Etiket arşivi: 11. Kalkınma Planı

2019’da EKONOMİ, ENFLASYON ve AKP = ERDOĞAN

2019’da EKONOMİ, ENFLASYON ve AKP = ERDOĞAN

2019 enflasyonu gerçekten TÜİK’in açıkladığı gibi %11,8 ise, “yeniden değerleme
oranı” neden bunun 2 katı olan %22,5’in üzerindedir?
AKP iktidarı neden kamu hizmetlerine “yeniden değerleme oranı” dediği orana göre zam yapmıştır? Niçin TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranına göre artış yapılmadı bu kamu mal ve hizmetlerine?? Üstelik TÜİK verileri açıklanmadan epey önce! Yoksa, halktan gizlenen “gerçek enflasyon oranı” en az bu “yeniden değerleme oranı” düzeyinde mi?
Bir Hükümet halka yalan söyler mi, halkı kandırır mı?
Hangi hükümetler halkı yoksullaştırarak ve türlü yalanlarla kandırarak yandaşlarına ve yabancı sermayeye muazzam düzeyde / yüzlerce milyar Dolar!) ulusal serveti akıtır?
Bir iktidar bunu yıllardır yapıyorsa kaza – kader – yazı mıdır; yoksa o iktidarlara boyun eğen kitlelerin akıl fukaralığı ya da kendine ihanet midir?

Bunca ağır sömürüyü – aldatılmayı gören halk yığınları ne yapar? Ne yapmalıdır?
Soruları uzatmaya gerek var mı?

Yanıt   : Halktan yana iktidarlar bunları yapmaz!

O halde AKP iktidarı da halktan yana değil!

Peki kimden yana AKP = Erdoğan iktidarı??

AKP, dinci sermaye ve yabancı sermayeden yana ama halkına dost değil!
O bir tarikatlar koalisyonu çünkü!
***
Şu verilere ne buyrulur ?

Dünya ekonomisinden 200 yıl boyunca aldığımız pay; 

* 1820’de % 0,96
* 1913’de % 0,80
* 1923’de % 0,41
* 1950’de % 0,77
* 1973’de % 0,85
* 2003’de % 1,03
* 2019’da % 0,81

Osmanlının büyük felaket yıllarını gösteren 1914-1923 arasını dışarıda tutarsak, 200 yıldır aynı düzeyde debelenip duruyoruz. Kimse kimseyi kandırıp durmasın! Artık anlamak zorundayız ki; bu topraklara “bilimsel gelişmeyi“, bilimin yaşama aktarılma biçimi olan “teknolojiyi” ve “hukuk bilincini” yerleştirmeden OLMAYACAK! (Prof. Dr. Y. Ziya Yergök, 4.1.20, what’s up)

2019 sonunda toplam ulusal bakımından zar sor 20. sırada olacağız ya da G20’den düşeceğiz! Ama nüfusumuz  tavşanlar gibi büyümeyi sürdürüyor. 2018 boyunca net 1,2 milyon daha çoğaldık ve 82 milyon olduk. 2019 boyunca da aynı hızla %1,47 (veya binde 14,7) hızla çoğaldı isek, en az 1,22 milyon daha nüfus alacak ve 83,2 milyonu bulacağız. Dünya nüfus artış hızı ise %1,12. Dolayısıyla dünya nüfusu içindeki payımız 83,2 milyon / 7,7 milyar = %1,1..
Dünya ekonomisinden %0,81 pay alan ama nüfusu dünya nüfusunun %1,1’i olan bir Türkiye! Dolayısıyla kişi başına yıllık gelirde ilk 60’a giremeyen Türkiye, küresel kişi başına gelir ortalamasının (11 bin $) da en az 2 bin $ altında!

Dünya alem bizi kıskanıyor (!), başımız göğe eriyor (!) asrın lideri ile ama hem rakamlar hem de gerçek yaşam bu söylemlere – masallara hiç ama hiç uymuyor.

Niye acaba??

  • 17+ yıldır tek başına iktidar olan AKP = Erdoğan, bu yıkımdan sorumludur!

    2023 MİLLİ GELİR HEDEFİ 12.484 DOLAR

    Resmi 2023 hedeflerini içeren 11. Kalkınma Planı’nda 2023’te kişi başına ulusal gelirin 12.484 $ olması hedefleniyor. Türkiye’de ulusal gelir 2013’te 12.480$ olarak açıklanmıştı. 2023 ulusal gelir hedefi 10 yıl önceki ulusal gelir hedefinin yalnızca 4 $ üstünde; o da tutarsa..

