Etiket arşivi: Dünya Sağlık Örgütü (WHO)

Burnu açıkta bırakmak, maske takmamakla eş

Bilim insanlarına göre ‘Burnu açıkta bırakmak, maske takmamakla eş

Bilim insanları, Covid-19’a karşı maske takarken burnun açıkta bırakılmasının, hiç maske takmamaya eş olduğu uyarısında bulundu. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yetkilileri de maskenin ağız, burun ve çeneyi kapayacak biçimde takılması ve yanlarda boşluk kalmaması gerektiğini söylüyor.

BBC Türkçe  30 Eylül 2020
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Maske takarken burnunu açıkta bırakmış bir kişi

Bilim insanları, Covid-19’a karşı maske takarken burnun açıkta bırakılmasının, hiç maske takmamaya eş olduğu uyarısında bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yetkilileri de maskenin ağız, burun ve çeneyi kapayacak şekilde takılması ve yanlarda boşluk olmaması gerektiğini söylüyor.

WHO yetkilileri ayrıca takıldıktan sonra maskeye dokunulmamasını, çıkarılırken de ellerin yıkanmasını tavsiye ediyor.

‘HİÇBİR YARARI OLMAZ’

Kanada’da Toronto Ryerson Üniversitesi’nden epidemiyolojist Prof. Tim Sly, Covid-19 salgınıyla mücadelede maske takmanın büyük önem taşıdığına dikkat çekti.

Prof. Tim Sly, “Ancak gerektiği gibi takılmalı. Yoksa hiçbir faydası olmaz. Bir anlamda yasak savmak için takılmış olur” dedi.

Toronto Üniversitesi’nden enfeksiyon kontrol uzmanı epidemiyolojist Colin Furness da burnun açıkta bırakılması eğiliminin yaygınlaştığına dikkat çekerek,

  • Burnu açıkta bırakmakla maske takmamak arasında fark yok” diye konuştu.

Uzmanlar, maskelerin konuşurken çıkarılmaması ve boyunda ya da kulağa asılmaması gerektiğine de dikkat çekiyor.

Virüs, ağız ve burundan çıkan çok küçük damlacıkların ağız ve burundan solunmasıyla bulaşıyor.

‘MASKE, 2-3 KAT DAHA ÇOK KORUMA SAĞLIYOR’

Prof. Sly, “Araştırmalar, maske takmanın virüse karşı 2-3 kat daha çok koruma sağladığına ve hastalık taşıyan kişinin virüsü yaymasının önlenmesinde çok daha etkili olduğuna işaret ediyor.” dedi.

Geçen hafta ABD’de California Üniversitesi’nin sonuçlarını yayımladığı bir araştırma, maske takmanın Covid-19 enfeksiyonun daha hafif geçirilmesini sağlayabileceğini ortaya koymuştu.
=============================
Dostlar,

Halkın yeni koronavirüs’e karşı kullanması gereken maskelerin de kuşkusuz standartları var. Bu en az (asgari) standartlara uyulmazsa, maskeden beklenen yarar sağlanamaz. Sağlık, Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları TSE (Türk Standartları Enstitüsü) ile birlikte çalışarak en az (asgari, minimum) normları koymalı ve bunlara uyarsız üretime izin verilmemeli, piyasa denetimi etkinlikle sürdürülmelidir.

İnsanlar yanılsamalı bir güven içinde bırakılmamalıdır.

Üstelik salgın denetiminde son derece gerekli bir önlem olduğu açıktır.

Gerekirse kamusal akçalı destek (sübvansiyon) sağlanmalıdır.

Yoksul, geliri yetersiz insanlara ücretsiz maske desteği sosyal devletin ve salgın yönetiminin gerekleridir.

Ayrıca; maske teli buruna iyice oturtularak aşağı düşmesi ve üstten hava alması engellenmelidir. Özellikle, maske aşağı düştüğünde burun ucuna gelen yerden 2 parmakla tutulup yukarı kaldırılması son derece sakıncalıdır, çünkü en yoğun viral kirlenme tam da o bölgede olmaktadır. Oraya dokunan 2 parmak yoğun biçimde viral kirlilik yüklenmekte ve çevreye, nesnelere, başka insanlara aktarılabilmektedir.

