TOPLUM ve SAĞLIK

Sevgili Öğrencilerimiz, okuyucularımız

Atılım Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Çocuk Gelişimi Bölümü 3. sınıf
Ve
İlgili öbür disiplinler, fakülte ve bölümler, Tıp Öğrencileri,
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği asistanları vd.

Aşağıda, üstte değindiğimiz Bölüm‘de 2023-34 ders yılı ilkyaz (bahar) döneminde verdiğimiz lisans dersinin (3. sınıfta, haftada 2 saat)bir bölüm” yansılarını sunuyoruz.

Yararlı olmasını dileriz..

Yansılar için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız…

TOPLUM ve SAĞLIK
(189 yansı, 8,5 MB)

Sevgi ve saygı ile. 01 Mayıs 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik

https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Halil Çivi şiiri : İNANÇ ve AHLAK YOLU

ŞİİR KÖŞESİ


Prof. Dr. Halil ÇİVİ

İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Ozanı

 

İNANÇ ve AHLAK YOLU

Hak, Muhammed Ali dedim,
İnanç yolum ak, pak oldu.
Ehlibeyt’in yolu dedim,
İnanç yolum ak, pak oldu,
Ahlak çeşmem berrak oldu.
Xxx
Özümden gelen seçkiyle,
Meydana girdim coşkuyla,
Hasan, Hüseyin aşkıyla,
İnanç yolum ak, pak oldu,
Ahlak çeşmem berrak oldu.
Xxx
Zeynel, Bakır, Cafer oldum,
İlim deryasına daldım,
Edebi, erkânı bildim,
İnanç yolum ak, pak oldu,
Ahlak çeşmem berrak oldu.
Xxx
Musa Kâzım dile geldi,
İmam Rıza bile geldi,
Tâki, Nâki gülle geldi,
İnanç yolum ak, pak oldu.
Ahlak çeşmem berrak oldu.
Xxx
Hasan Askeri’ye vardım,
Muhammed Mehdi’yi sordum,
Oniki’ye ikrar verdim,
İnanç yolum ak, pak oldu.
Ahlak çeşmem berrak oldu.
Xxx
Nefsin tuzağından kaçtım,
Dört kapı, kırk makam geçtim,
Rıza Şehri’ne ulaştım,
İnanç yolum ak, pak oldu,
Ahlak çeşmem berrak oldu.
Xxx
Kırkların cemine vardım,
Irkı cinsi tek can gördüm
Kardeşlik sırrına erdim,
İnanç yolum ak, pak oldu,
Ahlak çeşmem berrak oldu.
Xxx
Halil Çivi, Ali ile,
Hacıbektaş Veli ile,
Alevilik yolu ile,
İnanç yolum ak, pak oldu,
Ahlak çeşmem berrak oldu,

Prof. Dr. Halil Çivi
28.04.2024, Çiğli / İzmir

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 01 Mayıs 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Haftanın tüm iğneleri, emeğiyle yaşamını kazanan insanlarımızın bayramını gönlünce kutlamasını kısıtlayanlara…

ONUR

Yemek yiyemediği için kilo veren fenomen Nihal hanım tahliye edildi.

Onursuzluğu hazmedemeyen Cumhuriyetin generalleri Adli Tıp Kurumu’nun kocamışlık ve sürekli hastalık raporuna karşın kin-intikam duyguları ile cezaevinde tutuluyor.
Şenay’ın şarkısını anımsayalım;

Şu Dünya’daki en olgun kişi, acıya gülendir
Şu Dünya’daki en soylu kişi, insafa gelendir
Şu Dünya’daki en zengin kişi, gönül fethedendir
Şu Dünya’daki en üstün kişi, insanı sevendir…

TASARRUF

Paçası sıkıştıkça kamuda tasarruf genelgeleri yayımlayan RTE’nin sarayının günlük gideri ayda %120 arttı.

Aleme talkın, kendine salkım…

BAYRAM

23 Nisan vesilesiyle çocuklarımızın durumu gündeme geldi.

%62’si her gün makarna yiyerek yaşıyor. Et-balık yiyen ancak %12.7

Bayram, onların hakkını yiyerek zenginleşen iktidar ve yandaşlarına…

MÜCADELE (Savaşım)

Kılıçdaroğlu, Özgür Özel’in RTE ile görüşme açıklamasına “Müzakere edilmez, mücadele edilir” eleştirisi yaptı.

Kendisi çok mücadeleci idi, hep kazanırdı!..

SAYGISIZ

Tarikatçı Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Anıtkabir’de çelenk koyarken, çelenge el sürmedi.

Şeyh korkusudur…

MİLLİ

Milli Eğitim Bakanlığı, okul öncesi ve ilköğretimden sonra, Diyanete liselerin kapısını da (Kur’an Eğitim Merkezleri Yönetmeliği ile) açtı.

Milli olmayan Bakan Tekin’dir, ne yapsa yeridir…

DENİZ

AKP’nin devrettiği belediyelerdeki borç, savurganlık ve şatafat haberlerinden geçilmiyor.