    Halkımız, yaşadığı gerçeklerin nedenlerini soracak ve bulacak ölçde akıllıdır.
    Sonra da ne yapacağına karar verecek ölçüde bilgedir.
    Son 6 – 7 yıldır toplam ulusal gelir sürekli düşüyor; SÜREKLİ YOKSULLAŞIYORUZ!
    Göreceğiz..

    Sevgi ve saygı ile. 12 Ocak 2020, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Halk Sağlığı Uzmanı, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
    Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Uzmanlar anlatıyor: Krize yol açan temel nedenler nelerdi?

Uzmanlar anlatıyor:
Krize yol açan temel nedenler nelerdi?

(AS: Oldukça kapsamlı bir inceleme.. Yaşanan ekonomik yangını anlamak için özen ve sabırla okunmasını öneririz.. 15.08.2018)
İktidar, kur fırtınasıyla ilgili savaş vurgusu yapsa da Cumhuriyet’e konuşan uzmanlara göre sorunun temeli, görmezden gelinen ekonomi politikaları. (Cumhuriyet, 13.08.2018)

İktisatçı Prof. Dr. Aziz Konukman, yaşanılan ekonomik krizin ABD ile gerilimden öncesiyle de değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Gazetemizin sorularını yanıtlayan Konukman, “Karşılıkları düşürme adımı bile dolar 7 lirayı geçtikten sonra yapıldı. Dolar 5 lira olduğu zaman adım atılsaydı işler belki bu noktaya gelmeyecekti” dedi.
İktidarın kurlardaki yükselişi Amerika ile krize bağlamasını eleştiren Konukman, “Kriz çıkmadan önce her şey yolunda mıydı, dış mihraklar yok muydu? Yapı kırılgan, cari açık kronik halde, ithal girdilere bağımlılık arttı. Üretebilmek için önceki yıllara göre daha fazla ithal girdi kullanmak gerekiyor artık. Spekülatif ataklar işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Dışa bağımlılık ekonomiyi spekülatif ataklara açık hale getirdi” diye konuştu. Konukman şöyle devam etti: “İkincisi bir ‘yönetme’ meselesi var. Malesef bu kadrolar yetersiz.”

Kendileri övünüyordu

Türkiye’nin 2002-2007 arasında sıcak parayla ‘müthiş’ büyüdüğünü vurgulayan Konukman, “O zaman potansiyel büyüme %5 olmasına rağmen Türkiye %7 büyüdü. Bunu Korkut Boratav hoca ‘Lale Devri’ olarak adlandırmıştı. Bu büyüme sıcak para etkisiyle gerçekleşti. O zaman ‘Onlar dolar sahibi bizim Allahımız var’ denmiyordu. Bununla övünülüyordu. Şimdi neden birden düşman ilan edildiler?” dedi.

Kriz alıp başını gidiyorsa, oyunun kuralları içinde yapılabilecek şeyin politika faizini yükseltmek olduğunu vurgulayan Konukman, bunun yerine son Merkez Bankası toplantısında faizin sabit tutularak adeta piyasalarla kavga edildiğini aktardı. Para politikası araçlarının tam zamanında uygulanırsa etkili olabileceğine işaret eden Konukman, “Zamanında müdahale edemediler. Yapmaları gerekenleri yapmıyorlar ama yapıyormuş gibi gözüken açıklamalar yapıyorlar ya da belgeler sunuyorlar. 100 günlük eylem planı gibi” dedi ve şöyle devam etti:

“Normal şartlarda hükümet programı açıklanır, arkasından eylem planı açıklanır. Bunca zamandır hep böyle olmuştur ve olması gereken bu. Ortada hükümet programı olmadığı için bir bütçelendirme yok, yatırım programı yok salt vaatler var. Orta Vadeli Plan’ın en geç eylülün ilk haftası açıklanması gerek. 11. Kalkınma Planı 15 Temmuz’da açıklanacaktı, halen bir ses yok. Önümüzü göremiyoruz, öngörü sorunu var diyorsanız acilen bir anti-kriz programı hazırlayın. Tasarruf programı vs. gibi.”

