Etiket arşivi: ekolojik üretim

Şirketlerin bile üretmesi yasak olan tohumluklar

Şirketlerin bile üretmesi yasak olan tohumluklar

Tayfun Özkaya
Prof. Dr. Tayfun Özkaya

ozkayatayfun@gmail.com
YURT gazetesi, 16..11.1

Bazı tohumlukları şirketler bile istese üretemiyor. Kısaca yasak. Tohumculuk yasası ve geçenlerde yayınlanan yerel çeşitler hakkındaki yönetmelik bu yasakların kaynağı. Yasak olan tohumluklar köy popülasyonları ve evrimsel ıslah ürünü tohumluklardır. Yasa ve yönetmelikler bu tohumlukların üretilip satılmasına kökten karşı. Tabii çiftçiler isterlerse bu tohumlukları üretebilirler. Üretimde kullanabilirler, takas edebilirler veya hediye edebilirler. Ürünlerini de satabilirler.

Köy popülasyonları, adeta bir tohumluk içinde çok sayıda çeşidin karışık olarak bulunduğu geniş bir biyoçeşitliliğe sahip tohumluklardır. Çok değişik renk ve biçimde ürün karışık olarak üretilmektedir. Bu bir üstünlüktür. Özellikle ekolojik üretim için bu çok büyük bir avantajdır. İşte bu tohumlukları şirketler bile satmak için üretemez.

Evrimsel ıslah ise daha da yüksek düzeyde bir biyoçeşitlilik içerir. 2008 yılında İran’ın Kermanşah ve Semnan illerinde beş çiftçi ICARDA araştırma enstitüsünün sağladığı 1600 değişik arpa tipini karışık olarak arazilerine ekerek evrimsel bitki ıslahı (Evolutionary Plant Breeding-EPB) denilen bir çalışmaya başladılar. (https://www.ileia.org/wp-content/uploads/2017/02/30_1_Agrobiodiversity.pdf)

Bu çalışmayı CENESTA denilen kuruluş Dr. Salvatore Ceccarelli desteği ile başlatmıştı. Tohumlar değişik ülkelerden ve modern ıslah materyalinden oluşmuştu. Bunların arasında arpanın vahşi ataları da bulunmaktaydı. Bu tohumlar kendi aralarında tozlaştılar. Bu evrimsel karışım her yıl değişen koşullara daha iyi uyum göstererek gelişti. Benzer bir çalışma ekmeklik buğday ile de yapıldı. Sonuçlar çok başarılı idi. Çiftçilerden biri şöyle diyordu: “Babam bana “80 yıldır çiftçiyim bu yılki kötü iklim koşulları ve bu çok kötü toprağa rağmen bu kadar iyi bir ürün görmedim” dedi.” Evrimsel bitki ıslahı karışımları yerel ve geliştirilmiş çeşitlerden olumsuz koşullarda daha iyi verim verdiler. Buğdayda verim 2. yılda yerel çeşitlerin iki kat oldu. Geliştirilmiş buğday çeşitlerine göre ise verim daha yüksek oldu, ayrıca böcek öldürücüler ve herbisitler (ot öldürücüler) de gerekmiyordu. Evrimsel popülasyonlar ekolojik üretime çok uygundur.

Tohumculuk kanunu satılabilecek olan tohumlukların çeşit (varyete) olmasını ve bunların “farklı, birörnek ve kararlı” olmalarını öngörmektedir. Farklı olmak, başka çeşitlerden bir veya başka özelliği ile farklı olmaktır. Birörnek olmak ise ürünün hepsinin standart olması, aynı özelliklere sahip olmasıdır. Kararlı olmak ise izleyen yıllarda tohumun aynı özellikleri korumayı sürdürmesidir. Halbuki bu köy popülasyonlarında bu özellikler bulunmamaktadır. Onlarda esas olan biyoçeşitliliktir. Tohum şirketleri çıkarları gereği biyoçeşitliliğe karşılar. Daha doğrusu yüzlerce, hatta binlerce çeşidi veya çeşit bile sayılmayan bu köy popülasyonlarını ve evrimsel ıslah ürünü tohumlukları kârlı olarak üretip pazarlayamazlar. Çok az sayıda çeşidi geniş coğrafyalarda satmayı isterler. Asıl sorunları ise bu tohumluklar üzerinde hibrit tohumluklarda olduğu gibi teknik yönden ve fikri mülkiyet hakları ile yasal açıdan hegemonya kuramamalarıdır.