Yiyen domuzlar…

Restorasyon dönemi

Prof. Dr. Doğan SOYASLAN | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLMProf. Dr. Doğan SOYASLAN

29 Nisan 2024, Cumhuriyet

İhtilal, sosyoekonomik yapının zorla değiştirilmesi; restorasyon, eski kurumların yeniden kurulmasıdır. Milattan önce Yunan sitelerinde sanatta, edebiyatta, felsefede gelişmiş; özgürlük içinde yaşayan bireyci bir medeniyet oluşur. Roma’nın yıkılmasından sonra Hıristiyanlık Avrupa’ya egemen olur. 13. yüzyıldan başlayarak dinin dışında bir dünya olduğu keşfedilir. Avrupalı bilginler sanatta, felsefede, edebiyatta Yunan medeniyetini taklit ederler. Coğrafi keşiflerden sonra burjuvazi sınıfı oluşur. İngiltere’de Cromwell’in liderliğinde parlamento ile kraliyet arasında iç harp yaşanır. Kral I. Charles’ın kafası kesilir. 1649-1658 yıllarında Cromwell Cumhuriyeti kurulur. 1660 yılında Charles’ın oğlu II. Charles kral olur. Restorasyon dönemi başlar. Yüzyıllar içinde İngiliz kralının yetkileri parlamentoya devredilir.

Fransız halkı 1789 ihtilaliyle insan ve vatandaş haklarını deklare eder (açıklar). İhtilalcilerle kraliyet parlamenter monarşide uzlaşamazlar. Kral ve eşi Avusturya’ya kaçarken yakalanır, milletin özgürlüğüne ve devletin güvenliğine ihanetten yargılanır, idam edilirler. 1792’de Cumhuriyet ilan edilir. İmparator Napolyon, ihtilal değerlerini yaymak için savaşır, 1814’te yaptığı savaşı yitirir. 1815’te kraliyet ailesinden XVIII. Louis kral olur. Fransa’da restorasyon dönemi başlar. 1848 isyanı sonucu II. cumhuriyet ilan edilir. I. Napolyon’un yeğeni Louis Napolyon cumhurbaşkanı seçilir. 14 Ocak 1852’de yeni bir anayasa ve yoğun propaganda altında plebisit yapılır. III. Napolyon imparator ilan edilir. 1870’te Almanlarla yapılan savaşı Napolyon yitirir, Fransa’da III. cumhuriyet ilan edilir.

TARİHSEL GELİŞİM

Fetihçi bir toplum olduğu için, Osmanlı İmparatorluğunda toprak mülkiyeti devletindir. Otoriter yapılar içe kapanık, çağından habersiz bir toplum oluşturur. Voltaire’in deyişiyle, Batılıların çıkar kavgaları Haliç’e ulaşana dek dünyadan haberleri olmaz. Tanzimat ile Batılı kültür değerleri kabul edilmeye başlanır. Osmanlının Batılı değerleri kabul etmesi içeride dindar çevrelerin tepkisini çeker. Bunlar geri kalış nedenini İslamdan uzaklaşma ile açıklar. 1876’da padişahın yetkilerini Meclisi Mebusan ile paylaştıran (AS: Meclis-i Umumi 2 kanatlı idi : Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan) bir anayasa kabul edilir. Osmanlı-Rus savaşı gerekçesiyle Meclis kapatılır. 23 Temmuz 1908’de Meclis yeniden açılır. Ancak 31 Mart 1909’da alaylı subaylar Meclisi Mebusan’ı basarlar, şeriat isterler. Selanik’ten gelen Hareket Ordusu isyanı bastırır. Darbecileri desteklediği gerekçesiyle, II. Abdülhamit tahttan indirilir. Ancak şeriat istemleri hiçbir zaman bitmez.

Kurtuluş Savaşı sonunda düşman ülkeden atılır. Yüzyıllardır değişim ve gelişimin engeli sayılan saltanat ve hilafet ortadan kaldırılır. 1923’te Cumhuriyet ilan edilir. Ancak halkın büyük çoğunluğu Cumhuriyet değerlerini anlamaktan uzak, Sultancı bir kültüre sahiptir. 1924 ve 1930 yıllarında iki muhalif (karşıt) siyasal parti kurulur, Cumhuriyet için tehlike oluşturan bu partiler kapatılır. 31 Mart Vakası belleklerdedir. Türk halkına din dışında bir dünya keşfettirilir. İnancın salt vicdan için olduğu kabul edilir. Kamu yaşamına sokulması yasaklanır. Eğitimde her şeyin neden-sonuç ilişkisi içinde birbirine bağlılığı temel kabul edilir. Kurucu babalar kamu gücünü bölmekten, iktidarı dağıtmaktan, insanlara ve kurumlara sorumluluk vermekten yanadırlar. Çünkü ülkeyi akılcı, sorumluluk ve liyakat sahibi insanların ileri götüreceğine inanmaktadırlar.

1946’da çok partili siyasal yaşama geçilir. Ancak çok partili siyasal yaşama geçildikten sonra, Cumhuriyet hükümetleri oy alabilmek için Cumhuriyet düşmanı kadroları yetiştirirler. 1970’li yıllardan başlayarak siyasal İslamı hedefleyen partiler kurulur.

