OSMANLI DEVLETİ
SEVR’i NASIL KABUL ETTİ ?
Dr. Galip BAYSAN
10 Ağustos 2015 tarihi, 621 yıllık bir saltanatın yani Osmanlı Devletinin sonunu getiren ünlü Sevr Barış Anlaşmasının imzalanmasının 95’inci yıldönümüdür. Bu tarihi ve Osmanlının ipini çeken garip anlaşmayı hiçbir Türk insanı unutmamalı ve Hıristiyan Batı dünyasının Türk Halkına karşı duygu ve düşüncelerini iyi öğrenmelidir.
Sevr Barışı esasları konusunda uzlaşmaya varılınca İngiliz Başbakanı Lloyd George ve arkadaşları Anlaşmayı kabul ettirmek için Osmanlı devletine karşı ağır bir baskı uygulamaya başladılar. Ellerindeki en büyük silah Batı Trakya’da hazır bekleyen Yunan Ordusuydu. Dış baskıların sonunda İstanbul’un Sultan ve Hükümetinin, ülkeleri için hazırlanan bu idam fermanını, (günümüzün siyasi olaylarını andırıcasına) nasıl kabul ettiklerine ve halka nasıl kabul ettirdiklerine bir göz atalım. İstanbul Hükümeti sözde halkın onayını alıyormuş görüntüsü vermek için değişik görevlileri içine alan bir Şura toplamaya karar verdi ve bu toplantıya Saltanat Şurası adı verildi.
İstanbul’da Saltanat Şurası toplanırken İtilaf Devletleri Yunan Ordusunu Trakya’da ileri sürdüler. Padişah’ın da katıldığı Saltanat şurası toplantısında İstanbul’un ünlü devlet adamları, aydınları, ulemaları bir araya geldiler. Sunulan barış teklifini, “Tamamen yok olmaktansa, zayıf da olsa bir varlık olarak yaşamak daha iyidir.” gerekçesi ile sadece bir kişi (Topçu generali Rıza Bey) dışında herkes oybirliği ile kabul etti.(1)
Aslında bu oylama dahi tek başına, Osmanlı Yönetimi ve Türk Tarihi için yüzkarası olarak kabul edilecek bir olay olup, mutlak monarşinin keyfi ve kişisel zihniyetini açığa çıkaran önemli bir örnektir. Osmanlı Devletinin sonunu getiren bu oylama işini Padişah’ın damadı İsmail Hakkı (Okday)’ın kaleminden izleyelim:
“Memleketin kalburüstü gelen vezir, paşa, eski nazır, ayan ve eşrafı adına İstanbul’da bulunan kim varsa davet edilmişlerdi. Sadrazam Damad Ferid Paşa ilk sözü alıp kürsüye çıktı. Siyasi durumu dramatik bir şekilde izahla söze başladı ve galip devletler tarafından hazırlanmış olan Sevres Sulh Antlaşmasının olduğu gibi ve herhangi bir tadile ( değişikliğe) uğratılmaksızın Murahhas Heyetimize sunulmuş olduğunu anlattı. Bu muahede taslağı ya aynen kabul edilecek yahut da reddedilecekti. Binaenaleyh toplantıda bulunanlardan istenen şey, ya bir evet yahut bir hayır’dan ibaretti. Herhangi bir maddenin tadili bahis mevzuu olamazdı. Çünkü galip devletler bu noktada karar birliğine varmışlardı.