Faturası yine halka

Aziz Konukman, faturanın yine geniş halk yığınları ve emekçilere çıkacağını vurgulayarak krizin temel nedenlerini ‘

  • ithal girdi bağımlılığı ve
  • ‘gerçek ekonomik programların ortada olmayışı’ olarak sıraladı..

    Enerji dışındaki girdilerde yerli ürünlerden faydalanma şansı olduğuna vurgu yapan Konukman, “Dışa bağımlılık spekülatif ataklara açık hale getiriyor. Bunu aşmak için ithal ikameci yeni bir model gerekiyor” değerlendirmesi yaptı.
    *****

Krizin, ABD geriliminden çok ekonomideki yapısal sorunlardan kaynaklandığını belirten ekonomist Barış Soydan, yurttaşlara nasıl yansıyacağını anlattı: Zam, vergi, işsizlik

-TL’deki sert düşüşün nedenleri sizce neler? Krizin tarifini yapabilir misiniz?

Sert düşüşün akut ve yapısal olmak üzere iki nedeni var. Akut neden, ABD ile yaşanan Rahip Brunson Krizi. Kronik nedenler ise cari açık ve enflasyon. Türkiye’nin cari açığının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı %6.5 dolayında. Bu oranın %5’in üzerine çıkması tüm dünyada kriz habercisi olarak değerlendirilir. Cari açığı yurt dışından aldığımız borçla finanse ettiğimizi bilmeyen yok. Bunun üzerine özel sektörün meşhur 337 milyar dolarlık borcunu ekleyin… Yapısal sorunlar olmasa Rahip Brunson krizi tek başına TL’nin bu kadar düşmesine neden olmazdı. Demek ki sorun, cari açık ve enflasyon. Cari açık ve enflasyonun arkasında ise ekonominin aşırı ısınması var. Biliyorsunuz, araba motoru aşırı hararet yapınca su kaynatır. Ekonomi hararet yapınca iç talep ve ithalat patladı. İthalat patlayınca da cari açık hızla büyür. Peki ekonomi nereden aşırı ısındı? Çünkü 2017 Referandumu öncesinde dağıtılan KGF kredileri ve açıklanan vergi indirimleri, talebi ateşledi… Merkez Bankası’nın enflasyondaki artışı kompanse edici faiz artırımlarına gitmekten kaçınması da, tüm bunların üzerine tuz biber ekti. Faiz artmayınca yabancı yatırımcı enflasyon nedeniyle Türk tahvillerinden zarar etmeye başladı. Rahip Brunson Krizi, spekülatif atak için fırsat kollayan uluslararası sermayenin aradığı ortamı yarattı.

-Bundan sonra Türkiye ekonomisini ne bekliyor? Kısa ve orta vadede hangi adımlar atılmalı?

Akut sorunun, yani Rahip Brunson Krizi’nin çözüleceğini umut ediyorum. Veya umut etmek istiyorum, diyelim. Eğer akut sorun çözülürse yapısal sorunlarla baş başa kalırız. Cari açık ve enflasyonu indirmek için ekonomiyi “soğutmak” gerekiyor. Ekonomiyi soğutmak, vergi indirimlerini kaldırmak ve kamu harcamalarını kısmak demek. Harcamaları kısmanın yolu Kanal İstanbul gibi büyük projelerin askıya alınmasından ve maalesef yeni vergiler salınmasından geçer. Bu arada eğitime, sağlığa yapılan harcamaların kısılacağını da söylemek zorundayız. Yani “IMF’siz IMF programı”, ya da fiyakalı ismiyle “istikrar programı” gelip kapıya dayanır. İktidar yerel seçim arefesinde bunu göze alabilir mi? Bence zor. Baz senaryoda akut sorun çözülür, kronik sorunlar devam eder. İyimser senaryoda hem akut sorun çözülür, hem de iktidar yapısal sorunlar olan cari açık ve enflasyonu çözmeye yönelik adımlar atar. Kötümser senaryoda ise ne yapısal sorunlar ne de Rahip Brunson ile ilgili adım atılır…

-Piyasalardaki dalgalanma ne kadar sürebilir, öngörülerinizi paylaşır mısınız?

Rahip Brunson Krizi sürdükçe dalgalanma ve spekülatif atak sürecek gibi görünüyor. Neyse ki, bayram herkese nefes alma fırsatı verecektir.

-Geçen hafta liradaki değer kaybından Avrupa ve ABD borsaları da etkilendi. Krizin bulaşıcılığı konusunda fikirlerinizi alabilir miyim?