NEHİRLERİN ÖNÜNDEKİ SET

14 Ağustos 2001’de, kapatılan partiler çizgisinde AKP kurulur. 2002’de iktidara gelir, hukuk devletinden uzaklaşılır. Parlamentoya, yönetsel bürokrasi ve yargıya dinsel nedenlerle Cumhuriyetle sorunu olanlar yerleştirilir. Metafizik değerler okullara ve yaşamın her alanına egemen olur. 2007’deki anayasa değişikliği ile “Osmanlı sultanlığına” doğru ilk adım atılır. 2008’den başlayarak kimi subaylar siyaseten hapsedilirler. Mahkemelere, istenilecek kararı verecek yargıçlar atanır. Doğal yargıç ilkesi ortadan kaldırılır. 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği ile yüksek mahkemelere Cumhuriyetle sorunu olan yargıçlar yerleştirilir. Tek yanlı propaganda ve ihtilal mağdurluğu altında

  • 16 Nisan 2017’de yeni anayasa halkoyuna sunulur.
  • Halk iradesini (istencini) koruyan mühürsüz oylar geçerli sayılarak
    Yasama, Yürütme, Yargıyı bir kişiye bağlayan anayasa kabul edilir.
  • Gerçekte yapılan işlem yok hükmündedir, çünkü işlemin kurucu unsuru (mühür) yoktur.

Böylece cumhurbaşkanlığı özü bakımından sultanlığa dönüşür.

Köylü çocukları, demokratik yollarla iktidara gelirler, halka ait olan iktidarı halkın elinden alırlar.

Tarihsel süreç içinde bakılırsa, Cumhuriyetten 80 yıl sonra restorasyon dönemine geçilmiştir.

  • Adı cumhurbaşkanı olsa da iktidar, bir kişiye ve çevresine bağlanmıştır.

Kraliyet İngiltere’de restorasyon sonrasında halkın temsilcileri ile anlaşarak yetkilerini devretmiş, monarşik demokrasiyi yerleştirmiştir.

Fransız halkı restorasyondan 32 yıl sonra II. Cumhuriyeti ilan etmiş, dört yıl aradan sonra imparatorluğa geçmiş, 1870 yılında savaşın yitirilmesiyle imparatorluktan III. Cumhuriyete geçmiştir.

  • Türkiye’de restorasyonun ne zaman biteceği belli değildir.
    Ama birkaç yıl daha süreceği anlaşılmaktadır.

Restorasyon dönemleri özgür, sorumlu, özgüvenli, sorgulayıcı ve girişimci insanların oluşturduğu nehirlerin önüne çekilen bir set gibidir.

Biriken suyun baskısı er geç seti yıkacaktır.

Em. Org. Çetin Doğan’a Mektup

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.

 

 

Em. Org. Çetin Doğan’a mektup

Komutanım,

​Öncelikle size ve benzer durumdaki komutanlara yapılan büyük haksızlığı en şiddetli biçimde kınıyor ve lanetliyorum.

​Sizler görevde iken biz astlarınıza mesleksel ve kişisel yaşamlarımızda örnek oldunuz, yine de dik duruşunuzla örnek olmayı sürdürüyorsunuz.

​Başınıza gelenlerin devrim – karşı devrim savaşım (mücadele) sürecinde
Atatürk ilke ve devrimlerini savunduğunuz için olduğunu biliyorum.

Bu savaşım (mücadele) bitmeyecek ve sizler savaşımın “devrim” cephesinin simge adı
olarak anılacaksınız.

​Bunlar benim kişisel duygu ve düşüncelerim ama Harbiye ruhu ve vicdan sahibi
her Türk subayının aynı duygu ve düşünceleri paylaştığından emin olabilirsiniz.

Karşı devrimci iktidarın atanmış Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanının “rütbelerinizin geri alındığı” açıklaması bizim için anlamsızdır.

Siz, sürekli biz astlarınızın komutanı olarak kalacaksınız.

Sizden aldığımız askeri terbiye bunu gerektirir.

Eşiniz saygıdeğer hanımefendi de tüm asker eşlerine örnek davranışları ile büyük takdir ve teşekkürü hak ediyor.

​Size ve öbür komutanlarıma sağlıklı güzel günlerin en kısa zamanda gelmesini,
haksızlığın son bulmasını ve haksızlık yapanların adalet önünde hesap vermelerini bekliyor, geçmiş olsun dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum. 30 Nisan 2024, Ankara.

Laik – Bilimsel Eğitim

Dostlar,

Bu gün (28 Nisan 2024) saat 19:00’da “Laik – Bilimsel Eğitim” konusunu ele aldık.

Samsun’dan Sn. İlknur Ünsal, “Samsunumut” adlı youtube kanalında görüşmemizi yayınladı. Twitter hesabında da eşzamanlı yayınlandı : I@samsunumut  

youtube.com/@samsunumut

Yaklaşık 46 dakika süren irdelemeyi izlemek için tıklayınız :

https://youtu.be/f7FRvWAUWXM

https://youtu.be/f7FRvWAUWXM?t=465

Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında bir yetişek (müfredat) programı yayınladı (27.4.24)

https://gorusoneri.meb.gov.tr/

Üstteki web sitesinde 1 hafta askıda kalacak kamuoyundan geribildirim alınacak. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını taşıyan yeni taslağın ilkokul, ortaokul ve imam-hatip ortaokullarında 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflar için hazırlanan ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde uygulanacak yetişek (müfredat) erişime açıldı. Yeni müfredatta skandallar bitmiyor: Savunma sanayinin ‘yerli ve milli ürünleri’ 6. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi yetişek (müfredat) taslağına girdi. Öğretmenlerden 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ne değinmeleri önerildi. AKP kendi tarihini yazıyor!

