Etiket arşivi: aktüaryal denge

SGK ve GSS Çöküyor – Çökertiliyor…


SGK ve GSS Çöküyor – Çökertiliyor…

Dostlar,

AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) Hastaneler Başhekimliğinden gelen ileti ve eki aşağıda..

*****

Değerli Öğretim Üyesi,

SGK tarafından 1.10.2014 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren
Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) değişikliği, SGK ile anlaşmalı tüm hastanelerde olduğu gibi Hastanelerimizde de kimi işlemlerin yapılmasını zorlaştıracak hatta olanaksız duruma getirebilecek, sonuç olarak hastalarımızın mağduriyetine yol açabilecektir.

Konuyla ilgili basında çıkan güncel haberler aşağıdaki linkte bilgilerinize sunulmuştur. Durumun düzeltilmesi için değişik platformlardaki girişimlerimiz sürmektedir.

Saygılarımızla.
AÜTF Hastaneler Başhekimliği

http://cep.hurriyet.com.tr/detay/27357158

*****

Hürriyet‘in kapsamlı haberi aşağıda..
Bu sitede yıllardır yazıyor, konferanslarda anlatıyor, derslerimizde işliyoruz..

2 önemli vurgu yapıyorduk :

1. Aile hekimliği çağdışıdır!
2. GSS (Genel Sağlık Sigortası) sizin sağlığınızın değil,
    sermayenin kazancının sigortasıdır!

GSS yürümüyor!..
Yoğun bakımda Merkezi Yönetim Bütçesinden ciddi aktarımlara karşın
(yıl yıl bütçenin 1/5’i dek!) yürümüyor..

SGK ve GSS yoğun bakımda yavaş yavaş ölüyor (iflas ediyor..)

“Toplanan primler = utanmaz EK VERGİLER” e karşın yeterli sağlık güvencesi yok!
Her geçen gün içi boşaltılıyor..

1.10.2008’de yürürlük aldığında (5510 sayılı SSGSS Yasası (SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU) katkı payı %20 idi..
Bugün tam 10 katı, %200!

Ayrıca pek çok kalemde ek ödeme = HARAÇ alınıyor, kimi sağlık hizmetleri ve ilaçlar kapsam dışında tutuluyor, kapsam dışına çıkarılıyor.. Örnekler öyle çok ki,
yaşayan herkes biliyor.. Örn. ağrısız doğum için yaklaşık 1000 TL ek ödeme..
Diş implantları kapsam dışı, bir yığın ilaç (OTC) öyle, laserle prostat operasyonu için
SGK 1 veriyorsa 2 de yurttaştan istiyor. Koroner stentlerin ilaçsız – mekanik olanını ödüyor..

Apaçık paran kadar sağlık!

Devasa SGK bütçesi (2014 içinde 200 milyar TL’ye yaklaşarak neredeyse
genel bütçenin yarısı!) bir türlü dikiş tutmuyor ve aktüaryal dengeler sağlanamıyor..

Temel nedenlerin başında koruyucu sağlık hizmetlerinin savsaklanması ve
DB – IMF güdümünde SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM ile lüks ve pahalı sağaltım hizmetlerine yöneliş! Devlet eliyle sermayeye halkın cebinden, bütçeden korkunç rantlar aktarma!
Devlet sopalı tahsildar!

Moneter sıkıyönetim ile çıkış asla yok!

Çok acı bir tablo

SGK utanmadan, “Özel Sağlık Sigortası da olan genel sağlık sigortalımız” deyimini SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) metinlerinde kullanmakta.. Kendi aczini itiraf ederek;

  • “Bana prim = haraç öde ama güvenme, ek özel sağlık sigortası – emeklilik sigortası yaptır…” diyor..

Yani katmerli Devlet – SGK soygunu!

İşte KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm ve bu politikaların körü körüne uygulayıcısı AKP iktidarının 12 yıl sonra ülkeyi getirdiği batak!
Nereye dek ??
Duvara dayandınız..
Sağlıkta masallar çoktaaaan bitti.

