Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Halil Çivi şiiri : ELİF GİBİ

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF eski dekanı
Halk ozanı

 

 

ELİF GİBİ

Deli gönül dosdoğru ol,
Elif gibi, elif gibi.
Doĝrudur Hakka giden yol,
Elif gibi, elif gibi.
Xxx
Toplumda yüzün ak olsun,
Sevip sayanın çok olsun,
Her zaman başın dik olsun,
Elif gibi, elif gibi.
Xxx
Kıraç topraklardan çekil,
Humuslu toprağa ekil,
Başak ol, havaya dikil,
Elif gibi, elif gibi.
Xxx
Nefsin hırsıyla kavrulma,
Sakın uçlara savrulma,
Doğru yoldan hiç ayrılma,
Elif gibi, elif gibi.
Xxx
Kötü deme, dilini yut,
Elini, belini kip tut,
Özünü dosdoğru eğit,
Elif gibi, elif gibi.
Xxx
İster çoban, ister paşa,
Haram katma helal aşa,
Halil Çivi düzgün yaşa,
Elif gibi, elif gibi.
Xxx


23.10.2023, Bornova / İZMİR

SON SÖZ TV konuşmamız : HARF DEVRİMİ 95 YAŞINDA!

Dostlar,

Bu akşam 17:00’de SON SÖZ TV‘den Sn. Ebru Güngör‘ün konuğu olduk.

Bize, 95. yılında HARF DEVRİMİ‘mizi sordu program sahibi Sayın Güngör.
1 Kasım 1922.. 1 Kasım 2023
Bildiklerimizi paylaştık.
Kendisine ve SON SÖZ TV‘ye şükranlarımızı sunuyoruz yurtsever bilinçleri, yayıncılık anlayışları ve bizi konuk ettikleri için..

Bir de 1 Kasım 1922 tarihi var.. çok kritik bir tarihsel kırılma günü.
Birkaç tümce ile ona da değindik.
30 Ağustos 1922 büyük utkusunun ardından Mudanya Ateşkesi (11.10.1922) ve Lozan barış görüşmelerine 1. BMM Hükümeti yanı sıra Osmanlı Padişahlığı (hain Vahdettin!) de çağrılınca, film kopar. Kurtuluş savaşını baltalayan, M. Kemal Paşa için idam fermanı veren, Yunan işgalini “hayırlı” niteleyen… daha geride 10 Ağustos 1920’de Sevr Andlaşmasını kabul eden (ki 1. BMM bu Andlaşmayı tanımamış ve imza koyanları lanetlemişti!).. Saltanat nasıl muhatap / taraf olurdu bu görüşmelerde!?
1. Meclis 1 Kasım 1922’de Saltanatı kaldırarak Batı’nın oyununu köktenci biçimde bozdu ve 1299’da kurulan Osmanlı devleti resmen bu tarihte tarihe karıştı. İki hafta sonra ise, son Padişah Vahdettin, İstanbul’daki işgal güçleri komutanına bir dilekçe vererek İngiltere’ye sığınma istedi can güvenliğinin kalmadığı gerekçesiyle. 17 Kasım 1922’de, İngiliz Kraliyet donanmasın zırhlısı Malaya ile ülkesini terk etti..
***
HARF DEVRİMİ için özetle şunları kaydettik :

1 Kasım 1928’de gerçekleşen Harf Devriminin amacı, Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimden kısa bir süre önce yapmış olduğu şu açıklamada açıkça belirtilmektedir:

  • ‘’Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz.
    Bizim güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan
    ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bu lüzumu anlamak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak bir surette anlamak istiyoruz.
    Bu yeni harflerle behemehâl pek çabuk bir zamanda mükemmel bir surette anlayacağız.’’

LATİN ALFABESİNE GEÇİŞİN NEDENLERİ

  • Arap abecesinin (alfabesinin) Türkçe’ye uygun olmaması.
  • Arap abecesinin (alfabesinin) okuma ve yazılmasında zorluklar.
  • Avrupa ile ilişkileri kolaylaştırmak ve geliştirmek.
  • Sovyet Rusya (SSCB) bünyesinde bulunan Türk devletlerinin Latin abecesi kullanması ve Türkiye’nin bu kardeş devletlerle yakınlaşma planı.
  • Latin abecesi dışında daha iyi bir seçeneğin olmayışı.
  • Arap abecesi harflerinin Türkçe sesleri tam olarak karşılayamaması…………….
    …………………………

İzlemek için lütfen tıklayınız… (29,5 dk.)

https://youtu.be/ifGBRbkfNxw

Twitter : https://x.com/profsaltik/status/1719788234656358908?s=20

Sevgi ve saygı ile. 01 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

Family Planning and Public Health

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff
General public and Media,

On 1st November 2023, we’ll be conducting a 2 hours face to face lecture for
Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with the subject of

Family Planning and Public Health

Here are the 58 power point slides having a rich and up to date content.. (PDF 6,85 MB)

Family Planning & Public Health

Please keep in mind that                                 :

  • Family planning is the ability of individuals and couples to decide freely and
    responsibly the number, spacing and timing of their children and to have
    the information and means to do so.
  • Family planning promotes self-actualisation, empowerment, as well as health and well-being, and reduces maternal and infant deaths through the prevention of unintended pregnancy and unsafe abortion.
  • Family planning services include providing access to a range of safe and
    effective contraceptive methods, counselling and education, pre-conception care,
    screening and treatment of STIs-SRDs,infertility services, safe abortion care and
    post-abortion care.
  • Family planning is a cost-effective public health intervention that can reduce maternal mortality by 25% and neonatal mortality by 15%. 
  • It can also reduce the transmission of HIV and other STIs, prevent adolescent pregnancies, improve women’s education and employment opportunities, and contribute to  environmental sustainability.

With respect and love. 1st November 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
LLM in Health Law
BSc in Political Sciences & Public Administration
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik

Cumhuriyetin ikinci yüz yılına açık alınla çıkabiliyor muyuz?

Doç. Dr. İhsan TAYHANİ
Cumhuriyet Tarihçisi
28 Ekim 2023, Bağlıköy – Lefke / KKTC

Cumhuriyetin ikinci yüz yılına açık alınla çıkabiliyor muyuz?

