Dinci-mezhepçi bataklık
Emperyalizm cahil ülkeleri kolayca sömürür. Eğitim düzeyi yüksek, bilim, felsefe, sanat, demokrasi ve laiklik alanlarında gelişmiş, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamış olan bir ülkeyi, emperyalizm sömürge haline getiremez.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, emperyalizme karşı mücadeleyi, yalnızca cephede verilecek bir mücadele gibi görmemiştir. Bir ülkenin emperyalizme karşı direnebilmesi için, çağdaş uygarlık düzeyini yakalayıp cehaletten kurtulmasının zorunlu bir önkoşul olduğunu kavramıştır.
Bu nedenle, Türkiye’yi ortaçağ karanlığına ve cehalete geri sürükleyen AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada, BM Güvenlik Konseyi üyelerini hedef alarak, bir kez daha, “dünya 5’en büyüktür” demesinin hiçbir anlamı yoktur. “Dünya beşten büyüktür” demekle emperyalizme karşı bir mücadelenin verilemeyeceğini tarih kanıtlamıştır.
Erdoğan’ın yaptığı konuşmada İsrail’i hedef alarak Filistin sorununa odaklanmasının da hiçbir değeri yoktur. Dünyadaki tek uluslararası sorun Filistin sorunu olmadığı gibi, yeryüzünde adalete aykırı bir dış politika izleyen tek yönetim de İsrail yönetimi değildir. Dünyada, Asya, Afrika, Amerika kıtalarında onlarca ülkede, hem ulusal hem de uluslararası bağlamda, birçok zulüm uygulanmaktadır. Bunları görmezlikten gelerek, dünyadaki adalet sorununu tek başına İsrail-Filistin sorununa odaklanarak anlatmak, içtenlikli olarak adalete inanan bir kişinin yapacağı bir iş değildir. Ayrıca, kendi ülkesinde adaleti sağlayamayan birisinin, uluslararası bir arenada küresel adaletten söz etmesinin, hiçbir inandırıcılığı yoktur.
Erdoğan’ı iç politikada ve dış politikada yönlendiren bakış açısı neyse, Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada yönlendiren de o olmuştur. Bu bakış açısı da dinci-mezhepçi, İslamcı-Sünnici bakış açısından başka bir şey değildir.
- Türkiye’yi iç politikada ortaçağ karanlığına sürükleyen bakış açısı bu dinci-mezhepçi bakış açısı olmuştur.
Eğitimin dincileştirilmesi, bilimsel ve laik eğitim sisteminin çökmesi, siyasetin ve devlet işlerinin dinselleşmesi, laiklik ilkesinin büyük bir darbe yemesi, bilim, felsefe ve sanat alanlarında Türkiye’nin dünyadaki en geri ülkeler arasında yer alması, demokrasi konusunda Türkiye’nin dikta rejimiyle yönetilen ülkelerle aynı kategoriye girmesi, bu dinci-mezhepçi bakış açısının bir sonucudur.
Dış politikada, Avrupa Birliği üyeliği umudunun tükenmesi, Türkiye’nin Ortadoğu’da yalnızlaşması, Suriye, İsrail ve Mısır gibi ülkelerle diplomatik ilişkilerin ortadan kalkması, büyük ölçüde, bu dinci-mezhepçi bakış açısının ve teokratik monarşik hayallerin bir sonucudur.
Suudi Arabistan, Bahreyn, Sudan, Somali, Malezya gibi ülkelerde demokrasi mi var? Yok. O zaman Erdoğan neden bu ülkelerde var olan düzeni ve bu ülke devletlerinin kendi vatandaşlarına uyguladığı zulümleri Birleşmiş Milletler’de gündeme getirmiyor da, İsrail, Suriye ve Mısır yönetimlerini hedef alıyor? ABD’nin Irak’ta yaklaşık bir milyon insanı katletmesine ses çıkarmayan “Büyük Ortadoğu Projesi” eşbaşkanı Erdoğan, neden Suriye yönetiminin sorumlu olduğu katliamları bozuk plak gibi tekrarlayıp duruyor ve Esad yönetimiyle diyalog kurmayı reddediyor?
İsrail’i Musevilerin yerine Müslüman Araplar, Mısır’ı ve Suriye’yi “İhvan el Müslimin” olarak da anılan “Müslüman Kardeşler” adlı İslamcı köktendinci örgüt yönetseydi ve bu yönetimler de kendi halkına veya başka halklara zulüm uygulasaydı, Erdoğan bu yönetimleri de eleştirir miydi?
Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’deki konuşmasını “tarihi konuşma” diye pazarlayan medyadaki AKP işportacılarının ve amigolarının zavallı şuursuzlukları ve yalancılığa dayalı propagandaları da, yine AKP’nin Türkiye’de yarattığı cehaletin ürününden başka bir şey değildir.
Bu cehaletle, Türkiye emperyalizme karşı mücadele vermek bir yana, dünyada alay konusu olmaktan öteye geçemez.
============================================
Dostlar,
“Buradan sana kemik de düşmez..”
Yeryüzünde Hangi Devlet Bakanının Ağzına Yakışır?