Yazıklar olsun!

Halk artık iyice görecek çıplak gerçekleri..
Kamu sağlık kurumlarını (özellikle Tıp Fakültesi hastanelerini!) çökertmek ve
yurttaşı tümüyle özel sağlık sektörünün kucağına atmak..
Sonra ??
Sonra??

Çözüm     :

1. Kamu eliyle, koruyucu sağlık hizmeti odaklı ulusal sağlık hizmetleri sistemi..

2. Aile hekimliği – GSS – piyasacı sağlık sistemini terk etmek..

3. IMF – DB güdümünden çıkıp ulusal sağlık politikaları geliştirip uygulamak..

****

Bunları AKP yapabilir mi?

Tersini yapmak için iktidara getirildi!
Dolayısıyla çare, bir an önce bu gayrımilli iktidardan kurtulmak!
İlk durak Temmuz 2015 seçimleri.. AKP bunalıp öne almazsa..

Sevgi ve saygı ile.
10 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK

www.ahmetsaltik.net

===================================================

Ameliyat masada kaldı

(http://cep.hurriyet.com.tr/detay/27357158)
Burak COŞAN
10 Ekim 2014
Sosyal Güvenlik Kurumu 1 Ekim 2014 itibarıyla ameliyat malzemelerine ödediği ücretlerde indirime gidince kamu hastaneleri malzeme alamaz hale geldi.
Özellikle beyin, kalp ve ortopedi gibi alanlarda birçok ameliyat malzeme yokluğundan iptal ediliyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) yayınladığı ve 1 Ekim’de yürürlüğe giren Sağlık Uygulama Tebliği hastalar için kabus oldu. Bazı malzemeler için SGK’nın ödediği ücretler yarı yarıya düşürülünce kalp, damar, kanser, ortopedi ve beyin gibi alanlarda malzemeler alınamaz hale geldi. Bu da beraberinde ameliyat iptallerini getirdi. Yasal nedenlerle kamu hastanelerindeki ameliyatlarda hastadan ücret alınamıyor. Ameliyat masraflarını kamu hastaneleri SGK’ya fatura ediyor. SGK’nın malzemeler için ödediği fiyatlar ile piyasa fiyatları arasındaki fark sorunun temel kaynağı. Bu durumdan birçok hastanın etkilendiğini ifade eden Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Aksoy, bayram sonrası bir hastanın bacak damarlarındaki tıkanıklığın açılacağı ameliyatı iptal etmek zorunda kaldıklarını söyledi. Bir başka hastanede ise kalp pili takılacak bir hastanın ameliyatının yapılamadığını dile getiren Aksoy, ameliyat sırası bekleyen vatandaşların mağdur edildiğini belirtti.

YÜZDE 50 FİYAT FARKI

SGK ve ameliyat malzemelerini getiren ithalatçı firmaların bir an önce anlaşması gerektiğine vurgu yapan Aksoy, “Çünkü SGK’nın verdiği fiyatlarla ithalatçı firmaların getirdiği ürünler arasındaki fiyat farkı bazı ürünlerde yüzde 50’leri buluyor. Örneğin kan akımı ölçümü yaptığımız tellerin fiyatı 1300 liraydı. Ancak SGK’nın verdiği fiyat 600 liraya düşürüldü. Fiyattan dolayı hiçbir ithalatçı firma da bu ürünleri getirmiyor. Düzenlenen ihalelere girmiyor. Komplike ve büyük ameliyatlarda yapılamaz durumda. Tam tıkalı damarları açtığımız teller de dahi fiyatlar düşürüldü” ifadelerini kullandı. SGK ile hastaneler arasında yapılan anlaşma gereği de aradaki fiyat farkının vatandaş tarafından karşılanamadığının altını çizen Aksoy, “Hekim olarak bu olaylara biz de müdahil olamıyoruz. Acil olan ameliyatları şimdilik yapabiliyoruz. Söz konusu malzemelerin tedarik etmek için vatandaşa ek malzeme aldırırsak cezalarla karşı kalıyoruz. Ya ithalatçılar fiyat düşürecek ya da SGK bir çalışma yapacak. Başka çaresi yok” dedi.