Nihayet muahedeyi kabul edenler ayağa kalksınlar denildi. Damad Ferid Paşa bu sırada Padişah’ın salonu terk etmesi için işaret verdi. Kayınpederim Vahdettin dışarı çıktı, yandaki odaya geçti. Padişah ayağa kalkınca da hazır olanlar saygı eseri olarak ayağa kalktılar. Kendisini bu suretle selamladılar. Öyle ki: bu ayağa kalkış muahedenin kabulü manasına mı geldiği, yoksa Padişah’ı selamlamak için mi olduğu anlaşılmadan oylama bir oldu biti ile tamamlandı.”(2) İşte Osmanlı Devleti’nin sonunu getiren belge böyle oylanmış ve 10 Ağustos’ta Korgeneral Hadi ve Rıza Tevfik (Bölükbaşı) Beyler tarafından Paris’te imzalanmıştır.”(3)
Tarihin bu döneminde bütün dikkatler Ankara’da kurulan yeni Türk Milli Meclis’i üzerinde yoğunlaştığından Osmanlı Devletinin bu acı dönemi biraz ihmale uğramış gibidir. Konumuzla ilgisi açısından bu acı son üzerinde ısrarla durmamızın nedeni ise, günümüzde dahi bazı kaynakların kasıtlı olarak Osmanlı Devletinin o günlerde tükendiğini görmek istememeleri, bütün tarihsel gerçeklere rağmen, batışın nedeni olarak Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının gösterilmek istenmesidir. Oysa Osmanlı Hanedanının sonunu görüldüğü gibi güvendikleri işgal güçleri, devlet adamları ile işgal güçlerine karşı uygulanan kişiliksiz, pasif politikalar hazırlamıştır.
İşgalciler Türk Devletini bitirmek için herkesin isteklerine kulak vermiş fakat bütün ümidini işgalcilerin merhametlerine bağlamış olan Osmanlı Sultan ve yöneticilerine hiçbir destek vermemişlerdir. Hatta savaş döneminden sonra da İngiltere’ye bağlılığını devam ettirmek isteyen “Osmanlı Ailesi mensupları”, bu hatalarının cevabını İngiliz hükümetinden ağır bir şekilde alacaklar, büyük maddi ve manevi sıkıntılara düşeceklerdir. Bu nedenle denilebilir ki Osmanlı ailesinin düşmanı Mustafa Kemal ve arkadaşları değil, ancak dostluğunu aradığı yabancı güçler olmuştur. İngiltere’nin ibret alınacak tutumunu Fransız yazar Berthe G. Gaulis şöyle özetlemektedir:
“İngiltere’nin hatası her yerde aynıdır. Bu Türkiye’de her yerdekinden daha açık görülür. 1920 Temmuzundaki büyük ölçülü Yunan taarruzuna kadar, Türk milliyetçileri, devamlı olarak İngiltere ile çalışmaya bakmışlar, hatta Anadolu’nun işgalinden sonra bile, onu inandırmaya çalışmışlar, fakat her defasında onun, Türkiye’yi yok etme yolundaki arzusuna çarpmışlar, bu da, kendilerine, daha iyi bir savunma sağlama yolunu seçme zaruretini doğurmuştur. Böylece hareket planlarını geliştirerek, kendilerine yeni kaynaklar bulacaklardır.”(4)
“Temmuz 1920’de o bir dizi başarısızlıkların etkisi altında, ayrıca Hindistan’daki Müslümanların devamlı şikâyetinden endişe duyan(5) İngiltere, bu işin sonunu getirmek ister ve Yunanları Anadolu üzerine sevk eder. Vaat edilen armağanlar çok büyüktür; İstanbul, bütünü ile Trakya, İzmir, Batı Anadolu yani Küçük Asya’nın en zengin toprakları, Hellada’nın yani Yunan rüyaları içinde en ölçüsüz olanların bile gerçekleşmesi. Yunan ordusu, bolluk içinde harp malzemesi ile devamlı donatılacak, İngiliz altını hep konuşacak, İngiliz subayları operasyonlar yöneteceklerdir.”(6)
“Sevr antlaşması, son hayalleri de dağıtmıştır. Bu defa ihtiyar Türkiye bile anlamıştı ki, İngiltere onu avlamış, ona Britanya mandası altında, aşağı yukarı eski imparatorluk kadar geniş bir Türkiye’nin, bir iyilikseverlik sonucu elde kalacağını açıkça söylemese bile ima etmişti.”(7)
Dış güçlerin baskısı ile son Osmanlı Padişahı ve hükümetince kabul edilen Sevr Antlaşması Ankara’da Meclisçe reddedilip lanetlendikten sonra, faaliyetler ülke içinde milli birliğin sağlanması ve muntazam ordunun oluşturulması istikametinde yoğunlaştırıldı. Bu olaydan günümüze atlarsak Başbakan Davutoğlu ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu‘nun bu akşam (AS: 10 Ağustos 2015) yapılacak görüşmelerinden olumlu bir sonuç çıkması mucize olacaktır. Çünkü Koalisyon’a karar verecek merci maalesef ki onlar değildir. Karar organı, Koalisyon yerine yeni bir seçim istemektedir.
DİPNOTLAR
(1) Komutan, Devrimci, Devlet Adamı Yöneriyle Atatürk, s.299 ( Genkur, İstanbul–1973)
(2) İsmail Hakkı Okday: Yanya’dan Ankara’ya, s.414, 415 ( İstanbul-1975)
(3) Atatürk, Komutan, Devrimci, s.299
(4) Berthe G. Gaulis, Çankaya Akşamları, s.59 (Türkçesi Firuzan Tekil, İstanbul-1983)
(5) Hindistan’ın durumu için bknz. R.K. Sinha, Mustafa Kemal ve Mahatma Gandi, s.112-124, 131-144 (Milliyet Yayınları); Bknz. Atatürk Yolu, s.20 (Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara-1987)
(6) Çankaya Akşamları, s.52
(7) Aynı eser, s.54, 55
================================
Dostlar,
Sayın Dr. Galip Baysan’a bu kısa ve özlü, kaynaklara dayalı çalışması ve paylaşımı için
teşekkür ederiz.. Ülkemizde her gün şehit – gazi – intihar saldırısı,, ne acı ki, artarak sürüyor..
Ne yazık ki, bölücü terör örgütü PKK, Batı desteği ile gerilimi tırmandırıyor, koca bir devlete ve kadim bir halka kendince meydan okuyor!?
Donkişot’un devasa yeldeğirmenlerine sıradan atının sırtında ve birkaç karışlık zavallı kılıcıyla saldırmaya kalkması gibi..
Ancak PKK’nın kılıcı biraz daha uzun.. Yıllarca AB – ABD – İsrail tarafından beslendi, büyütüldü. Fakat kararlı bir Türk devleti, bu sorunun da üstesinden gelecektir.
Fatura ne yazık ki çok kanlı fakat korkarız başkaca çıkış yolu da gözükmemekte..
PKK’nın bunca güçlenmesinin, şımarmasının, silahlanmasının asıl sorumlusu AKP iktidarı!
Dolayısıyla can yitiklerimizin faturası AKP – RTE’ye kesilmelidir.
Ulaşılacak başarı ise asla AKP – RTE’nin değil; şehitler veren özverili Ulusumuzun ve Ordumuzundur! Bu ayrımı yapmak zorundayız..
Çünkü AKP – RTE bu kanlı süreçten oy devşirerek
zorla yineletecekleri seçimde iktidar olmak istiyorlar.
İçtenlikli olsalardı “AÇILIM SÜRECİ” diye yıllarca ülkeyi oyalayıp PKK ve uzantılarını şımartıp paralel devlete dek izin vermezlerdi. Çıkmaz sokağı gördüler, geri dönüşe zorunlu kaldılar ve iğrenç bir zamanlama ile yinelecencek seçime indekslemişlerdir.Eğer AKP – RTE yinelenecek seçimde 276’yı bulurlarsa, yeniden eski tas eski tarak örneği “ÇÖZÜM SÜRECİ” denen ülkeyi bölme sürecine döneceklerdir.
Ulusumuzun bu tuzağa asla düşmemesi gerekiyor..
Yinelenecek seçimde bunca canın faturası AKP’ye kesilmeli ve bu fatura kendi tuzağına düşürülerek sandığa gömülmelidir.. Aksi takdirde Türkiye’ye rahat – huzur yoktur..
Tek yol : AKP – RTE’den kurtulmak…
Başka yolu yok, yok, yok!
Geçen yıl bu gün yayımladığımız SEVR yazısını gene bilginize sunuyoruz.. 1 yıl önce bu gün, koca koca harflerle ve kırmızı renkle yazdığımız 2 tümceye dikkatle bakar mısınız??
„Tarihi savaşı kazananlar yazar.’