  • Tohumculuk kanunu bilimsel ve teknolojik gelişmeye set çekmektedir.
  • Biyoçeşitliliğe kökten karşıdır.
  • Halbuki dünya aynı anda ekolojik, ekonomik ve sosyal bir krize doğru gitmektedir.
  • Buna çare, tarım alanında en yüksek düzeyde biyoçeşitliliği ve agro ekolojik tarımı desteklemektir.

Kendi paramızla her gün zehir tüketiyoruz

Kendi paramızla her gün zehir tüketiyoruz

Tayfun Özkaya

Prof. Dr. Tayfun Özkaya
tayfun.ozkaya@yurtgazetesi.com.tr
YURT Gazetesi, 12 Şubat 2016

Yediğiniz yaklaşık her 4 sebze veya meyveden 1’i resmi kuruluşlarca bile kabul edilemeyen düzeylerde tarım ilacı içeriyor. Vatandaş harekete geçmezse bu durumu hiçbir şey değiştiremeyecek. Bir grup uzmanla birlikte hazırladığımız bir metin ile bir imza kampanyası başlattık.

Change.org’da “Zehirli sebze ve meyve istemiyoruz. Belediyeler hallerde laboratuvar kursun” diye arayın veya aşağıdaki web sayfasını tıklayın:

https://www.change.org/p/zehirli-sebze-ve-meyve-istemiyoruz-belediyeler-hallerde-laboratuvarkursun.

Kısa bir video da burada bulunuyor. İmza sayısı 2500’e varmak üzere. Sosyal medyada arkadaşlarınızla da paylaşırsanız seviniriz. Bu alanda çalışan her gıda grubu, dernek vb. kuruluş bu kampanyayı kendi kampanyaları olarak görürse çok seviniriz. Kampanyada şunları yazdık:

– Temel gıda fiyatlarının arttığı, artan fiyatların üreticiye yansımadığı ortamda Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi tarafından yapılan araştırma, tükettiğimiz gıdaların bedelini yalnızca paramızla değil sağlığımızla da ödediğimizi göstermiştir. Araştırma sonuçlarına göre 2014’te semt pazarlarından rastlantısal olarak toplanan ve en çok tüketilen domates, kabak, portakal gibi değişik sebze ve meyvelerden alınan örnekler laboratuvarlarda pestisit (tarımsal ilaç) analizine tabi tutulmuş ve maksimum kalıntı limitlerini aşan gıdaların oranı %25 olarak bulunmuştur. Bu limitleri (pestisit düzeylerini) aşan gıdalar resmi kuruluşlarca da tüketilemez kabul edilmektedir. Ayrıca araştırmada analiz edilen örneklerin %85’inde birden çok pestisit kalıntısı belirlenmiştir. Kimi ürünlerde 13’e dek çıkan pestisit türü saptanabilmiştir. Tek başına bakıldığında kalıntı limitinin altında kalmakla birlikte, toksik kimyasalların bir arada olduğu bir durumda ne tür sağlık riskleri yaratacağının belirsizliğini koruması nedeniyle ürünlerde kalıntı limitlerini aşmasa bile birden çok sayıda pestisit çıkması ayrı bir tehdit oluşturmaktadır. Bu araştırma aslında malumun ilanı niteliğindedir. Çünkü kamuoyunda, tükettiğimiz gıdaların sağlığımız üzerinde olumsuz etkileri olduğuna ilişkin uzun zamandır yaygın bir kanı bulunmaktadır.