Ameliyatlarda kullandıkları ürünlerin en azından 3-5 yıl test edilmiş olması gerektiğini de ifade eden Aksoy, “Ucuza gelen ürünler de var. Ancak bu tip ürünleri ucuz ya da pahalı diye değil, test edilip edilmediği yönünde değerlendirmeliyiz. Test edilmemiş ürünleri vatandaşlarımız üzerinde deneme yapmamalıyız. Bu fiyat politikası ile test edilmemiş ürünlerle ameliyatlar yapılabilir” diye konuştu.

KALİTE ÖLÇÜLMÜYOR

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun maliyetleri azaltma baskısı altında hareket ettiğini dile getiren Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Reşat Bahat, yetkililerin bu işi deneme yanılma yoluyla yaptığını söyledi. Düzenlemelerin kendilerinin fikirleri alınmadan yapıldığının altını çizen Bahat, “Bunları yaparsak vatandaşın sağlığı ne olur’ diye düşünmüyorlar. Ucuz malzemeler konusunda kaliteyi ölçen birileri var mı yok mu belli değil. Vatandaşı düşünen yok. ‘Vatandaş neden Fransızlardan fazla muayene oluyor? Türkiye’de neden bu kadar çok ameliyat yapılıyor? Malzeme alımlarında neler yapmalıyız? Ya da vatandaş neden ameliyat esnasında iltihap kaptı?’ gibi soruların cevabını bulmak için değil, kestiğimiz bir fatura için bizi görüşmeye çağırıyorlar. 150-200’den fazla ürünün fiyatında indirime gittiler. Değişiklikleri karınca yazısıyla yazıp genelge yayınladılar” ifadelerini kullandı.

YENİ FİRMALAR TÜREDİ

Uzun yıllardır SGK’nın hastanelere ödediği ücretlerde bir artış yaşanmadığını belirten Türk Nöroşirürji Derneği Spinal Grup Başkanı Sedat Dalbayrak da, “Ameliyatlarda kullanılan malzemelerde indirim yapıyorlar. Bu kararla birlikte kaliteli üretim yapan firmalar ürünlerini vermiyor. Arkasından da bir takım firmalar türüyor onlar ihaleye giriyor, onların kalitesiz malzemeleri kullanılıyor. ‘İyi malzeme kullanalım kalanı vatandaş ödesin diyoruz’ onu da kabul etmiyorlar. Yapılan ameliyatı kullanılan malzemeyi ya da yapılan işi inceleyen yok, kaç ameliyat yaptığımız, kaç hastayı muayene ettiğimize bakıyorlar. Kalitesiz malzeme kullandırılmak istenmesinin tek sebebi de SGK’nın maliyetlerini azaltmak. O kadar çok poliklinik açıldı ki. Artık kimse yetişemiyor. Büyük firmalar verilen fiyatlar yüzünden ihaleler dahi girmiyor” diye konuştu. Ameliyatlar dün de ertelendi

Kalp damar cerrahisinde de büyük problemler olduğunu söyleyen Mehmet Aksoy, “Dünden beri de birçok ameliyat iptal edildi. Sadece basit ameliyatlar oluyor. Bugün (dün) bir hastanın tam tıkalı damarlarını açmamamız gerekiyordu. Ancak sadece az tıkalı olan bir damarını açabildik. Diğerini 1 ay sonra yapacağız. Hastayı iki kez ameliyat etmek zorunda kalacağız. Yarın yapılacak (bugün) damar içi ultrason cihazı gereken bir hastanın ameliyatını ileri bir tarihe erteledik. Çünkü söz konusu aleti alamıyoruz” diye konuştu.