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi ‘Türk Devrim Tarihi’ adlı dersin hocası yetmişli yıllarda bir sene boyunca hiç derse gelip bir ders olsun vermemişti.
Son derse geleceğini duyduk, hep beraber 180 civarında öğrenci dershaneyi doldurduk. Merakla hocayı dinliyoruz.
-Hiç bir dersinize gelmedim. Zannettiniz ki ben hastaydım, değil mi, diye sordu.
Hep bir ağızdan:
-Evet, olabilir hocam, dedik.
-Hayır, ben hasta değildim, dedi ve sordu:
-Hepiniz türkmüsünüz?
Hep bir ağızdan:
-Evet hocam, dedik.
Yanımda kürt olduğunu sakız çiğner gibi sık sık söylemekten zevk alan bir sınıf arkadaşım da, ‘evet türküz’ dedi.
Koluna dürterek sordum:
-Eminmisin!
Hocamız devam etti:
-Arkadaşlar ben size yalan söylememek için bu derslere gelmedim. Tarih kitaplarınızda yazılı olanlar yalandır. Size tarih olarak yalan anlatmamı istiyorlardı. Hepiniz türk olduğunuza göre kendi tarihimizi kendimiz araştırarak öğrenmek zorundayız. Hepinize türk devrim tarihinden pek iyi veriyorum, dedi ve dersi bitirdi.
Gelgelelim kuru fasülyenin nimetlerine:
a) Siz, bırakın tarih kitablarını, hiç bir türkce yayınlanan kitabda Theodor Herzyl adını okudunuz mu? Siz, hiç bir tarih kitabında siyonizimi, masonluğu okudunuz mu?
b) Siz, bırakın sıradan bir müslümanı, hiç bir hocanın tevratı okuduğunu sanıyormusunuz? Şehit Turan Dursun hariç.
c) Tarihdeki kırkharmilerin, bugünkü emperyalistler, yani tevrata göre dünyaya hakim olan eşkiyalar olabileceğini düşünebilirmisiniz?
d) ‘Horoz döğüşü hazırlar gibi, savaşlar hazırlıyorlar’ sözünün doğruluğunu, daha dün olan birinci ve ikinci dünya savaşları ve günümüzdeki vahşetler göstermiyor mu?
e) Ssleri kuranlar, taşnaksuyu, pkkyı, ışıdı, talibanı, devyolu, devsolu, ülkü ocaklarını, hizbüllahı, haçlı ordularını, kızıl orduyu, sarı orduyu, tüm cinayet şebekelerini kuranlar, suyu bulandıranlar, kurtlar için havayı sisilendirenler, kırkharamilerin ini olan davosda tüm başbakanları toplayarak onlara emirler veren ali baba ve kırkharamiler değiller mi?
Birinci dünya vahşeti kırkharamiler için neden gerekliydi:
1) Motor icad olmuş ve neft yatakları çok önemli olmuştu. Bu neft yatakları çoğunlukla bugünkü avrupa birliği gibi bir devlet olan osmanlı devleti toprakları içindeydiler.
2) Tevrata göre fıratla kızıldeniz arasında, birde hitit ülkesinde, yani bugünkü türkiyede bir israil devleti kurabilmek için, dünyadaki tüm yönetimleri uşakları vasıtasıyla ellerine geçirmiş bulunan siyonistler, 1700yıllarından itibaren kenan illerindeki tüm arap topraklarını alavera dalaverayla ele geçirmişlerdir. Tüm arap ülkeleri yönetimleri hiristiyan ve siyonistlerin uşakları durumuna girmişlerdi.( Bu gerçeği atatürk de itiraf etmiştir.)
3) Neft yataklarının güvenliğini sağlamak için;
abd ve ab siyonistleri bir karakol olarak bir israil devletinin gerekliliğine karar vererek,
Theodor Herzyl başkanlığında bir siyonist heyeti 1904 de istanbula göndermişlerdir.
4) Osmanlı devletinin maliye, dış işleri ve eğitim bakanlıkları, hatta tophane 600 yıl boyunca ‘sadık millet’ olarak ün yapmış ermenilerin yönetimindeydi.