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinin öbür sınıflara yönelik taslağında,
ulusal bayramlara ilişkin herhangi bir etkinlik yer almadı.

Bu programın nasıl sığ, çelişkili, bilimden ve çağdaşlıktan uzak, ilkel.. olduğunu örneklerle açıkladık.

  • Hedef insanları mürit – kul yaparak çağdaş yaşamdan koparmak!..
  • Program insanı inançlarıyla davranmaya özendiriyor; aklıyla değil!
  • Değer yargılarıyla karar, eğer bilgisiyle değil.. Temel felsefe eğitimi yok!

Zorunlu din dersi süresi 2 saat /  haftadan 4 saate çıkarılıyor. Oysa zorunlu din derslerinin insan hakları çiğnemi (ihlali) olduğu hakkında kararları var, AKP açıkça çiğniyor.

  • İnsan beden ve ruhtan ibarettir.. diye saçmalıyor!

Oysa insan biyo – psiko – sosyal bir varlıktır. Dolayısıyla insanın sosyalleşerek insanlaşma sürecini tıkıyor.. içine dönük (introvert) yaşam telkin ediyor. İnsanları şizoid yapıyla atomize etmek.. sözde bir islami – demokrasiye dönüştürerek hep iktidarda kalmak ve hesap vermemek..

  • İmperyal destekli, insan onurunu hiçe sayan, ülkemizi sömürgeleştirme planı!  

Sorgulamayan, soru sor(a)mayan, eleştirel düşünme yetisi (critical mind) kazandırılmamış, okul öncesinden başlayarak dinci koşullandırma ile beyni yıkanmış ezberci insanlar.. Oy deposu.. olabildiğince laik rejimden uzaklaşıp, ilan edilmemiş bir şeriat düzenine dönüştürmek..

Son derece sakıncalı, tehlikeli ve ulusal güvenlik tehdidi oluşturan stratejik bir sorunsal ile karşı karşıyayız. Tüm ulusalcı – uygar kesimlerin bu tarihsel tuzağa ortaklaşarak karşı çıkması gerek..

Bu gün Laiklik Meclisi‘nde sorunu irdeledik. Yürütme Kurulu gerekli açıklamayı yapacak.

Başta Anamuhalefet Partisi CHP olmak üzere, tüm muhalefet partilerini, eğitim ve emek sendikalarını, demokratik kitle örgütlerini, basını… bu saldırıyı püskürtmeye çağırıyoruz

Sevgi ve saygı ile. 28 Nisan 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Laiklik Meclisi Kurucu Üyesi

Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik

https://www.instagram.com/ahmet_saltik

ISTAKOZ

Suay Karaman 

AKP İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı, bayram tatili için gittiği Monako’da yediği ıstakozun fotoğrafını sosyal medyada paylaşınca haklı olarak tepki çekti. Bu olaya birçok kesimden tepki gelince Şebnem Bursalı açıklama yaparak, özür dilemeye çalıştı. Partisine ve genel başkanına övgü düzdüğü açıklamasındaki şu ifadeler ilgi çekicidir:

“Antalya’da göz göre göre ihmal sonucu günahsız insanlarımızın hayatını kaybettiği, yaralandığı ve saatlerce mahsur kaldığı elim olayla ilgili tek bir söz etmeyenlerin, ne amaçla bu olayı çarpıttığını da biliyoruz.”

Söz ettiği o elim olaydaki teleferik, 2017 yılında AKP’li belediye zamanında yapılmıştı ve “Türkiye’nin en ucuz teleferiği” olarak sunulmuştu. Bu olayla ilgili tutuklanan Kepez belediye başkanı Mesut Kocagöz, 2017 yılında AKP’li belediye tarafından yönetilen Antalya’da ANET genel müdürü olarak görev yapmıştı. 2019 yılındaki yerel seçimlere birkaç ay kala Antalya Anakent Belediye Başkanı Menderes Türel zamanında AKP’den ihraç edilmiş ve CHP’ye geçmişti. AKP, yitirdiği yerel seçimlerin şokunu, bu yöntemlerle gidermeye çalışmaktadır. 

Toplumun büyük çoğunluğu açlıkla boğuşurken, emekliler on bin lira ile yaşam savaşı verirken, bir iktidar milletvekilinin Monako’da yediği ve ülkemizde fiyatı çok pahalı olan ıstakozu paylaşmasının tepki çekmesi doğaldır. Açıkça bu hareket görgüsüzlük olarak da nitelenebilir. Gerçi AKP’liler için itibardan tasarruf olmaz (!) ama bu olay toplumla dalga geçmektir. Şebnem Bursalı’nın sosyal medyadaki bu paylaşımının TBMM’deki AKP’liler tarafından kutlanması ise aymazlıktır, sapkınlıktır, siyaseten çürümüşlüğün simgesidir.

