Dostlar,
Son zamanlarda okuduğumuz en çarpıcı makalelerden biri Sn. Aykut ERDOĞDU‘dan geldi :
Terör, kara para ve = AKP
Denklem çok yalın görünüyor ama gerçekte oldukça çetrefil..
AKP’nin artık R.T. Erdoğan ile yoluna devam etmesi uluslararası topludurum (konjektür) bakımından da olanaklı gözükmüyor.
Ne var ki, az eğitimli ve olup bitenlerin ayırdında olmayan büyük halk kitleleri katında
hala “Kasımpaşalı mağdur bizim oğlan mitosu” tükenmedi.
Fakat “hızlıca” erimekte..
Bir de iktidarda iken, elden geldiğince suç kanıtlarını yok etme ve bir “yavaş iniş” sürecinin AKP’de yeğlendiği izleniyor.
Ek olarak, hala, “akıyor iken biraz daha doldurma” dürtüsünün denetlemediğinin de dikkate alınabileceğini görüyoruz.
Son olarak ise, kendi kendini kuşatmanın, sağduyuyu tümüyle körleştirmesi almaşığı kalıyor. Epey saldırgan, yırtıcı ve tehlikeli olunuyor bu aşamada ama o ölçüde de tükeniş hızlanıyor..
“RTE’nin AKP’si veya AKP’nin RTE’si” için yalın politik – tarihsel çözümleme budur.
Erdoğan, ulusal ve özellikle uluslararası yargıdan kaçamayacak gibi görünüyor.
En son, Mısır’ı 30 yıl demir yumrukla yöneten Hüsnü Mübarek, mahkemeye kafeste getirilerek yargılanmış ve hüküm giymişti. Bu arada sabırları çok zorlayıp,
uluslararası istihbarat örgütlerinin “örtük” bir suikastına kurban gitmezse..
Çok yazık oldu / olacak Türkiye’nin 11 / küsürat yılına..
Sevgi ve saygı ile.
6 Mart 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
==========================================
Terör, kara para ve = AKP
Aykut ERDOĞDU
CHP İstanbul Milletvekili
Şubat ayında Paris’te Uluslararası Mali Eylem Görev Grubu (The Financial Action Task Force-FATF) toplantısı yapıldı. FATF Türkiye’yi 2007 yılında Cezayir, Ekvador, Etiyopya, Myanmar, Endonezya, Pakistan, Suriye ve Yemen ile birlikte gri listeye aldı.
Gri liste kabaca, o ülkenin kara parayla mücadele etmek istemediği ve karaparanın aklanmasına göz yumduğu anlamına geliyor. Gri listenin hemen üzerinde kara liste var. Kara listedeki ülkeler ise İran ve Kuzey Kore. Kara listeye alınmış ülkelerin terörü finanse ettiği ve kara para akladığı kabul ediliyor. FATF’ın gri ve kara listeyi oluştururken kullandığı ölçüler ahlaki olarak tartışılabilir. Ancak uluslararası camiada kara listeye alınmış ülkelere vebalı gibi davranılır, ekonomik yaptırımlar uygulanır.
Petrol Karşılığı Altın
Aslında öykünün başlangıcı İran’a ekonomik yaptırım uygulanmasıyla başladı. Türkiye gaz ihtiyacının yaklaşık %25’ini, petrol ihtiyacının ise %40’ını İran’dan karşılıyor. İran’a ekonomik yaptırım uygulanmaya başlanınca bu ülkeden aldığımız petrol ve
gaz bedelinin İran adına Halk Bankası’nda açılan bir hesaba yatırılması kararlaştırıldı. Buraya kadar yapılan işlemler her iki ülkenin yararına bir durumdu. Uluslararası kuruluşlar da bu duruma itiraz etmedi. Ancak AKP’nin açgözlülüğü bu “milli fırsatı”
“milli felakete” dönüştürdü.
İran devleti Babek Zencani ve Rezza Zarrab’ı görevlendirdi. Zarrab Başbakan, Bakanlar ve bürokratlarla ilişki kurdu. Zarrab’ın görevi İran’ın uluslararası sistemde karapara kabul edilen varlıklarını Halk Bankası üzerinden aklamaktı. Yapılan plana göre Türkiye’den başta altın olmak üzere şeker, plastik ve demir gibi malzemeler
ihraç edilmiş gibi gösterilecekti. Yani hayali ihracat yapılacaktı. Sonra Halk Bankası’nda biriken İran parası nakit olarak çekilerek Birleşik Arap Emirlikleri’ne gönderilecek, oradan da İran’a aktarılacaktı.
İran’da katı kambiyo rejimi var. Yani biri resmi öbürü piyasa kuru olmak üzere iki farklı kur var. Resmi kur, piyasa kurunun neredeyse yarısı. İran devleti ithalatçılarına resmi kurdan ödeme yapıyor. İthalatçılar resmi kurdan aldıkları dövizi serbest piyasada iki katına satıyor. Aldığı (İran para birimi) tümenleri İran’da Halk Bankası İran temsilciliğine yatırıyor ve ikinci vurgun kur farkından yapılıyor. Bu sayede İran’ın paraları aklanıyor. Sistem bu şekilde dönüp duruyor. Kur farkından ve aracılık ücretlerinden milyarlarca dolar gelir ediliyor. Elde edilen gelir rüşvet olarak dağıtılıyor. Bu rüşvet düzeni uluslararası kuruluşların gözünden kaçmıyor. İnceleme ve araştırmalar başlıyor.