Gıdalarımızın üzerindeki bu zehirlerin çok çeşitli sağlık etkileri vardır. Kanserler başta olmak üzere, hormon sistemimizi ve doğurganlığımızı, kalp-damar, sinir ve bağışıklık sistemlerimizi olumsuz etkilemektedir. Üstelik çok sayıda kimyasalın birleşik etkisi bu sağlık sorunlarının şiddetini ve çeşitliliğini artırmaktadır. Bu konuda birçok önlem alınabilir.

Temel insan hakları kapsamında bulunan sağlıklı yaşam ve gıdaya ulaşma hakkı çerçevesinde bu metinde imzası bulunanlar olarak halk sağlığı adına merkezi ve yerel yönetimlerden aşağıda belirtilen temel uygulamaları öncelikle ve ivedilikle yaşama geçirmesini talep ediyoruz.

1) 2012’de çıkarılan Yeni Hâl Yasası ülkemizdeki meyve ve sebze hâllerinde kalıntı analizleri yapmaya yetkili laboratuvarlar kurulmasını ve hâle giren ürünlerde kalıntı denetimi yapılmasını şart koşuyordu. Toptancı hâllerine kalıntı analiz laboratuvarlarının kurularak, maksimum kalıntı limitlerinin üzerinde kalıntı belirlenen ürünlerin satışının engellenmesi ve yasal mevzuatta belirtilen ceza hükümlerinin uygulanması,

2) Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile il ve ilçe belediyelerinin pestisit kullanmadığını bildiren köylülerin ürünlerinde periyodik (AS: dönemsel) analizler yaparak – yaptırarak sıfır kalıntı durumunda belge vermesi, bu üreticilere semt pazarlarında ayrı bir bölüm ayırması, kira almama vb. gibi uygun görülecek destekler verilerek ekolojik üretimin daha köklü bir şekilde desteklenmesi.

3) Pestisit analizlerinde laboratuvarların analiz ettiği etken madde sayısı açısından büyük farklılıklar bulunmaktadır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na ait laboratuvarlar ile özel yetki almış laboratuvarların aynı sayıda etken maddeyi  denetlemesi ve elde edilen sonuçların kamuya açıklanması sağlanmalıdır.

4) Kamu adına yapılan kalıntı analizlerinde görev alan özel laboratuvarların kalıntı analizi işini doğru ve güvenilir bir biçimde yapıp yapmadıkları dikkatle denetlenmelidir. Bu amaçla yapılan denetimlerin sonuçları kamu ile paylaşılmalıdır.

5) Bakanlığın yürüttüğü kalıntı analizleri çalışmalarında bir üründe belirlenen pestisit sayısının kaç tane olduğu da dikkate alınarak sonuçlar değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Gıda ürünleri içerdiği çoklu pestisit kalıntıları açısından da değerlendirilmeli ve en riskli ürünlerin hangileri olduğu belirlenerek pestisit kullanımını azaltacak önlemler alınmalıdır.

6) Pestisitler üretilirken çeşitli yardımcı kimyasal maddeler de kullanılmaktadır. Bu maddelerin kalıntı analizleri yapılmamaktadır. Dolayısıyla yalnızca pestisitlerin değil, pestisitlerin bileşiminde yer alan ve hormonal sistem üzerinde etkisi olduğundan kuşkulanılan alkilfenol etoksilatlar gibi yardımcı maddelerin de kalıntı izleme çalışmaları yapılmalıdır.

7) Kalıntı izleme çalışmalarından elde edilen sonuçlar yalnızca kalıntı limitlerini aşan gıdaların oranı biçiminde değil, daha ayrıntılı örneğin hangi laboratuvarların, hangi pestisit kalıntısına, hangi ürünlerde ve hangi yöntemleri kullanarak çalışma yaptıklarına ilişkin bilgileri içeren sonuçlar kamu ile paylaşılmalıdır.

===================================

Dostlar,

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinden dostumuz Sayın Prof. Tayfun Özkaya, alanında yetkin bir yurtsever bilim insanıdır. Gıda güvenliği, bizim de bir Halk Sağlığı-Koruyucu Hekimlik uzmanı olarak ilgilendiğimiz ve AÜTF’de (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) derslerini verdiğimiz bir konudur (GIDA GÜVENLİĞİ ve SANİTASYONUhttp://ahmetsaltik.net/2014/11/13/gida-guvenligi-ve-sanitasyonu-2/).