Sevgi ve saygı ile. 01 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Kadına şiddet salgın boyutlarında


Dostlar
,

Türkiye gündemi gene çok yakıcı..

Suriye savaşı,
– Ekonomideki yangın,
Ergenekon vb. tertiplerin kurbanlarının yıllardır hapite tutulmaları.. vd.

Ama birtakım başka konuların da tümüyle gündemden dışlanmasına izin verilemez. Aşağıdaki yazı gibi..

Sayın Rita Urgan’ın çevirisi, Scientific American online/ (20 Haziran 2013),

  • Kadına şiddet salgın boyutlarında!

Arşivimide kalsın istemedik..

Sevgi ve saygı ile.
İstanbul, 31.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Kadına şiddet salgın boyutlarında!

Dünyada her on kadından üçü yaşamının bir noktasında eski ya da halihazırdaki
eşi tarafından yumruk yemiş, yerlerde sürüklenmiş, çeşitli silahlarla korkutulmuş, tecavüze uğramış ya da başkaca şiddet içeren eylemlerle yüz yüze gelmiş…

Hemen hemen on kadından biri de eşinin dışında yabancı biri tarafından
cinsel tacize uğramıştır. İstatistikler, cinayete kurban giden kadınların üçte birinden çoğunun kocaları ya da erkek arkadaşları tarafından öldürüldüklerini gösteriyor.

Bu iç karartıcı istatistikler kadına şiddetle ilgili ilk küresel ve sistemli ölçümlerden geliyor. Lancet ve Science dergilerinde yayımlanan birbirleriyle bağlantılı araştırmalar kadınların ne sıklıkla eşleri tarafından öldürüldüklerini ve kaç kadının eşi tarafından şiddete uğradığını gözler önüne seriyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yanı sıra, Londra Sağlık Bilgisi ve Tropikal Tıp Okulu ile Güney Afrika Tıp Araştırmaları Kurulu tarafından sunulan ilintili rapor ve yönergeler de kadınların eşleri dışındaki kişilerden ne sıklıkla cinsel şiddete uğradıklarını ve eş ya da bir başkası tarafından uygulanan şiddetin kadın sağlığı üzerindeki etkilerini irdeliyor.

Cinsel şiddet konusundaki araştırmalara katılan WHO uzmanlarından Claudia Garcia-Moreno,”Bu sayılar bizler için bir uyarı niteliğinde. Bu dünyanın her bir yerinde yaşanan ve kabul edilemeyecek boyutlara ulaşan bir sorun.” diyor.

WHO raporuna göre, şiddete uğrayan kadınların %42’si eşleri tarafından sakatlanıyor. Ne var ki, şiddet kadınlarda yaralanma ve sakatlanmaların dışında birtakım başka zararlara da yol açıyor.

  • Şiddet uygulayan eşler, kadınların bir sağlık kurumuna başvurmalarına,
    ilaç almalarına ya da gebeliği önleyici yöntemlerden yararlanmalarına da
    karşı çıkabiliyorlar.

Eşi tarafından şiddete uğrayan kadınların HIV ya da cinsel ilişki yoluyla bulaşan herhangi bir hastalığa yakalanma, kürtaj yaptırma, kilosu normalden düşük prematüre bebekler dünyaya getirme ve intihara girişme olasılıkları daha yüksek oluyor.

Bu kadınlar-eş tarafından uygulanan şiddetin hem nedeni, hem de sonucu olabilecek ögeler arasında sayılabilecek- yüksek düzeyde alkol tüketmeye ve depresyona girmeye de iki kat daha yatkın oluyorlar.

Dahası, araştırmacılar artan gerginliğin kadınlarda süreğen ağrılar, kalp hastalıkları ve mide ve bağırsak hastalıkları gibi ciddi birtakım sorunlara neden olduğuna da dikkat çekiyorlar.

Atlanta Üniversitesi’nden Kristin Dunkle, söz konusu istatistiksel değerlerin,
“şiddetin de” sigara ve alkol kullanımı gibi “anaakım” sağlık sorunlarıyla birlikte
ele alınması gerektiğine işaret ettiğini belirterek;

“Artık kimsenin başını kuma gömmesine izin veremeyeceğimiz bir noktadayız. Şiddet konusu ele alınmadığı sürece kadın sağlığından söz etmek abes olur,” diyor.

