PROF. DR. ÇAĞATAY GÜLER
HALK SAĞLIĞI UZMANI
Özgür toplumlarda herkesin görüş ve fikirlerini iletme, her türlü bilgiyi paylaşma hakkı vardır. Buna ifade özgürlüğü denir. İnsanların birbirini anlaması bu yolla sağlanır. Siyasi muhalefet, kültürel etkileşim, toplumun bilgilenmesi, yaratıcılık, ilerleme, karşılıklı görüş alışverişi ve bireylerin kişiliğinin gelişimi için temeldir. Hoşa giden, zararsız kabul edilenlerin yanı sıra başkalarını kızdırabilecek, rahatsız edebilecek görüşler ve ifadeler de buna dahildir.
İfade özgürlüğünü ortadan kaldırmak isteyenler bunu güç kullanarak ve yasadışı kılarak yapmaya çalışırlar. Toplantılar, mitingler ve gösteriler için getirilen izin isteme kuralı bile istismar edilerek salt engelleme amacıyla kullanılır. Oysa A. Camus’ye göre “Özgürlük daha iyi olabilme fırsatından başka bir şey değildir.”
YOZ SAPTIRMALAR
Yargıç William Orville Douglas,
- “İfade özgürlüğünün en önemli yanı öğrenme özgürlüğüdür.
- Eğitim bütünüyle sürekli bir diyalogdan, ufuktaki her problemi izleyen sorular ve yanıtlardan ibarettir.” demektedir.
Bu soru ve yanıtlar kimilerince söylenmesi, işitilmesi ve duyulması istenmeyen, sıkıntı verici ve aykırı sayılabilir. 17 Şubat 1600 tarihinde Engizisyon (mahkemesi!) kararıyla Roma’da yakılarak öldürülen İtalyan filozof, rahip ve gökbilimci
- Giordano Bruno şöyle diyordu:
- “Ne gördüğüm gerçeği gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesine hedef olarak yaşadım.”
“Sansür” özgürce konuşma ve ifade etme yani iletişim hakkını ortadan kaldırmayı amaçlar. Başta yazılı sonra görsel basını, zamanla tüm boyutlarıyla sosyal medyayı hedef almıştır. Yasalardaki belirsiz ifadelerle karar, “mahkûm etmeye azmettirilmişlerin” “mantığına” bırakılmıştır. Böylelerinin mantığının “Kör bir adamın, sağır bir adama, saçlarına yapıştığı kel bir adamın peşinden koşan belden aşağısı felçli birini gördüğünü söyleyen bir dilsiz” olduğu söylenir. Mahkûm edilmesi emredilen, uslamlama (muhakeme) yerine yoz saptırmalarla mahkûm edilecektir.
YILDIRMA SÜRECİ
Güncel sansür düzenlemelerinin satır aralarında McCarthy’ci eylemlere altyapı oluşturulmaktadır. Joseph McCarthy 1950’li yıllarda kamuya mal olmuş, ünlü birçok kişiyi değişik mantık saptırmalarıyla “komünistlikle” suçlayarak çok büyük bir korku dalgası yarattı. Onlara “Bizim varsaydığımız ama var olmayanın, olmadığını kanıtla bakalım” deniyordu. Herhangi bir kanıt olmadığı halde suçlanan bu kişilerin, olmadıklarını kanıtlayamamaları “suç delili” sayıldı. Bu durum, dayanaksız suçlamaların “güçlü birer kanıt” gibi algılanmasına yol açarak birçok masum insanın hayatını ve itibarını (yaşamını ve saygınlığını) mahvetti. İhanetler, iftiralar, “İsim ver kurtul” işkencelerinin yarattığı paniklemeler, yalancı tanıklıkların yarattığı burgaç neredeyse bütün insani ilişkileri darmadağın etti.
Güç sahipleri öfkeli bir yıldırma süreci başlatırken, işlerine gelmeyen “tezlerin” bilimsel “karşıtezlerini” bile baskıladıklarının farkına varmazlar. “Düşüncenin katma değeri” sayılan “diyalektik süreci” öldürürler. Böylece düşünsel ve bilimsel gelişmeyi, nitelik artışını engelleyen kötü bir yozlaşmayı tetiklerler.
- Eleştirel düşünce suç olur.
- Yerleşecek linç kültürü ülkeleri hapishaneye çevirir.