Cumhuriyet, düşünceli, bilgili, kültürlü, sağlıklı ve yüksek karakterli koruyucular ister.” (Mustafa Kemal ATATÜRK/ 25.07.1924)

Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü nedeniyle Giresun mebusu Hakkı Tarık Bey ve dört arkadaşı, TBMM’ye bir yasa önergesi vererek kapsamlı bir kutlama programı yapılması isteminde bulunurlar. Verilen önerge, Meclis görüşmeleri sonunda 11 Haziran 1933’te kabul edilir ve 26 Haziran 1933 tarihli Resmi Gazetede yayımlanır. Anılan yasa; “Cumhuriyetin onuncu yıl dönümünün üç gün boyunca kutlanacağı, bu sürede resmi dairelerin tatil olacağı, kutlama işlerini düzenlemek üzere merkezde Başvekâlete (Başbakanlık) bağlı bir yüksek Kurul, vilayetlerde komite ve heyetlerin oluşturulacağı ve bu örgütlenmenin haberleşmesinin ücretsiz yapılacağı” yolundaki pek çok çalışma alanını kapsar.

Öngörülen komisyon çalışmaları sırasında; “Cumhuriyetin on yıllık başarılarına sevinen ve devrimin heyacanıyla coşan gönüllere, bu sevinci hep bir ağızdan haykırma olanağı verecek” bir marşın hazırlanması düşüncesi de genel kabul görür ve dönemin birkaç şairine bir “marş güftesi” hazırlama görevi verilir. Böylece ortaklaşa güftesi, Faruk Nafiz Çamlıbel ile Behçet Kemal Çağlar’a, bestesi ise Cemal Reşit Rey’e ait olan olağanüstü güzellikteki “Onuncu Yıl Marşı” kabul görür.[1]

“Çıktık açık alınla on yılda her savaştan; On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” gibi gerçekçi ve gurur aşılayan dizelerle başlayan onuncu yıl marşındaki; “Türküz: Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi” ve “Bir hızda kötülüğü geriliği boğarız” ya da “Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız” şeklinde, gelecek kuşaklara kararlılık aşılayan ve özgörev yükleyen dizelere özellikle dikkat edilmeli ve bir söylem çözümlemesi yapılmalıdır.

Atatürk’ün Türk ulusuna emanet ettiği en büyük eseri Cumhuriyetin, ikinci yüzyılına ulaşmış bulunuyoruz. Bir devletin, onuncu yıl benzeri katlamalı yıl dönümleri kuşkusuz önemlidir. Hele bu devlet, 620 yıllık bir monarşiden sonra büyük bir devrimle erişilmiş, laik-demokratik bir Cumhuriyetin yüzüncü yıldönümü ise çok daha önemlidir ve önemli olmalıdır. Ne ki, anayasa izin vermese de yasaları kişilere uydurarak iktidarda tutulan, Cumhuriyetle, Cumhuriyetin kazanımları ile kavgalı, tek kişiye indirgenmiş bugünkü siyasal iradenin – son yirmi yılda olduğu gibi – söz konusu öneme ilişkin herhangi bir kaygısı yoktur. Önemli günlerdeki anma ve / veya kutlamalardan kaçınmak için şimdiye değin yaratılan sıradan gerekçelere, şimdi bir yenisi eklenmiş ve 7 Ekim’de başlayan kanlı Gazze-İsrail Savaşı, Cumhuriyetin yüzüncü yıldönümü kutlamalarından kaçışın başka bir gerekçesi yapılmıştır.

Durum bu iken, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı sayfasındaki yüzüncü yıl sekmesine bakıldığında; Atatürk’ün adının geçirilmediği, Cumhuriyetin niteliklerine değinmeyen, aksine Türkiye Yüzyılı temasının (mottosunun) öne çıkarıldığı, yüz yıllık Cumhuriyetin yalnızca son yirmi yılına vurgu yapan, ayrıca cumhurbaşkanına özgü bir serginin açılacağını bildiren açıklamalara yer verildiği ve iktidarın düşünsel yapısını yansıtan kimi olası etkinliklerin düzenlenmiş olduğu görülüyor.

Eğer İletişim Başkanlığı internet sayfasında yer alan söz konusu duyurularda Cumhuriyetimizin, akla ve bilime dayalı olup dogmatik hiçbir dinsel, ırksal ya da siyasal ideolojiye dayanmadığı, Cumhuriyetin ana niteliğinin laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olduğu, ülke sınırları içinde yaşayan herkesi kucaklayan, birleştirici, toparlayıcı, vatan sevgisini önde tutan bir ulusalcılığın (milliyetçiliğin) benimsendiği, katılımcı, gerçek bir demokrasinin savunulduğu vurgulanıp; Cumhuriyetin kuruluş felsefesine bağlılıktan ve kurucu babaya saygıdan söz edilmiyor ve arkasında durulmuyorsa, o Cumhuriyet, kuruluş felsefesinden koparılmış demektir.

Zaten Cumhuriyetimizin nereye doğru evrildiğini görmek için, yüz yüze kaldığımız kimi toplumsal, ekinsel (kültürel) ve siyasal yozlaşma  ve özden uzaklaşma örneklerine bakmak yeterlidir.

Büyük Atatürk henüz Cumhuriyeti ilan etmeden, 1922 yılında, ‘Ulusumuzun bugünkü yönetimi, gerçek niteliğiyle bir halk hükümetidir.[2] demiştir. Bugün olduğu gibi “Devlet benim” diyenler de çıkabilir, ancak bu, Cumhuriyetin gerçek sahibinin -Atatürk’ün söylemiyle- tüm halk olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu nedenledir ki; Cumhuriyetin yüzüncü yıl coşkusu, Cumhuriyet kazanımlarının ayırdında olan toplumun en azından yarısını haftalardır sarıp sarmalamış bulunuyor. Yönetim erkini elinde bulunduranlar, tarihin belleğine bir bir kaydettiği tutum ve davranışlarını sürdüredursunlar, kendi Cumhuriyetine sahip çıkan halk, bayraklarını astı, caddeler ve meydanlardaki anlamlı etkinliklere katıldı ve katılıyor, yüzüncü yıla ulaşmanın olanca coşkusu ile Cumhuriyetini kutluyor ve bundan sonra da kutlayacak.