Bu daha derin bir mesele. Amerika 2008 Krizi’nin 1929 benzeri bir buhrana dönüşmesini engellemek için düşük faiz, ucuz para politikası izlemişti. Şimdi faizleri kademeli şekilde artırarak bu politikayı bitiriyor. Ucuz para döneminde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişen ülkelere akan sıcak paranın bir kısma eve geri dönüyor. Dolayısıyla salt Türkiye değil tüm gelişen ülkeler diken üzerinde.

-5. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ile ilgili açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Almanya’nın Türkiye’nin istikrarsızlığa sürüklenmemesi gerektiğiyle ilgili açıklaması, AB ile Amerika’nın bakış farklılıklarını yansıtıyor. Biliyorsunuz Rusya konusunda da AB ile ABD arasında siyaset farklılıkları var; bilhassa Almanya, Rusya ile daha ılımlı ilişkiden yana.

-Peki TL’deki değer kaybının yurttaşa yansıması ne olur?

Zamlar, yeni vergiler ve işsizlik şeklinde yansıma olur. Özellikle ithal ürünlerin fiyatlarının çılgın seviyelere yükseleceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok. Artık herkesin cebinde iPhone’n son modelini göremeyeceğiz. İşsizlikte ani ve hızlı artışlar yaşanması da kaçınılmaz görünüyor.

Eğer kurda geri çekilme olmazsa, enflasyonun %30’lara dayanacağını söyleyebiliriz. Yılbaşında özel sektör zamları ortalama %10 civarındaydı. Demek ki, reel ücretlerde yalnızca bir yılda %10-20 arasında erime olacak. Yıl sonunda şirketlerin krizi ve ekonomi
genelindeki olası eksi büyümeyi bahane göstererek enflasyonun etkisini giderici zamlardan kaçınacaklarını tahmin ediyorum. Yani reel ücretlerdeki erimenin etkisi önümüzdeki döneme yayılacak. Bu sürecin sendikal mücadeleyi ateşlemek gibi bir yan etkisi olacaktır…

‘Kimse bilmediği sularda yüzmesin’

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, kurdaki hareketlilikle ilgili, “Geldiğimiz seviyeler ekonomik temellerle açıklanmaya müsait değil. Saldırı niteliğinde fiyatlar oluştu” dedi.
Yurttaşa da tavsiyede bulunan Bali, kimse bilmediği sularda yüzmesin. Dolarda, Avroyla, borcu, alacağı, geliri projekte edilmiş herhangi bir şeyi olmayan kişinin dövizle işi olmamalıdır. Aşağı yukarı da 24-25 senemi bu işlerle geçirmişim. Bugüne dek 1 Dolar bile tasarruf amaçlı alımım olmadı. Bu gün de olmadı, dün de olmadı, önceki gün de olmadı. Nedeni şu: Benim gelirim TL. Şunu tavsiye ederim sadece; ihracatçıysanız, ithalatçıysanız, turizmciyseniz, işiniz varsa gücünüz varsa, Ayşe Teyze’nin ne işi var dövizle? Mudilere önerim böyle zor bir dönemde fırsatçı yaklaşım içinde olmamalı. İşlerini güçlerini doğru düzgün yaparak kendi gelirleriyle, aynı para cinsiyle yürütmeleri” dedi. Adnan Bali, NTV ve Bloomberg HT’de yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Eylem zamanı

Zor günlerden geçiyoruz. Spekülatif ataklarla karşı karşıyayız. Bu yaşanan olaylar normal piyasa dinamikleriyle açıklanacak bir şey değil, bu karşılıklı aynen ifade edildiği gibi bir ekonomik savaş. Biz böyle bir atağı öngörebilmeli, çabuk aksiyon göstermeliyiz.

-Şu an artık söylem değil eylem zamanı. Piyasa, yeterli aksiyon alınmama halini cezalandırıyor.

-Şu an yaşanan kur artışı karlılıkları azalttığı gibi risk ağırlıklı varlıkları arttırıyor. Sermaye yeterliliklerimizi yönetmek açısından iyi hareket edeceğiz.

-Ben kur atağını ekonomik verilerle izah edemiyorum. Reel sektörün çevrilmeyecek borcu yok.

-Faiz iyi bir şey değil. Kararlar alırken teknik çerçevesinin siyasi çerçeveden ayrı olarak kendi kurallarıyla yürüdüğünün hissedilmesi lazım.