Ermeni yönetimindeki osmanlı eğitim bakanlığı, türkmenler için, yani hakaret sözü olarak kullandıkları ‘marabalar’ için, bir ilk okul dahi 600 yıl içinde açtırmamışlardır.
Ermenilerin anadoluda 2300 civarında kilisesi vardı. Her kilisenin bir ilk okulu vardı. İsmet inönü malatya ermeni kilisesinde ilk okulu bitimiştir. Dili dönmediği için türkiye yerine törkiya derdi.
Büyük şehirlerin valileri, iş işleri bakanları, osmanlı subayları masonlar cemiyetinin uşaklarıydılar.
Fatih sultan mehmetin babası türkmen, anası ise ermeniydi. Ermeniler ancak onun döneminde istanbula girebilmişlerdir.
Kanuni, yavuz gibiler yahudi kökenliydiler. Yavuz türkce bilmezdi.
Dördüncü Mehmet tevratı türkceye çevirtmiştir. Hiç bir padişah kuranı türkceye çevirtmemiştir.
Türkmenler için sadece kuran kursları açılmıştır. Arapca olarak okumak zorunluluğu vardı.
İstanbulda 35bin civarında yahudi, ermeni, rum asıllı hattat vardı. Bunlar türkmenler için elle kuran yazıyor ve satıyorlardı.
Yahudiler, ermeniler, rumlar matbayı kullanıyor, okulları var. Ama türkmenler için matbaa gavur icadı olduğu için ikiyüz yıl boyunca yasaktı.
Türkmen milleti bilgisiz bırakılarak, onbeş yaşlarına gelince hemen askere alınarak cepheden cepheye pusulara gönderilerek yok ettiriliyordu.
Bu yüzden 600 yıllık bir osmanlı yönetiminden anadoluda topu topu 13 milyon kişi kalmıştı.
Anadoludaki tarihi, tarih kitaplarından çok;
türkülerden, fıkralardan, hicivlerden, masallardan, ata sözlerinden yani baki kalan güzel sözlerden anlayabiliriz.
5) Dünya siyonistleri;
Ermeniler,
osmanlı devleti adına 1904 yılında theodor herzyle istanbulda israilin kurulması için izin vermedikleri için osmanlının yıkılmasına karar vermişlerdir.
Suyu bulandırmak için, jön türkleri, taşnaksutu kurdurmuşlardır.
Selanikde bulunan 3. Ordunun mason subaylarını kullanmışlardır.
Osmanlının yıkılma hazırlıkları dört yıl sürmüştür.
Selanikde bulunan üçüncü orduyla istanbula darbe için gelen mason cemiyeti üyeleri subaylar;
israilin kurulmasına müsade etmeyen ermenileri beyazit meydanında türkmen milleti adına asarak ermeni ve türkmen milleti arasına düşmanlık tohumları atmışlardır.
Günümüzdeki ışıd, pkk gibi kurulan kukla eşkiya örgütleri gibi taşnaksutu kurarak türkmenlere saldırtmışlardır.
Hatta taşnaksu öncelikle aklı başında ermenileri yok etmişlerdir. Bir çok aydın ermeni ayrı bir ermeni devleti kurulmasına karşı çıkmışlardır. Var olan osmanlı devletinin onların devleti olduğunu savunmuşlar ve bu yüzden bir çok aydın ermeni taşnaksu tarafından öldürülmüştür.
6) Osmanlı devletinin yıkılması için yapılan çalışmaların başında 38 tane yahudi kökenli alman subayı osmanlı ordularının komutasına getiriliyor.
7) Bugünkü tsk yani türkiye siyonist kuvvetleri generallerinin görevlerini yapıyordu bu alman subayları. Osmanlı orduları felaketten felakete sürülüyordu.
Haçlı ordusu nato emrinde olan tsk generalleri tsk ı kafesdeki aslana çevirmişlerdir.
Siyonistler tsk subayları vasıtasıyla türkiyeyi açıkca işgal etmişlerdir!
Tüm iki binin üzerinde kamu kuruluşunu imha 38 milyar dolar gibi gülünç bir değere yağmalamışlardır.