Ne var ki, yalnız kutlamak yetmiyor! Özellikle bölgesinde ayrıcalıklı bir yeri olan Atatürk Cumhuriyeti’ni korumak da gerekir! Gerçekte şimdiye değin korumak gerekirdi! İşte bize göre, bir türlü anlaşılmayan ve görmezden gelinen yakıcı sorun budur! Söz söyleyerek, bildiri imzalayıp yayımlayarak, toplantılara ve söyleşilere katılarak veya yazıp çizerek Cumhuriyete yeterince sahip çıkılamıyor! Belki kaygılar öteleniyor, dolayısıyla vicdanlar bir parça rahatlatılıyor. Ancak bir yere varılamıyor, sonuç alınamıyor ve aşınma önlenemiyor! Cumhuriyetin tuğlaları birer birer yerlerinden sökülüyor -acıdır ki- laiklik ve ulusalcılık (milliyetçilik) gibi taşıyıcı kolonları yavaş yavaş kesiliyor!

Atatürkçü, Cumhuriyetçi pek çok saygın kişinin dillendirdiği, kuşkusuz bizim de katıldığımız; “Cumhuriyet güçlüdür, yıkılmaz” diye geliştirilen bir söylem var. Atatürk’ün de altını çizdiği doğru bir savdır. Cumhuriyetimizin temelleri sağlam atıldığı için yıkıl(a)maz! Ancak günümüzdeki bu yaklaşımın, psikolojide yeri olan “insanın kendinden kaçışı” kuramı uyarınca sergilendiğine ilişkin bir kaygımızın olduğunu da söylemeliyiz. Büyük kopuşların ve onulmaz siyasal yanlışların arasından geçerek bugünlere geldiğimiz unutulmamalıdır. Savunma tepkisinin (refleksinin) yitirildiği, Cumhuriyeti kollama odaklarının (mevzilerinin) birer birer yitirildiği, bir geri çekilme sürecine girildiği, temel kurum ve kuruluşlardaki aşınmanın giderek ivme kazandığı nasıl görmezden gelinir?

Onuncu Yıl Marşı’nda öğüt niteliğinde yer alan dizeler bağlamında; “göğsümüzü Cumhuriyetin siperi” yapamadığımızı, “kötülüğü, geriliği boğamadığımızı” ve -şimdilik kaydıyla- “karanlıkların üzerine güneş gibi doğamadığımızı” da kabul etmek durumundayız. Bu kabul, yenilginin veya umutsuzluğun körükleyicisi değil, aksine umudun ve Atatürk Cumhuriyetine yeniden kavuşmanın itici gücü olacaktır.

Cumhuriyetimizin mimarı Büyük Atatürk ile Cumhuriyetin harcını karan O’nun yol arkadaşlarına sonsuz gönül borcumuzu sunuyor, onları saygı ile anıyoruz. Varlık nedenimiz Cumhuriyetimizin, daha nice yüz yıllara akmasını diliyor ve Türk ulusunun bu en büyük bayram coşkusunu yürekten paylaşıyoruz.

[1] Geniş Bilgi için bkz. Hülya Toker, “10. Yıl Marşı”, Atatürk Ansiklopedisi, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/ (Erişim: 26. 10. 2023)
[2] Atatürk (3.1.1922), A.S.D. II, TTK, 1959, Ankara, s. 28

ADD Erdek Şubesi Konferansımız…

Dostlar,

29 Ekim 2023 günü Erdek ADD Şubesinde çağrılı konuşmacı idik. Konu şöyle idi :

  • Türkiye Cumhuriyeti 100 Yaşında : Dünya Uygarlığı İçin Büyük Kazanımdır. 

Sabah 09:00 otobüsü ile yola koyulduk. 16:20’de Bandırma’dan Şube Başkanımız Sn. Berrin Atasoy ve eşi Cezmi bey bizi aldılar ve saat 17:00’de Erdek’te konferansımıza başladık. 1996’dan bu yana (ADD Edirne Şb. Bşk. seçilmemiz), 27 yılda yurt içi ve dışı toplam 1914. Aydınlanma konferansımızı vermiş olduk.

ADD Genel Başkanı Sn. Dr. M. Hüsnü Bozkurt‘un selam ve kutlama dileklerini ilettik. 28 Ekim 2023 günü Ankara’da, ADD öncülüğünde yapılan görkemli kutlamadan söz ettik.

Deniz kıyısında bir kafenin kapalı bölümünde, hazırladığımız 53 yansıyı perdeye yansıtarak sunumumuzu yaptık.

Çok ilgili bir kitle idi ve kafe dolu idi. Yaklaşık 1,5 saat boyunca yansı içeriklerini açarak ve geçmişten – güncelden örneklerle birbirine bağlayarak aktardık.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bizler için önemi ve anlamı ortada. Ancak Kurtuluş Savaşımız dünyaya, mazlum sömürge uluslara da örnek oldu. Dolayısıyla Dünya uygarlığı için de büyük kazanım.

İlk yüzyılı tamamlayıp 2. yüzyıla geçerken sorunlarımızı, nasıl aşabileceğimizi de vurguladık. Özellikle UNESCO‘nun Atatürk‘ün 100. doğum yılı 1981 için kabul ettiği (156 ülke oyu ile!) armağan karar metni çok değerliydi. Aşağıda, yinelemeyelim, yaygın paylaşılsın lütfen.

Çokça fotoğraflar çekildi, hızla yenen bir akşam yemeğinin ardından gene otobüsle döndük.
Sabah 06:00’ya yakın evde idik ve birkaç saat sonra işimizin başındaydık.

Konferans eşzamanlı olarak INSTAGRAM ortamında canlı yayınlandı, izlemek için tıklayınız.

https://www.instagram.com/reel/Cy_REhEthVs/?igshid=NjZiM2M3MzIxNA==

Yansıları pdf olarak görmek için tıklayınız (53 yansı, 6 MB) :

Erdek Konf. 29.10.23

ADD Erdek Şubemizi, başarılı ve özverili düzenlemeleri nedeniyle Başkan Sn. Berrin Atasoy‘un kişiliğinde kutluyoruz. Coşku ile katılanlara da, ev sahibi kafe sahibi ve emekçilerine de çok teşekkür ederiz.

  • Atatürk, gururla, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” buyurdu.
  • Bu güvenç, emanet ve öngörü asla boşa çıkarılmamalı, tüm gerekleri yapılmalıdır; yapılacaktır, yapılmaktadır. Ulus, iktidara karşın Cumhuriyete-Atatürk’e coşku ve kararlılıkla sahip çıkmaktadır.
  • 2. yy’da geldiğimiz kritik aşamada, Yeniden Kuvvay-ı Milliye” tek seçenektir.
  • Cumhuriyetimizi yine Ulusumuzun azim ve kararlılığı koruyacak ve kollayacaktır.
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yaşı kutlu ve mutlu olsun; şan ve şerefle yaşasın!
  • Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Cumhuriyet!
  • Yaşatacağız, yaşatacağız, yaşatacağız!!!

