Şeker olayının perde arkası… Cargill rezaleti

Şeker olayının perde arkası…
Cargill rezaleti

Emin ÇÖLAŞAN
SÖZCÜ, 09 Mart 2018

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Sevgili okurlarım, hükümet 14 şeker fabrikasını daha “Özelleştirme” bahanesinin ardına sığınarak satmaya, başka bir deyişle yandaş kişi ve kuruluşlara ölmüş eşek fiyatına devretmeye karar verdi. Bu kararla on binlerce şeker pancarı üreticisini ve binlerce fabrika çalışanını aç bırakacaklar ve piyasayı sağlığa zararlı nişasta bazlı şeker üreten bir ABD firmasına terk edecekler. Bu olayın perde arkası çok önemlidir. Şeker sektöründeki bu rezaleti, kovulmadan önce Hürriyet Gazetesi’ndeki çeşitli yazılarımda dile getirmiş ve üstelik tümünü belgelemiştim. Şimdi 16 Haziran 2006 tarihli yazıma dönüyorum. Başlığı “Cargill Olayını Deştikçe!” İşte o yazıdan alıntılar:
* * *
“Cargill Türkiye’de üretim yapıyor. Bursa’nın Orhangazi İlçesi’nde yüzlerce dönüm tarım arazisinde kurulan, halen çalışan ve raporlara göre çevreye büyük zarar veren tesisleri var. Bu dünya çapında firma gücünü ABD yönetiminden alıyor ve ABD siyasetinde etkili. Gelmiş Türkiye’ye yatırım yapmış. Türk çiftçisini, özellikle pancar ekicilerini mahvediyor ve çevre kirliliği yaratıyor.”
* * *
Şimdi rezaletin asıl önemli olan boyutunu görelim: “Cargill,  sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları tarafından kezlerce mahkemeye verildi. Mahkemeler tesisin kapatılması doğrultusunda kararlar verdi. Fakat gelin görün ki, iktidar bunu yapamıyor… Çünkü Cargill’in arkasında ABD var. Cargill’in korunması, Recep Tayyip Bey‘in ABD gezilerinde de o ülkenin en üst düzey yetkilileri tarafından kendisine söylendi. ABD bir şey isteyecek ve Türk hükümeti tersini yapacak! Elbette olacak şey değil!”
* * *
12 yıl önceki yazım şöyle devam ediyor: “Çarşamba günkü yazımda bir Başbakanlık belgesi açıklamıştım. Başbakan adına imzalanan 20 Nisan 2006  tarih ve 3020 sayılı yazıda Cargill’le ilgili yargı kararlarının hükümsüz kılınması ve tesisin işletmeyi sürdürebilmesi için ‘Yeni bir kanun çıkarılması’ Tarım Bakanlığından istenmişti. Başbakanlık bir yabancı firmanın avukatlığına soyunmuş, onu kurtarmak için çaba harcıyordu. Kanun teklifi  bir AKP – milletvekiline- imzalatıldı ve TBMM’de Tarım Komisyonunda görüşüldü. Alt komisyona havale edildi. İşi o yolla kotarmaya karar verdiler!” (Sonra kanun kabul edildi.)
* * *
Şimdi işin öteki boyutlarına kısaca göz atalım. “Dün elime bir yazı daha geçti. Başbakanlık tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı’na yazılan 6 Haziran 2003 tarih ve 2504 sayılı yazı. Son iki cümlesini aynen yazıyorum:
‘…Cargill’e ait fabrikanın işletilmesine devam edilmesi kararlaştırılmıştır. Söz konusu Bakanlar Kurulu Prensip Kararı halen yürürlükte olduğundan, uygulamanın prensip kararına göre yapılması hususunda gereğini rica ederim.’ Peki bu yazının altında kimin imzası var? Recep Tayyip Erdoğan. Başbakan!” (Cargill’e ilgili mahkeme kararlarını uygulamayın diyor!)
* * *
İşin nerelere gittiğini görüyorsunuz. “Türkiye Cumhuriyeti” hükümeti bir yabancı firmayı korumak için yargı kararlarını yok sayıyor, o kararları geçersiz kılıp Ülker  firmasının ortağı olan Cargill’i kurtarmak amacıyla kanun teklifi verdiriyor. Hem de resmi yazılarla!.. Çünkü  ABD yönetimi, bizim hükümete baskı yapıyor. İznik Gölü çevresine verdiği zarar, 195 bin metrekarelik birinci sınıf tarım arazisi üzerine kurulu tesis, zeytinlikler üzerindeki olumsuz etkileri yanında Türk pancar çiftçisine vurduğu darbeler… Şirketin piyasaya sürdüğü fruktoz şurubunun sahte bal üretiminde kullanılması. Ve Cargill’i kurtarmak için, uygulanmayan yargı kararları… Başbakanlık’ta yapılan toplantılar, yazışmalar, işi kılıfına uydurma çabaları… Cargill Türkiye’yi uzaktan kumandayla -ama tam içimizden- yönetiyor. İnanılır gibi değil.
* * *
Ülkemin böyle -bir sömürge gibi- yönetilmesini içime sindiremiyorum. Pek çok sahipsiz-torpilsiz-hükümette arkası ve adamı olmayan firmanın batmasına göz yumulurken, gücünü yabancılardan, Arap şeyhlerinden, AB ve ABD’den alan böylelerinin hukuku bile çiğneyerek korunup kollanmasına isyan ediyorum. (Taa 2006 yılında bunları yazmışım. Aradan 12 yıl geçmiş, yargı tarafından verilen iptal kararları çöpe atılmış, 14 şeker fabrikası olayında Cargill ve nişasta bazlı şeker dümeni yeniden karşımızda!)
* * *
Soner Yalçın bu rezaleti Sözcü’deki 21 Mart 2017 tarihli yazısında bir kez daha irdeledi. Benim yukarıdaki yazımdan alıntı yaptıktan sonra özetle şöyle diyordu:

