Etiket arşivi: hakka – adalete – hukuk devletine hizmet eden

‘İş güvenliği eğitimi bir günlük’.. Denetlemeler göstermelik..


‘İş güvenliği eğitimi bir günlük’.. Denetlemeler göstermelik..

İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, çalışmalarını ve denetimlerini aklayıp topu işverene atarken, Soma’da özellikle katliamdan sağ çıkan işçilerin açıklamaları ise aksi yöndeydi.

Soma’da katliamın yaşandığı madende 2,5 yıldan bu yana makine ustası olarak çalışan ve arkadaşları ile akrabalarını defneden Engin Dağlı, Sendika.Org’a verdiği röportajda iş güvenliği eğitimleri ve denetimleri hakkında da konuşmuştu.

Madende iş güvenliği uzmanları olduğunu ama 2,5 yıl önce işe girdiğinde yalnızca
1 (bir) gün eğitim aldığını söyleyen Dağlı, bir sonraki eğitimin 1,5 yıl sonra yapıldığını aktarmıştı. Dağlı, eğitimlerin göstermelik yapıldığını, gidip imza attıktan sonra eğitimi almış göründüğünü belirtti.

Adı ‘denetleme’: 200 m gidip geliyorlar, en çok  1 (bir) saat duruyorlar

Dağlı, madendeki denetlemeler ile ilgili ise şöyle konuşmuştu:

Denetlemeler düzenli oluyordu ancak muhtemelen denetleme için gelecekler şirketi arayıp haber veriyordu. Çünkü denetlemeden önce şirket yetkilileri madene gelerek bize çevreyi temizlememizi söylüyorlardı. Yerlerdeki suları kurutmamızı söylüyorlardı. Denetlemeye gelenler de en çok 1 saat duruyor, 1.5 km içeriye giriyor. Zaten üstünkörü yapılan denetlemelerde patronlar, denetçileri galerilerden (madenin içindeki bölümlerden her biri)
en düzgün olanına götürüyor.

Bir dönem madende çalıştıktan sonra işten ayrılan inşaat işçisi 26 yaşındaki
Erdem Efe de hiçbir şeyin dışarıdan göründüğü gibi olmadığını söylemiş ve eklemişti:

Denetim için gelenler yalnızca ana koridorda 200-300 m gidip, geri döndükleri gibi, denetim yapılacağı da iki hafta önceden biliniyordu. Denetçiler işçilerin çalıştıkları galeri ve bacalara kesinlikle girmiyorlar. Orada yaşama ve çalışma şartlarını bilmiyorlar. Acımız tabii ki çok büyük ama bu tür facialar hiçbir zaman nedensiz olmuyor.

Sendika.Org, 18.5.14

============================================

Dostlar,

Sendika.Org‘da yer alan kısa alıntılar yukarıda yalın gerçeği yansıtıyor.

Bakalım mevzuat ne diyor ??
(2003 tarih ve 4857 sayılı İş Yasası)

İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri : İş Yasası md. 77 :

  • “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için
    – gerekli her türlü önlemi almak,
    – araç ve gereçleri noksansız bulundurmak,
    – işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymak la yükümlüdür.
  • İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleksel riskler, alınması gerekli önlemler, yasal hak ve  sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve
    gerekli iş sağlığı – güvenliği (İSG) eğitimini vermek zorundadır.

Bu madde kapsamında “yaşam odası” nın yeraltı madenlerinde “zorunlu” olmadığı
ya da bu konuda mevzuatımızda bir düzenleme olmadığını savlamak olanaklı mıdır?

İSG Yasası (2012 tarih ve 6331 sayılı İş Güvenliği Yasası) md. 4 de benzer içerikli :

  • “Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri,
    işverenin sorumluluklarını etkilemez.