Sevgi ve saygı ile. 31 Ekim 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
ADD Bilim Kurulu Başkan V.
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Not : Bu dosya ADD Genel Merkez web sitesinde de “Makaleler” bölümünde yayınlanmıştır; Prof.-Dr.-Ahmet-Saltik.pdf (add.org.tr)

100 yıl geride olmak

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
30 Ekim 2023, Cumhuriyet

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında, cumhuriyetin ne anlama geldiğini bilen kaç kişi vardır acaba?

İnsanlar “cumhuriyet” sözcüğünü duyduklarında veya telaffuz ettiklerinde, zihinlerinde canlanan şey nedir?

Örneğin, kendileri için bir yaşam alanı mı, bir mekân mı, etrafı sınırlarla çevrili bir toprak parçası mı geliyor akıllarına? Bununla birlikte bir de bayrak mı geliyor akıllarına?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hakkında insanlar neleri biliyorlar? Mavi gözlü bir insan, savaşta vatanı kurtaran kahraman bir asker, baloda dans eden birisi mi geliyor akıllarına?

Aydınlanmanın ne anlama geldiğini ve Atatürk’ün Aydınlanma devrimlerinin neler olduğunu; Cumhuriyetin kurucu ilkelerinin neler olduğunu ve bu ilkelerin ne anlama geldiğini kaç kişi biliyor?

Bırakın vatandaşları, vatandaşları eğitmekle görevli öğretmenlerin kaçı bunları biliyor? Halka örnek olmakla yükümlü siyasetçilerin kaçı bunları biliyor? Ülkeyi yönetmekle sorumlu kaç kişi bunları biliyor?
***
Cumhuriyetin, halkın egemenliğine dayalı bir yönetim biçimi olduğunu; cumhuriyet ile demokrasinin aynı şey olduğunu; halkın egemen olabilmesi için monarşinin, teokrasinin, oligarşinin, ümmetçiliğin, kapitalizmin ve emperyalizmin yıkılması gerektiğini kaç kişi biliyor?

Bunların Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Ulusçuluk ve Devrimcilik ilkeleriyle, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin Altı Ok”u ile yıkılabileceğini, kaç siyasetçi, akademisyen, eğitimci, yazar, gazeteci, medya üyesi biliyor?

Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni neden kurdu? Saltanatı ve halifeliği neden kaldırdı? Cumhuriyeti neden kurdu? Öğretim Birliği Yasası’nı ve Medeni Kanun’u neden çıkardı? Kadınlara neden seçme ve seçilme hakkını tanıdı? Din konusunu neden vatandaşın özgür iradesine bıraktı? Bilim, sanat, felsefe, eğitim alanında neden devrimler yaptı? Laiklik ilkesini neden bir anayasa maddesi haline getirdi?

Bunların yanıtlarını ve uygarlık tarihi bağlamında bu devrimlerin önemini kaç kişi biliyor?

Atatürk’ün Aydınlanma devrimlerinin John Locke, Jean-Jacques Rousseau, Denis Diderot, Paul D’Holbach, François Arouet, Charles-Louis Montesquieu, David Hume, Immanuel Kant, Auguste Comte gibi filozofların kuramlarıyla bağlantısını kaç kişi biliyor?

Atatürk’ün Aydınlanma devrimlerinin, 1776 Amerikan Devrimi, 1789 Fransız Devrimi ve 1917 Rus Devrimiyle bağlantılarını ve kesişme noktalarını kaç kişi biliyor?

Atatürk’ün, hem Kurtuluş Savaşı sırasında hem de Cumhuriyet kurulduktan sonra, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği-SSCB ile yakın işbirliğini kaç kişi biliyor? Atatürk’ün Vladimir Lenin’e ve Lenin’in Atatürk’e yazdığı mektupları kaç kişi okumuştur?
***
Atatürk’ün En gerçek kılavuz bilimdir sözü ne anlama gelmektedir? Atatürk neden bir eğitim ve kültür devrimi gerçekleştirmiştir? Türk Dil Kurumu’nu ve Türk Tarih Kurumu’nu neden kurmuştur? Bunları kaç kişi biliyor?

Atatürk eğitimde, sağlıkta, tarımda, sanayide, ulaşımda, iletişimde, ekonomide neden devletçi ve kamucu bir siyaset yürütmüştür? Atatürk neden toprak reformunu gerçekleştirmiştir? (AS: Bu 1929 reform yasası beklenen amaca ulaşmamıştır; toprak reformu yapılmış sayılamaz..)  Bunları kaç kişi biliyor?

Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu’ndan farklı olarak, neden yayılmacı ve emperyalist bir dış politika izlememiştir? Atatürk, Osmanlı’daki monarşik, feodal ve teokratik yapıyı neden sert biçimde eleştirmiştir? Bugün bunları kaç kişi biliyor?

Aradan 100 yıl geçtiği halde bütün bu soruların yanıtlarını çok az kişi biliyorsa, bu durum, Türkiye’nin 100. yılında, 100 yıl geride olduğu anlamına gelmektedir.
==========================================
Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

GÜNAYDIN, Türkiye Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılı!!

ŞİİR KÖŞESİ..


Ahmet SALTIK
30 Ekim 2023, Ankara
Cumhuriyetin 2. yüzyılına Türkiye’nin ilk şiiri

 


GÜNAYDIN, Türkiye Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılı!!

