Etiket arşivi: Anayasanın 103. maddesi uyarınca edilen tarafsızlık yemini

Kocasakal’dan Erdoğan’a sert yanıt

 

Kocasakal’dan Erdoğan’a sert yanıt

Nisan 8, 2015 |

İstanbul Barosu Başkanı
Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhtarlar toplantısında kendisine ve avukatlara yönelik sözlerine yanıt verdi

portesi_bayrakla
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan muhtarlarla buluşmasında İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’a sert ifadelerle yüklendi. Kocasakal’ın sert yanıtı ise gecikmedi.
Kocasakal, bugün Baro Kültür Merkezi toplantı salonunda yaptığı basın toplantısında;
  • “Belirtmek isterim ki, bu tür hedef göstermeler, hedef saptırmalar, üstü kapalı tehditler beni ve İstanbul Barosunu, doğru bildiğini yapmaktan ve söylemekten, hukuk devleti ve demokrasi mücadelesinden alıkoyamaz.” dedi.Başkan Ümit Kocasakal’ın basın toplantısında Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Durakoğlu, Genel Sekreter Av. Hüseyin Özbek, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi
    Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Necmi Şimşek,
    Av. Sevgi Barutçu, Av. Şahin Erol, Av. Süreyya Turan, Av. Hasan Kılıç da hazır bulundu.Erdoğan ne demişti?Cumhurbaşkanı Erdoğan, direkt İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ı hedef alan konuşması şöyle:

    – “Ey baro başkanı, sen de telefonla görüştün teröristlerle? Hangi neticeyi aldın?
    Hiçbir netice alamadın. Hani senin sözün çok dinleniyordu ya, alsaydın ya bir netice.
    Bu terörist terörist, bunu bileceksin, bunu göreceksin. Sen de bulunduğun makam sebebiyle gazetelere çarşaf çarşaf ilan vererek ürkütemezsin. Senin yaptığın hareketler eski Türkiye’deydi, artık yeni Türkiye var. Sen de bütün avukatları temsil etmiyorsun, yargı oylarının da üçte birini temsil ediyorsun. Adeta yargı adına konuşuyorum havasına da girme. Bunları milletçe çok iyi bilmemiz lazım.”

    Kocasakal’ın Erdoğan’a yanıtı şöyle              :

    “Anayasanın 8. maddesine göre, Bakanlar Kurulu ile birlikte yürütme görev ve yetkisine sahip Cumhurbaşkanı bugün gelenekselleştirdiği muhtarlara seslenişinde,
    şahsımla ve avukatlarla ilgili bazı sözler sarf etmiştir.

    Oysa öncelikle belirtmek gerekir ki, Anayasanın 103. maddesi uyarınca edilen tarafsızlık yemini ve 104. maddede belirtilen görev ve yetkiler karşısında, özellikle genel seçimlere gidildiği bir süreçte, muhtarlarla toplantı yapmak suretiyle ve bunu kullanarak,
    siyasal gündeme ilişkin taraflı değerlendirme ve siyasal propaganda yapmak, Cumhurbaşkanının anayasal görev ve yetkileri arasında bulunmamaktadır.
    Bu durum Anayasa’ya açıkça aykırıdır.

    “Ey” Cumhurbaşkanı, benim için iyi bir şey söylese zaten şaşırır ve kendimden
    şüphe ederdim. Kendisi her gün yaptığı açıklamalarla ülkeyi germeyi, toplumu parça parça bölerek kamplaştırmayı, kişileri ve kurumları hedef göstermeyi herhalde iyi bir şey zannediyor, ama ülkeye büyük zarar veriyor. Anayasayı, hukuku tanımıyor,
    kendisini her şeyin üzerinde görüyor ve zannediyor. Kartallar yüksek uçar ama çakılmaları da şiddetli olur… Sanırım kendisini halen başbakan zannediyor.
    Birilerinin kendisine artık başbakan olmadığını, ettiği yemin ışığında tarafsız olması gereken bir Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatmasında yarar bulunmaktadır.
    Sözlerine gelince; bilindiği gibi ben olay yerine kendiliğimden gitmedim. Faillerin
    bazı kişilerle birlikte beni talep ettikleri bilgisinin Başsavcılıkça tarafıma iletilerek
    yapılan davet ve rica üzerine, bir zorunluluğum bulunmadığı halde, insani ve vicdani bir görevi yerine getirmek üzere gittim, sonuçlarını da hiç düşünmedim. Nitekim konuşmada açıkça güvenlik güçlerinin her yola başvurarak baro başkanını ve babayı getirttiğini, görüştürdüğünü bizzat kendisi ifade ediyor. İnsan yaşamı söz konusuyken hesap yapılmaz. Bugün olsa yine yaparım. Vicdanen müsterihim. Çünkü bu süreçte gerek ben,
    gerekse avukat meslektaşlarım elimizden gelen her şeyi yaptık. Bunun tanıkları da var. Nitekim bu nedenle gerek Sayın İstanbul İl Emniyet Müdürü, gerekse Başsavcılık şahsıma teşekkür etmişlerdir. Teşekküre gerek olmamakla birlikte, ben de kendilerine
    teşekkür ediyorum. Elbette başarılı olmak, sonuç almak isterdim ama elimde sihirli bir değnek maalesef yok. Ancak emniyet görevlileri de görüştü, peki onlar netice aldılar mı? Netice almanın bir garantisi mi var? Benim suçu önleme, suçla mücadele gibi bir görev ve yetkim mi mevcut? Yoksa o görev siyasi iktidarlara, savcılara ve emniyet güçlerine mi ait? Kaldı ki benim sözlerim çok dinleniyor olsa, bugün ülkedeki bu hukuksuzluklar olmazdı… Saldırı ile ilgili yaklaşımımız ve açıklamalarımız ise ortadadır.
    Üstelik bizimkisi timsah gözyaşları da değildir.