‘ZAMAN ZAMAN AKSAMA OLUYOR
SAĞLIK Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İrfan Şencan, birçok hastanede ameliyatlarda kullanılacak malzeme bulunamadığı gerekçesiyle ameliyatların iptal edilmesiyle ilgili Hürriyet’e şunları söyledi: “SGK, doğal olarak ödeyici kurum olarak aynı malzemeyi daha ucuz fiyata satın almak ister. Bu malzemelerin hepsi sonuçta CE belgesine sahip. Çok kalitesiz malzeme konusu var ama çok abartılıyor. SGK da ‘aynı işi gören malzemeye daha az nasıl öderim’ diye düşünüyor. Bu gayet doğal. 300 liraya satılan malzemeye ‘100 lira öderim’ diyebiliyor. Bu rakam bulunurken zaman zaman bizim de şahit olduğumuz hatalar oluyor. Malzemeler toplu olarak alınırken, düşük rakam bulunabiliyor ama bir daha almak istediğinde o fiyata bulamıyorsun. Hastane alsa zarar ediyor. Firma ise ‘ne kadar ucuza verirsem hastaneler daha ucuza almak isteyecek’ diye satmak istemiyor. Hastane SGK’nın ödediği fiyata malzemeyi alamazsa Sayıştay’a hesap vermek zorunda kalıyor veya hastayla karşı karşıya geliyor. Hastanenin üzerinde ek yükler de var. Örneğin, Çocuk Esirgeme Kurumu payı, bilimsel araştıramalar payı, personele ödenen ek ücretler gibi. Bunlar yüzde 8’i bulabiliyor. Tamam hastaneler kâr etmesin ama zarar da etmesin. SGK ödemeyi ne kadar kısarsa, hastaneler o kadar zarar ediyor. Bu tür sorun yaşandığında da SGK ile mutabakatımız fiyatları tekrar gözden geçirme biçiminde oluyor. Zaman zaman aksamalar olduğu doğru. Bu gözden geçirmenin, fiyat revizyonları daha sık olması gerekir.” (Meltem ÖZGENÇ / ANKARA)

Türkiye Psikiyatri Derneği 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü Basın Açıklaması


Dostlar
,

“Türkiye Psikiyatri Derneği’nin 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü
Basın Açıklaması”
son derece doyurucu, kapsamlı ve uzunca bir metin..

Bu metni bir Halk Sağlığı Uzmanı hekim – öğretim üyesi olarak biz de,
hemen hemen aynen benimsemekteyiz.

Psikiyatrist ve Nörolog meslektaşlarımızın ve Uzmanlık Derneklerlnin
Toplum – Halk Sağlığı açısından gösterdikleri duyarlık çok sevindiricidir.

Özellikle sonlarda yer verilen

  • “… ancak Türkiye’de uygulamaya konulan neo-liberal sağlık politikaları nedeniyle günde en az 60-70 hasta muayene edildiğinde
    kâr elde edileceği düşünülen bir sağlık sisteminde…”

vurgusu ayrı bir önem taşımaktadır.

TÜİK‘in 2009’dan günümüze sağlık harcamaları rakamları alarm vericidir.

Sağlık giderleri başdöndürücü bir hızla artmakta ve
büyük ölçüde özel sektöre akıtılmaktadır.

Kamunun harcamadaki payı geri çekilmekte, yurttaşın cepten harcamaları artmaktadır. 2012’de 75 milyar TL’yi aşan toplam harcama,
Ulusal Gelir’in (GSMH) %5’ini aşmaktadır ve son derece ciddi bir tutar ve orandır.
Ancak bunca harcamaya karşın toplumsal sağlık düzeyi göstergelerimiz hâlâ çok geridir (yaklaşık 90. sıralardayız dünyada..).

Bunun, bu verimsiz kaynak kullanımının başlıca nedeni SAĞALTICI – TEDAVİ EDİCİ sağlık hizmetine yönelik ve SERBEST PİYASACI olmasıdır.

