu, imparatorluktan kalma milli bir kurumumuzdur.

==================================================
Dostlar,

Sayın Ortaylı’ya, çooook kıdemli ve saygın bir Mülkiye hocası olarak yazdığı bu önemli yazı için çok teşekkür ederiz.

Yazının gereğinin yapılması ve “Mülkiye” nin özel bir yasal statü ile özellikle desteklenmesi ulusal çıkarlarımız gereğidir.

Ya 2547 sayılı yasa içinde özel maddelerle düzenleme ya da ayrı bir özel yasa ile.

Sevgi ve Saygı ile. 11.12.22

Dr. Ahmet Saltık
Mülkiye – 2016

SBF Dekanı Prof. Yalçın Karatepe : Mücadele toplumla iktidar arasında

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (nam-ı diğer Mekteb-i Mülkiye!) dekanı Sayın Prof. Dr. Yalçın Karatepe ile Cumhuriyet Pazar ekinde bir söyleşi yer aldı.
Sayın Karatepe çok net ve yerinde saptamalarda ve zarif uyarılarda bulunuyor.
İlgililerinin okuması ve dikkate alması gerek.

Bu tür kurumlar, gelişmiş ülkelerde devlet yönetiminin göz bebeğidir. Çünkü oralarda “derin devlet” dedikleri aslında bir “devlet aklı” dır. Rasyonel kamu yönetiminin gereği olarak, devletin açık desteğiyle “mükemmeliyet merkezi” durumuna getirilen bu bilim yuvaları, Devletin -devlet aklının- hep ama hep, sıklıkla danıştığı yerlerdir.

Mülkiye Mektebi Osmanlı döneminde 1859’da kurulmuştur. 154 yaşında köklü bir kurumdur.

Siyasal Bilgiler Fakültesi, diğer bir deyişle MÜLKİYE  Türkiye’de, Siyaset Bilimi, Maliye, İktisat, Kamu Yönetimi, İşletme, Çalışma Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler alanlarında yüksek öğrenim sağlayan en köklü kurumdur. www.politics.ankara.edu.tr resmi web sitesinde şu tanıtım dizeleri yer almakta :

  • “Fakültemizin kuruluşu ve gelişmesi yüz yıldan uzun süredir devam etmekte olan ülkemizin modernleşme ve batılılaşma hareketiyle yakından ilgilidir.Toplumsal reformların başlamasıyla birlikte , yönetim anlayışının, yapılmakta olan reformlara uyum sağlaması, siyasi ve idari kurumların etkinliğini arttırma ihtiyacları, çağdaş standartlarda idarecilerin yetiştirilmesini gerekli kılmıştır.
  • Fakültemiz bu ihtiyacı karşılamak üzere, 1859 yılında İstanbul’da bir meslek okulu olarak kurulmuş ve kuruluşundan itibaren bir dizi değişikliğe uğramıştır. Kuruluşunda Mekteb-i Mülkiye-i Şahane adıyla İç İşleri Bakanlığına bağlı bir kurumken, 1918 yılında adı Mekteb-i Mülkiye olarak değiştirilmiş ve
    Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1936-1937 öğretim yılında, Atatürk’ün isteğiyle Ankara’ya taşınarak adı Siyasal Bilgiler Okulu olmuş ve öğretim süresi dört yıla çıkmıştır. 23 Mart 1950’de 562 sayılı yasa ile Ankara Üniversitesi çatısına girerek adı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi olmuştur.”

Bu seçkin (güzide) kurum, köklü bir geçmişe ve geleneğe sahiptir. 100’ü aşkın akademik insangücü (öğretim üyesi) olarak ise 6 bölümü ile neredeyse bir Politik Bilimler Üniversitesi kapasitesine sahiptir.

Üniversite sınavlarında son yıllarda ilk 9 bin içinden öğrenci almaktadır.
1,7 milyon başvuru hesaba katılırsa, ilk yüzde yarımlık dilime girmek gerekmektedir.

Son 10,5 yıllık AKP kabusu sayılmazsa, Mülkiye hemen hemen her iktidar döneminde Kabineye üye vermiştir.

Bu kurumların saygınlığını zedeleme girişimler ancak o eylem sahiplerini küçültür ve ülkeye zarar verir. “Devlet aklı” ile davranarak adında “Mülkiye” (Devlet – Ülke) olan bu kurumdan yararlanmak gerekir.

Sayın Karatepe’ye net saptamaları için teşekkrür borçluyuz.

Bir de eleştirimiz olabilir mi?

“Siyasal Bilgiller Fakültesi” adı bizce hatalıdır.

“Bilgi” nin değil “Bilim” in fakültesi olur.

Salt “Bilgi” okutulacaksa orası meslek okulu olur, bir bilim yuvası olmaz.

Yurtdışındaki örnekleri de “Political Sciences”, “Politik – Siyasal Bilimler” dir.

Bu hususun, Sn. Prof. Karatepe dostumuzun dekanlığı döneminde bir çözüme kavuşturulmasının yerinde olacağını düşünüyoruz.

