Suna Türkoğlu
Emekli Danıştay Üyesi
Ülkemizde 14 ve 28 Mayıs 2023’te yapılan genel seçim ve cumhurbaşkanı seçimleri ile 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrasında oluşan siyasal tablo birçok yönüyle ve özellikle de siyasal, toplumsal ve sosyolojik açılardan inceleme ve değerlendirme altına alınmaya çalışılırken; sanki çok zorunlu, çok gerekli ve çok acilmiş (ivediymiş) gibi karşımıza “anayasa değişikliği” tartışmaları çıktı.
Halkın çok büyük bir bölümünün açlık ve yoksulluk sınırlarının altında yaşam mücadelesi (savaşımı) vermeye çalıştığı; ekonominin düzlüğe çıkabilmesi için iktidarın bile en iyi ihtimalle (olasılıkla) 2026 yılına işaret ettiği, Türk Lirası’nın değer kaybının (yitiğinin) önüne geçilemediği ve yalnızca baskılanmaya çalışıldığı, milli (ulusal) eğitimin milli mi, dinsel mi olduğu tartışmalarının ayyuka çıktığı, Türkiye Barolar Birliği önderliğinde tüm avukatların, savunmanın haklarının ve hukuka uygun yargılama yapılmasının temini (sağlanması) amacıyla “Büyük Savunma Mitingi” düzenlediği, atanmayan öğretmenlerin Ankara Ulus Meydanı’nda “Cumhuriyetin 100. yılında mülakatsız 68 bin atama” istekleriyle toplandıkları… günümüzde
Anayasanın hangi maddesi bu olumsuzluklara neden oldu da acilen değiştirilmesi gerekiyor?
UYULMAYAN YEMİN
1982 yılından bu yana 19 kez değiştirilen, üstelik tüm toplum kesimlerinin üzerinde uzlaşı sağladığı bir gereklilik olup olmadığına bakılmaksızın bu acelecilik neden? Neyi kaçırmamak için yaşanan bütün somut sorunlar arka plana (düzleme) atılarak anayasayı değiştirmek için görüşmeler yapılıyor?
Bu millet (ulus) kapalı kapılar arkasında, örtülü niyetlerle, alelacele (ivecen) alınmış kararlarla yönetilmekten çok rahatsız olduğunu seçimde oylarıyla açıkça ortaya koymuşken ve bu milletin (ulusun) anayasasıyla bir derdi yokken, kimlerin derdine derman olmak için anayasa değişikliği isteniyor?
Yeni anayasada “özgürlüklerin asıl, kısıtlamaların istisna” olacağını belirtmiş MHP genel başkan yardımcısı. Bize mevcut (eldeki) anayasamızda yer alan temel hak ve özgürlüklerimizi sanki kullandırıyorlar da, eksikliği kaldı! Halk, kişi dokunulmazlığı, özel yaşamın gizliliği, haberleşme özgürlüğü, düşünce ve kanaat hürriyeti (özgürlüğü), özellikle de düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (özgürlüğü), basın hürriyetini (özgürlüğünü) mevcut (yürürlükteki) anayasaya uygun olarak bir kullanabilse; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yine mevcut (varolan) anayasaya göre bir kavuşabilse, zaten (gerçekte) kimsenin içi yanmayacak.
Neredeyse her gün Resmi Gazetede yayımlanan “acele kamulaştırma” kararları karşında “mülkiyet hakkı” anayasaya uygun korunuyor mu acaba, diye sormak gerekiyor.
Anayasanın sadeleşmesi lazımmış (gerekliymiş). Hangi maddeyi anlamıyor acaba siyasiler? Anayasada yer alan milletvekili yemin metninde dokuz tane “ve” varmış, okurken zorlanıyorlarmış. Desenize o nedenle yeminlerine uymuyorlar!
“Anayasadaki il esası (temeli) korunacak, bundan taviz (ödün) verilmeyecek, bölge eyalet gibi sistemler anayasaya girmeyecek” diye açıklamış yukarıda anılan genel başkan yardımcısı. Zaten (Gerçekte) yok ki! Anayasada olmayan bir konu, olmasın diye anayasa değişikliği yapılır mı?
YASAL GÜVENCE
Kanun teklifleri (Yasa önerileri) daha kapsamlı bir biçimde tartışılacakmış. Tartışmaya engel bir anayasa hükmü (kuralı) var da biz mi bilmiyoruz? Yasa tekliflerinin (önerilerinin) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmesinin usul ve esaslarını (ilke ve yöntemlerini) anayasaya göre zaten (gerçekte) anayasa değil, Meclis İçtüzüğü düzenliyor.
Merkez Bankası anayasal statüye (konuma) kavuşturulacakmış. Bilmeden, Merkez Bankası başkanını halk değiştiriyor, kararlarına halk müdahale ediyor galiba! O nedenle de güvence istiyorlar. Bunu takip edenler (izleyenler) öncelikle var olan yasal güvenceye saygı göstermeli.
TBMM başkanı tarafsız (yansız) olmalı, tarafsızlığı (yansızlığı) nedeniyle ihtilaflarda (anlaşmazlıklarda) arabuluculuk yapmalıymış. Anayasanın 94. maddesinin son fıkrası, başkanın ve başkanvekillerinin üyesi bulundukları siyasal partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine (etkinliklerine); görevlerinin gereği olan haller (durumlar) dışında, Meclis tartışmalarına katılamayacaklarını zaten (gerçekte) hükme (kurala) bağlayarak, tarafsızlığı (yansızlığı) düzenliyor. Burada yapılmak istenen değişiklikteki amaç, özellikle yüksek yargı organları arasında arabuluculuk yapmasını sağlamak. Böylece güçler ayrımını tümüyle ortadan kaldırıp yargıya müdahaleyi (karışmayı) meşrulaştırmak.
1982 Anayasası’nın 136. maddesi “Diyanet İşleri Başkanlığı”nı düzenliyor. Madde,
- “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda,
bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi
amaç edinerek özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”
hükmünü taşıyor. Açıkça ifade edildiği üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bütün kamu kurumları gibi anayasaya uyma yükümlülüğü var.
Türk milleti, anayasa değişikliğinden önce, siyasilerin, yöneticilerin ve tüm devlet kurumlarının anayasaya uymasını bekliyor.