Etiket arşivi: İslamcıların Batı’yla dansı

İslamcıların Batıyla dansı-2: Hukuksuzluğa boyun eğmeyiz

Merdan Yanardağ

Merdan Yanardağ

Savcılık benimle ilgili iddianameyi beklenmedik bir hızla hazırlamış. İşin magazini olan tarafını öne çıkararak “suç” üretmeye çalışmış. Bu kumpası da bozacağız. Hukuksuzluğa ve zorbalığa boyun eğmeyeceğiz.

Siyaset 17.07.2023, BİRGÜN 
İslamcıların batıyla dansı-2: Hukuksuzluğa boyun eğmeyiz

Erdoğan-AKP iktidarının daha önceki Batı karşıtı söyleminin tamamen mizansen (tümüyle kurgu) olduğunu ileri sürmek doğru olmayacaktır. İslamcı hareket, kendisini iktidara getiren ve bölgedeki bütün kirli işlerini gördüren Batılı emperyalist güçlerle itişiyordu; çünkü yeterince güçlendiğine ve devleti ele geçirdiğine inanıyor -özellikle 15-20 Temmuz darbe sürecinden sonra- böylece kendi şeriatçı programını hayata geçirmeye yöneliyordu. Bu amaçla Rusya’ya yaslanarak Batı’dan gelen baskıları karşılamaya ve dengelemeye çalışıyordu.

AKP, iktidara geldiği 2003-2004 yıllarında henüz çok zayıf olduğu için, bu açığı Batı’ya ve AB’ye yaslayarak kapatmaya çalışıyordu. Batı’ya sahte bir “demokratikleşme” retoriğiyle dayanan Erdoğan, böylece içeride iktidar alanını genişletmek istiyordu. Bunda başarılı da oldu.

İktidar kudretindeki açığı Batı’ya dayanarak kapatan Erdoğan, adım adım büyük cumhuriyetçi, laik ve bu anlamda sol muhalefet dalgasını kırdı. Erdoğan, Batı’nın sopasıyla iç siyaset alanını yeniden düzenledi. Anımsanacağı gibi cumhurbaşkanlığında Ahmet Necdet Sezer vardı. Yüksek yargı, üniversiteler ve başta TSK olmak üzere özerk kuruluşlar yerinde duruyordu. Ülke Cumhuriyet Mitingleri ile sarsılıyordu. AKP iktidarı bu yükselen demokratik ve seküler muhalefeti Batı’nın desteğiyle tasfiye etti. Amacına ulaşınca da AB hedefi rafa kaldırıldı. “Laikçi teyzeler” haklı çıkmıştı.

Erdoğan’ın Vilnius Zirvesi’nde İsveç’in NATO üyeliği konusundaki veto yetkisini yine aynı amaçlı kullandığı anlaşılıyor; çünkü AKP iktidarı en zayıf ve kırılgan olduğu dönemlerden birini yaşıyor. Öyle ki ancak radikal İslamcı (hatta terörist olduğu belirtilen) örgütlerin desteğiyle; o da adil olmayan koşullarda hile, iftira ve kara propagandayla alınan bir seçim söz konusu. Üstelik “kıl payıyla” denilebilecek küçük bir farkla alınan bir iktidar söz konusu.

  • Toplumun yarısı ise bu iktidara ve islamo-faşist harekete karşı direniyor.

Her iki kişiden biri O’na “hayır” demiş durumda.

  • Gerici-faşist hareket, aslında yitirdiği bir seçimi deyim uygunsa çaldı.

Muhalefetin değerini bilmediği, yönü ve kapsamı belirsiz bir “değişim” tartışması ile iktidarı bir yana bırakarak değersizleştirdiği %48’lik büyük bir potansiyelin anlamını iktidar görmüştü. Bu nedenle Erdoğan yönetimi, tüccar kurnazlığıyla yeni bir manevra yaparak rotayı tekrar Batıya çevirdi. Yıkıcı bir karakter kazanan ekonomik kriz de böyle bir manevrayı zorluyordu. Bu krizden yalnızca Rusya’ya ve Körfez Emirliklerine yaslanarak çıkılmazdı.

Üstelik bu dönüşü ya da rota değişikliğini ise “yeni bir dönemin başlangıcı” diye nitelendirir. Görece doğru bir nitelendirmedir. Gerçekte Amerikancı ve NATO’cu çizgisinden hiçbir zaman kopmayan Erdoğan yönetimi, siyasal sıkışıklığın ve ekonomik iflasın zorlandığı bu dönüşü yapmak durumundaydı.

