Türk Silahlı Kuvvetleri :
“Haliliye bölgesinde DEAŞ’ın attığı roket sonucunda 22 muhalif unsurun vücutlarında kimyasal gaz belirtileri gözlemlenmiştir.”
(AS: Bizim kapsamlı katkımız haberin altındadır..)
TSK‘dan yapılan açıklamada “Haliliye bölgesinde DEAŞ (AS: doğrusu DAEŞ) tarafından atılan roket sonucunda 22 muhalif unsurun göz ve vücutlarında kimyasal gaza maruz kalma belirtileri gözlemlenmiştir.” denildi.
Genelkurmay Başkanlığınca, Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında Suriye’nin Haliliye bölgesinde terör örgütü DEAŞ tarafından atılan roket sonucu 22 muhalifin göz ve vücutlarında kimyasal gaza maruz kalma belirtilerinin gözlemlendiği açıklandı.
TSK‘dan yapılan bilgilendirmeye göre, DEAŞ başta olmak üzere terör örgütlerinin yarattığı tehdidi bertaraf ederek hudut güvenliğini artırmak ve koalisyon güçlerine destek vermek için Suriye’nin kuzeyine yönelik 24 Ağustos’ta başlatılan Fırat Kalkanı Harekatı’nda 96. güne gelindi. (AS: Şehit sayısı 18 oldu!)
Harekatta, terör örgütü mensuplarıyla çıkan çatışmalarda bir muhalif şehit oldu, 14 muhalif yaralandı. Haliliye bölgesinde DEAŞ tarafından atılan roket sonucunda 22 muhalifin göz ve vücutlarında kimyasal gaza maruz kalma belirtileri gözlendi. Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait uçaklarca, Anifah bölgesindeki 4 DEAŞ hedefi imha edildi.
NE OLMUŞTU?
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarının karadan ve havadan hedef aldığı DEAŞ’ın El Bab’da kimyasal silah kullandığı şüphesi Ankara’yı alarma geçirmişti. Hürriyet‘ten Uğur Ergan’ın haberine göre askeri kaynaklar, kimyasal zehirlenme şüphesiyle Kilis’e getirilen ÖSO güçlerinin KBRN bölümünde (Kimyasal Biyolojik Radyasyon ve Nükleer tehlikeli maddeler) tedavi altına alındığını doğrulamıştı.
ÖSO mensuplarında sürekli mide bulantısı ve şiddetli baş ağrısı görülmesi nedeniyle DEAŞ’ın kimyasal silah kullandığı kuşkusu rtmıştı. DEAŞ’ın top mermilerinin içine klorür gazı koyarak bunları kimyasal silah haline dönüştürdüğü değerlendiriliyordu. Bir yetkili, “İlk ibareler kimyasal olabileceğini gösteriyor..” demişti.
TÜRK Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarının karadan ve havadan hedef aldığı DEAŞ’ın El Bab’da kimyasal silah kullandığı kuşkusu Ankara’yı alarma geçirdi!
Askeri kaynaklar, TSK’nın destek verdiği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçlerinden 17 kişinin kimyasal zehirlenme şüphesiyle Kilis’e getirilip KBRN bölümünde (Kimyasal Biyolojik Radyasyon ve Nükleer tehlikeli maddeler) tedavi altına alındığını doğruladı.
ÖSO mensuplarında sürekli mide bulantısı ve şiddetli baş ağrısı görülmesi nedeniyle DEAŞ’ın kimyasal silah kullandığı kuşkusu arttı. DEAŞ’ın top mermilerinin içine klorür gazı koyarak bunları kimyasal silah haline dönüştürdüğü değerlendiriliyor. Bir yetkili, “İlk ibareler kimyasal olabileceğini gösteriyor” dedi.
(http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-tskdan-flas-aciklama-40289536?utm_source=wpush&utm_medium=breaking#webPushId=NDk4, 27.11.16)
========================================
Dostlar,
Ortadoğu cehennemi giderek kızışıyor.
Denebilir ki zaten cehennem.. Daha nesi kızışacak??
Batı, kendi elleriyle var edip besleyip büyüttüğü İslami terör örgütü DAEŞ‘e (Davala al İslamiye fil Irak eş Şam) kimyasal silah da sızdırmış anlaşılan.. Bölgedeki vesayet ya da vekalet savaşı giderek tırmanıyor. Türkiye ise AKP – RTE’nin olağanüstü yanlış mezhepçi (Alevi – Şii düşmanı!) dış politikaları yüzünden Nisan 2011’den bu yana giderek batağa saplanıyor.. 4,5 yıldır en yüksek bedeli ödeyen ülkeler içinde emperyalizmin BOP kapsamında bölme amacıyla çıkarttığı iç savaş yaşanan Suriye
ve Irak’tan sonra Türkiye ödemekte! AKP – RTE’nin baştan sona fiyasko,
mezhep ayrımcılığına dayalı Alevi – Şii düşmanı takıntılı ve düşmanca Suriye – Irak politikaları sonucu zorunlu duruma gelen, “mecburiyetten“ yürütmek zorunda kalınan Fırat Kalkanı operasyonu 96. gününe ulaşmıştır ve 18 vatan evladı bu yanlış politikalara şehit (kurban) verilmiştir 96 günde.. (24 Temmuz 2015’te PKK’ya karşı başlatılan savaşımda 500’e varan vatan evladı feda edilmiştir!) Suriye’nin seçilmiş meşru iktidarına karşı Batı kışkırtmalı ve destekli isyancılar, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) çatısı altında Türkiye tarafından akıl dışı biçimde ve kör inatla kullanılmaktadır hala!
