SALGIN YÖNETİMİNDE TIKANAN TÜRKİYE… NE YAPMALI?? 

07 Şubat 2021 Günü Yazdıklarımız…
48 Gün Sonra Neden Hala Geçerli??

Çoook zor günlerden geçmekteyiz Türkiye ve uluslararası / küresel toplum olarak.
Özellikle Türkiye’de sorunlar çok boyutlu ve derin.
Yaşanan sorunların çok önemli bir kesiminin doğrudan nedeni ise, tek başına iktidarının 19. yılındaki AKP’nin demokrasi ve hukuk karşıtı ölçüsüz baskıları, din sömürüsü, kötü yönetimi.

Doğallıkla KOVİT-19 Salgını da bu genel olumsuz tablodan payını ağır biçimde almakta.

Örn. Aşı kıtlığı – yoksunluğu sorunu içindeyiz ve bu sorun mutlaka, yeterince irdelenmeli.

Buna ek 3 milyon doz ilk bölüm aşının 14 Ocak’tan bu yana 24 günde bitirilemediği, günde yaklaşık 110 bin doz uygulama yapılabildiğini, bu durumun kabul edilemezliği vurgulanmalı.

Oysa yaygın – hızlı aşılama (roll out) için mutlaka “seferberlik” mantığı ile düzenleme gerekliydi, AKP iktidarı bu kapsamda hiçbir ek önlem almadı. “Yavaş” gitmek işine geliyor galiba!?
Elimizde aşı var, sırası gelene yapıyoruz, gelen insanlar bu denli..” denmek isteniyor galiba!?

Hiç aşı teşviki kamu duyuruları (spotları) göremiyoruz TV’lerde, niçin acaba!?
***

Çin Üretimi Aşıyı Olmalı mıyız?

Kaplumbağa hızı ile aşılama… yeterli toplum bağışıklığına hızla erişme olanağı yok bu gidişle!

Bunu sağlayamazsanız, geçelim sönümlendirmeyi, salgını denetleyemezsiniz bile.

Öte yandan Türkiye’de uygulanan Çin kökenli SİNOVAC aşısının hastalığa yakalanmayı önleme gücü %50,65 olarak açıklandı ilgili firma tarafından. Kıl payı %50’nin üstünde. İlgili makale The LANCET‘te yayınlandı (Evre 3 ara raporu). DSÖ ve CDC, salgın nedeniyle, %50 koruyucu aşıya bile ivedi (acil) kulanım onayı vereceğini açıklamıştı daha önce.

Oysa Sağlık Bakanlığı, bu aşının Türkiye ayağında yürütülen Evre-3 çalışmasını çooooook erken sonlandırdı Çin kökenli aşıyı hemen uygulamaya geçmek için. %91,25 koruyuculuk oranı açıklandı. Bu oranın tümüyle “bilim dışı, geçersiz, yok hükmünde” olduğunu, ülkemizde söz konusu aşının koruyuculuk oranını bil(e)mediğimizi duyurmuştuk o gün(lerde) TV konuşmalarımızda, web sitemizde. Bilimsel, matematik temelli tartışma çağrısı yapmıştık ancak buna yanaşan ol(a)madı..

Bu arada, yaygın ve ciddi mutasyonlar nedeniyle (3 varyant tip 70’i aşkın ülkede görülmekte), mRNA aşıları ve viral vektör aşıların koruyucu etkinlikleri henüz bilinmeyen / açıklanmayan ama ciddi oranda azalmış olabilir.

  • Zaman aleyhimize, mutasyonlar istenmeyen yönde.

Öte yandan 100 doz aşıdan 75’i, 10 varsıl ülkece gasp edilmiş durumda! Küresel ölçekte salgın nasıl denetlenir bu durumda?? DSÖ’nün COVAX girişimi işletilemedi, aşıya adil erişim hakkı çiğnendi.

Koruyuculuk oranı yüzde kaç olursa olsun, aşı olup Kovit-19’a yakalananlar hastalığı hafif – belirtisiz geçirmekte ve yoğun bakıma vb. ağır sağaltıma pek gerek kalmamakta, ölümler çok azalmaktadır.

Aşı sonrası yan etki oluşma riski, Kovit-19 hastası olma riskine göre çok çok düşüktür. Yan etkiler bakımından da mRNA tabanlı ve viral vektör tekniğine dayalı aşılar ile ölü aşı arasında önemli farklılık yoktur.

  • Aşı olmak bedensel, ulusal korunma ve özgürlüklerimizi geri kazanmak, olağan yaşama dönmek için tek yoldur.

Kitle aşılamaları hızla ve gereken oranda toplumsal bağışıklıkla sonuçlanmazsa, birkaç ay içinde virüste olası kaçınılamayan mutasyon (Evrim!) nedeniyle, eldeki aşıların da yeterince koruyamayacağı yeni tip Kovit-19 salgını ile yüzleşebiliriz.

Bu nedenlerle aşı olmak / aşıya erişim hakkı yalnızca bireysel korunma yolu değil; bir yurttaşlık, ulusalcılık, insan haklarına saygı ve küresel dayanışma gereğidir. BM bunu mutlaka sağlamalıdır.