İşte budur özgürlük çavlanı
Kavgamız tam da hürriyete kanatlı
Yüreğimiz harman, deli gönlümüz esrik
Ve son kavşakta dahi, eşiğinde uçurumun;
Zafer bizimdir kavganın bedeli, ölümcül ama dayalı akla-bilime

Adı Aydınlanmadır, soyadı Çağdaşlaşma
İnsanın, insanlaşması yani anlayacağınız
Anasının ak sütü gibi helal Egemenliğini,
Yitik göklerden indirmedir Yeryüzüne

Var gücüyle sarılıp koklayarak
Bağrına basıp yüreğine gömerek
Bir uzun yola koyulasıdır uygarlığa, başı dik
Erdemli yaşama adanmış o kanlı boğuşma, soluksuz
Fazilet uğruna, eşsiz-benzersiz, biricik
Saygın Yurttaş olma onuruna bilgece,
Kulluğu – biatı – ümmeti ayaklar altına alarak

Adı, öz be öz ATATÜRK CUMHURİYETİDİR!
Kadim Anadolu’nun küllerinden yarattık
Soylu halk devrimidir yerli-yabancı hayınları kahreden
Cumhuriyeti kuran tüm ahalisine Türk Milleti denen, hiç ayrımsız
Kucaklayıp Kuvvayı Milliye’nin mazlum, ve mağrur, ve pak tüm yiğitlerini

Övüncü ve de kıvancı, gururudur engin mi engin
Bilmem kaç bin yıllık öz be öz ata yurdu – vatanın
Tesellisidir acılı, kavruk, bağrı yanık toprakların dilsiz
Ve de reddiyesidir altı yüzyılın kahrolası Osmanlı zulmünün

Şehidin aziz bedenine ve kanına doymuş karış karış
Kazancıdır tüm mazlum ulusların da ve biricik örneği tarihin
Yiğitlerin okkalı, namus şamarıdır Malazgirt’ten, Alpaslan’dan
Kanlı emperyalizme, ille de yerli uşakları Sevr imzacılarına
Geldikleri gibi giderler” hükmü gereğidir Kemal Paşa’nın

İlelebet payidar kalacaktır Türkiye Cumhuriyeti,
Kutsal emirdir Kurucu-Kurtarıcı Ata’dan, baş üzre elbet!
Bencileyin bu dizeler yeminli – katıksız,
Salt GÜNAYDIN demek için 2. Yüzyılın ilk gününe ışıl ışıl,
And içindir yaşatmak üzere O’nu, sonsuza dek pırıl pırıl
Başı dik ve onurlu, gönençli – erinçli, ille de kıskanılası!
Nice yüzyıllarda, binyıllarda kutlama coşkusudur;
Mustafa Kemal nam Sarı Paşa’ya,
Mübarek şehit ve gazilere and olsun ki;
Evren ana baki kaldıkça, sonsuza dek..

Not :  Erdek Radyo Harman (FM 107,6), Spiker Sn. Betül Kurtoğlu seslendirmiş ve yayınlamış şiirimizi. Kendisine şükranlarımızı sunarız.

VAZGEÇMEYEN, VAZGEÇİLMEYEN BİR CUMHURİYETÇİNİN PORTRESİ : MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Dostlar,

Bu gün, 28 Ekim 2023 günü, kısa adı “Yüksek Ticaretliler Derneği” olan dostlarımızın örgütünde bir “İkili Konferans” verdik.

Onur Üyesi kabul edildiğimiz bu Derneğin Sn. Başkanı Davut Özdemir, Prof. Dr. D. Ali Ercan ve bizden, Cumhuriyetimizin 100. yılı anısına böylesi bir etkinlik istediler. Belirledikleri konu,

  • “VAZGEÇMEYEN, VAZGEÇİLMEYEN BİR CUMHURİYETÇİNİN PORTRESİ : MUSTAFA KEMAL ATATÜRK” idi.

Oturumu Dr. Taner Şahin yönettiler. Biz de aşağıdaki pdf dosyasında sunduğumuz yansılarla sunumumuzu yaptık (50 yansı, 5,33 MB)

Vazgeçilemeyen ATATÜRK 28.10.23

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 28 Ekim 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Cumhuriyet ‘kurtarılabilir’ mi?

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu
Siyaset  28.10.2023, BİRGÜN

Cumhuriyet’in nitelikleri üç katmanlı bir anayasal yazım tarzını yansıtmakta:

-Ana üçlü; demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti.

-İkinci halka, ana üçlüyü belirleyen özellikler: insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanma.

-Üçüncüsü, ilk iki halkanın ortam ve koşullarına ilişkin: toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı.

Bunları somutlaştırdıktan sonra md. 2’nin ne ölçüde saygı gördüğünü uygulama bakımından test edip, 2. Yüzyıla dönük çözüm önerileri sıralanacak.

NİTELİKLER

Demokratik devlet, Yasama ve Yürütmenin seçimler yoluyla belirlendiği devlet değil yalnızca. Yerel yönetimler ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üniversiteler de bu özellikte. Hepsi için altyapı niteliğindeki demokratik toplum ise kişi güvenliği ve özgürlüğü, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne saygıyı gerekli kılar.

  • Laiklik din, inanç ve vicdan özgürlüğünün güvence altına alınmasını gerekli kılar;
    dinin siyasete alet edilmesini yasaklar; devlet, bütün din ve inançlara eşit davranır.

Sosyal, “insan haysiyetine yaraşır bir yaşam” için, Devletin fırsat ve olanak eşitliğini sağlayıcı, hak ve özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırma yükümlülüğü öngörür.

ÖZELLİKLER

İnsan haklarına saygı: “İnsan haklarına saygılı Devlet”, “insan haklarına dayanan Cumhuriyet” yazımı sonucu (2001) insan hakları, devletin varlık nedenine dönüştü.

Atatürk milliyetçiliği: Akıl ve bilim ışığında belirlenen ulus ve yurtseverlik.

-Başlangıçta belirtilen temel ilkeler: Anayasa bütününü esinleyen Devlet örgütlenmesine ve kişi özgürlüklerine ilişkin ilkeler olup, 1995 ve 2001 Anayasa değişikliklerinde ırkçılık çağrışımı yapan öğeler kısmen ayıklandı.

İLKE ve DEĞERLER

Toplumun huzuru: İnsan haysiyeti ile bağdaşır asgari yaşam gerekleri, toplumsal huzurun öncülü. Huzur, yaşam kalitesi ve gelir bakımından büyük dengesizliklerinin bulunmadığı toplumsal yapıda sağlanır.

Milli dayanışma, kederde ve kıvançta ortak bir gelecek için paylaşılabilecek duygu ve düşüncelere sahip olunması ölçüsünde sağlanır.

Adalet, mahkeme önünde adalet, toplumsal adalet ve çevresel / ülkesel adalet biçiminde geniş yelpazelidir.

Nitelikler, özellikler ve değerler, toplumsal, siyasal ve hukuksal öğelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzlemde tasarlanma tarzı (biçimi) olarak ileriye açıktır.