 Yenilen bu ıstakozun sofraya gelmesini değerli gazeteci Zülal Kalkandelen şöyle yazdı: “Yakalanarak canlıyken bir süre tutsak edildiği soğuk sudan alınıp doğrudan kaynayan suya atılarak haşlanır. Çünkü suya atmadan önce öldürülürse, zararlı bir madde salgılayarak zehirlenmeye yol açabilir. Normal olarak ses çıkaramayan ıstakozların merkezi sinir sistemleri olduğundan, acıyı ve dehşeti insan gibi hissederler ve haşlanırken canları öyle yanar ki, kıskaçlarını birbirine şiddetle vururlar. Bunu yapamasınlar diye kıskaçları bağlanır. Tabaklara ‘yemek’ olarak konan ıstakozlar, insanın en acımasız yaratık olduğuna ilişkin düşünceye iyi bir dayanak oluşturur. Hal böyleyken ıstakozun yalnızca fiyatının konuşulması, bu utandırıcı olayın yalnızca ekonomik değeri yüzünden tepki çekmesi, tam bir trajedidir.” 

Istakoz paylaşımına verilen haklı tepkinin yanında, doğal olarak Antalya’ daki teleferik kazasına da tepki verildi. AKP iktidarı, Erzincan İliç altın madeni kazasına ne tepki verdi diye sormak gerekir? Dokuz işçiden günler sonra yalnızca ikisinin cesedi bulundu. Bölgede altın madeni aramaları sürüyor, şirketin vergi borcu silinirken AKP’nin tepkisini duyan oldu mu? Ülkemizin yer altı ve yer üstü zenginlikleri peş keş çekilirken, talan edilip yok edilirken AKP tepki veremezdi çünkü hepsi siyasal iktidarın kolları ve kollaması altında yapılıyordu.
***
Mardin Anakent Belediye Başkanlığı meclis toplantısının açılışında oybirliği ile İstiklal Marşımızın çalınması ve okunmasını gündemden çıkartılıyor ve reddediliyor. Diyarbakır Anakent Belediye Meclisinin salonunda bulunan Türk Bayrağı yerinden kaldırılırken, Diyarbakır Sur Belediyesi mazbata töreni sonrasında, makam odasında bulunan Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafına yönelik DEM Parti yöneticilerinin hakaret içeren sözleriyle ilgili AKP’nin tepkisi var mı? Hoş, bu bölücü partilerle “açılım” adı altında Oslo’da pazarlık yapanların, Dolmabahçe’de anlaşmaya varanların tepkileri olsa ne olur, olmasa ne olur? Bu küstahlıklara sessiz kalmak olanaklı değildir.

Ulusal değerlerimizi özelleştirme adı altında peş keş çekenlere, laik ve bilimsel eğitime son verenlere, hukuku yok edenlere, tarım, hayvancılık ve sanayimizi bitirenlere, ülkemizi sömürenlere, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na sarılanlara, Andımızı kaldıranlara, T.C. yazılarını silenlere, eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret edenlere gerekli tepki verilmeyince laik ve demokratik cumhuriyetimizin tehlike altında olduğu gerçeğiyle yüz yüze kaldık. Ancak umutsuzluğa yer yok, şimdi Atatürk ilkeleri ışığında örgütlenip, bütün bu pislikleri yok etmek için örgütlü mücadele yapmanın tam zamanıdır. Çünkü AKP’nin yitirdiği belediyelerde ortaya çıkan yağmaya bakınca, iktidarı yitirdiklerinde ortaya çıkacaklar korkunç boyutta olacaktır. “Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez” diyerek rüya ortamında yaşayanlar, örgütlü toplum karşısında direnemeyeceklerdir. Bunu herkesin bilmesi gerekir. 

Azim ve Karar, 22 Nisan 2024

TÜİK VERİLERİ ve GERÇEKLER

Prof.Dr.rer.nat. D. Ali Ercan
Çekirdek Fiziği Uzmanı
ADD Bilim Kurulu Başkanı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Değerli arkadaşlar,
İstatistik biliminin en önemli uygulama alanlarından biri olan “Demografi” toplum yöneticilerinin pusulasıdır adeta… Doğum-ölüm, göç gidişatı, genç-yaşlı oranı, ortalama yaşam süresi, seçmen sayısı, yabancı göçmen sayısı vb. çok önemli, kritik verilerdir.

Atatürk’ün emriyle, 25.Nisan.1926’da kurulan “İstatistik Dairesi” zamanla büyüyerek 1930’da “İstatistik Genel Müdürlüğü” oldu. Genel Müdürlük 1960 Devrimi sonrası 1962’de yenilenerek “Devlet İstatistik Enstitüsü” (DİE) adını aldı; 2002’de “Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) dönüştürüldü .. TÜİK 2007 yılından bu yana, tüm resmi İstatistik verilerini yayınlıyor…


***
TÜİK bülteninde yayınlanan yıllık nüfus her yılın son günündeki durumu belirtir. Bir önceki yılın sayısını ve yıl içindeki Doğum (D) , Ölüm(Ö) ve giren-çıkan Göçleri (G) biliyorsak, yıl sonu Nüfusu basitçe,

N(y) = N(y-1) + D – Ö ± G eşitliğinden hesaplayabiliriz.

TÜİK’in 2007’den bu yana yayınladığı yıllık nüfus ve doğum-ölüm sayılarından (ekli liste) açıkça görülmeyen “yabancı göçmen” sayısını da hesaplayabiliriz. Türkiye’nin Nüfusu Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan tüm insanları, (TC yurttaşlarını + legal yabancı Göçmenleri) kapsamaktadır; Yurtdışında yaşayan T.C. yurttaşları ve sığınıcılar bu sayının içinde değildir.