Türkiye’nin böylesi bir lüksü olmadığı gibi, bu hovardalığı sürdürecek kaynakları da yoktur.. SGK çok ciddi açıklar vermektedir. Harcamalarının kabaca yarısını
prim = ek vergi olarak toplayabilmekte, kalanı Merkezi Yönetim Bütçesinden aktarımla (transfer) dengelenmektedir. Ancak bu 70 milyar TL’yi bulan ve her yıl artan devasa açığın kapatılması bu kez Merkezi Yönetim Bütçesinde ciddi açık nedeni olmaktadır (2013’te genel bütçenin yaklaşık 1/5’i; 2014’te öngörülen 77 / 436 milyar TL =%18 ) ve
borçlanarak aktüaryal denge sürdürülmeye çabalanmaktadır.

Teknik dille söylemek gerekirse, zorunlu Genel Sağlık Sigortası (GSS) finansal açıdan sürdürülebilir (sustainable) değildir!

Ne adına?
Niçin?
Dünya Bankası – IMF – AB – ABD – KüreselleşTİRmecilein “gül hatırı” na mı ??

Yapılması gereken;
sonu ağır hüsran olacağı kesin vahşi neo-liberal sağlık politikalarını terk ederek öncelikle,

  • HER-KE-SE hemen; etkin – yaygın – sürekli – kamusal ödemeli
    koruyucu sağlık hizmetleri sunumudur.

Büyük ATATÜRK,
sağlık hizmetlerini devletin “EN BİRİNCİ VAZİFESİ” saymaktadır.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 11.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================

Turkiye_psikiyatri_dernegi_logosu

Türkiye Psikiyatri Derneği
10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü
Basın Açıklaması, 10 Ekim 2013

Siz de yaşlanacaksınız; peki ruh sağlığınız ne olacak?
10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü, bu yıl “yaşlı ruh sağlığı”na  adandı.
Çünkü her ne kadar ülkemizde yaşlıları sokaklarda pek göremesek de, tüm dünyada
yaşlı sayısı artıyor. 2013 yılı itibarıyla dünyada 60 yaş üstü kişi sayısının
800 milyon olduğu tahmin ediliyor ve bu rakam tüm dünya nüfusunun
%11’ini oluşturmaktadır. 2050 yılı itibarıyla ise bu oranın % 22’ye çıkması beklenmektedir. 
İlerleyen yıllarda nüfusunda en fazla oranda yaşlı artışını yaşayacak ülkeler, Türkiye gibi orta gelişmişlik düzeyine sahip ülkeler olacaktır.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2005 yılında 65 yaş üstü nüfusun
tüm nüfusa oranı %5.7 iken 2012 yılında % 7’ye yükselmiştir. 2050 yılında ise
bu oranın %17.6 olacağı tahmin edilmektedir. 
Yaşlıların sayısının artmasıyla birlikte yaşlı sağlığı ve de yaşlı ruh sağlığı giderek artan bir önem kazanmaktadır.
Genel olarak kültürümüzde yaşlılar, saygı duyulan ve sözü dinlenilen kişiler olarak düşünülse de  toplumda yaşlılara karşı pek çok gizli önyargı bulunmaktadır.
Yaşlıların fiziksel olarak zayıf oldukları, çalışamayacakları, zihinsel açıdan zayıf oldukları şeklinde önyargılar olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.
Medya ve yazılı basında da yaşlıların daha çok bunamış, eski kafalı ya da
huysuz kişiler olarak karikatürize edilmesi de bu önyargıları desteklemektedir.
Oysa yaşlılığa karşı bu önyargılar aslında ırkçılık, cinsiyetçilik gibi yasalarla
önlem alınması gereken durumlar olarak kabul edilmelidir.
Çünkü yaşlılar ile diğer yaş gruplarının arasında sosyal bir duvar oluşmasına
yol açmakta; 
yaşlıların toplumda yeterli yer almasına engel olmakta ve
yaşlının ruh sağlığını da dolaylı olarak etkilemektedir.
Yaşlı ruh sağlığını etkileyen ve toplumda çok konuşulmayan, göz ardı edilen bir sorun da yaşlı istismarıdır. Yaşlı istismarı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “yaşlı bir kişiyle güven ilişkisi içinde olması gereken bir kişi tarafından yapılan fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik ve hak istismarı gibi zarar verici ya da uygun olmayan  davranışlar”  olarak tanımlanmaktadır.  Yaşlının fiziksel bakımının,
sağlık kontrolleri ve hastalık tedavilerinin yeterli yapılmaması da yaşlı istismarıdır. Gelişmiş ülkelerde yaşlılarda istismar %4-6 oranında bildirilmekte ise de,
aslında daha yüksek oranlarda görüldüğü ancak bildirilmediği ve tespit edilemediği düşünülmektedir. Türkiye’de  yapılan bir çalışmada, İzmir ilinde 204 yaşlının %1.5’inde fiziksel istismar, %2.5’inde finansal istismar ve %3.5’inde de
ihmal bulgusu saptanmıştır
(Keskinoğulları, 2004); ancak Türkiye’de de
bu rakamların gerçekte daha yüksek oranda olduğunu tahmin ediyoruz.