    Benim bütün avukatları temsil etmediğim, yargı oylarının üçte birini temsil ettiğim iddiasına gelince; herhalde burada bir matematik hatası var. Kendisi, aldığı %52 oyla
    ne kadar milleti temsil ediyorsa, ben de aldığım %67 oyla o kadar İstanbul Barosu avukatlarını ve baroyu temsil ediyorum. Bu çerçevede yargı adına değil, şerefli cübbem vesilesiyle yargının kurucu unsurlarından birisi olan savunma adına konuşuyorum ve konuşmaya da devam edeceğim. Hesap vereceğim tek yer de avukatlardan oluşan İstanbul Barosu Genel Kuruludur. Türkiye’de sorun cübbelilerin ülke gündemi ile ilgili olarak konuşması değil, cübbesiz olanların ve asla giyemeyecek olanların cübbe giymeye,
    yargı rolüne soyunmalarıdır.

    Yeni Türkiye’ye gelince; Anayasanın ve hukukun askıya alındığı,
    toplumun ayrıştırılarak birbirine düşman edildiği, yalan, talan, gerginlik ve kaosun hüküm sürdüğü, dış politikada bataklığa saplanıldığı, gelecekten endişe duyulan 13 yılda açık bütçeler yaparak, Türk Milletinin cebinden 345 katrilyonu gasp eden Yeni Türkiye’niz alın sizin olsun. Bana eski denk bütçeli Türkiye’mi geri verin.

    Kimse, avukatların hiçbir payı olmadığı, avukatlarla ilgisi olmayan bir olayı avukatların üzerine yıkamaz, tekil örneklerden hareketle onları birer potansiyel suçlu gibi göremez. Bundaki amaç bir yandan hedef saptırarak sorumluluğun gizlenmesi çabası, öte yandan da hukuk devletinin en önemli güvencesi, hukuksuzlukların önünde de en büyük engel olan savunmayı, avukatları ve baroları yıpratmaktır. Yaşanan elim olayın sorumluluğu, cübbenin altına gizlenemez. Esasen bu denli büyük bir cübbe de bulunmamaktadır.
    Bugün bu olaydan hareketle bilinçaltlarında gizledikleri avukat düşmanlığını
    ortaya koyanlar, yarın bir gün kendilerine de savunma ve adil yargılanma hakkı, dolayısıyla avukat gerekeceğini bilmelidir. Yakın geçmişte ve günümüzde bunun
    pek çok örneği bulunmaktadır.

    Bunun yanı sıra, kimse sarayları birbirine karıştırmasın. Ak-saray ile adalet sarayı birbirinden farklıdır. Adalet saraylarının gerçek sahibi avukat, yargıç ve savcıdan oluşan yargı camiasıdır. Dünyanın her demokratik ülkesinde avukatların adliyelere girişlerinde
    birtakım ayrıcalıkları ve güvenceleri vardır. Evrensel düzenlemelere dayanan bu güvenceler, avukatlar için değil, haklarını savundukları müvekkilleri, yani yurttaşlar için gereklidir.

