Etiket arşivi: “Keban’a dönmesin vuracağız!”

Ali Rıza AYDIN : Seri cinayetlerin katili

Seri cinayetlerin katili

portresi


Ali Rıza AYDIN

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ali-riza-aydin/seri-cinayetlerin-katili-132044, 8-9 Ekim 2015

(AS : Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

Bazen, beyin sözcüklerle barışık olmaz, parmaklar klavyeye uzanmak istemez. Bahçelievler katliamının yaşandığı, Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 gencin canlarına hunharca kıyıldığı 8-9 Ekim 1978’in yıldönümleri de böyle günlerden… Ne yazık ki, böyle günler çoğalıyor. Geçmişte kıyılan canları düşünürken, yüzlercesi, binlercesi yığılıyor. 2015’in Suruç’u daha çok yeni… Sürdürülebilir kılıyorlar katiller marifetlerini, örgütlü ve planlı olarak. Yaşamımızın her anında bir yenisini koyuyorlar önümüze, geçmişi unutturmayı da becererek…

Dünya savaşlarından derslerini öğrenmiş sömürü düzeni, artık tüm zaman dilimlerini seri cinayetlere, katliamlara ve savaşlara paylaştırıyor. Bir gün dünyanın bir köşesini kullanıyorlar, ertesi gün bir başka köşesini. Bir gün yaşadığınız yurdun bir köşesinde kıyılıyor canlara, ertesi gün bir başka köşesinde… Maşa katiller, bin bir yöntemle hem öldürüyor, hem de gerekçeler kılıfını kullanarak gerçek katili gizliyorlar. Gerçek katil, seri cinayetlere devam ediyor. Bir kısmına iş kazası dedirtiyor, bir kısmı görev gereği gerçekleşiyor. Yeni gerekçe ise sağlam; kimin canına kıyılacaksa teröristtir, cana kıyılacak her olay da terör

  • Terörü siz yaratır, teröristi siz besler, sonra da “mücadele” diye diye siz çökersiniz halkların üzerine…

Terör bahanesiyle insanları yollara döker, göç yollarında ölüme terk eder sonra da “mülteci hukuku” ve “yardım” nutukları atarsınız. Terör öylesine sağlam ve kanıksatılabilir bir gerekçedir ki, susturursunuz yüreği yananları ve geniş kitleleri, gerçekleri gizleyerek… Ve donatırsınız güvenlik güçlerinizi, hukuku da arkanıza alarak. Ve de görevlendirirsiniz en yetkili ağızlardan yandaşlarınızı… Söz konusu devletlerse eğer çıkarsınız NATO’nuzla ortaya… Ya şiddet uygularsınız ya da hukuk ve yargı aracılığıyla toplumsal davalar yaratarak tutuklar, yıllarını yok edersiniz insanların. Bulursunuz bir gerekçe ve hemen üzerine giydirirsiniz hukuk kılıfını. Yakarsınız, yıkarsınız, yaralarsınız, can alırsınız… Seri cinayetlerinize devam edersiniz.

Cinayetlerinizi ve katliamlarınızı meşru göstermek için her yolu denersiniz.
Meşru gözüksün ki, 1978 Ekiminde, planlı şekilde bir evin içine dalıp yok ettiğiniz
7 dinamik, üretken, aydın, devrimci, sosyalist gencin katliamı gibi olmasın cinayetleriniz.
Meşru gözüksün ki, kendinizi temize çıkarmak için maşa olarak kullandığınız katilleri hukuk ve yargı marifetiyle kurtarma zahmetine katlanmayın.

  • Sen ey sermaye düzeni, sen ey etnik ve dinsel her türlü gericiliği yanına alıp
    sömürme avına çıkan, zulümlerin kaynağı sermaye düzeni:

– Cinayetlerine hangi kılıfı bulursan bul,
– kimlerin ellerine silah verip örgütlersen örgütle,
– kimleri devasa donanımlı terör örgütleri haline getirirsen getir,
– kimleri etnik ve dinsel görüntü altında savaştırırsan savaştır,
– kimleri insanları yerlerinden yurtlarından etmeleri için kışkırtırsan kışkırt,
– kimleri patron yapıp iş cinayetlerini maşalarının üzerine yıkarsan yık,
– kimleri cinsel açlığa terk edersen et,
– kimleri devletlerin yönetimine oturtursan oturt,

hukuka ne kadar takla attırırsan attır, hangi yolları denersen dene…
Seri cinayetlerin katili sensin…
Senin sömürü düzeninin yaşaması için işleniyor cinayetler… Senin emperyalist emellerin için çıkarılıyor savaşlar… Senin sömürü düzenin besleniyor eşitsizlikten, adaletsizlikten, zulüm ve şiddetten… Sen üretiyorsun silahları, sen besliyorsun gericiliği…
Sen sömürüyorsun, sen eziyorsun… Faşizmi sürekli hale sen getiriyorsun…
Sen korkuyorsun sınıfının yok edilmesinden…