Söyleşi aşağıda…

Sevgi ve saygı ile.
20.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================================

Cumhuriyet Pazar Dergi 16.06.2013
Mücadele toplumla iktidar arasında!Türkiye’deki yükseköğretim kurumları içerisinde, muhalefetin odağı olan fakültelerden Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr.Yalçın Karatepe,
Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak;

  • “Meydanlara dökülüp özgürlük talebinde bulunanların bir ideolojisi var.
    Daha demokratik, daha özgür, kimsenin kimseye müdahil olmadığı bir
    Türkiye ideolojisi..” değerlendirmesini yaptı.

Karatepe, olaylarda hedefe polisi oturtmanın doğru olmadığını belirterek
“Mücadele toplumla
iktidar arasında. Hedefte iktidar var.” dedi. Üniversite gençliğini bekleyen bir sorun olarak yerleşkelere polisin yerleştirilmesi planı ile ilgili olarak da Karatepe, “Rektörlüklerin ilk duyumda polise başvurması, iktidarın, polisi üniversitelere sokmak planını doğurdu. Çünkü üniversiteler belalı yerler olarak gösterildi.” dedi ve ekledi:

“Çok açık ve net söylüyorum, kaos çıkar.”

Üniversiteler içindeki iktidara, öğrencileri ve öğretim elemanları ile birlikte muhalefeti ile bilinen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe ile iki haftadır sokaklarda olan üniversite öğrencilerini, gençlik muhalefetini, hükümetin gençler üzerinden toplumu şekillendirmeye çalışmasını, alkol yasaklarını ve “üniversitelere polisin girmesi”ne ilişkin tartışmaları konuştuk. Karatepe’nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

– Farklı görüşlerdeki gençlerin bir araya gelmesini ve sokağa çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? “Sokaktakilerin ideolojisi yok” tezine katılıyor musunuz?

– Aslında meydanlara dökülüp özgürlük talebinde bulunanların da bir ideolojisi var.
Daha demokratik, daha özgür, kimsenin kimseye müdahil olmadığı bir Türkiye ideolojisi. Özgürlükten yana olma ideolojisi. Şimdiye kadar görmediğimiz derecede bir “tek karar vericili bir sistemin” yaşanıyor olması Türkiye’de büyük kitleleri inanılmaz derecede rahatsız ediyordu. Yaşam tarzından tutun da eğitim standartlarına varıncaya kadar
her konuda bir kişi karar verdi. İstanbul’da bir yere yapılacak bina konusunda Başbakan görüş beyan eder mi? Bu sadece görüş beyan etme değil, müdahil olma anlamı da barındırıyor. İnsanlar da buna doğal olarak tepkilerini gösteriyor. Ümit ederim ki,
daha demokratik bir ülke olma yolunda önemli bir katkı sağlar. İnsanlar sokakta inanılmaz zor koşullarda taleplerini dile getirmeye çalışıyorlar.
Umarım çekilen bu eziyetin Türkiye’ye bir katkısı olur.

– Bu polisin gençlerle çatışması mı, toplumsal bir çatışma mı?

– Gösteriler Türkiye’ye yayılmış olmasına rağmen, çok şanslıyız ki, toplumsal bir çatışma ortamı söz konusu değil. Çatışma şu anda iktidar ile göstericiler arasında. İktidarın
ön plana sürdüğü grup maalesef güvenlik güçleri. Çatışma güvenlik güçleri ile göstericiler arasında değil. Bu mücadele toplum ile iktidar arasında. Ben polisleri mücadelenin bir tarafı gibi görmenin doğru olmadığını düşüyorum. Verilen görevi
yerine getirmeye çalışan insanlar. Ben inanıyorum ki, büyük çoğunluğu, evlerine gittiklerinde yaptıklarının içine sinmediğini düşünüyorlar, üzüntü duyuyorlardır.
Oradaki insanlardan çok farklı kaygıları yoktur. Büyük çoğunluğunun hayatlarına müdahale edilmesi, geçim sıkıntısı, eğitim gibi kaygıları vardır. Hedefe polisi oturtmamak lazım, burada hedefte iktidar var.
.
– Tüm politakaların gençlik üzerinden yürütülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toplumun tamamı şekillendirilmeye çalışılıyor.
Sesini çıkaranın sesi bastırılmak isteniyor.
Bu anlamda tüm muhalefet odakları dağıtıldı.
İktidarın karşısında bir tek üniversiteler kaldı.
Kendine özgü yapısı ile, soran sorgulayan tavrı ile üniversiteler bunu yapmak zorunda. Gençlik her şeyi eleştirir. Her şeye karşı çıkar. Kafasına yatmayan her şeyi herkesle tartışır. Zaman zaman sert tartışmalar da yaşanabilir. Burada yalnızca şiddet kullanılıp kullanılmadığına dikkat etmek gerekir. Bu tabii ki ince bir çizgidir. Ama “eleştirme!” demek, “sorma!” demek, “tartışma!” demek onları daha fazla alevlendirir.
Bu onların yapısında vardır. Üniversitelerdeki öğretim elemanları da aynı şekilde.