Bu maddenin hukuksal anlamı, işverenin “kusursuz sorumluluk” ile yüklendiğidir.
İşveren örneğin kişisel koruyucu donanımı sağlamakla kalmayacak,
işçi tarafından kullanımını da sağlayacaktır. Bu hususu izleyecek, denetleyecek,
bu donanımı kullanmayan işçiyi tutanakla uyaracak, olmadı gündeliğini kesecek,
olmadı… çalıştırmayacaktır. Olumsuz sonuç doğarsa, işveren kendisini bu bağlamda savunamayacak, özür – gerekçe ileri süremeyecek ve her durumda işçiyle birlikte zincirleme (müteselsilen) sorumlu tutulacaktır.

  • İSG Yasası md. 4(1) : (İşverenin sorumluluklarıd) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların yaşamsal ve
    özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
  • İş Sağlığı Güvenliği Yasası, çalışanların kapsamlı ve sürekli İSG eğitimini
    zorunlu kılıyor.

Daha pek çok net düzenleme İSG (İş Sağlığı Güvenliği) Yasasında yapılmış ancak her nasılsa yaşama geçiril(e)miyor..

Mevzuat, içerik olarak yeterli ama; eğitim – denetim – yaptırım eksikliği nedeniyle
etkin uygulanamıyor. Bu 3’lünün uyumu zorunlu.

Türkiye bu iklimi nasıl ve ne zaman yakalayabilecek??
% 99’u Müslüman olarak tanımlanan, zorunlu din derslerinin çoook uzun onyıllardır sürdürüldüğü bir ülkede insanların nasıl  ahlaklı – erdemli kılınacağı
çok temel ve yakıcı bir sorun..

Geçelim hukuk devletini, hiç olmazsa yasa devleti olabilsek..

Sevgi ve saygıyla
19.5.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

AVUKATLAR GÜNÜ MESAJI


Dostlar
,

Dün, 5 Nisan, “AVUKATLAR GÜNÜ” ydü.
Biz 4/5 Nisan gecesi CEVİZKABUĞU programında Sn. Hulki Cevizoğlu‘nun konuğu idik ve Yeni AKİT Gazetesi İmtiyaz Sahibi Sn F. Uğurlu ile
YEREL SEÇİM SONUÇLARINI tartışmakta idik.

Bu program bu gece 22:30 sonrasında yinelenecek..

Gecenin çok ilerleyen saatlerinde otelimize gelebilmiş ve birkaç saat uykudan sonra Ankara’ya dönüşe geçmiştik. O yorgunluk içinde atladık..

Tüm Avukat dostlarımızdan, başta Avukat kızkardeşimizden bağış diliyoruz..
Günleri kutlu ve mutlu olsun dileriz.
Ülkemizin şu çoooook zor günlerinde onlara çok gereksinimimiz var..
Her şey gönüllerince olsun ve hakka –  adalete – hukuk devletine hizmet eden
tüm dürüst ve yürekli avukatlara bizden de selam olsun..

Gazi Üniv. den Öğr. Gör dostumuz Nurullah AYDIN bizim düşüncelerimizi de
kağıda dökmüş sağolsun.. Yazısını paylaşalım teşekkür ederek..

Sevgi ve saygı ile.
6 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Bu gece, CEVİZKABUĞU Programındaki programımız yinelenecek..
Sokak TV, 22:30 sonrası..
Konu YEREL SEÇİMLER..
Bilgi ve ilginize sunarız.

==============================================

AVUKATLAR GÜNÜ MESAJI

portresi

 

Nurullah AYDIN
5 Nisan 2014, ANKARA

 

 

Türkiye kaos içinde ama çoğu farkında değil.
Devlet kavramının altüst edilişi,
Ülkenin yeraltı yerüstü kaynaklarının yabancıların eline geçişi,
Zengin yoksul/fakir farkının artması,
Tarafsızlık ve yansızlığın terkedilmesi,
Millet kavramının azınlık radikal dinci zihniyetin inancı düşüncesi imiş gibi yansıtılması,

Hukukun, adaletin katledilmesi.

