Prof. Süheyl Batum uyardı: Yeni aday çıkmazsa…
Dostlar,
Tüm beynimiz ve yüreğimizle ayakta alkışlayarak paylaşıyoruz…
Sana selam olsun Yiğit Cumhuriyet aydını Prof. Süheyl Batum!
Sevgi ve saygı ile.
2.7.2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
===============================================portalı, 02 Temmuz 2014
CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, Cumhurbaşkanı adaylığı başvuru süresinde sona gelirken uyarıda bulundu.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığını kabul etmediğini belirten Batum,
şeffaflık ilkesinden uzaklaşıldığını söyledi. Batum,
- Yeni bir aday çıkmaması durumunda Tayyip Erdoğan’a
ilk turda kazandırılacağını ifade etti.
İşte o açıklama:
1) Sayın Ekmeleddin İhsanoglu’nu kabul etmediğim gibi, İmza vermeyi de uygun görmedim.
2) Bu arada, İmza vermeyen milletvekillerini partiyi ve oyları bölmekle suçlama acizliğine düşenlerin ya da “disiplin suçu işlemiş olursunuz” diyenlerin bir bölümüne
önem bile vermedim. İmza atmayan öbür arkadaşlarım da vermedi. Vermezler de!
Hele bize tek yol, tek çare gibi gösterdikleri yol tümden yanlış ise. Üstelik bu yolu tek çare gösterenler bile, “ne yapalım oldu bir kere” ya da “elimiz mecbur, Genel Başkan öyle istiyor”dan başka mantıklı, kabul edilebilir tek gerekçe ileri sürememişlerse.
3) Suçlamalarda bulunanlardan bir bölümünün,“ama başka bir aday ya da CHP’Lİ BİR ADAY nasıl olur da, oyların çoğunluğunu alabilir, oyumuz yeter mi?” sorusunu soranlara, CHP ailesinin içindeki iyi niyetli dostlar oldukları düşüncesiyle,
şunu söylemek zorundayım;
4) Bu seçim İki turlu değil miydi? Bunu unuttuk mu?
İki turlu seçim bir tek ve ilk kez Türkiye’de mi uygulanıyor?
Pekiyi iki turlu bir seçimde nasıl olurdu bu iş? Yapılabilecek olan, partilerin ayrı ayrı adaylarla 1. tura katılmaları olurdu. Ancak 1. turda belirlenen adayların 2. turda
öbür partilerin de destekleyebileceği adlar arasından seçilmesi sağlanırdı.
Ve söz gelişi; çağdaş, laik demokratik değerleri benimseyen, Atatürk milliyetçisi, cumhuriyet kazanımlarını kollayan ve cumhurbaşkanlığı yeminine sadık kalacak bir başka aday için ön mutabakat sağlanabilir, aynı şekilde MHP tarafından önerilecek adayın da ikinci tura kalması halinde CHP tarafından desteklenebilecek bir aday olması istenebilirdi.
Böylece KATILIM DAHA YÜKSEK OLMAZ MIYDI ? Hem ilk tura, hem de 2. tura CHP seçmenlerinin koşa koşa, Cumhuriyet mitinglerine gider gibi şevkle, heyecanla gitmeleri sağlanmaz mıydı?
Neden yapılmadı dersiniz? Acaba halka ve CHP seçmenine, seçenek sunmaktan korkuldu mu dersiniz? Ya da Türkiye’yi dışarıdan yönetmeye hevesli “birileri”, her daim ileri sürdükleri “iki buçuk partili sistem” doğrultusunda yalnızca 3 aday çıksın istemiş olabilirler mi?
Bu açık ve net gerçeği HALA anlamamış gibi davrananlara ve halen “ama partiyi bölmeyin” ya da “ama başka bir CHP’li ne denli oy alacak ki?” diye soranlara
Allah selamet versin demekten başka diyeceğim de yok.
5) Neden mi imza vermedim? ÇÜNKÜ karar “demokratik” kurallar çerçevesinde alınmadı.Katılımcılık sağlanmadı. “Şeffaflık” ilkesinden uzaklaşıldı.
6) Birilerine, Parti Meclisi üyelerine, milletvekillerine, İl Başkanlarına, STK’lara,
kanaat önderlerine, sanatçılara SORULUR GİBİ YAPILIP, hiç kimsenin önermediği bir adı açıklamak, O SORULUR GİBİ YAPILAN insanlara da büyük haksızlıktı.
Maalesef tarihimizin halk tarafından seçilecek ilk cumhurbaşkanı adayımızı, bizler, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri TELEVİZYONLARDAN ÖĞRENMEMELİYDİK.
Atatürk’ün kurduğu 90 yıllık CHP’mizin, Recep Tayyip Erdoğan‘ın partisinden
farklı olması gerekli değil miydi? Hatta zorunlu değil miydi?
7) Ayrıca ADAY DA SORUNLUYDU. Neden mi?
