Kahramanmaraş merkezli iki depremde, Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Osmaniye, Adana, Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa ve Kilis illerinde 30 bini aşkın kişi yaşamını yitirdi, 100 bini aşkın kişi yaralandı, 10 bini aşkın bina yıkıldı, on binlerce bina hasar gördü.
Depremde en çok can kaybı Hatay ve Kahramanmaraş’ta yaşandı. Onların ardından en fazla can kaybı Adıyaman ve Gaziantep’te yaşandı. Onları da diğer iller daha düşük sayıda ölümlerle takip etti.
Bu kadar geniş bir alanda etki yaratan ve iki kez üst üste gerçekleşen şiddetli bir depreme bir devletin depremden sonra müdahale etmesi kolay bir iş değildir. Ancak depreme karşı önceden önlem alınmış olsaydı, devlet ve hükümet bu müdahaleyi çok daha kolay bir biçimde gerçekleştirebilirdi.
AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın bu felaketi, “kader planı” olarak açıklaması kabul edilebilir bir durum değildir.
- Bu depremin sonucunda oluşan can kaybı ve hasar, bir sözde “ilahi kader planının” değil, hükümetlerin ve belediyelerin plansızlığının sonucudur!
***
Kadercilik insanın miskinleşmesine, edilgenleşmesine, sorumluluktan kaçmasına, kötülüklerin artmasına yol açar. Kaderci insan fiili durumu değiştirmek için asgari çaba gösterir, mevcut olanı muhafaza eder.
Devrimci insan ise dünyayı değiştirmek için mücadele eder, daha iyi bir toplum ve devlet düzeninin sağlanması için mevcut ve fiili durumu değiştirir, insanlığın ilerlemesini ve gelişmesini amaçlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 1924 yılında Samsun’da yaptığı bir konuşmada, “En gerçek kılavuz bilimdir” demişti.
Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1937 yılında yaptığı bir konuşmada da şöyle demişti:
- “Bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi’nin programıdır.
Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette, bizi aydınlatıcı ana hatlardır.
Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan (düşünülen) kitapların doğmalarıyla (inançlarıyla)
asla bir tutmamalıdır. Biz ilhamlarımızı, gökten ve gaipten (görünmeyenden) değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”
***
Atatürk’ün bu sözlerinin değeri bilinmiş olsaydı, depremde bu kadar büyük bir kayıp yaşanmazdı.
Atatürk’ün bu sözleri dikkate alınsaydı; şehir ve yerleşim bölgesi planlaması yapılırken, fay hatlarına yakın ovalık, sulak ve risk barındıran alanlarda imarlaşma gerçekleşmezdi; deprem mevzuatına aykırı binaların yapılmasına izin verilmezdi; inşaatlar etkin biçimde denetlenirdi; depreme dayanıksız binalar güçlendirilirdi; AFAD kadrolarına imamlar, hatipler ve ilahiyatçılar atanmazdı; AFAD’a Diyanet’in dörtte biri kadar bütçe verilmezdi; deprem bölgelerinde yeterli sayıda uzman ekip ve ekipman (AS: donanım) sürekli hazır bulundurulurdu; Türk Silahlı Kuvvetleri kapsamlı bir biçimde ilk günden devreye sokulurdu; “imar affı” adı altında kaçak binalara onay verilmezdi; geçmiş depremlerden ders alınırdı; jeologların deprem riskleriyle ilgili hazırladıkları raporlara göre önlem alınırdı; bencil, bireysel ve oligarşik rant hevesi, insandan ve toplumdan daha değerli bir duruma gelmezdi!
- İnsana yaşam veren de adalet veren de devrimci ve dünyevi güçlerdir.
- Kimse kadercilerden ve öte dünyacılardan adalet beklemesin!