UYGULAMA: 100. Yılında Türkiye devleti, -ülkesi, toplumu ve yurttaşları ile- Cumhuriyet’in niteliklerinin neresinde yer alıyor?  Anayasa madde 2 ne ölçüde saygı görüyor, uygulanıyor ve gerekleri yerine getiriliyor? Şimdi kısaca buna bakalım:

1.- Anayasal düzlem: Önce, madde 2 üzerine siyaset ve hukukun karşılıklı rövanşı:

-2008: AKP’nin yaptığı türban için Anayasa değişikliği, Anayasa Mahkemesi’nce madde 2’ye aykırılık gerekçesi ile iptal edildi.

-2017: AKP-MHP, Anayasa değişikliğinde madde 2’ye dokunmadı, ama özünü boşalttı.

  • Bu nedenle Cumhuriyet’in 100. yılında ‘ikili anayasal düzen’ geçerli:

-Madde 2 ile uyumlu hak ve özgürlükler düzeni.

-Madde 2 ile bağdaşmayan Cumhuriyet’in temel kurumlarının yapılanma tarzı.

2.- Yasalar: Madde 2 gereklerine aykırı yasalar hep yürürlükte oldu; ama bunlar, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY) döneminde zirve (tepe) yaptı. Öyle ki kimi yasalar, bir değil, sayılan 9 öğenin birçoğuna aykırı. Kur Korumalı Mevduat örneği, sosyal ve laik devlet özelliği, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı başta gelmek üzere, Cumhuriyet ile bağdaşmaz.

 3.- Keyfi ve yasakçı uygulama: Kamu makamları, Anayasa’ya aykırılıklar içeren ama yine de yurttaşlar için asgari güvenceler öngören yasalar yokmuş gibi keyfi ve yasakçı uygulamaları yaygınlaştırmış bulunuyor.

4.- Nefret söylemi: Özellikle yönetici konumda olan ve sözleri ile toplumu etkileme gücü bulunan kişilerin söylemleri, Cumhuriyet üçlüsüne tümüyle yabancı: ”dindar ve kindar nesil” söyleminden “illet ve zillet ittifakı” nakaratına dek, -terör ve ihanet yaftası dahil- kendinden olmayanı ötekileştiren ve hedef gösteren süreklilik taşıyan öfke yüklü ifadeler.

5.-Sansür: Cumhuriyet’i çürütme eşiğine sürükleyen keyfi yönetim, kamu yöneticilerinin de bulaştığı “pislikleri” örtmek ve gerçekleri öğrenme hakkını bile engellemek için Saray ve çevresi,  yasama ve yargıyı da kullanıyor.

 6.- Hukuk dışı alanlar: Hükümet yokluğu, siyasal sorumsuzluk ve yaptırımsızlık, hukuk dışı alanları genişletti.

7.- Bellek tahribi: Anayasal ve siyasal yıkımın ardından, tarihsel, kültürel ve doğal dokuyu yok etme  seferberliği hiç hız kesmedi: havaalanından hastanelere, tarihsel eserlerden doğal mekanlara bozucu ve yok edici işlemler ve eylemler dizisi, Cumhuriyet dönemi toplumsal belleği de silmeye yöneliyor.

 ÖNERİLER: 100. yıl önce, Kurtuluş ve Kuruluş süreci eşzamanlılığı ile gerçekleştirilen kurumlar ve kurallar, 21. Yüzyıl gerekleri ışığında yeniden nasıl kazanılabilir?

1.- Anayasa: Cumhuriyet’in niteliklerini benimseyenler için, içi boşaltılmış olsa da madde 2, belirleyici itici güç. Bu bilinçle Anayasal geleceğe bakmak gerek.

2.- Demokratik toplum: Anayasal hak ve özgürlükler sahiplenilmeli ve kararlılıkla savunulmalı.

3.- Nitelikli ülke: Anayasa, ekosistemi koruyucu yönde okunmalı ve uygulanmalı.

4.-  Demokratik Cumhuriyet: Düşünce-hukuk-eylem üçlüsünde savunulmalı.

5.-  Doğru bilgi: Cumhuriyet’in kazanımları ve eksikleri üzerine, Devlet yönetimindeki çürüme ve toplumun karşı karşıya bulunduğu sorunlar üzerine hep doğru bilgi ağı genişletilmeli.

6.- Meşruluk ve kanıksama sorunu: PBDBY’yi asla kanıksamadan, Cumhuriyet’in niteliklerini, demokrasi dışı 2017 kurgusunu aşmanın kaldıracı olarak kullanmada amaç ve araç tutarlılığı sürekli gözetilmeli.

7.- Siyasal münavebe:  Siyasal partiler, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri ve tüm toplumsal kesimler, “mutlak çürümeye” karşı, -Anayasa değişikliği dahil- seçenekler önerme sürecine zaman yitirmeden başlamalı, iktidarın eldeğiştirme yolunu tıkayan düzenleme ve uygulamalara sürekli ve kararlı biçimde karşı çıkmalı.

8.- Toplumsal seferberlik: İleriye götürülmeye açık ‘nitelikler/özellikler ve değerler’ olarak Cumhuriyet ortak paydasının asgari gerekleri, yurtseverlerce toplumsal sahiplenmeye dönüştürülebildiği ölçüde, 2. Yüzyılında ‘iç hasımlarına karşı’ kurtuluş umudu doğar.

Kutlu olsun! 

CUMHURİYETİMİZİN 100. YIL DÖNÜMÜNÜ SALT KUTLAMAK YETMEZ!!!

Dr. Güzide Filiz TUZCU AKDAĞ

CUMHURİYETİMİZİN 100. YIL DÖNÜMÜNÜ SALT KUTLAMAK YETMEZ!!!

Kesinlikle yetmez!

T.C. devletinde 85 yıldır (11 kasım 1938 – 29 ekim 2023) yaşanan siyasal ve ekonomik olumsuz gelişmeler ve bu bağlamda başta tam bağımsızlığımız olmak üzere, bir bir yitirilen Cumhuriyet kazanımlarımız, Cumhuriyetin salt  “kutlamalarla korunamayacağını” net ve açık olarak ortaya koymuştur.

Türkiye’de 85 yıldır neler olduğunu anlamak için gerçek Osmanlı tarihini öğrenmek zorundayız.

Osmanlı padişahı 2. Mehmet iktidarı (1444-1481) Türk ulusu için devasa bir kırılma (bir dönüm) noktasıdır : İkinci kırılma noktası ise 11 kasım 1938 – 15 mayıs 1950 arası 12 yıl saltanat süren İsmet İnönü iktidarıdır

  • O halde Cumhuriyetimiz nasıl korunur?