– Üniversitelerdeki çatışmaları nasıl engellemek gerekir?
Yönetimler olaylara karşı nasıl tavır alıyor?

– Şiddete, görüşünü karşındakine şiddetle kabul ettirmeye engel olmak gerekir.
Ama üniversiteler ilk defa gerilmedi. Türkiye’de geçmiş yıllarda çok daha büyük olaylar yaşandı. Ben o zaman da Mülkiye’deydim. Değil üniversitelerde özel güvenlik görevlisi polis bile olmazdı. Yalnzıca bir olay olduğunda, yönetim polisi çağırırdı. Onun dışında polis zaten sokaktaydı. Ama üniversiteye polisin girmesi, polisin üniversitede sabit kalması gibi bir durum kesinlikle sözkonusu değildi. Ki bu, çok daha büyük çatışmaların, büyük olayların yaşandığı bir ortamda geçerliydi.

Rektörlüklerin bir olay olduğunda üniversitenin kapısına ya da yerleşkenin içine
polisi çağırma yetkisi var. Ama benim değerlendirmem, rektörlükler bu haklarını kullanmakta çoğu zaman aceleci davrandı. En ufak bir duyum aldıklarında, hemen polise başvurdular. Hiç bekleme, görme ondan sonra değerlendirme ihtiyacı duymadılar.
Polis ne zaman kampus içine girse olaylar büyüdü. Bu bir sarmal.
Üniversiteye polis çağrılırsa olaylar büyür, sürekli bir olay ihtimali doğar,
sonra yine polis çağrılır. Rektörlüklerin ilk duyumda polise başvurması, iktidarın polisi üniversitelere sokmak planını doğurdu. Çünkü üniversiteler belalı yerler olarak gösterildi. Halkın üniversiteleri sürekli olay çıkan bir yer olarak görmesine yol açıldı. Olması gerektiği kadar, yani şiddete varmayan, eleştiriye tartışmaya izin verilmedi. Öğrencidir bu. Pankart açar, slogan atar, her türlü tartışmayı yapar. Hemen polisi çağırmamak gerekirdi.

  • Hükümetin polisi üniversiteye getirme konusundaki planı gerçekleşirse,
    çok açık ve net söylüyorum, kaos çıkar.

Öğrencilerin polise yönelik bir tepkisi zaten var. Üniversitenin içinde, üniversitenin yönetim organlarına bağlı olmayan, üniversitenin yönetim organlarından talimat almayan bir yapının olması üniversite özerkliği açısından da sorun çıkarır. Zaten ne kadar özerk?

  • Polisin gelmesi ve tümüyle kampus dışından talimat alması, tekrar söylüyorum kaos çıkarır. Özellikle, daha tartışma aşamasında olmasına karşın,
    kampusa bir karakolun kurulması, zaten tepkili öğrencinin her dakika polisle
    veya karakolla karşı karşıya kalması durumunda öğrenci çok büyük tepki gösterir. Öğretim elemanları olarak biz de tepki gösteririz.

– Üniversite yönetimi olarak engel olmak mümkün değil mi?

– İktidar, 10 yıldır yapmak istediği hiçbir şeyi tartışmıyor. Olması gerekenleri, buna kafa yoranlara sormuyor. Yalnızca yasal gücüyle şekil veriyor. Bu durumda öğretim elemanı olarak yapılması gerekenleri elbette ki yapacağız. Çalıştaylar yaparız, bildiriler yazarız ama dikkate alınıp alınmayacağı konusu kuşkulu.

– Yani örneğin, İçişleri Bakanlığı, sizden karakol için yer tahsisi başvurusunda bulunacak.

– Karakol konusu tartışmalı, doğrudan karakol olacağını sanmıyorum. Ama polislerin konuşlanacağı bir yer bile olsa, bu çok büyük tepki yaratır.

– Gençler fazla bölünmedi mi? Kollektifler var, partilere bağlı olanlar var,
çok sayıda örgütlenme var, tek bir sesin çıkması açısından?

– Çok bölünmüş olabilirler. Ama zaten olması gereken bu değil mi?
Öğrenciler istediğini düşünür, en uç fikirlere de varabilir, öğrenci sayısı kadar düşünce biçimi farklı görüş olabilir. Ama zaten mesele, Türkiye’de hiçbir yerde farklı görüşlere
yol açılmaması. Farklı düşünenin, farklı konuşanın, farklı inançları olanın normal görülmemesi. Hiç kimseye hoşgörü yok.

file:/Users/apple/Desktop/dergi/in/16PD03/%2016%20HAZIRAN%202013:YALCIN:DYALCIN3.jpg
SİNAN TARTANOĞLU

Üniversite ve muhalefetinin odak noktalarından Mekteb-i Mülkiye’nin dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, olaylarda hedefe polisi oturtmanın doğru olmadığını belirterek,

“Mücadele toplumla iktidar arasında. Hedefte iktidar var.” dedi.