TÜİK Türkiye’nin 2007 yılı nüfusunu 70,586 milyon; 31.12.2022 nüfusunu da 85,280 milyon vermiştir. (bkz.tablo) [2008-2022] arası 15 yılda toplam (doğum-ölüm) doğal nüfus artışı 12,437 milyon olmuştur..

image.png

2023 yılı için doğum-ölüm sayıları henüz verilmedi, ama genel toplam verildi; buna göre 31.12.2023’te, Türkiye’nin toplam nüfusu 85,372 milyondur; yıllık doğal nüfus artışı için tablodaki gidişata bakarak yaklaşık 500 bin alabiliriz.. Buna göre ülkedeki toplam yabancı ‘legal’ göçmen sayısı,

85,372 – (70,586 + 12,437 + 0,500) = 1,85 milyon bulunuyor;

2007 yılı ve öncesi yabancı göçmen sayısını(?) bilmiyoruz. resmi verilere göre, TC yurttaşlığına alınan 157 bin Suriyeliyi de hesaba eklersek, TC Yurttaşlarının 31.12.2023’teki yurtiçi sayısı (85,372+0,16-1,85) ~83,7 milyon bulunuyor! Yurtdışındaki ~4,3 milyon yurttaşla birlikte T.C. yurttaşlarının toplam sayısı
31.12.2023’te ~ 88 milyona erişmiş bulunuyor!

Cumhuriyetin 100. yılında nüfusumuzu 6’ya katlamış durumdayız!

***

Değerli arkadaşlar,

Kısıtlı TÜİK verilerinden çıkara bildiğimiz bilgiler bu kadar. ~83,7 milyon TC Yurttaşı ile birlikte ~2,4 milyon legal (!) yabancı(göçmen), ~3,2 milyon Suriyeli ve ~ 1 milyon* Turist olmak üzere, her an için ülken kapasitesinin 3 katı, en az ~ 90 milyon insan yaşıyor Türkiye’de !

Konut, Su, Hastane, ulaşım ve daha bir sürü sosyal ekonomik sorunları olan Türkiye’nin kısıtlı olanaklarının onda biri yabancılara ayrılmış durumdadır! Legal olmayan kaçak göçmenler ne kadar, bilmiyoruz… Sanki özellikle sıkıntılı hale sokulmuş böylesine bir ülke gelecek kaygısı yaşayan gençlerimiz için umut verici bir tablo değil; nitekim her yıl binlerce yetişmiş, yetenekli insanımız yurtdışına göçüyor; karşılığında Afrika’dan Afgan’a uzanan coğrafyanın yoksul, boş insanları ülkeyi dolduruyor!!

Çok yazık!æ

_____________
* Yılda yaklaşık 30-40 milyon Turist geliyor Türkiye’ye; her bir turist ort. 10 gün kalsa, ” her an ~1 milyon Turist var” demektir…

================================================

Dostlar,


Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan, seçkin bir bilim insanıdır.

Kara Harp Okulu bitirenidir (mezunudur). Yüzbaşı iken Ordu’dan isteğiyle ayrılmış ve Almanya’da Çekirdek Fiziği (Nuclear Physics) dalında PhD (Doktora) yapmış ve Doçentlik derecesi almıştır.
Ülkemize çağrılmış (davet edilmiş) ve TAEK”te on yıla yakın çalışmış, Üniversiteye geçerek Profesörlüğe yükselmiş ve Savunma Sanayisi Müsteşarlığı yapmıştır.

Kendisiyle 2006’da ADD’de öncül – ardıl (halef- selef) olduk. Biz ADD Genel Başkan Yardımcılığı görevimizi kendisine devrettik.

20 yıla varan bir süredir “Dostluk” içinde ADD’ye hizmet ediyoruz.
Kendisinin Bilim Kurulu Başkanlığı görevlerinde Kurul Yazmanlığı, Başkan Yardımcılığı / Vekilliği görevlerini üstlendik.

Engin yurtseverliği, geniş ve derin bilimsel ufku ve “matematiksel düşünme” yetisi ile hep ufuk açan katkılar verdi.

Bu yazı da örneklerden biri.
Demografi bizim de ilgi alanlarımızdan.
  • Nüfusun niteliğinin iyileştirilmesi niceliğinin sınırlanmasından geçiyor.
Türkiye her bakımdan 90-100 milyon nüfusu yetecek doğal kaynaklara sahip değil.. Başta su ve enerji..
Mutlaka ama mutlaka yıllık nüfus artışını hızla %1’in altına çekmeli, giderek negatif kılarak azaltmalıyız. Bu coğrafya şimdikinin yarısı nüfusa, yaklaşık 50 milyona doğal destek verebilir.

Öte yandan, nüfusun azalması, yaşlanması günümüzde artık önemli sorunlar değil.

“İnsan eşdeğeri robotlar” (MER!) yapay zeka ile donatık ve yaşamın her alanında işe koşuluyorlar giderek. Kol gücüne, kelle sayısına gereksinim çok azaldı.