Türkiye Cumhuriyeti, özellikle bu bölgede o zamana dek olmayan, pırıl pırıl parlayan bir model yaratmıştır; “demokratik, laik, sosyal, bağımsız bir Cumhuriyet” modeli.
İşte önemli olan, CHP, MHP ve öbür partilerin, bu “demokratik, laik Cumhuriyet modelini” temel alan bir kişiyi ortak aday olarak göstermeleri idi.
Üstelik bu, öbür partiler için bir gereklilik olmayabilirdi, onların böyle bir yükümlülüğü olmayabilirdi. Ama bu modeli yaratan Atatürk’ün kurduğu parti olan Cumhuriyet Halk Partisi için, vazgeçilmesi olanaklı olmayan bir yükümlülüktü, bir zorunluluktu.
8) Oysa biz ne yaptık?
“Bizler, Cumhuriyete sahip çıkan birini seçtiremeyiz. Gelin başka bir siyasal islamcıyı aday gösterelim. Ondan da bir laik, bir Cumhuriyetçi yaratırız. Parti disiplini bahanesiyle de kabul ettiririz.” diye düşündük.
Yani teslim olduk. Yani açıkçası, GİRDİĞİMİZ KABIN ŞEKLİNİ ALACAĞIM DERKEN
o kaba hapsoluverdik. Oysa hapsolmamamız gerekiyordu.
9) Üstelik CHP, bağımsızlık ruhunun temsilcisidir. Laik ve demokratik cumhuriyetin kararlı savunucusudur.
- Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde oluşturulan ve dünyada başka örneği olmayan çağdaş Türkiye modelinin güvencesidir.
Ve sosyal demokrat kimlikli bir parti olarak CHP;
– çoğulculuk ve katılımcılığı,
– özgürlük ve hukuk devleti kurallarına sahip çıkmayı,
– azınlık haklarına saygıyı,
– eşitliği, adaleti, dayanışmayı,
– emeğin üstünlüğünü ve bütünlüğünü sahiplenir.
Siyasal islamcıları ve siyasal islamı değil.
10) Oturun ve bir düşünün! CHP ve onun inandığı ve koruduğu değerler, ilkeler algısı, belki TOPLUMDA gerekli bir algı da olabilir. Olamaz mı?
O algının içine gönüllü olarak girebilecek çok sayıda insan da olabilir.
Ve o insanlar “Artık bize ihtiyacınız yok mu, BİZİ NEDEN BU ADAYA OY VERMEYE MECBUR BIRAKIYORSUNUZ?” DİYE SORABİLİRLER.
Eğer böyle sorarlarsa, onlara ne yanıt vereceğiz? Bizlere söylendiği gibi, “alışırsınız, alışınca seversiniz” mi diyeceğiz? Ya da “aday bir kez belirlenmiş artık, partiyi bölmeyin..” diye tehdit mi edeceğiz? Ya da en kurnazcasını yapıp, “yoksa siz ulusalcı mısınız, başka partiler tarafından yönlendiriliyor musunuz?” diye mi soracağız?
Unutmayalım ki; onları bir kez daha şaşırttık, kandırdık. Yaşamlarının ilk doğrudan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, onları 3 aday arasında tercih yapma zorunluluğu ile
karşı karşıya bıraktık. Siyasal islamı, muhafazakar elitizmi temsil eden iki adaydan birine ya da HDP’nin adayına oy verme zorunluluğu ile!
Onun dışındaki aday olasılığını ise, siyasal linç kampanyaları, “black jack’li ihraç tehditleri” ve bir de “karalama kampanyaları” ya da “partiyi bölmeyin” anlamsızlıkları ile ortadan kaldırarak.
11) SON OLARAK, Sayın Emine Ülker Tarhan’ı aday göstermemiz ise tamamı ile bireysel kararlarımızdı. Ve Anayasa’nın 101. maddesindeki “aday gösterme” yetkimizi, hakkımızı sonuna dek kullanmak hususundaki kararlılığımızın bir göstergesi idi.
Ayrıca toplumun seçeneksiz olmadığı vurgusunu yapmaktı. Katılımı güçlendirmekti.
Herkese bir “çare ” olabileceğini göstermekti. Ve herkes gördü.
Toplum yeniden umutlandı.
Ancak bu umut kimi kesimleri korkutmuş olmalı ki, kimi gazeteci ve siyasetçilerin katıldığı bir demokrasi tahammülsüzlüğünü de birlikte izledik.
12) – Son olarak şunu söyleyeyim. Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu‘nu belirleyen
Sayın Genel Başkanımıza ve O’na imza veren arkadaşlarımıza da hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum.
Ama umarım bu BİREYSEL TERCİHLERİ ve “muhafazakar kitle ile tarihsel uzlaşma istekleri”, CHP tabanında KALICI HASARLARA yol açmaz. Ve ayrıca başka adaya tahammül edememek de, KATILIMIN DÜŞMESİNE ve rakibin ilk turda seçilmesine neden olmaz.