Tüm bankaları ellerine geçirmişler, arazilerimizi allem gullem ederek işgal etmişlerdir.
Komşu ülkelerde insanlara yaşamı zehir etmişlerdir.
Kendileri hiç bir zaman açıkdan ortaya çıkmayıp,
uşakları vasıtasıyla suyu bulandırtıp, havayı sislendirip, malı yağmalamaktadırlar.
Eski tas eski hamamdır, fellaklar değişmektedir.
400bin civarında akdeniz türkmen gençleri yemene ingiliz pusularına gönderiliyor.
120bin civarında karadeniz ve iç anadolu türkmeni sarıkamışa aralığın ortasında donmaları için gönderiliyor.
65bin civarında marmara, ege, iç anadolu türkmeni çanakkaleye ‘ölüme’ gönderiliyor.
Sonrada ingiliz, fransız, italyan siyonistlerinin eşkiyalardan oluşan orduları kollarını sallayarak istanbula giriyorlar.
Fenerbahçe bu eşkiya ordularının askerleriyle papazın çayırında dostluk maçı için koşturuyordu.
Halide edip adıvar gibi yosma yazarlar ise;
akşamları ingiliz subaylarını evlerine davet ederek, onlara osmanlının misafirperverliğini göstermek için güreştiklerini yazıyorlardı.
8) Osmanlı devleti yönetimindeki moson cemiyeti üyesi kişiler, ingiliz, fransız, italyan siyonistlerinin ordularını istanbulda ağırlamakta kusur göstermiyorlar.
9) Ama türkmen illerinde çoban ateşi yanmaya başlamıştır. Doğu anadoluyu savunma cemiyeti, trakyayı savunma cemiyetileri kuruluyor.
Adapazarı civarında ipsiz recepler at koşturuyor.
Giresunda topal osman hesap soruyor.
Yemen seferinden 7 yılda dönebilen hurşut çavuş, hüseyin ağa karadeniz dağlarında eşkiyalara pusu atıyorlar.
Evet tüm erkekler cepheye gitmiş. Bir köyde 56 kadın ve sekiz yaşında bir erkek çocuk kalmış bölgeler var.
Türkmen halkı direniyor.
Siyonistlerin kurallarındandır:
1) Düşmanını parayla satın alacan. O zaman bir düşman eksilir ama bir uşak artar.
2) Baktın düşman parayla satın alınmıyor, o zaman onu öldürteceksin. Şimdi anadoluda yol yok, tank sokamazlar. Uçakları da yok. Anadoluda ilerleyemezler, her ağcın, her taşın dibinde bir türkmen pusuda.
3) O zaman düşmanın yanına onun gibi düşünen, ondan daha da ateşli düşmanın davasını savunan birini yollayarak, düşmanını güdüm altına alarak, onun her hareketini güderek, fırsat buldukça onları yok ettireceksin, yani iti ite boğduracaksın.
İstanbuldaki padişah diyor ki;
‘Osmanlının kurtuluşu ingilizlerin ellerinde. Asılacaksan ingiliz ipiyle asıl.’
Ve bu padişah istanbulu işgal eden dünya siyonistlerinin emir kulu durumunda.
Ve aynı padişah durup dururken mustafa kemalle beraber 18 kişiye görev veriyor. Müfettişlik görevi. O da ne? Mustafa kemal padişahına ihanet ediyor. Şıp diye çoban ateşi yakan türkmenlerin yanında yer alıyor.
Erzurum, sivas derken,
sivasda orhan boranın babası tıbbiyeli hikmeti dinliyor:
-Biz bağımsız bir türkmen devletini kuracağız. Eğer siz de bu düşünce de değilseniz, size de karşıyız, diyor, genç tıp öğrencisi.
Bu sırada, cia acanları gazeteci kılığında sivasa gelerek, olup bitenleri dinliyor, haber getirip, haber götürüyorlar. Tıpkı perinçekin, çavdarın, bırand gibilerin bekaa vadisine giderek antrik agopyanla kucaklaşıp, koklaşması, öpüşmesi gibi bir şey.