Peki, bu dönüş iç siyasette bir yumuşamaya yol açar mı? Esas olarak hayır! Ancak göstermelik kimi adımlar atılabilir. İnfaz yasasında bir değişiklik ile kısmi ve örtülü bir af çıkarmak bunlardan biri olabilir. NATO’yu doğuya doğru genişletmek, Rusya’nın yanı sıra İran ve Çin’i de kıskaca almaya çalışan Batı, yeni dönemde jeopolitik önemi yeniden artan Türkiye’nin İslamcı iktidarını “demokratik” nedenlere fazla sıkıştırmayacaktır. Kimi şımarıklık ve aşırılıklarına ise göz yumacaktır.

SİLİVRİ’NİN HALLERİ

Savcılık benimle ilgili iddianameyi beklenmedik bir hızla hazırlamış. İki ayrı suçlama yönelterek 1 yıl 6 aydan 10,5 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Suçlama ise “terör örgütü propagandası” ve “suç ile suçluyu övmek”, iyi mi! Kanıt olarak da PKK yöneticisi Duran Kalkan’ın yaklaşık bir yıl önceki bir konuşmasını koyup benim sözlerim ile paralellik kurmuşlar. Şaka gibi ama gerçek. Tam bir Nazi hukuku oluşturma denemesi. Bu yöntemle toplumun yarısı yargılanabilir. Kanıta bakar mısınız?

İddianamede, ne benim AKP’nin Kürt politikasının eleştirisi var ne de bu partinin Diyarbakır Milletvekilinin sözleri… Bağlamından koparılan 62 saniyelik montaj video esas alınmış. Üstelik bu montaj videoda da “suç” yok; ama ortaya şöyle bir tablo çıkmış: Bayram öncesinde ben durduk yere “Gündem boş, şöyle Öcalan’ı öven bir program yapayım” demişim! Durduk yere. Gündem de değil, bağlamı yok, öylesine… Tam bir deli saçması!

Oysa gündeme de gelmiş, bağlamı da var. AKP Diyarbakır Milletvekili, 19 Haziran’da yeni bir “çözüm sürecini” ima eden ve Selahattin Demirtaş’ı suçlayan, Öcalan’ı ise öven bir röportaj verince biz de konuyu 20 Haziran’da yani bir gün sonra ele aldık. Ancak iddianamede programın esasını oluşturan bölüm adeta gizlenmiş. O bölüm benim, devletin infaz yasasının herkese adil ve eşit şekilde uygulanmasını istediğim sözlerimden oluşuyor; çünkü Ensarioğlu, Öcalan’ın “anlayışlı” olduğunu da söylediği röportajında, “tecrit” uygulamasının da Kandil ve Demirtaş yüzünden olduğunu öne sürüyordu.

Bunun üzerine ben de “O halde tecriti kaldırın, ailesi ve avukatlarıyla görüşsün, kamuoyunda ne söylendiğini öğrensin. İmralı’yı siyasal bir araç olarak kullanmaktan vazgeçin” dedim. Belli ki iktidarın elinden bir oyuncağı almış oldum. Bu tartışmayı da ilk kez geniş bir kesime yaydım. İktidarıyla, muhalefetiyle kurulan bir mutabakatı (uzlaşıyı) bozdum. Kıyamet buradan koptu. Ancak savcılık, asıl konuyu bir yana bırakarak biraz da ironiyle söylediğim ve deyim uygunsa işin magazini olan tarafını önere çıkararak “suç” üretmeye çalışmış; çünkü bir iktidara “devletin infaz yasasını herkese adil şekilde uygula” demek suç değil ama gürültünün asıl nedeni bu!

Bu kumpası da bozacağız. Hukuksuzluk ve zorbalık karşısında boyun eğmeyeceğiz.

==================================
Dostlar,

Aşağıdaki görseli biz ekledik.. 25 gündür haksız ve hukuksuz, tuzakla tutsak..
AKP iktidarının hukuk ve adalet anlayışı için turnusol kağıdı..
HAK – HUKUK – ADALET  er ya da geç yerini bulacak ve suçlular hesap verecek..

Image

İslamcıların Batı’yla dansı-1

Siyaset16.07.2023, BİRGÜN

İslamcı hareketin ve AKP iktidarının başta Batı olmak üzere bütün uluslararası ilişkileri, iç politik ihtiyaçları tarafından belirlenir. Adeta bir kural gibidir bu durum; çünkü Soğuk Savaş İslamcılığına dayanan Türkiye gericiliği, esas olarak bir emperyalizm imalatıdır. Sola ve komünizm tehdidine karşı geliştirilen bir siyasal harekettir. Bu anlamda siyasal islamcılığın tarihi, yüz kızartıcı bir işbirliğinin tarihidir.

Bu utanç verici işbirliğinin temelini siyasal İslamcılığın iktidar stratejisi oluşturur. Güçlenip iktidara gelene kadar emperyalizme ve kurulu düzene hizmet edilir. Onların bütün kirli operasyonlarında yer almaktan kaçınılmaz.