Bu devrimsel – tarihsel demografik dönüşüm aşamasını görmek ve demografi politikalarını köktenci biçimde güncellemek gerek.
***
Geçtiğimiz yıl ülkemize 57,3 milyon turist geldi.
Aşağıdaki hesaplamayı biz de sıklıkla kullanıyoruz..
Ortalama 10 gün kalmış olsalar, 573 milyon turist-gün yapar.
365 güne böldüğümüzde 1,57 milyon kalıcı – yerleşik (statik) nüfusa karşılık gelir.
Dikkate alınmalıdır.

Politikacılar ve halkımız, çağın değişen gerçeklerini görmeli ve nüfus artışını asla ve asla teşvik etmemelidir.

HER AİLEYE 1 ÇOCUK… gelecek kuşaklara / kendi çocuklarımıza karşı ağır – tarihsel sorumluluğumuzdur.

Sevgi ve saygı ile. 28 Nisan 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Aklın çiçek açtığı 

MODELLE DEĞİL,YAŞAYARAK ÖĞRENME:KÖY ENSTİTÜLERİ - Devrim Gazetesi

İbrahim Türkeş
Hukukçu, Felsefeci

27 Nisan 2024 Cumhuriyet

Türkiye, yatay ve dikey çizgilerle dörde bölünmüş, böylece oluşan eğitim coğrafyasında Cumhuriyet Devrimi’nin kültürel altyapısını oluşturmak için her eğitim coğrafyasına beş Köy Enstitüsü kurulmuş. Toplumda yaygın olan düşünce dinamiklerinin çağdışı, akıldışı, bilimdışı olduğu yıllar. Bir yanda temelini anlamını bilmeden bir din kitabını ezberlemede bulan “hafızlık” geleneği ve onu kuşanmış olan dogmatik düşünce, öbür yanda tarih boyunca her türlü baskısına isyan etmiş olduğu dogmatizmi reddeden yaratıcı ve canlı aklın eseri olan çağdaş uygarlık. Bir yanda çözülemeyen ve çözümü de giderek zorlaşan sorunları karşısında Allah’a sığınmaktan başka çıkar yolu kalmamış yoksul, çaresiz köylüler; öbür yanda 258 köye hükmeden, gücüne ve toprağına ortak istemeyen Kinyas ağalar, aşiret beyleri…

TÜRK RÖNESANSI

Türk Rönesansı da denilen Cumhuriyet Devrimi ve onun kültürel altyapısını örgütleyen Köy Enstitüleri, yurt düzeyinde Anadolu insanına Aydınlanmayı taşımak, okuryazar olmayan bir toplumdan düşünen, tartışan, sorgulayan, üreten aydın ve çağdaş insanlar yetiştirmek gibi bir tarihsel yüklenimle doğmuştur. “Nasıl bir eğitim?” değil, “eğitimin ne olduğu” sorusundan yola çıkarak eğitime çağdaş, laik, akılcı bir içerik kazandırmıştır. “Nasıl bir eğitim?”, politik tercihlere bağlı, siyasetçiye egemen olan dünya görüşüne göre kurgulanan bir eğitim izlencesi olup, gelenin keyfine göre değiştirilebilen bir öznelliği içerir. Türkiye’de eğitimin yazboz tahtasına dönüşmesinin, her gelenin kendine göre bir eğitim sistemini uygulamaya koymasının nedeni, değerli felsefecimiz Nermi Uygur’un kurucu soru dediği “nedir” sorusuna doğru yanıt verilmeden, “nedir”e verilecek yanıtın ardından işlevsel olabilecek “nasıl?” sorusu ile işe başlanmasıdır. Köy Enstitülerinde önce çağdaş bir eğitimin ne olduğu, sonra bunun nasıl gerçekleştirileceği ön planda tutulmuştur.

BUGÜN

Köy Enstitülerinde uygulanan ve artık hepimizin belleğine kazınmış olan

  • Eğitim ilkeleri iş içinde, demokratik, katılımcı, üretime dayalı eğitimdir.
  • Bu sistem UNESCO tarafından dünyanın geri kalmış ülkelerine eğitim modeli olarak önerilmiştir.
  • Biz ise bu sistemi toprağa gömdük.

Bugün AB’nin eğitim konusunda ortaya koyduğu yeni örgütlenme modeli, bizim gömdüğümüz Köy Enstitülerinde uygulanan eğitimi çevreye açma modeli üzerinde yoğunlaşmış görünmektedir. Buna göre, eğitim yalnızca sınıfta olup biten bir etkinlik olarak değil, içinde yaşanılan çevrenin üretim merkezleri ve endüstriyel birimlerine doğru genişletilerek yapılması gereken bir etkinlik olarak değerlendirilmekte; böylece öğrenilenler ile uygulamalar arasında tutarlı bir davranış bütünlüğü oluşturma hedeflenmektedir. Tıpkı Köy Enstitülerinde olduğu gibi.

Öğretmen okuluna dönüştürüldükten sonra 1960’lı yıllarda öğrencisi olduğum Isparta Gönen İlköğretmen Okulu’nda bizden önceki Köy Enstitülü öğrencilere elektrik kesintileri sırasında bir kondansatörün nasıl devreye sokulacağının uygulamalı olarak öğretildiği, Gönen’deki eğitimi yansıtan özgün anılarımdan biridir.