Anayasa md. 12 :Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”

Anayasa md. 56 :Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”

Dolayısıyla Anayasal bir yükümlülüktür de aşı olmak; keyfi – sınırsız – gerekçesiz bir “aşı reddi” ya da çekincesi kabul edilemez, savunulamaz. Hele salgınlarda! Kaldı ki, Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nı 72. maddesi, salgınlarda İdare’ye zorunlu aşı uygulaması yetkisi tanır.

DSÖ’nün çabaları yetersiz kalıyor, BM ise suskun

Bu tablo nasıl açıklanabilir? Oysa BM etkin rol üstlenmeli ve salgının küresel ölçekte yönetimine hakkaniyet temelli dayanışma için ağırlık koymalı. Hep söyledik, yazdık BM’nin 75. Kuruluş yıldönümü olan 24 Ekim 2020’den bu yana;

  • BM Genel Kurulu, tüm dünyaya 2-4 hafta eşzamanlı bir küresel kapanma çağrısı yapmalı.

Ancak böylelikle yangının azgınlığı baskılanabilir, salgınla savaşım zamana yayılarak sürdürülebilir.

Zaman geçtikçe aşılara direnç, dezenfekten – antiseptiklere direnç, sağaltımda (tedavide) kullanılan destek ilaçlara (anti-viral birkaç antibiyotik) direnç gelişebilir – gelişmektedir;
üstüne üstlük daha kolay yayılabilen – bulaştırıcılığı artmış, daha öldürücü yeni varyantlar (mutasyon geçirmiş türler) ile yüz yüze geliyoruz. 3 ciddi mutant tip 70 ülkeye yayılmış durumda.

  • Çözümsüzlüğe sürükleniyoruz!

Okullar bu koşullarda açılabilir mi?

Pek çok ülkede sıkı sıkıya kapalı iken!? Türkiye’de böylesi bir yol, yangına benzin dökmek anlamına gelebilir.

  • Aklınızdan bile geçirmeyin!

Öğretmenler ve tüm okul çalışanları aşılansa bile %50 bağışıklık! Bu yarıyıl böyle gitsin.. bir giderim (telafi) yolu bulunur ama giden canlar geri gelmez!

Sağlık Bakanlığına Çağrı

Ayrıca, Çin firması SİNOVAC’ı yeter hız ve miktarda aşı üretemiyorsa, lojistik tedarik sıkıntılı ise, -ki apaçık öyle- Reis Hazretleri Çin’li mevkidaşını telefonla arayıp desin ki:

  • Türkiye’de uluslararası yetkilendirilmiş (akredite) GMP ve GLP standartlı farmasötik ürün kuruluşlarımız var, sizin lisansınız altında burada da üretelim, hız kazanalım…
    ***
    O halde yapılacak daha çoook iş var..

Sonuç olarak;

Refik Saydam Hıfzıssıhha (Koruyucu Sağlık) Enstitüsü AKP iktidarınca 663 s. KHK ile Kasım 2011’de kapatılmıştır. Oysa bu Kurum 1928’de Atatürk döneminde kurulmuş ve Anadolu’da bulaşıcı hastalıklarla savaşta olağanüstü başarılara imza atmış çok yetkin, sıra dışı bir Bilim kurumu idi. Çin’e, ABD ordusuna aşı sağlamış üretken ve saygın bir Kurumdu.

KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm dayatmaları ile, dünyada uzmanlaşma ve işbölümü aldatıcı gerekçeleri ile, “ucuza üretenden satın alırım” kolaycılığı ile Ulusal stratejik sorunlar çözülemez. Bu Kurum stratejik işlevdedir ve hızla, bir yasa ile bilimsel açıdan özgür, yönetsel ve akçalı bakından özerk bir konum (statü) ile yeniden açılmalıdır. Batı’da Almanya’da Robert Koch, Fransa’da Louis Pasteur, İngiltere’ de Edward Jenner Enstitüleri uluslararası ölçekte parlak örneklerdir. Bu Kurum açılmalı ve Salgın Yönetimi oraya bırakılmalıdır. Türkiye görüldüğü gibi parası olsa bile yeterli aşıya erişememektedir!

  1. Aşılamayı mutlaka hızlandırmak ve 0-18 yaş dilimi dışında kalan 70 milyon tüm nüfusu hedeflemek zorunludur. Çünkü %50 koruyucu aşı ile ancak 35 milyon insanı bağışık kılabilirsiniz. Yine de 35/90 milyon, %39 toplum bağışıklığı ile bu salgın baskılanamaz.
  2. Okulları bu ortamda açmak yangına benzin dökmektir, bu yarıyıl böyle kapanmalıdır.
  3. İlaç devi Merck-S&D bile aşı geliştiremedi havlu attı; Çin’e Sinovac lisansıyla Türkiye’de üretim önerilmelidir GMP-GLP standartlı ilaç fabrikalarımızda. Refik Saydam açılmalı, aşı üretmelidir.
  4. 2-4 hafta tam kapatma hala zorunludur, ülkeyi A.Ş. gibi yöneterek direnmek boşunadır!

Salgınları siyasetçiler değil Bilim insanları yönetir. Oysa Türkiye’de araba atın önünde; bu olmaz!

Sevgi ve saygı ile. 26 Nisan 2021.
(DİKKAT: 07 Şubat 2021 günü yazılmıştır)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (Em.)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
ADD Genel Başkan Yrd. / Vekili (2004-2006)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir