Etiket arşivi: “27 Mayıs Devrimi”nin ürünü olan “1961 Anayasası”

27 MAYIS ve DEMOKRATİK DEVRİMİMİZ

27 MAYIS VE DEMOKRATİK DEVRİMİMİZ

Yıldırım Koç
www.yildirimkoc.com.tr
Aydınlık Gazetesi, 27 Mayıs 2013

portresi
Bugün 27 Mayıs; 1963 yılından 1981 yılına dek
“Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletimiz tarafından kutlanan demokratik devrimin 53. yıldönümü.

Türkiye’nin milli demokratik devriminin önemli aşamalarından biri olan 27 Mayıs Devrimi, 18 yıl bayram olarak kutlandı. Bayram, 26 Mayıs öğleden sonra başlıyor ve 27 Mayıs günü
devam ediyordu.

12 Eylül darbecileri Türkiye’yi emperyalizmin ve sermayenin istemleri doğrultusunda yeniden yapılandırırken, Türkiye milli demokratik devriminin bu önemli aşamasına tahammül edemediler.

Milli Güvenlik Konseyi, 17 Mart 1981 günü kabul ettiği 2429 sayılı kanunla,
27 Mayıs’ın kutlanmasına son verdi. Kanunun gerekçesinde şöyle deniyordu:

“27 Mayıs günü 1963 yılından beri Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak kutlanmaktadır. Bugün 1960 Devriminin ve dolayısıyla 1961 Anayasasının kutlandığı gündür.
Ancak özellikle 1970’li yıllardan aşlayarak meydana gelen gelişmeler sonucu
1961 Anayasasının toplum bünyemize uygunluğu tartışılır hale gelmiş ve bayram günü halk arasında etkinliğini yitirmiştir. Bu nedenle 27 Mayıs resmi bayramlar arasında sayılmamıştır.”

27 Mayıs Devrimi ve 14’lerin tasfiyesi sonrasında hazırlanan 1961 Anayasası, 1960 öncesinin baskıcı yönetim anlayışı yerine, çağdaş hak ve özgürlüklere saygılı, sosyalistlerin legalde örgütlenmesinin ve bağımsızlık mücadelesinin önünü açan bir anlayışa sahipti. Anayasa, Kemalist devrimin korunması ve geliştirilmesi için gerekli koşulları yaratıyordu.

27 Mayıs Devrimi’nin ürünü olan 1961 Anayasası ilk darbeyi 12 Mart darbesi sonrasında yedi. 27 Mayıs Devriminin ürünü olan 1961 Anayasası,
memurlara sendikalaşma hakkını getirdi; işçilere grev hakkını tanıdı. Bu haklar, memur ve işçilerden bu doğrultuda güçlü, etkili ve örgütlü bir talebin gündemde olmadığı koşullarda, 27 Mayıs’ın ilerici anlayışı çerçevesinde tanındı.

Üniversiteler ve TRT özerkti.

27 Mayıs 1961 günü Kurucu Meclisce kabul edilen ve 9 Temmuz 1961 günü halkoylamasında onaylanan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “başlangıç” bölümü şöyledir:

  • “Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan; “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs Devrimini yapan Türk Milleti; “Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi, dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak ve “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkesinin, Milli mücadele ruhunun, millet egemenliğinin, Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahibolarak; “İnsan hak ve hürriyetlerini, milli dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devletini bütün hukuki ve sosyal temelleriyle kurmak için; “Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan bu Anayasayı kabul ve ilan ve O’nu, asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı inancı ile, hürriyete, adalete ve fazilete aşık evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet eder.”

27 Mayıs Devriminin 53. yıldönümünde, 27 Mayıs öncesinde demokrasi mücadelesine kitlesel biçimde katılanları, Milli Birlik Komitesi’nin demokrasiye gönül vermiş üyelerini ve 1961 Anayasasını hazırlayan Kurucu Meclis’in üyelerini saygıyla anıyorum.

MERİÇ VELİDEDEOĞLU : ‘İHEB’in ‘8-10-11’inci Maddeleri


Dostlar,

Aydınlanma Bilgesi, ilk TBMM’de “katip” Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun eşi, kendis de bilge insan Sayın MERİÇ VELİDEDEOĞLU‘nun yazısı aşağıda..

Ne çok öğretici ve ufuk verici değil mi??

Sevgi ve saygı ile.
19.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

MERİÇ VELİDEDEOĞLU


(Faks: 0216 355 31 78)

‘İHEB’in ‘8-10-11’inci Maddeleri

Geride bıraktığımız “10 Aralık” gününün, tüm dünyada “İnsan Hakları Günü” olarak anılması artık iyice yaygınlaştı, yerleşti.

“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” (İHEB), “64” yıl önce (1948) o gün
“Birleşmiş Milletler”in “Genel Kurulu”nda kabul edilmişti.

“30” maddelik “İHEB”in hemen hemen ilk “21” maddesi insanın
“kişisel hak” ve “özgürlükleri”ni gözler önüne serer.