Vahim olan, bizi Suriye – Irak batağına iten – çeken emperyalist ülkeler bizimle doğrudan sayılabilecek biçimde taşeron güçleriyle orta yoğunlukta sıcak çatışmaya girmişlerdir!
TSK Ergenekon, Balyoz…… ve son olarak FETO süreçlerinde çok ciddi darbe hatta yaralar almışken cepheden cepheye sürülmektedir.. İçeride FETÖ ve PKK, dışarıda PYD ve türevleri aracılığıyla doğrudan emperyalist Batı bloku ile sıcak çatışmaya girilmiştir.. Karşımızda ne denli hazindir ki “stratejik müttefik” (!) ülke ABD vardır!
Kritik bir aşamaya gelinmiştir ve Başbakan Yıldırım ülkemizin “beka sorunu” ile yüzyüze olduğunu söylemektedir. Bu söylem içe dönük olarak kamuoyu desteği alma ve sayısı sürekli artan şehitlerin toplumsal travmasını hafifletme amacını bir ölçüde gütse de, gerçekte durum oldukça ağırlaşmıştır. Sabahın 04:00’ünde Dışişleri bakanı “kritik” kodu ile acilen İran’a uçmaktadır MİT Müsteşarı ile.. Erdoğan 26 saat içinde 2 kez
Putin ile görüşmektedir.. AB ile köprüler içiboş ve düzeysiz şantajlarla sözde atılmakta, yine sözde ŞİÖ’ye (Şangay İşbirliği Örgütü) göz kırpılmaktadır!?
- İHEB askıdadır, ülke OHAL KHK’leri ile Anayasa,
hukuk ayaklara altına alınarak inletilmektedir!
Böylesine kapsamlı bir kuşatmada yapılacak ilk işlerden biri içeride ULUSAL CEPHEYİ güçlendirip birleştirmektir. Oysa AKP – RTE, kör kör gözüm parmağına Ulusu kutuplaştırıcı akıl dışı dayatmaları sürdürmekte. OHAL KHK’leri artık açıkça amacının dışına çıkmıştır. Başkanlık dayatması açıkça Ulusu bölmektedir. Ekonomide yıkım belimizi bükmekte iken Başbakan hala “Ekonomi güçlü” masallarıyla kendini avutmakta, karanlıkta ıslık çalmaktadır. AB ile deyim yerinde ise “it dalaşı”
yürümekte!
Yapılacak girişimler hala vardır :
- Suriye ve Irak yönetimleriyle İran ve Rusya ile olduğu gibi “doğrudan” görüşülmeli ve bu 2 ülkenin içişlerine karışılmayacağı, sınırların değişmeyeceği güvencesi verilmeli, buna karşılık tüm terör örgütlerine bu 2 ülkenin hiçbir ödün vermeden etkisizleştirme güvencesi istenmelidir.
- Tayyip bey, ülkemizi iyice açmaza iten biçim (Kasımpaşa söylemi) ve içerikte ikide bir kritik dış politika sorunlarında konuşmayı bırakmalı, Dışişleri yapmalıdır açıklamaları. Normaleşme için Tayyip bey handikapından kurtulma zorunluğu vardır.
- Erdoğan, yürürlükteki Anayasaya göre siyaseten sorumsuz Cumhurbaşkanıdır
(AY md. 105/1), suç işlemeyi bırakarak sınırlarına çekilmelidir. - Göçmenlere kapıyı açmanın hiçbir eylemli (fiili) etkisi olmadığını Batı çok iyi biliyor. Sınırlarını iyice güçlendirecekler ve hiçbir göçmeni topraklarına sokmayacaklardır.
Sınır kapılarında yaşanacak insani dramlar hatta trajediler (ölümler!) ülkemizi ve
sorunu daha da içinden çıkılmaz bunalıma itecektir. - Çare, gene aynıdır; Irak ve Suriye yönetimleri doğrudan görüşerek bu 2 ülkede
bir an önce iç barışın sağlanması ve göçmenlerin de çok büyük ölçüde ülkelerine
geri dönmeleridir..
Son olarak;
- Saydamlık son derece önemlidir. Demokrasilerde yurttaşların bilme hakkı vardır.
Kritik devlet sırları ile sınırlama dışında kamuoyu doğrudan ve açıklıkla bilgilendirilmeldir. - TBMM’de mutlaka açık – gizli oturumlar yapılmalı ve
- 80 milyonluk ülkemizin yazgıs asla ve asla TEK ADAMA bırakılmamalıdır..
Bu nokta yaşamsal derecede önemlidir..
Sevgi, saygı ve derin kaygı ile.
27 Kasım 2016, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com