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bolu’da partisinin toplantısında ağzını bozdu!
Erdoğan, “Yüzde 50 seçilme yeterliliği yeni sistemin omurgasıdır ve bu iş bitmiştir. Seçilme oranını %40’a düşürme gibi bir çabamız yok” dedi. “CHP bundan kendine bir şey çıkarmaya çalışıyor” iddiasında bulunan Erdoğan,
“Bundan sana bir şey çıkmaz. Buradan sana kemik de düşmez” sözlerini kullandı.
CHP’nin eski Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhalefete yönelik “Buradan sana kemik de düşmez” sözlerine yanıt verdi :
- İnce, Muhalefete “buradan size kemik düşmez” diyen birinden Cumhurbaşkanı olur mu? Aklı, fikri, dili kemikte olan birisi milletin birliğini, bütünlüğünü temsil edebilir mi?
****
Bu sözleri CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Erdoğan’a söyleseydi ne yapardı AKP = Erdoğan acaba? Herhalde en az 100 bin TL tutarında giderim (tazminat) davası açar, savcılığa da ceza soruşturması – kovuşturması için suç duyurusunda bulunurdu.
- TCK md. 299 balyoz gibi kullanılmakta!
Demokles’in kılıcı gibi sallamakta Erdoğan bu maddeyi, yandaşlaştırdığı yargı eliyle.
Binlerce yurttaşa, kendisine / Cumhurbaşkanına hakaret savı ile dava açmış durumda.
Yüzlerce yurttaş da hapis – para cezalarına çarptırıldı..
Erdoğan, militan bir parti başkanı gibi davranmakta; asla milletin genelinin Cumhurbaşkanı gibi değil!
Fakat kendi sözlerinin 40’ta 1’ine bile dayancı (tahammülü) yok..
Bu tablonun sürdürülebilirliği artık kalmamıştır.
Erdoğan, geçelim metal yorgunluğunu, “aşırı” yorgundur, neredeyse sürmenaj eşiğindedir. Bolu konuşmasında “AK Parti” yerine “Refah Partisi” demiş ve eski genelkurmay başkanı, şimdinin MSB Akar’ın oturduğu yerden birkaç kez “AK Parti”, “AK Parti” diye bağırması üzerine gafını düzeltmiştir. Benzer ve daha ağır örnekler çok sayıdadır.
Bunca ağır yorgunlukla, olağanüstü sorunları olan Türkiye nasıl yönetilebilecektir??
****
Görülen o ki; AKP’nin ülkemizi içine sürüklediği, Dinci-mezhepçi bataklık, yukarıdaki değerli makalenin yazarı Sn. Öymen’in betimlediğinden çok daha ötededir..
AKP’nin yarattığı dinci – mezheğçi bataklık çook derinleşmiş, AKP = Erdoğan ve yerli – yabancı tüm müttefiklerin kendisini asla kurtaramayacağı müthiş bir yutma gücü kazanmıştır.
Üstelik çooook da kötü kokuludur..
Hangi “normal” ülkede bir Cumhurbaşkanı Anamuhalefet partisi için “Buradan sana kemik de düşmez” diyebilir ki?! Ülkeyi kutuplaştırmaktan hala yarar umma neyin nesidir, nasıl bir illettir?
– En son 2008 küresel krizinde %14’lere varan işsizlik oranı Haziran 2019’da da görümüşken
– Ekonomi son aylarda istihdam yaratma kapasitesini yitirmişken
– Gençler ya işsiz ya atıl iken
– Kalite temelli işsizlik yani mesleğini yapamama yapısal sorun durumuna gelmişken.
– Son bir yılda istihdamdaki kayıp 800 bin, işsizlikteki artış 938 bin ve işgücü piyasasına küsüp ayrılanların sayısı da 663 bine erişmişken
– Bütçe açığı 82 milyardan 125 milyar TL’ye yükseltilmişken (TCMB’ndan 80 milyar TL’ye yakın ihtiyat akçesi ve banka kârının da bütçeye aktarılmasına karşın!)
– 117,3 milyar TL (bütçenin 1/8’i) Devlet borçlarının faizi için ödenecek iken (bu tutar 2018 için 71,6 milyar TL idi),
– 82 milyon + 5 milyon sığınmacı için Sağlık Bakanlığı bütçesi 48,5 milyar TL; kamu borcu faizi bunun 2,5 katı iken
– AKP iktidarında 17 yılda dış borçlar için 163 milyar $ ödenmişken…
– İç ve dış politikada Türkiye her açıdan tıkanmış iken
– Klasik iktisat kuramında enflasyon faizleri yükseltirken AKP = Erdoğan hala bunun tersini ısrarla Bolu konuşmasında da savunur ve hatta klasik kuramı reddederken
– …..
Sinirler bu denli geriliyor “doğal olarak” (!)
Başta Erdoğan, tüm AKP kadroları olağanüstü metal yorgunudur.
En etkili çaresi ise erken seçimle yönetimi yeni kadrolara bırakmaktır.
Ayrıca, öfke patlamaları ve dürtü denetimi için psikiyatrik yardım almakta büyük yarar vardır.
Sevgi ve saygı ile. 05 Ekim 2019, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com