Evet her ne kadar osmanlı orduları, siyonist alman subaylarınca ayvayı yese de, türkmen halkı çoban ateşini yakmış durumda.
Aralarında mustafa kemalle samsuna gelen onsekiz kişi içinde bulunan subaylardan olan biri mustafa kemale diyorki;
-Halifelik makamı, islam ülkelerinin devlet başkanlığıdır. Bu makamı kaldırmak siyasi olarak doğru olmaz. Evet, şimdiki halife bir haindir ve işgal güçlerinin emrindedir.
Bir makamı bir hain işgal etti diye makam kaldırılamaz. Araba sürücüsü hata yaptı, diye araba yok edilemez.
İslam ülkelerinin hükümetleri, hiristiyan ve müsevilerin uşakları olabilir. Ama bu da halifelğin kaldırılmasına neden olamaz. Hele hele islam ülkelerinin bulundukları yerlerde neft yatakları varsa buralar daha da önemlidir. Tekrar osmanlı devletinin birliğini savunmalıyız. Arap halklarına hükümetlerine karşı direnmesi için çağrıda bulunuruz.
Gerekirse, mustafa kemal sen halife de olabilirsin, diye öneride bulunur.
Mustafa Kemal olayları izler, sandelyenin üzerine çıkar, bop eşbaşkanını aratmayacak bir tonla:
-Müslüman ülkelerin yönetimleri, hiristiyan ve müsevilerin nüfusları altındadır. Ben, şimdi halife olarak bir emir versem, bu yönetimler beni dinler mi? Bu durumda halifelik makamı gülünç duruma düşer.
-Halifelik makamı kaldırılacaktır. Buna karşı çıkanların kelleleri omuzlarından aşağı düşecektir. İktidar demek güç demektir. Güç şimdi bizdedir.(Bu açıklama mustafa kemalin halk yönetiminden ne anladığına bir delilidir.)
İzmir pusu olayı ihtimaldir ki bir silivri, hasdal orta oyunuydu.
Kiralık katil adayı gidiyor karakola bülbül gibi ötüyor. Neler biliyor, neler, sanki mason oğlanı silivrideki, hasdaldaki ‘gizli tanık’.
İzmirde asılanların hepside, halifeliği kaldırılmasına, neft yataklarının ingiliz fransız italyan siyonistlerine peçkeş çekilmesine karşı çıkan subaylar ve aydınlar.
4) İsmet inönü, kazım karabekir paşaya yazdığı mektubda, abd mandacılığını savunuyor. ‘İngilizler dünyaya hüküm ediyorlar, bizim tek umudumuz abd mandacılığıdır. Bakın filipinleri ne güzel de idare ediyor, maşallah, diye yazmış. (Türk Kurtuluş Tarihi, Çetin Yetkin, İş Bankası yayınları)
İnönü yönetimi,
Vatan hainleriyle dolmbahçe sarayında barış yemeği yemiş, onları türk devlet birimlerinin önemli yerlerinde yetkilendirmiş, ismail tongucun suyunu ısıtmış, köy yüksek okullarını kapattırmış, ortanın solu diye zırvalamış ve bilderberg üyesi ecevite chp i teslim etmiştir.
CHP nin devletcilik ilkesiyle, sosyalist fırkaların ve komünist fırkaların iktisadi görüşleri aynı olmasına rağmen,
komünizimi, sosyalizimi pezevenklik, orospuluk olarak bilgisiz yığınlara tanıtmış, binlerce nazımı, binlerce sebahattin aliyi hapislerde inletmiş ve öldürtmüşlerdir.
Kısaca hal böyle olunca;
iranda, ırakda, libyada, suriyede hele hele filistinde dünyayı yöneten eşkiyaların işledikleri haltlar ortadayken,
hiroşima, nagazaki çılgınlıkları dün gibi taze iken,
dünyayı yöneten eşkiyalar, haydutlar güneşe karşı işerken,
yelkensiz geminin tümünde tüm silah işletmelerinin hiç bir istisnası olmadan kapatılması için her hafta sonu yapılacak siyasi örgütlü meditasyon benzeri çağrıya elbette her ulusdan uslu kişiler katılacaklardır. Biline