Gıda maddelerindeki pestisit kalıntıları, özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemli bir Halk Sağlığı sorunudur. Pestisitler çok sayıda çeşit içerir ve tarımsal zararlıları etkisizleştirmek için yaygın olarak kullanılmaktadır. Tarımla uğraşan kesimlerin sorumluluklarına ilişkin yeterince eğitilmemeleri ve laboratuvar denetimleri ile gerektiğinde yaptırımların eksikliği önemli sorundur.

DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü), pestisit zehirlenmesine bağlı olarak her yıl 220 bin dolayında insanın öldüğünü raporlamaktadır. Pestisitlerin %80’i varlıklı (zengin) ülkelerde kullanılmasına karşın, zehirlenmelerin çoğu yoksul ülkelerde gözlenmektedir. Gıdalardaki pestisit kalıntı düzeyi, gelişmekte olan ülkelerde, gelişmişlerden daha yüksektir. Pestisit kullanan tarım çalışanlarında kanser görülme olasılığı, istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksektir. Yıllık pestisit kullanım bedelleri on milyarlarca Dolar düzeyindedir.  Aşırı ve gereksiz pestisit kullanımı doğaya ciddi yüktür ve hayvan – bitki sağlığı açısından da ciddi riskler içermektedir. (Bkz. http://tiki.oneworld.org/pollution/poisonings.html, 15.02.2016) Söz konusu tarım ürünlerinin genetik (tohum) yapısı da olumsuz etkilenmektedir.

Ek olarak tarım ürünlerinde pesitisit direnci gelişebilmekte bu sorun ya tarım ürünlerinin genetiği değiştirilerek (GDO’lu ürürnler) ya da daha güçlü yahut daha yüksek miktarda pestisit kullanarak aşılmaya çalışılmaktadır. Öte yandan, organik tarım ürünleri miktar bakımından gereksinimi sağlayacak düzeyde olmaktan çok uzaktır. Üst gelir katmanlarının bu ürünlere yüksek istemi (talebi), fiyatları ciddi düzeyde şişirmektedir.

BM (Birleşmiş Milletler) FAO örgütü (Gıda ve Tarım Örgütü) uyarılarını kritik rakamlara dayalı olarak sürdürmektedir (bkz. FAOSTATS).

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nı ve yerel yönetimleri, en azından nüfusu 750 bin+ olan 30 büyükşehir belediyelerini göreve çağırıyoruz..

Bu bağlamda bir başka sorun da, ilaç sayılmayan, genel olaak GIDA DESTEĞİ adı verilen değişik kimyasal formüllerin giderek yaygınlaşan kullanımıdır. 5996 sayılı VETERİNER HİZMETLERİ, BİTKİ SAĞLIĞI, GIDA ve YEM YASASI 13.6.2010’dan başlayarak aşamalı olarak yürürlüğe konmuş ve bu formüllerin ruhsatlandırılması Sağlık Bakanlığından alınarak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na verilmiştir. Söz konusu formüllerin tanıtım kağıtları (prospektüsleri), reklam kaygısıyla abartılı yararları öne çıkarmakta, olası sakıncaları ise indirgemeketedir. Bu tablo da, Halk Sağlığı açısından orta erimde ciddi sorunlara adaydır..

Türkiye’nin ABD’de olduğu gibi (FDA) özerk bir Ulusal Gıda – İlaç Kurumu‘na gereksinimi vardır. Siayasal karışmalardan olabildiğince korunmuş bilimsel bir kurum, ülkemizde Gıda ve İlaç Güvenliğini sağlamada, siyasal yetkeye (otoriteye) bağlı hiyerarşik Devlet birimlerinden çok daha yararlı ve başarılı olacaktır.

Anayasanın 56. maddesi, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını vurgulamakta ve yurttaşla Devleti bu bağlamda birlikte sorumlu tutmaktadır. Herkes görevinin gereğini özenle üstlenmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
15 Şubat 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com