Ancak ve ancak “Ulusal tarih bilinci” kazanmakla korunur ve yüzyıllarca yaşatılabilir…
Ulusal Tarih Bilinci – öbür adıyla Ulusal Bellek de ancak “Ulusal eğitimle” oluşur.

Cumhuriyetimiz, Büyük ATATÜRK’ün doğrudan belirleyip uygulamaya koyduğu Ulusal Eğitim sistemiyle, yani “Ulusal tarih bilinci” ile korunabilir. Ancak 1938 sonrası Ulusal Eğitim Sistemimiz ne yazık ki ulusal olmaktan çıkarılmıştır!

Böylece zaten yüzyıllarca geç kalarak ayrımına vardığımız “milli kimliğimiz ve milli aydınlanma sürecimiz” maalesef sürdürülmemiş ve bilerek sekteye uğratılmıştır! Maalesef…

Böylece Büyük Atatürk’ün başlatmış olduğu, “bilimi” yaşamın her alanında biricik rehber kabul eden, görkemli Aydınlanma çağımız acımasızca, hoyratça durdurulmuştur! Binlerce yıllık köklü geçmişimizi – Öz Türk Kültürümüzü ve varsıl tarihimizi – ortaya koyan Ulusal Eğitim Sistemimiz, 11 Kasım 1938’den sonra saldırılara uğramaya başlamıştır!

Peki yakın tarihimiz olan ve 600 yılı aşkın dev bir zaman dilimini kapsayan, hatta koskoca Türk Ulusunu, Türklüğü yok olmanın eşiğine dek getiren Osmanlı Hanedanı ve Osmanlı tarihi bizlere doğru anlatılmış mıdır? Kesinlikle hayır! Çünkü 11 Kasım 1938’den başlayarak iktidara gelen siyasetçiler, “Türkleri devlet yönetiminden uzaklaştıran ve köleleştiren” Osmanlı devrine geri dönüşü başlatmışlardır. Böylece Osmanlıları örnek alan siyasetçiler, İslâm dinini bir kez daha Kuran’dan uzaklaştırarak, kişisel çıkar ve siyasetlerine alet etmişler ve bunda da oldukça başarılı olmuşlardır. 21. yüzyıl ve 2000’li yıllar ve Müslüman Türkler Kuran’da yazılan Yüce Allah buyruklarını halâ bilmiyorlar!

Dünya Tarihini, Antik Türk Tarihini, Dinler Tarihini, Kuran’ı ve gerçek Osmanlı Tarihini çok iyi bilen, hatta Osmanlı yönetimi altında okumuş, yaşamış, baskı ve zulüm görmüş biri olarak

  • Büyük Atatürk, Osmanlıların Türkleri kendilerine kul – köle yapmak için “İslâm Dinini” nasıl ustaca kullandıklarını, Kuran’ın Türkçeye tercümesini ve anlaşılmasını Türklere nasıl yüzyıllarca yasakladıklarını ve Türkleri “din adına” baskı altına alarak, nasıl cehalet ve sefalet girdabı içinde yaşattıklarını çok iyi biliyordu.

Ve doğal olarak O, Türk Ulusunun da bu tarihsel gerçekleri bilmesini istiyordu.

Bunun içindir ki; O’nun en büyük hedeflerinden biri de “Kuran’ın tanıttığı Gerçek İslam Dinini” Türk Ulusuna öğretmek, Türklere “din bilinci” vererek, bir daha din adına sömürülmelerini ve tüketilmelerini önlemek istemiştir. Peki 85 yıldır Türk Ulusuna “din bilinci” verilmiş midir; yani Kuran’ın tanıttığı Gerçek İslam halka anlatılmış mıdır? Kesinlikle hayır! Türklere ulusal tarih bilinci verilmediği gibi, İslam Din bilinci de verilmemiştir! Oysa ki Büyük Atatürk Diyanet İşleri Kurumunu salt bu hedefle kurmuştu!

Şimdi gelelim, 1938 sonrası Türk Ulusundan titizlikle gizlenen gerçek Osmanlı tarihine :

Bir bilim insanı sorumluluğuyla şu hususun altını önemle çizmek zorundayım; eğer Türk Ulusu gerçek Osmanlı tarihini bilseydi, yani Tarih Bilincini – Ulusal belleğini kazanmış olsaydı, 85 yıldır yaşadığı sorunların hiçbirini, evet hiçbirini yaşamayacaktı. Din kisvesi altında bir kez daha sömürülmeyecekti, hatta 21. yüzyılda halâ geri kalmış bir ülkeye sahip olmanın utancını da yaşamayacaktı!

Türkiye’de iktidara gelenler, Türk Ulusuna – Türk Ulusunun temsil edildiği TBMM’nde söz verdikleri ve yemin ettikleri gibi, Atatürk ilkeleri ve ulusal politikalara bağlı kalmamışlardır! Eğer bağlı kalsalardı bugün Türkiye’miz bir İngiltere’den, bir Fransa’dan, bir Almanya’dan veya Japonya’dan çok daha ileri uygarlık düzeyine kavuşmuş, vatandaşlarının eğitim ve gönenç düzeyi (refah seviyesi) yükselmiş, dünyada sözü geçen, son derece güçlü bir ülke olacağı yüzde yüz kesindi. Çünkü Türkiye’miz, bunun için her olanağa, yer üstü ve yer altı varsıl kaynaklara, verimli topraklara ve iklime, tatlı su kaynaklarına, denizlere, o saydığım ülkelerden çok daha fazlasına sahiptir…

Türk Ulusu tarih bilinci kazanmış olsaydı, her şeyden önce 600 küsur yüzyıl Osmanlı devrinde içine düşürüldüğü tuzaklara, yanlışlara ve hatalara Cumhuriyet sonrası tekrar ve tekrar düşmemiş olacak ve 15 yıl gibi kısacık bir zamanda kazandığı nerdeyse tansıksal (mucizevi) kazanımlarını yitirmeyecekti. Türkler için tarih yinelemeyecekti… Unutmayalım ki Avrupalı halkların, krallar – ayrıcalıklı üst katman yöneticiler ve ruhban sınıfı üçlüsüne karşı büyük savaşımlar vererek, kanları ve canları pahasına yüzyıllar içinde edindikleri kazanımları Büyük Atatürk Türk Ulusuna, altın tepside, zahmetsizce sunmuştu. Ancak Türk Ulusu bu muazzam kazanımların ne yazık ki değerini bilememiş ve ne yazık ki sahip çıkmamıştır!

