Etiket arşivi: Galata Kulesi

Her biri birbirinden değerli tüm sevgili arkadaşlarıma…

Her biri birbirinden değerli tüm sevgili arkadaşlarıma…

1632 yılında Hezârfen Ahmet Çelebi, kuş kanatlarına benzer aracı kollarına takarak Galata Kulesi’nden kendini boşluğu bıraktıktan ve binlerce yıldır ölümsüzlük ırmağı gibi akan Boğaziçi’ne süzüldükten sonraaa…

Uçan ilk insanın gölgesinin düştüğü,470 yıl Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış olan Şehr-i İstanbul, 13 Kasım 1918’den 6 Ekim 1923 tarihine dek 4 yıl, 10 ay 23 gün süren düşman işgalinde inim inim inlerken…

İşte o Galata Kulesi’nin tepesinde İngiliz bayrağı dalgalanıyordu. (Eminönü’nde İş Bankası Müzesini gezdiğinizde bunları görebilirsiniz)

Bu ahval ve şerait içinde; Vahdettin’den Damat Ferit’e, Mustafa Sabri’den Dürrizâde Abdullah’a ve Ali Kemal’lere kadar emperyalizmin kuklalarının ölüm fetvası – idam fermanı ve hainliklerine karşın Mustafa Kemal dünyanın en haklı ve en hukuklu Milli Mücadelesini başlatarak, elde avuçta hiçbir şey yokken, savaşlarla millet harap ve bitap düşmüşken, hiçbir şeyden koskoca bir ülke inşa etmiştir.

Misak-ı Milli sınırları içinde “Özgürlük ve Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, varsa eğer, Galata Kulesi’nde olduğu gibi bugün semalarımızda; şehitlerimizin kanıyla allanmış, gökyüzünün ay ve yıldızıyla nakışlanmış şanlı bayrağımız dalgalanıyorsa, özgürce nefes alıp verebiliyorsak eğer; bunları Atatürk’e borçluyuz.

Atatürk’ün silah arkadaşı Rauf Orbay’ın;

  • “Şunu itiraf etmeliyiz; eğer hiçbirimiz olmasaydık, Atatürk yapılanı yine yapardı, ama o olmasaydı hiçbirimiz yapamazdık.” dediğini de anımsatmak isterim.

1922 yılında İngiltere Başbakan’ı David LIoyd George;

  • “Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu ve kader O’nu bizim karşımıza çıkardı. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi?”

diyerek çaresizliğini dile getirmiş ve bu yenilgiden sonra başbakanlıktan istifa etmiştir.

Yunanistan Başbakan’ı Eleftherios Venizelos ise dünya siyasal tarihinde bir ilki gerçekleştirerek, eski düşmanı olan Atatürk’ü 12 Ocak 1934’te Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermiştir!

Milli mücadele ve çağdaşlaşmanın lideri olması nedeniyle; Atatürk’ün doğumunun 100.yılı şerefine UNESCO 1981 yılını dünyada “ATATÜRK YILI” olarak ilan etmiştir.

Tüm dünya ve dünyanın mazlum milletleri Atatürk’ü örnek alırken, ülkemizde Fesli Kadir ve O’nun ziyaretçilerinin, siyasal islamcıların Atatürk sevgisizliğini ve karşıtlığını çok iyi biliyoruz.

1911 Trablusgarp savaşından 30 Ağustos 1922’ye dek ömrü savaş meydanlarında geçmiş, varını yoğunu ülkesi ve milleti için harcamış, koskoca bir ülke inşa etmiş, büyük bir askeri deha ve devlet adamı olan kurucu liderimize yönelik saygısızlığa benim tahammülüm yok.

Naçiz vücudu elbet toprak olmuştur ama öğütlediği; aklın ve bilimin aydınlık yolunda yürüyen manevi mirasçıları olarak “bir ölüm bu denli mi ölümsüz olur?” diyerek ömrümce Atatürk’üme minnet ve şükran duyarak yaşayacağım.

En içten sevgilerimle…

Dr. Bilal ERMERAK

2020 model siyaset

Zafer Arapkirli
14 Ağustos 2020, Cumhuriyet

Neden yapılır siyaset?
Ya da şöyle sorayım:

İnsanlar neden örgütlü bir yapı içinde, mesela dernek, parti vs. kurup siyasete girerler? Fikirlerini ve programlarını iktidara taşımak için değil mi?

Yani, özellikle bir “dava”, program ve tüzük etrafında toplanıp ülke çapında örgütlenen siyasi partileri, “gayri resmi baskı gruplarından, lobilerden” ayıran en önemli özellik nedir?

İktidara gelebilmek için milletin oylarını alıp seçim kazanmak değil mi?

Bugün Türkiye’nin siyaset sahnesine baktığımızda ise yukarıda saydığım bu temel doğruların inkârı anlamına gelecek bir tavır içinde olduklarını görüyoruz.

Daha açık ve net, kıvırmadan, eğip bükmeden yazayım: İstisnasız tüm partiler, kendi başarıları ile iktidara gelmek (ya da AKP özelinde iktidarda kalmak) için değil, amiyane ama gerçekçi bir tabirle “başkalarının çuvallaması” için mümkün olan herkesle işbirliği içine girip mücadele etmek şeklinde bir politika izliyor.

Yalan mı?

İktidar partisi AKP’den (ve küçük ortağından) başlayalım:

Bütün umutlarını bağladıkları 2 siyasetçiye bakar mısınız?

Biri, geçen haftaki yazımda bir hayli cömert davranıp “tek bir cümle” ayırmaya ancak tenezzül edebildiğim “Artık, kapasitesi-alım gücü, hırsının gerisine düşmüş ve artık adeta İtalyan Lireti hükmünde” bir eski muhalif milletvekili. Diğeri, bir siyasetçiye yapılabilecek en ağır ithamların ve bir kadına yapılabilecek en aşağılık, en adice saldırıların hedefi yaptıkları halde tekrar (ve özür bile dilemeden) kendilerince “yeniden itibar lütfedip” cepheye katmak istedikleri bir siyasi parti lideri.

Böyle mi muhafaza edeceksiniz koltuğu? Unutun. Tek başına bu iki tarihi “gaf” niteliğindeki çaresiz girişiminiz bile “çürümenin, yok olmuşluğun” ifadesi değil mi?

Ana muhalefete bakalım:

Siyaseti, sadece iki “sözüm ona ilke” temelinde yaptıkları apaçık ortada…

Biri, “Nasıl Olsa Gidiciler Abi. Oturup çürümelerini izleyelim yeter” zihniyeti.

Diğeri ise “Bunları götürmek için kiminle olsa işbirliği yaparız” anlayışı. Bu uğurda, iktidardaki yıkıcı (ATATÜRK Cumhuriyeti’nin tüm temellerine dinamit koyup yıkan) zihniyetin tasarım ve icra ekibinde bulunan ama EgoKoltuk-Rant-Çıkar kavgası sonucu aynı ekibin dışına itilmiş (vagondan atılmak diyorlar) çapsız, müflis ve ne idüğü gayet açıkça belli bayat ve kokuşmuş siyasetçilerle kol kola girmeyi bile mideleri kaldıracak görülüyor.

Demokrasinin D’si ile ilgileri olmadığını, tüm siyasi hayatları boyunca ispatlamış bu insanlarla bırakın ittifak yapmayı, aynı binada tesadüfen bile bulunmamaları, tam tersine emekçi ve ezilen-horlanan kitleleri temsil edenlerle kol kola girmeleri gerekirken, nerelere savruluyorlar.

Bu mu yani?

Böyle mi iktidar olacak, böyle mi kitlelerin taleplerine karşılık vereceksiniz?

Güldürmeyin insanı.

Vandallıkta zirveye doğru

Bugün, ülkenin tüm tarihi ve kültürel zenginliklerine zarar vermekten kaçınmıyorlar. Hatta bu anlamda, IŞİD’e ve yüzyıllar boyu benzeri “vandallık” örneklerine imza atanlara rahmet okutuyorlar.

Tarihin en eski yerleşim birimlerinden biri olan ve başka bir ülke topraklarında bulunsa, her yıl on milyonlarca turisti tek başına çekebilecek Hasankeyf’e yaptıkları ortada.

İstanbul’un surlarına, tarihi çeşmelerine, camilerine, adeta bir “Açık Hava Arkeoloji Müzesi” niteliğindeki bu canım kente verdikleri zararı artık bilmeyen, duymayan kalmadı.

Neredeyse 1500 yıllık bir mabedi, müze olarak korumaya ve Türkiye’nin bir numaralı turistik ilgi noktası yapmaya yönelik Mustafa Kemal ATATÜRK imzalı kararı çiğneyip, hatta bu karara insafsızca “ihanet” damgası vurup kılıçla daldıkları Ayasofya’ya yaptıkları, asla affedilecek bir muamele değil.

Daha birkaç gün önce, yine yaklaşık 1500 yıllık bir tarihi esere, İstanbul’un simgelerinden, gözbebeği bir eser konumundaki Galata Kulesi’ne, ellerinde “hilti” (kırıcı-delici ağır matkap makineleri) ile dalmaları karşısında, insan diyecek bir şey bulamıyor.

Tarihin her döneminde insanlık yani kültür, bilim ve sanat düşmanlarının; geçmişte “haçlılar”ın, Timurlenk’in fillerinin, Afganistan’da Taliban’ın, Suriye’de ve Irak’ta IŞİD ve El Kaide ve türü sapık, örümcek beyinli insanlık düşmanı akımların yaptıklarını kopya etmek kimseye yarar sağlamaz.

Sadece, bundan sonraki yüzyıllarda lanetle, nefretle ve iğrenilerek anılırsınız.