    Cumhurbaşkanı bu tarz konuşma ve yaklaşımları ile insanları tahrik, hukuku
    tahrif ve tağyir etmektedir. Ancak bilinmesini isterim ki bu tür hedef göstermeler,
    hedef saptırmalar, üstü kapalı tehditler beni ve İstanbul Barosu’nu, doğru bildiğini yapmaktan ve söylemekten, hukuk devleti ve demokrasi mücadelesinden alıkoyamaz. Bizler bir yemin ettik ki dönemeyiz, dönmeyiz. Ettiğimiz yemini çiğnemeyiz.
    Bunun için gerekirse her türlü bedel ödemeye hazırız.

    Tarih herkesi hak ettiği yere koyacaktır.

    Kamuoyuna saygı ile sunarım.”

    Av. Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL
    İstanbul Barosu Başkanı

    ==================================

Dostlar,

Bir Cumhurbaşkanı’nın üstelik de sokak söylemiyle, ülkesinin en büyük (Dünyanın da!)
baro başkanı, akademik ünvanlı bir hukukçu ile böylesine yersiz bir polemiğe girdiği
hangi uygar ülkede görülmüştür??

Erdoğan hızla kendini ve makamı tüketmektedir.
Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğunu unutmuş mudur acaba?
Kendi itirafıyla “öfke de bir hitabet yöntemidir” ancak artık zıvanadan çıkmıştır.

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı makamını işgal etmesine karşın, kendi kişiliğine yönelik saygı erozyonunun çok ciddi boyutlara eriştiği, açıkçası kimsenin kendisine saygısının kalmayışı ağır bir sonuçtur. Ancak makamın saygınlığının zedelenmesi çok daha ürkünçtür (vahimdir). Erdoğan bütün bunları hesap edebilmekte midir?

Doğrusu çok emin değiliz..

10 Nisan 2015 günü polislere seslenirken İç Güvenlik Yasasını önce imzalayacağını söylemesi, birkaç dakika sonra da “imzaladım” demesi ne anlama gelmektedir?
(Doğrusu bu 2. bildirimdir..)

Türk Tabipleri Birliği, Türk Psikiyatri ve Nöroloji Dernekleri, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hekimler Birliği (World Medical Federation) bu kritik durumu değerlendirmelidir.

Erdoğan’ın zaman ve mekan algısında sorun mu vardır?
12. CB Bay Erdoğan’ın belleğinde kopmalar ve düşünce akışında kesinti mi vardır?
Bunlar birer dissosiyatif sendrom ögeleri midir?

Bu durumların kapsamlı bir tıbbi gözlem ve muayene ile ortaya konması gereklidir
Söz konusu kişi, 78 milyon insanımızın yazgısını ellerinde tutmaktadır.
Alacağı kararların ve kritik durumda vereceği buyrukların yüksek ülke güvenliği ve çıkarları açısından tartışılmaz ve hatasız, en iyi – en doğru kararlar olması gereği
kesin olarak tartışma dışıdır.

Ancak kamuoyunda bu bağlamda ciddi bir kuşku ve endişe haklı olarak doğmuştur.

Erdoğan hem kendisinin hem de ülkemizin geleceği için, o muazzam kibirini aşmalı
ve bir resmi tıbbi kurula muayene olmalıdır. Sağlığının ülkemizi yönetmeye elverişli olduğunu kanıtlamalıdır. Bu, boynunun borcudur ve yurttaşlar olarak bizlerin de en doğal demokratik hakkıdır, bilme hakkıdır. Kamuda veya özelde bir çalışanın
ruhsal / bedensel sağlığından kuşku duyulduğunda kişinin hekime başvurarak
rapor getirmesi istenebildiği gibi; kurumu tarafından doğrudan sağlık kurumlarına
sevkleri de yapılabilmektedir. Kimi kritik görevlerde, örn. askerlikte düzenli aralıklarla tıbbi raporun kişinin özlük dosyasına konması zorunludur.

Bu arada, TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek‘i göreve çağırsak;
Erdoğan’ı kamuoyu önünde sağlık muayenesine davet eder mi acaba?
Ya da etmez / buna cesaret edemez, ağır bir tarihsel sorumluluğun altına O da girer mi?

Hey talihsiz ülkemiz, bunca zulmü hak edecek ne yaptın??

Ancak hiç kuşku yok, ülkemiz bu AKP parantezini de kapayacak ve
Büyük ATATÜRK’ün AYDINLIK yolunda ilerlemesini sürdürecektir..
Hukuk dışına çıkan her-kes yargı önünde hesabını verecektir.

İstanbul Barosu Başkanı saygın ve yürekli kişilik
Sayın Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal‘ı bu çıkışında bütünüyle onaylıyoruz.
Erdoğan’a kesin olarak teenni öneriyoruz..
Çevresindeki ağır topların ağır kritik sorumluluklarını bir kez daha anımsatıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
13 Nisan 2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com