Öylesine korkuyorsun ki, Bahçelievler 15. Sokaktaki eve daldıklarında, “böyle devrimcilik mi olur, evde bir silah bile yok” diye şaşıran maşalarına kıydırıyorsun

Serdar Alten’i,
– Latif Can’ı,
– Faruk Ersan’ı,
– Efraim Ezgin’i,
– Salih Gevenci’yi,
– Hürcan Gürses’i,
– Osman Nuri Uzunlar’ı…

Evet, onların evinde silah yoktu ama her biri birer silahtı beyinleriyle, yürekleriyle, bilimsel sosyalizme ve sınıfsal mücadeleye inançlarıyla… Ve sen hâlâ seri cinayetlere, katliamlara, savaşlara, faşizmin türlü renkleriyle, zulmünün ve katliamlarının senaryosunu değiştirerek devam ediyorsun… İşçi sınıfından, sömürdüğün halktan korkun devam ediyor çünkü…

Ey sömürü düzeni, ey seri cinayetlerin katili                :  

Maşa katillerin ne kadar cezasız bırakılırsa bırakılsın, emir erlerin hukuk tarafından ne kadar koruma altına alınırsa alınsın, devlet gücünü ne kadar kullanırsan kullan, demokrasi perdesinin arkasına ne kadar saklanırsan saklan,  cezasız kalmayacaksın. Her kıydığın can, arkasına binleri, yüzbinleri, milyonları alarak seni yok edecek… Tarihin çarkı geri çevrilemeyecek

Behice Boran’ın, 1978 katliamının 1. yıl anmasında dediği gibi, ne “ölenler geçmişe”, ne de “mücadele bayrağı uzlaşma hesaplarına” teslim edilmeyecek.

====================================

Dostlar,

Çok değerli dostumuz, Anayasa Mahkemesi’nin önceki yazanakçılarından (raportör) Sn. Ali Rıza Aydın‘ın, her sözcüğü hatta hecesi büyük acıyla kavrulmuş haykırışı, isyanı ve devrimci direnci yukarıdaki yazıda olduğundan daha başarılı dökülebilir miydi yazıya??

Biz, Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’li gencin alçakça katledildiği 8-9 Ekim 1978’de Keban’da hekimlik meslek yaşamımızın ilk görev yerinde idik. Cumhuriyet gazetesini alıp okumak bile Demirel’in başbakanlığındaki MC döneminde ciddi risk idi. Bize de somut ölüm tehditleri yağıyordu. Oysa hiçbir ayrım yapmaksızın ilçe halkına, gece-gündüz demeden özveriyle sağlık hizmeti sunuyorduk 2 hekim olarak. Nitekim 1 ay kadar sonra Hacettepe’de Toplum Hekimliği / Halk Sağlığı uzmanlık eğitimine (ihtisasa) başlamak üzere ilçedeki görevimizden ayrılmıştık. Ölüm tehditleri,

  • “Keban’a dönmesin vuracağız!” kertesine erişmişti!Emniyet Başkomiseri olan babamıza (Halis Zeki Saltık) konuyu açmıştık. İlçeden ayrılmak üzere gelişimizde bize adeta yakın koruma olarak İstanbul’dan gelerek eşlik etmişti. Eşyalarımzı toplarken kapıda güvenlik görevlisi idi!Ne yazık ki 2 yıl kadar sonra İstanbul’da görevi başında girdiği bir çatışmada O’nu 47 yaşında görev şehidi verdik (07 Temmuz 1980).. Biz Ankara’da idik ve O’nu koruyup kollamaya gücümüz olmadı! Ülke 12 Eylül 1980’e çok kanlı biçimde sürükleniyordu..36 yıl sonra günümüzün koşularının 12 Eylül 1980 darbesi ile tohumlandığını savlamak çok mu iddialı olur?? Türkiye büyük bir hesaplaşmaya sürükleniyor.. En az kan dökülmesi ile atlatılması en büyük dileğimizdir.. Ama her durum ve koşulda
  • Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Atatürk’ün öngördüğü üzere,
    sonsuza dek payidar kalacaktır (yaşayacaktır)!

Sevgi ve saygı ile.
08 Ekim 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com