Yaşlıyı genellikle istismar eden kişiler yakın akrabaları olmaktadır.
Yaşlı istismarı ve ihmali ruhsal açıdan yaşlıyı mutlaka etkileyecektir ve
yaşlıda kaygı ve depresyon belirtilerinin çıkmasına yol açacaktır.
Aktif yaşlanmanın sağlanmasında ilk basamak yaşlılığa karşı toplumun önyargılarını azaltmaktan geçmektedir. Toplumun yaşlılığa karşı önyargılarını azaltmada en önemli görev kamu spotları gibi medya üzerinden sivil örgütler ve derneklerin yapacağı bilgilendirme ve ilkokuldan başlayarak toplumun bilinç düzeyini artırmaya yönelik girişimler olmalıdır. Özellikle yerel yönetimler tarafından yaşlıların
sosyal etkinliklere katılmasını teşvik eden düzenlemeler 
yapılması,
yaşlıların sokaklarda daha çok ve daha rahat dolaşmalarını sağlamak için
yaşanan ortamların, kentlerin “yaşlı dostu” hale getirilmesi,
yaşlılara karşı önyargıları azaltmak için kuşaklararası iletişimi artırmaya yönelik programlar yürütülmesi, yaşlı istismarını engellemeye, fark etmeye yönelik
yaşlılara hizmet verenlere eğitimler 
verilmesi ve yaşlıya verilen
sağlık hizmetlerinin kapsamının ücretsiz olması 
gibi uygulamalar
dolaylı olarak yaşlı ruh sağlığını da olumlu yönde etkileyecek hizmetlerdir ve
sosyal devlet olmanın da zorunluluğudur.
Yaşlının ruh sağlığının korunması öncelikle aktif ve sağlıklı bir yaşlanmanın desteklenmesinin, genel ülke politikası haline getirilmesiyle olacaktır.
Yaşlılık politikalarına bakıldığında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından
2007 yılında “Yaşlanma Ulusal Eylem Planı”nı ve 2013 yılında da
Yaşlanma Ulusal Eylem Planı Uygulama Programı“nı açıklanmış,
ancak tam olarak hayata geçirilememiştir. Yaşlılık Ulusal Eylem Planı
‘nın uygulamaya geçirilmesi, yeterli maddi olanağı olmayan 60 yaş üstü kişilere ödenen “yaşlı aylığı” uygulaması ya da özellikle yerel yönetimler tarafından
yaşlıların evde bakımına yönelik hizmetler belirgin fark yaratabilecek uygulamalar
dır. Yaşlının ruhsal ve fiziksel sağlığını korumak için başta
yaşlı yoksulluğunu azaltmaya yönelik
sosyal politikalar olmak üzere, yaşlıların sosyal ortamlarını artırmaya,
aktif yaşlıların yapabileceği iş olanaklarını artırmaya yönelik  düzenlemeler
 gerekmektedir.
Yaşlılarda  genel sağlığın bozulması, bağımlığın artması, eş kaybı,
emeklilikle birlikte ortaya çıkan yalnızlık, maddi durumun kötüleşmesi, hareket kaybı gibi sebeplerle, ruhsal hastalıklara yatkınlık, diğer yaş gruplarına göre daha fazladır. Özellikle depresyon ve demans (bunama) yaşlı ruh sağlığının en çok üzerinde durulması gereken konularıdır. Yaşam süresinin uzamasıyla demans olgularının sayısı artacaktır. Demans için önemli bir risk etmeni olan depresyonun yaşlılarda erkenden tanınması ve iyi tedavi edilmesi; bu hastaların demans açısından izleme alınması
önleyici psikiyatrik yaklaşımlar olarak değerlendirilmektedir.
Ancak yaşlılar hem yaşlanmanın doğal bir süreci gibi düşünüp unutkanlık ya da moralsizlik gibi yakınmalarını hekime anlatmamakta hem de hekimler yaşlılarda
ruhsal hastalıkları tanımakta zorlanmaktadırlar. Hekimler açısından bakıldığında
yaşlı muayenesi bilgi, eğitim eksikliği ve yaşlı muayenesinin uzun sürmesi nedeniyle zahmetli bir süreç olarak görülebilir. Gerek tıp fakültesi gerek psikiyatri uzmanlık eğitiminde yaşlı nüfusun artışına uyum sağlayabilecek değişiklikler yapılması
gereği açıktır
Birinci Basamak hekimlerinin yaşlı  ruh sağlığına yönelik eğitimler alması,  depresyon, demans  gibi yaşlılıkta sık görülen hastalıklara karşı  farkındalık düzeylerini artıracak; böylece yaşlılarda görülen psikiyatrik hastalıkların
hem önlenmesine hem de yeterli tedavi edilmesine katkı sağlayacaktır.