Halk Bankası yakalanmamak için dolardan çıkıp avroya geçiyor. SWIFT sisteminden çıkıp faks ile işlem yapmaya başlıyor. İran ve Türkiye için “milli bir fırsat” aç gözlü siyasetçilerin ihtirası sayesinde “milli bir felakete” dönüşüyor.
Batman ve Robin
Bütün dünyayı “keriz” kendilerini “dâhi” gören dünya lideri bölgeye ayar vermeye kalktı. Batı medeniyeti nereyi devirmek istediyse onlardan önce koştu. “Ben yıktım dünya lideriyim” dedi. Tunus, Mısır, Cezayir ve Libya’da iktidarlar değişti. Kaddafi canlı yayında linç edildi.
Sıra Suriye’ye geldiğinde “dünya lideri” Batılılar’dan önce Suriye’ye saldırdı.
Düne kadar ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yaptığı “Kardeşim Esad” bir anda
“Katil Esed” oluverdi. “Batman ve Robin” ikilisine benzettiğim Erdoğan ve Davutoğlu’nun “birkaç ay içinde düşer” dedikleri Esad çetin ceviz çıktı. Rusya ve Çin’i yanına çekmeyi başardı. Diplomasi yoluyla Rusya, İngiltere ve Amerika’nın
kendisini desteklemelerini sağladı. “Batman ve Robin” ortada kaldı.
Yolsuzluk ve Cinayet
Suriye’de batağa saplanan “Batman ve Robin” dünyanın dört bir tarafından El Kaide militanlarını Türkiye’ye getirdi. Eğitti, finanse etti, silahlandırdı ve Suriye’ye gönderdi. El Kaide militanları sınırın sıfır noktasında televizyonlara açıklamalar yaptı. Bu militanların insan kafası kesip, ciğer yedikleri görüntülerin internete düşmesiyle bütün dünya şok oldu. ABD ve İngiltere, Rusya ile aynı çizgiye, yani “Esad yine bunlardan iyidir” noktasına geldi.
Suriye’de savaş ilk perdede “Hizbullah ile El Kaide” arasında ikinci perdede
“İran ile Türkiye” arasında sürmeye başladı.
- Suriye’de süren bu kirli savaşta yaklaşık 150 bin insan can verdi.
Yüz binlerce insan yaralandı. Milyonlarca insan vatanını terk etmek zorunda kaldı.
İran ve Türkiye devletini yönetenler piyonları aracılığıyla Suriye’de milyonlarca mazluma zulmederken, öbür yandan kurdukları kara para çarkında milyarlarca dolar rüşveti havuzlarına indirdiler. Bir tarafında cinayetin diğer tarafında yolsuzluğun olduğu
bu mide bulandırıcı ilişkiler, tarihimize kara bir leke olarak geçti.
Terörün Finansmanı
Suudi işadamı Şeyh Yasin Abdullah Ezeddin El Kadı, El Kaide terör örgütünü
finanse ettiği gerekçesiyle yasaklandı. 11 Eylül (2001) saldırılarıyla ilişkilendirildi.
Tam bu sırada RTE çıkıp “Yasin El Kadı’ya kendime güvendiğim kadar güvenirim” dedi. 17 Aralık (2013) soruşturmasıyla, Türkiye’ye girmesi yasaklanan El Kadı’nın
VIP olarak Türkiye’ye geldiği ve RTE ile ortak yatırımları olduğu ortaya çıktı.
Yine uluslararası alanda terörist kabul edilen Hamas’ın önde gelen liderlerinden
Salih El Aruri’nin benzer ilişkiler içinde olduğuna yönelik raporlar yayınlanmaya başlandı. İHH üzerinden yapılan faaliyetlerin terör bağlantıları açığa çıkmaya başladı.
Bütün bu gelişmeler üzerine 47 Amerikan Kongre Üyesi 11 Nisan 2013 tarihinde
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Hazine Bakanı Jack Lew’e bir mektup yazdı.
Bu mektupta Türkiye’nin İran’la olan ticari ilişkilerinden terörün finansmanına kadar “kendi ulusal çıkarları” açısından şikayetçi oldular.
Anti-Emperyalist AKP
RTE ve arkadaşları 1999 yılında milli görüşçü hocalarından ayrılarak ılımlı İslam (Moderate Islam) anlayışıyla AKP’yi kurdu. Dünya alem bu hareketin bir neo-con projesi olduğunu biliyordu. Irak’tan Kıbrıs’a, ekonomiden tarıma, uyguladığı tüm politikalarda kendisine çizilen neo-con yol haritasına uydu AKP. Bu saptamayı onlarca örnekle kanıtlamak olanaklı. Neo-con yol haritasını harfiyen uygulayan
AKP yönetimi nefsine yenik düştü. Bulaştığı rüşvet ve yolsuzluk batağı, uluslararası finans sitemini tehdit etmeye başladı. Başına olmadık işler geldi. Rezil oldular.
Şimdi, RTE “bu bir emperyalist oyundur, Allah’ını seven defansa gelsin” diyor. Anti emperyalistlerden rüşvetini, kara parasını ve cinayetleri aklamasını istiyor.
SAKIN!
http://birgun.net/yazi-goster/