BİLİMİN GÜNDEMİNDE

Güney Afrika Tıp Araştırmaları Kurulu’nun başkanı Rachel Jewkes verilerin
cinsel şiddete bağlı olayların değerlendirilmesi ve konuyla ilgili bilgilerin yayılması yönünde yıllardır yürütülmekte olan çalışmaların bir ürünü olduğuna dikkat çekerek;

”Cinsel şiddeti ölçme girişimi bu olguyu bilimin gündemine taşıdığımız anlamına geliyor.” diye ekliyor.

Jewkes, 15-20 yıl gibi kısa bir süre öncesine dek, hükümetlerin ev içi şiddeti özel yaşamın kaçınılmaz bir parçası- çözüm getirme konusunda çaresiz kaldıkları bir durum- olarak ele aldıklarını dile getiriyor. Küresel çapta değerlere ulaşılmasının şiddeti “şiddetin ciddi bir konu olduğunu ortaya koymak için somut bir değere gerek duyan küresel güçlerin” ilgi odağı durumuna getirdiğini de sözlerine ekliyor.

Araştırmacılar, yaptıkları hesaplamaları derlemek için meslektaşlarının bu alandaki çalışmalarını ve “gri yayınlar” adıyla bilinen, hükümet yetkilileri tarafından
elde edilen istatistiklerle raporları taramadan geçirdiler. Söz gelimi, Londra Sağlık Bilimi ve Tropikal Tıp Okulu epidemiyoloji uzmanlarından Karen Devries,
kadına uygulanan şiddetin küresel bölgelere ve yaş aralıklarına göre yaygınlığını araştırmak amacıyla, onlarca bilim insanının 25 bini aşkın araştırma özetini gözden geçirdiğine dikkat çekiyor.

Devries ve arkadaşları şiddetin ülkeler çapında, ya da ülke içindeki geniş bölgeler çapındaki yaygınlığına işaret eden araştırmaların izini sürdüler. Ayrıca uluslararası çapta dört büyük araştırmayla ilgili ek çözümlemelerden de yararlandılar. Hesaplamalar, toplamda 81 ülkeden 141 araştırmanın verilerine dayanmaktaydı.

KÜRESEL ÇEŞİTLİLİK

Araştırmalar tasarımsal farklılıklarına ve yöntemsel niteliklerine göre düzenlendi. %54 ile %78 arasında değişen en yüksek düzeyde eş şiddetine Sahra altı Afrika’nın merkezinde tanık olundu. Ancak gelirin yüksek olduğu kimi Asya ülkelerinde, Kuzey Amerika’da ve Batı Avrupa’da bile şiddet oranlarının %15’in üzerine çıktığı görüldü. Eş dışındaki kişiler tarafından uygulanan cinsel şiddet hesaba katıldığında,
bu oranlarda çarpıcı bir yükselişe tanık olundu.

Araştırmalarla ilgili birtakım boşluklar söz konusu. Örneğin eşler tarafından uygulanan şiddet konusunda Afrika’nın merkezi, Doğu Asya ve Latin Amerika’nın güneyinden gelen veriler çok azdı. Ayrıca, araştırmalarda duygusal şiddetle ilgili
bir değerlendirme yapılmadı ve hesaplamalarda eşin cinsiyeti hesaba katılmamakla birlikte, çoğu araştırma çalışmalarında salt erkek eşlerle ilgili bilgilere yer verildi. Dahası, cinayetle ilgili raporların birçoğu faillerin kurbanlarla ilişkileri konusundaki bilgileri içermiyordu.

Yine de, biraraya getirilen veriler araştırmacıların ülke çapında ve yöresel kıyaslamalar yapmalarına ve toplumsal koşullarla politikaların şiddetin yaygınlaşmasında nasıl bir etki yarattığı yönünde savlar oluşturmalarına olanak tanıyacak.

Şiddet konusunda gerçek değerlere ulaşılmasıyla birlikte hükümetler ve toplum araştırmacıları, bunun önüne geçilmesi yönünde çok daha donanımlı bir konuma gelmiş olacaklar.

Rita Urgan
Scientific American online/, 20 Haziran 2013
(Bilim Teknik 16.08.2013)