Toplum Sağlığı Merkezleri içinde kurulmaya başlanan ve şimdiye dek sayıları
25’i bulan Geriatri Birimleri yaşlıların 1. Basamakta daha iyi değerlendirilmeleri
ve izlemlerini sağlayacak önemli bir hizmettir.
Bu nedenle sayılarının artırılması yönünde çalışılmalıdır.
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından
“Yaşlı Sağlığı  Eylem Planı ve Uygulama Programı” taslak olarak hazırlanmaktadır ancak Türkiye’de uygulamaya konulan neo-liberal sağlık politikaları nedeniyle günde en az 60-70 hasta muayene edildiğinde kâr elde edileceği düşünülen
bir sağlık sisteminde, uzun süren ve ayrıntılı değerlendirme gerektiren
yaşlı muayenesinin ne denli yeterli ve doğru yapılabildiği de
önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.
Yalnızca yaşlılar, yakınları ve bu alanda çalışan hekimler değil;
bugün 65 yaşın altında olanlar yarın yaşlandığında yoksullukla boğuşmayan, geleceğinden endişe etmeyen, ruhsal ve fiziksel olarak yaşını sağlıklı ve aktif yaşayan,
bir hekime başvurduğunda yeterli sürede ve iyi muayene edileceğini bilen,
yasalar tarafından korunan, ruh sağlığı iyi yaşlılar olmak için,
tüm ülke olarak sosyal ve sağlık politikalarımızın
şu an yaşlılara sunduğu hizmetlerin izlemcisi olmalıyız.
Doç. Dr. Eylem Şahin-Cankurtaran
Prof. Dr. Işıl Baran Kulaksızoğlu 
TPD Geriatrik Psikiyatri ÇB
Prof. Dr. Tunç Alkın
Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı
 
Prof. Dr. Peykan Gökalp
Türk Nöropsikiyatri Derneği