İktidara geldikten sonra ise orda kalmak ve devleti bütünüyle ele geçirmek için işbirlikçi siyaset sürdürülür. Ancak bu hedeflere ulaşıldığı düşünülürse, o zaman kendi dar ideolojik programlarını uygulamaya ve dayandıkları dış güçlere dirsek göstermeye, tutarsızlaşmaya başlarlar. Modern çağın bütün siyasal islamcı örgütlerinin izlediği strateji budur.

  • Dolayısıyla İslamcılar hiçbir zaman samimi ve tutarlı bir anti-emperyalist olamazlar.

Sinsi, iki yüzlü, yalana ve hileye dayalı bir siyaset tarzı izlerler. Bunun adı takiyedir.

  • Kutlu dava için her yol mubahtır.

İslamcı egemen sınıf olan gerici entelijansiyan (ulema ve udeba), küçük şeri çıkar için –iktidara ve servete ulaşmak demek– her şeyi yapar. Bu bağlamda, aktüel İslamcı hareketlerin neredeyse tümü Amerikancı ve NATO’cudur. Eleştirileri konjoktürel ve ikiyüzlüdür.
***
Emperyalizmin küresel haydutluk örgütü olan NATO’nun Rusya’nın burnunun dibindeki Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde düzenlediği zirve, ittifakın son yıllardaki en önemli toplantısıydı. NATO’nun bir anlamda yeniden inşa edildiği / konumlandırıldığı, yeni yönelimlerinin ve savaş stratejilerinin belirlendiği, daha önemlisi yeni tehdit değerlendirmesinin resmen yapıldığı zirve oldu. NATO’nun doğuya doğru genişleme siyaseti teyit edildi. Jeopolitik geri dönüyordu.

Emperyalist bir “terör örgütü” olduğunu belirtmenin abartılı olmayacağını düşündüğüm NATO, doğuya doğru genişleme stratejisinin sınırlarını da genişletti. Rusya’nın “düşman” ilan edilmesinin yanı sıra, ABD’nin küresel hegemonyasını tehdit eden Çin’de (Çin de) bu kapsama alındı. Pekin’in Moskova ile stratejik ortaklığına işaret edilerek, bu ülke de “tehdit” kapsamına sokuldu. Böylece, NATO’nun genişleme hedefi Asya-Pasifik havzasına kadar genişletilerek Çin’in de kuşatılması hedeflendi. ABD liderliğindeki Batılı emperyalist blok, ekonomik olarak sınırlayamadıkları Asya’nın yükselişini askeri tehdit ve güç ile engelleme çizgisi izliyordu. Bu ölümcül oyun, gezegenin geleceğini tehdit eden en vahim siyaset olarak değerlendirilebilir.

İktidar alanı daralan ve sıkışan AKP-Erdoğan yönetiminin, yeniden Batı’ya yönelmesinin de bir sonucu olarak vetosunu geri çekmesiyle İsveç’in de NATO üyeliğinin önü açıldı. Böylece Finlandiya’dan sonra İsveç’in de İttifaka katılması, Rusya’nın kuşatılarak ekonomik ve siyasal bakımdan da bloke edilme sürecinde önemli bir etap alınmış oldu. Sırada Ukrayna ve Gürcistan vardı. Ukrayna savaşının asıl nedeni NATO’nun bu stratejisiydi. Rusya aslında NATO ile savaşıyordu.
***

  • Öncelikle belirtelim ki;
  • NATO’nun ahlaki, siyasal ve hukuksal bakımdan varlık nedeni bulunmuyor.

Çünkü Sovyetler Birliği ve sosyalist bloka karşı bir savunma örgütü olarak kurulduğu belirtilen, bunu kuruluş sözleşmesine yazan NATO, bu ülkelerdeki rejimler çöküp, ittifak (AS: Varşova Paktı) dağıldığı halde varlığını sürdürdü. Sosyalist ülkelerin askeri ittifakı Varşova Paktı, kendisini dağıttığı tarihte 12 üyesi bulunan NATO’nun genişlemesi devam etti. Bugünün (İsveç de dahil edilirse) üye sayısı 16’ya çıktı. (AS: 32 üye ülke oluyor..)

Sovyet Birliği’nde sosyalist rejim kendi içine kapanarak çökünce, 1990’lı yıllar ve 2000’lerin başlarında bir ara “stratejik ortak” ilan edilen Rusya, sonra birdenbire yeniden “düşman” oldu; çünkü Moskova toparlanmış ve yeniden Batı ile güç mücadelesine gitmişti. Tek fark vardı, artık sosyalizm yerine Asyatik bir kapitalist (karma ekonomik düzen) ülke bulunuyordu karşıda.