Bu denli Osmanlı tarihi demişken, makalemin başında yer alan 2. Mehmet portresine de açıklık getirmek ve gerçek Osmanlı tarihini çok kısa özet olarak sunmak isterim :

Bir kez 1938 sonrası bizlere “Osmanlı Tarihi” diye öğretilenlerin hepsini bir yana atmamız, önyargıdan ve ezberlerden kurtulmamız gerekiyor. Çünkü bizlere anlatılanlar tarih değildir!

  • Osmanlı padişahları bizlere tanıtılan kişiler değildir!
  • Onlar Türklerin Atası ve Ecdadı da değildir.
  • Evet Osmanlı İmparatorluğunu kuran, olağanüstü özverilerle emekleri, kanları ve canlarıyla yüzyıllarca yaşatan elbette Türklerdi. Ama ne yazık ki zamanla devlet yönetimi “Türklere düşman” yabancı ögelerce ve hileyle ele geçirilmiştir. Hem de Orhan Gazi devrinden başlayarak…

Yabancıların etkisi ve saltanatı Orhan’ın üç Grek hıristiyan eşleri – Holofira, Asporçe, Teodora ve onların akrabaları, yakın hizmetlileri, rahipleri ve Avrupalı soydaşları ile başlamış ve hiç değişmeden yüzyıllarca 1919’a dek sürmüştür. Bu yabancı ögeler tümüyle güçlenene dek Türk boylara (Ahilere, Türk Devlet Beylerine, Türk İslâm Bilginlerine vs…) büyük saygı ve bağlılık göstermişler ve takiyye siyaseti uygulayarak, “Türk ve Müslüman” görüntüsü vermeye özellikle dikkat etmişlerdi. Böylece onlar Anadolu Türklerinin her türlü desteğini elde etmeyi başarmışlardı. Öte yandan bunlar Türk ve İslam karşıtı politikalarını sinsince ve kararlı biçimde uygulamaya koymuşlardı…

1453’te ise Türkler için tam bir kırılma noktası yaşanmıştır. Hıristiyan Sırp kralı Kuraç Brankoviç’ in kızı Mara Despina’dan doğan 2. Mehmet, (ki Osmanlı havarisi tarihçiler bu gerçeği de canhıraş yadsımaktadırlar!) Türk Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’ya İstanbul’u fethetmesi buyruğunu vermiş ve Halil Paşa da büyük hazırlıklar ve çabalarla, hatta Osmanlı Ordularının Baş Komutanı olarak doğrudan savaşarak, çağının en büyük – en göz kamaştıran utkusu (zaferi) olarak İstanbul’u fethetme onuruna ermiştir. Artık Osmanlılar muazzam bir dünya gücü olmada tepeye ulaşmışlardı. Ancak 2. Mehmet, Fetihten salt 3 gün sonra, başta Hıristiyan annesi ve lalası (öğretmeni – akıl hocası) Grek Zağanos olmak üzere çevresine topladığı Grek ve Sırp devşirmelerin iftirasını gerekçe göstererek Türk Halil Paşa’yı zindana attırmış ve sonra da öldürtmüştür. Böylece İstanbul’un fethi gibi çağının en büyük utkusunu da 2. Mehmet, elinde bulundurduğu yetkiyle kolayca ve zahmetsizce sahiplenmiştir!

Artık tahtı ele geçiren 2. Mehmet, Osmanlı İmparatorluğu’nun en üst makamlarından, en alt makamlarına dek Türkleri devlet yönetiminden tümüyle atmış ve bu bir gelenek, hatta yasa olarak 1919’a dek, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Türkler, derin aymazlık (gaflet) uykusundan uyanıp, kendi geleceklerine kendileri sahip çıkana dek sürmüştür.

Osmanlı devrinde Türkler, köklü ulusal kimliklerini, geçmişlerini, insanlık onurlarını, kendilerine olan güven ve saygılarını ve yaşam sevinçlerini tümüyle yitirmişlerdi. Ayrıca Müslüman Türkler, kula kul olmuşlar ve Kuran’a göre hiç bağışı olmayan şirk batağına batmışlardı. Elbette yazacak daha pek çok şey var, ancak bu yazılanlar Türklerin başına Osmanlı devrinde neler geldiğine ilişkin fikir verecektir kanısındayım.

Evet, bundan 100 yıl önce 29 Ekim 1923’te, görkemli aydınlık ve ferah bir Ankara sabahında, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Paşamız büyük muştuyu vermiştir;

Türkiye Devleti’nin siyasal rejimi cumhuriyet olacaktır.” demiş ve bunu tüm ulusa ve dünyaya övünçle duyurmuştur. Dünyadaki ve Türkiye’deki Türk düşmanları çok üzülmüşler, hatta kahrolmuşlardır. Asil Türk ulusu ise elbette sevince boğulmuştur. Çünkü artık Türkler “kula kul” olmayacaklardı… Türkler başları dik yürüyecek, insanlık onur ve saygılarını koruyabileceklerdi. Allah’tan başka hiç kimsenin önünde artık eğilmeyeceklerdi. Türkler binlerce yıllık saygın ulusal kimliklerine ve göz kamaştıran kültürlerine yeniden kavuşmuşlardı. Böylece 15 yıl boyunca her yıl coşkuyla – gururla cumhuriyet bayramı hak edilerek kutlandı… ama ya sonra!!!

Elbette ulusal bayramlarımızı (ve dinsel bayramlarımızı) büyük coşkuyla kutlayacağız, ancak şuna inanın ki kutlamak yetmez. Ulusal tarih bilinci kazanmak ve kazandırmak her birimizin görevi olmalıdır. Bu hususta önerebileceğim başlıca kitaplar şunlardır :

Önce TÜRKÇE KURAN ve NUTUK, sonra da Söğüt’ten İstanbul’a adlı Gerçek Osmanlı Tarihi; Neşri Tarihi – iki cilt, Koçibey Risalesi. Ayrıca çok değerli bilim insanlarının tarih kitapları; Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Halil İnalcık, Şerafettin Turan, Enver Ziya Karal, Doğan Avcıoğlu, Bozkurt Güvenç, Taner Timur, Kemal H. Karpat, Turgut Özakman, Alphonse De Lamartine, Bernard Lewis, Andrew Mango, Franz Babinger, J. Stanford Shaw vs… (29 Ekim 2023)

CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN,
TARİH BİLİNCİYLE NİCE 100 YILLARA İNŞALLAH!