1789 Fransız Devrimi’nin ürünü olan laikliğin algılanmasıyla ayrımına varılan
bu “hak”ların, aynı zamanda “kendiliğinden” ve tüm insanlar için “eşit”oluşunun da bilincine varılır, henüz “18.” yüzyıl bitmeden.

Bu “eşit”lik bilindiği üzere, hiçbir “ayrım” gözetilmeksizin,
herkesin “yasa”önünde “eşit” oluşuyla sağlanır.

Burada bir ayraç (parantez) açarak bu “kabul”ün, bir “ayrım”a -özellikle-“kadın-erkek” eşitsizliğine dayanan her üç tek Tanrılı dinin “şeriat”larını (yasaları) anlamsızlaştırdığını, çağ dışı bıraktığını belirtmeliyiz.

Konuya dönersek, “İHEB”in “8.” maddesine bakmaya sıra gelir ki şöyle der:

  • Herkesin, yasayla tanınmış bu “temel hakları”nın çiğnenmesi durumunda“mahkemeler”e başvurma hakkı vardır.

Ve bir sonraki “10.” madde de; herkesin kendisine herhangi bir “suç”yüklenirken “bağımsız ve yansız” bir “mahkeme” tarafından “hakça” ve “açık”bir “yargılama”ya
hakkı vardır, der.

“11.” maddede ise kendisine “suç” yüklenen herkesin “savunma”sı için gerekli olan
tüm “güvenceler”in tanınmasından, söz edilir.

Türkiye, “10 Mart 1954”te “İHEB”e uyacağını bildirmekle, bu “bildirge”nin içerdiği “30” maddeyi, dolaysiyle de sözü edilen “üç” maddeyi de aynen uygulayacağını
kabul etmiş oluyordu.

Ama bu “imza”yı atan “Demokrat Parti” (DP) iktidarı bu yasaları uygulaması bir yana, “yasama” organı olan “Meclis”i, “mahkeme”ye dönüştüren, “Meclis Tahkikat Komisyonu” kurarak (Nisan 1960) muhalefeti (CHP) yargılamaya kalkıştı.

“27 Mayıs Devrimi”nin ürünü olan “1961 Anayasası”;  “İHEB”in bu “30.”maddesinin uygulanabilmesi için gereken yasal düzenlemeleri içerdiği bilinir.

Ne var ki çoğu kez “sağ” ve “dinsel” görüşlü iktidarlar “İHEB”i dikkate almama yollarını hep buldular.

Yalnız şu belirtilmeli; bunlardan hiçbiri son “10” yıldır Türkiye’yi yöneten “AKP”iktidarının bu konudaki başarısına (!) erişmedi, erişemezdi.

“İHEB”in temel ilkelerinden olan “cinsel eşitlik”i, kökten yadsıyan “şeriat”a,“Elhamdülillah ben ‘şeriat’çıyım!” diyerek sahip çıkan;
“ABD”den “deliğe süpürmeyip kullanılması” istenen R.T. Erdoğan,
“laik” TC Devleti’ne “Başbakan”yapılınca, bu “bildirge”yi hallaç pamuğu gibi savuracağı belli değil miydi?

“İHEB”in “10.” maddesindeki “bağımsız ve yansız bir mahkeme” vurgusunun,
“şeriat”a bağlı, ayrıca bir “imam” olan “Başbakan” için anlamı nedir?

Erdoğan, bunun yanıtını daha “Ergenekon Davası” oluşturulurken verdi:

  • “Bu davanın ‘savcı’sıyım!” diyerek.

Başbakan’ın bunu, “Ergenekon”un “iddianamesi” henüz kabul edilmeden söylediğini anımsarsak işlenen “hukuk cinayeti”nin boyutu sanırım daha da iyi görülebilir.

Çünkü Erdoğan bu söylemiyle -bir bakıma- “iddianame”yi hazırlamakta olan“savcı”ya, “Sen bensin, ben de sen!” diyordu. “Ergenekon İddianamesi”nin bu“ileti” dikkate alınarak oluşturulduğu genel bir kanıdır. Şimdi, bu iddianamenin yarattığı sonuçlar sergileniyor artık…

“AKP” iktidarında, “yargı” ile “yürütme”nin bu denli “sarmaş dolaş” içinde olmasını
-bizim “Simgesel Eylem Grubu” gibi kimi “çoban ateşleri”nin dışında- toplumun
“ah!” “vah!” ile izlemesinin kırılıp ülke çapında duruşmayı izleme“eylem”ine geçilmesi “umut” verici olmalı…

Ama bir “eylem”in ülkenin yüzünü güldürecek bir sonuca varması için“kesintisiz” sürdürülmesinin gerektiğine artık karar verme durumundayız.

Eğer bu çok “zor” dersek; daha dün “fellah”lar diye bir bakıma küçümsediğimiz
yerli Mısır halkının, özellikle “Kahire”lilerin bu “zor”u nasıl yendiğini onlardan
öğrenmemiz gerekir.

Öyle değil mi?
(Cumhuriyet, 14.12.12)