Ayrımcılığın ve nefret söyleminin egemen duruma geldiği, bir dönemde, aydınların hukukçuların görevi, öbür meslek kümelerine göre daha da önem kazanmaktadır.

Halk derin bir uyku içindedir. Rahat, huzurlu memnun.
Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağını düşünememenin keyfini sürüyor. Saadetin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamasını ister.
Ama bir gün gelecek, uyandırılacaklar. 

Biliyorum; halk okumayı, düşünmeyi sevmiyor. Düşünürse rahatının kaçmasından korkuyor. Mücadeleden ürküyor. Öylesine ürküyor ki; sizin için yapılan mücadelelerle ilgisinin olmadığını, göstermek ihtiyacını duyuyor.

Ülkenin birçok sorunu var. Şer güçler, sayılamayacak kadar çok. Diken üzerinde. Fakat halk dikenli bir yolda ayağını yaralamadan yürümenin, mümkün olmayacağını unutuyor. 

Tehlikeyi görünce, korkulu bir rüya görürmüşçesine sırtını dönüyor.
Yeni ve eskisinden daha derin bir uykuya dalıyor.

Hiçbir feryat halkı uyandıramıyor; tehlikeyi anlamasını temin edemiyor.

Yaklaşan düşmanın, ara sıra yumruğunu yiyor; hassas bir yerinize iğne batırılmış gibi şöyle bir sıçrıyor; şaşkın şaşkın bakıyor ve sonra da başını yastığa gömüyor. 

Nasıl mı? Türkiye’de, Siyasetin Yargı’yı Kuşatmasından öte;
Yargı’nın Siyaset tarafından teslim alınması ve yapılandırılması
gerçeğiyle karşı karşıyayız.
 

Yargı dahil olmak üzere, devletin ve toplumun kurumları,
köhnemiş çağdışı zihniyete sahip olanların birimi durumuna dönüştürülmüştür.
 

Siyasete tabi olan Yargı kimliği sergileniyor. Belli zihniyete sahip kişilerce
devlet bünyesinde oluşturulan Yargı’nın dramatik bir örneği ortaya konulmuştur.
Yargı, siyaset iç içedir, birbirine şirin görünme yarışı içine girmişlerdir.
 

Uygulamalarla; yasama, yürütme ve yargı arasındaki danışıklı ilişki, bağımsız ve
tarafsız Yargı anlayışıyla bağdaşmayan ögeler bütün gerçekliğiyle ortaya çıkmaktadır.
 

Türkiye; kin, nefret ve öfke ile intikam diye sayıklayan, dini istismar eden,
adaleti katleden bir kesimle karşı karşıyadır.
 

Üstünlerin Hukukunu gerçekleştirmenin hazzıyla birbirlerini kutlayanlar artmaktadır. Devlet nüfuzunun kötüye kullanılması suretiyle oluşan böyle bir tablodan demokrasi, insan hakları, kamu hizmeti verimliliği ve toplumsal barışın çıkmayacağı açıktır. 

Türkiye, hukuku askıya alan bu ilişkiye mahkûm olmayacaktır.
Kendisini kuşatan yapıyı kıracak ve Hukuk Devletini yeniden inşa edecektir.
 

İnanıyor ve umut ediyorum ki;

Ülke sathında kamu gücünün kötüye kullanılmasıyla oluşturulmuş çıkar ilişkilerine girmeden ve tenezzül etmeden; 

Sivil Toplumun sesi olacaklardır.
Mağdurların hak ve hukukuna sahip çıkacaklardır.
Çevre katliamına karşı çıkacaklardır.
Yaratılan korku ve baskı iklimine karşı haykıracaklardır.
Hukuktan yana, adaletten yana, haktan yana olacaklardır.
Üstünlerin hukukunun temsilcisi olmayacaklardır.
Güçsüzlerin, mazlumların ve mağdurların sesi olacaklardır. 

Bu gerçekler ortamında Türk Milleti’nin avukatlarının avukatlar gününü kutlarım.