11.5 milyar liralık ek yük

Enerji Ekonomisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu, Türkiye-ABD geriliminin enerji ekonomisine yansımaları ile ilgili, Doların Temmuz başından beri 4.6 TL’den 6.4 TL düzeyine yükseldiğini vurguladı.

Kumbaroğlu, “Son 45 günlük zaman dilimini ele aldığımızda TL %40 değer yitirince Türkiye’nin enerji ithalat faturası da TL bazında %40 arttı. Türkiye’nin ayda ortalama 4.6 milyar metreküp doğalgaz, 2.1 milyon ton ham petrol ve 1.2 milyon ton akaryakıt ithal ediyor. Bu veriler bugünkü piyasa fiyatlarından aylık 3 milyar Doları aşan bir enerji ithalat faturasına karşılık geliyor. Bugünkü kurlardan hesaplandığında, son 45 günde enerji ithalatının faturası TL’nin değer yitirmesi nedeniyle 11.5 milyar TL artmış durumda. Rusya ile 16.8 milyar Dolar, İran ile de 4.2 milyar Dolar ticaret açığımız var. Salt iki ülkeye baktığımızda enerji kaynaklı ithalat nedeniyle 21 milyar Dolarlık ticaret açığımız söz konusu. Döviz kurundaki artış bu açığı TL bazında katlamakta. Bunun ülkemizde enerji fiyatlarını artırması kaçınılmaz. Irak ve Doğu Akdeniz’de hem ABD hem de İsrail ile karşılıklı kazanabileceğimiz bir işbirliği için geç değil” ifadesini kullandı.

DİSK: Emekçi alacaklı

DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu, yaptığı değerlendirmede, “Bir borç krizi olarak karşımıza çıkan ekonomik krizin, işsizlik ve yoksullaşma olarak işçi sınıfına fatura edilmesine izin vermeyeceğiz Borç %1’in borcudur. %99 bunu neden ödesin?” dedi. Çerkezoğlu değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı:

-Türkiye ekonomisi, tehlikeli bir “döviz krizi” ve “borç krizi” ile karşı karşıyadır. Ancak döviz ve borç krizi olarak başlayan kriz kısa sürede ekonominin öbür alanlarına enflasyon, durgunluk, işsizlik ve yoksulluk olarak yansıyacak.  Büyük oranda dövizle borçlanmış şirketlerin iflas haberleri bir süredir gelmeye başlamıştı. Krizin ekonominin öbür alanlarında da bir domino etkisi yaratması tehlikesi her geçen gün büyüyor.

-Köklü yapısal nedenleri olan kriz, demokratik siyasetin, hukukun, toplumsal barışın da krize girdiği bir ortamda şiddetleniyor.

-Enflasyonun, işsizliğin, döviz kurunun ve faizlerin eş anlı yükseldiği bir kriz ortamında, ülkeyi yönetenler henüz krizin çözümü için bir eylem planı duyurmadı.

Reel ücretler eriyecek

Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aziz Çelik’e göre kriz işçilerin, ücretlilerin alım gücünü düşürerek yoksullaşmalarına yol açıyor. Kurlardaki sert yükselişin fiyatlara yansımasının kaçınılmaz olduğunu, enflasyondaki tırmanışın bunu gösterdiğini dile getiren Çelik, “Toplu iş sözleşmeli az sayıdaki işçi dışında fiyat artışlarının ücretlere yansıması zor görünüyor. Bunun anlamı işçi ücretlerinin reel olarak gerilemesi olacaktır. Kriz koşullarında, işsizlik baskısı nedeniyle ücret artış talebinin de güçlü olamayacağı düşünülecek olursa reel ücretlerde ciddi bir düşüş yaşanabilir.” dedi.

Özellikle döviz borçlusu şirketler ve ithalata dayalı sektörler başta olmak üzere daralma ve kapanmaların söz konusu olacağını vurgulayan Çelik, “Ekonomideki durgunluk hem yeni iş yaratma olanaklarını azaltabilir hem de ciddi bir işsizlik dalgasına yol açabilir. İşçilerin krizden korunması için başta asgari ücret olmak üzere bütün ücretlerin enflasyon artışına göre revize edilmesi gerekiyor.

Krizle kemer sıkarak değil alım gücünü destekleyen politikalarla krizle mücadele edilmeli” diye konuştu.