  • Bugün yeniden dogmatik, irrasyonel, metafizik ve dinsel içerik kazandırılmış eğitim izlencesi ile çıkmaza sürüklenen Türkiye’nin

eğitimde yeniden verimliliği artırabilmesi, insan kaynaklarını en akılcı ve verimli bir biçimde kullanabilmesi için eğitimde de rasyonel (ussal – akılcı) bir zemine dönme dışında bir seçeneği yoktur.

Laiklik ihlalleri ve bunlara meşruiyet katan faaliyetler nereden gelirse gelsin kabul edilemez!

ImageLaiklik ihlalleri ve bunlara meşruiyet katan faaliyetler nereden gelirse gelsin kabul edilemez!

 27.4.2024
https://twitter.com/LaiklikMeclisi/status/1784172713155645518/photo/1 

Laiklik Meclisi‘nin yerel seçimler öncesinde ve sonrasında gerek iktidar gerekse muhalefet partileri tarafından yapılan laiklik ihlalleri ile ilgili açıklamasıdır.

Ülkemizde laiklik ihlalleri her geçen gün artarak sürerken, iktidarın “yeni anayasa” zorlaması ile birlikte, halkın bu yöndeki endişe ve kaygıları, öbür etkenlerin yanı sıra, 31 Mart yerel seçim sonuçlarında önemli belirleyenlerden biri olmuştur.

Seçim sürecinde gerek siyasal iktidarın gerekse ana muhalefet partisi de dahil olmak üzere öbür siyasal partilerin birçoğu laikliğe aykırı fiil ve söylemlerle kampanyalarını sürdürmüşlerdir. Bunlar arasında mitinglerde Kur’an ayetleri okumak, tarikat-cemaat ziyareti, zikir-matik dağıtmak, seçim çalışmalarının iftar programlarıyla yapılması, aşiret ve cemaat destekleri gibi faaliyetler basına yansımış, Laiklik Meclisi İzleme Merkezinin Laiklik İhlalleri Raporlarında yer almıştır.

Siyasal iktidarın laikliğe aykırı eylemleri, başta Milli Eğitim olmak üzere, bakanlıklar ve resmi kurumlar bünyesinde önceden olduğu gibi hız kesmeden sürmektedir.

Bunun yanı sıra belediyelerde sürdürülen laikliğe aykırı faaliyetler ne yazık ki siyasal iktidar ve onunla benzer çizgideki siyasal partilerle de sınırlı değildir. Ana muhalefet başta olmak üzere muhalif siyasal partilerin seçimle yönetimine geldiği birçok belediyede de laikliğe aykırı eylemlerde bulunulduğu basına yansımıştır.  Bunlar arasında, görev değişimi sırasında, belediye başkanlığı makamında din adamları eşliğinde dualarla Kur’an öpülerek, görev devralınması gibi eylemler bulunmaktadır.  

Seçim sonuçları da göz önünde bulundurulduğunda, özellikle ana muhalefet partisinin ve bu parti yönetimindeki belediyelerde laikliğin gereklerine uygun hareket edilmesi son derece büyük önem taşımaktadır.

Ana muhalefet partisi, uzun zamandır laiklik konusundaki hassasiyetlerini (duyarlıklarını) yitirmiştir. Hatta laiklik ilkesini zedeleyen politikalar ile kendi kuruluş ilkelerine aykırı davranmaktadır. Ancak, laikliğin tehlikede olduğu endişe ve kaygısını taşıyan halkın oylarının, bu kaygıyı bir nebze olsun gidereceği umuduyla kendisine yöneldiğini görmeli ve buna göre hareket etmelidir.

Diğer taraftan (Öte yandan), ana muhalefet partisi yönetimindeki belediyelerde önceki dönemden bu yana süregelen laikliğe aykırı uygulamalara bir son verilmeli yeni dönemde laikliğe aykırı iş ve işlemlere bundan böyle geçit verilmemelidir. Açık bir biçimde seçim sonuçlarına da yansıyan halkın laiklik konusundaki duyarlığına ve anayasanın üstünlüğüne uygun hareket edilmelidir.

Muhalif belediyelerdeki laikliğe aykırı uygulamalar diğer belediyelerde laiklik ihlallerinin artarak devam etmesine yol açar, tarikat ve cemaatleri daha çok cesaretlendirirken; iktidarın da her alanda laikliğe yönelik saldırılarına meşruiyet katan ciddi bir dayanak olacaktır.

Bütün bunların yanı sıra siyasal iktidar, laiklik ilkesinin yer almadığı 1921 Anayasasına işaret ederek “yeni anayasa” gündemi konusunda girişimlerini hızlandırmıştır. 1921 Anayasasına sığınarak “yeni anayasa” hamlesinin müzakereye açık olduğu izlenimini veren siyasal yaklaşımlar ve açıklamalar esasen (gerçekte) karşı devrim sürecini meşrulaştırma girişimidir ve kabul edilemez!

Yukarıdaki açıklamalarımız ışığında tespit (saptama), görüş ve kaygılarımızı doğrudan kendilerine aktarmak ve karşılıklı görüş alışverişinde bulunmak üzere, ana muhalefet partisinin Genel Merkez Yönetimi ve Genel Başkanı’ndan Laiklik Meclisi adına randevu talebinde (isteminde) bulunulmuştur.

Laiklik Meclisi, 27 Nisan 2024