Cargill dünyanın en büyük 12. şirketi. Yıllık geliri 136 milyar dolar. Nişasta bazlı şeker üretiyor… Bursa İdare Mahkemesi açılan davalarda yürütmenin durdurulması kararı verdi, Danıştay 6. Dairesi bu kararı onadı. Hukuk böyle diyordu ama Cargill’in arkasında ABD vardı. 2004 yılında Erdoğan ile Bush ABD’de görüştü. Bush, Cargill sorununun çözülmesini rica etti. Yeni toprak ve arazi kullanımı yasası değişikliği Meclis’te (AKP çoğunluğu tarafından) kabul edildi. Yine ABD ve Cargill’in isteği ile bu arazi ‘Özel endüstri bölgesi’ kabul edildi. Sonuçta, anayasaya aykırı olmasına rağmen Meclis’te Cargill’e ayrıcalık sağlayan yasal düzenlemeler yapıldı… Ve Cargill, hakkında yedi adet olumsuz mahkeme kararına rağmen işlerine devam etmeyi sürdürdü. Şeker Kanunu değiştirildi, Türk firmalara kota varken Cargill’in kotası kaldırıldı… Cargill ABD’de ürettiği GDO’lu mısırları Türkiye’ye getirerek, elde ettiği zararlı tatlandırıcıları herkese yedirmeye devam ediyor.”
* * *
İşte sevgili okurlarım, şimdi elden çıkarmak üzere olduğumuz yerli ve milli 14 şeker fabrikası olayının perde arkasında bunlar var. Türkiye kaybedecek, Cargill kazanacak. Dönemin başbakanı Recep Tayyip boşuna talimat vermiyordu “Bu davada verilen mahkeme kararları uygulanmayacaktır.” diye!
===========================================
Dostlar,

Can-ı gönülden dileriz ki neciiiiiiiiiip mi necip milletimiz bu acı gerçekleri görsün; din sömürüsünün ve laf cambazlığının, rant paylaştırılmasının… duygu sömürüsünün, türlü yollarla sürdürülen vahşi algı yönetiminin… ardına saklanan yabancıya peşkeşin, yoksullaştırılmasının, acımasızca sömürülmesinin … ayırdına varsın ve artık haklarını savunsun, “oy” unu doğru kullansın. İvedi olarak da ŞEKER FABRİKALARININ SATILARAK KAPATILMASINA dirensin, engel olsun..

8 Mart 2018 gecesi Halk TV’de bu yakıcı sorunu Sn. Rahmi Aygün’ün Kritik programında işledik. Sn. Prof. Erol Manisalı, Doç. Dr. Gökhan Günaydın ve biz değişik boyutlarını sergiledik acı sorunun.. Program kayıtları youtube’a 2 bölüm olarak 45 + 45 = 90 dakika kondu. Biz de erişkelerini (linklerini) sitemizin manşetinde verdik.. İzlenmesini, paylaşılmasını dileriz ki gerçekler yaygın olarak öğrenilsin..

Somut bir öneri ile bağlayalım :

Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığının başında bir tıp doktoru var: Dr. A. E. Fakıbaba. Sağlık Bakanlığı ile işbirliği yapsınlar,

  • Tüm gıda maddelerinin ambalajları üzerine yalnızca “şeker” değil “nişasta bazlı şeker vardır” diye miktarıyla birlikte yazsınlar.

Halkı eğitsinler.. Halkın “bilme” hakkına saygılı olsunlar.. Piyasayı etkin ve saydam denetlesinler, yargı kararlarına uysunlar..

  • Halkın sağlığını yabancı sermayeye kurban ve feda etmesinler!

Anayasa’nın 56. maddesinin açık gereklerini yerine getirsinler :

  • Her-ke-sin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı vardır! (Anayasa md. 56)

Sevgi ve saygı ile. 09 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir