MİLLETLERİN AKRABALIĞI…

 ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ

MİLLETLERİN AKRABALIĞI…

Dostlar,

Bu gün Ulusal Eğitim Derneği‘nde, gelenelksel Cumartesi konferansları bağlamında
yukarıdaki başlığı taıyan çok öğretici bir sunuyu Sayın Prof. Dr. D. Ali ERCAN‘dan dinledik..

Lütfen tıklar mısınız yansıları izlemek için??

Milletlerin_akrabaligi_27.02.2016

Özellikle 72. sıradaki yansı çok öğretici değil mi??

Patrik Bartolomeos’un son derece yerinde sözü :

“HEPİMİZ TÜRK’üz!”

Patrik_Bartolemeos_Hepimiz_TURK'üz

Sevgi ve saygı ile.
27 Şubat 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

MİLLETLERİN AKRABALIĞI…” hakkında 2 yorum

  1. Geri izleme: Prof. Dr. Ali Ercan konferansı : MİLLETLERİN AKRABALIĞI – Prof. Dr. Ahmet SALTIK

  2. Güzide Filiz Tuzcu

    Çok Değerli Ahmet Saltık Hocam;

    Mutlak gerçekleri gün ışığına çıkarmak demek olan BİLİM yolunda naçizane ilerlemeye çalışan bir bilim insanı olarak, Sayın Grek Patrik Bartholomeos’un “HEPİMİZ TÜRKÜZ” beyanatı dikkatimi çekmiştir!

    – Bir şeyi “dille söylemek” başka bir şeydir; o şeyi gerçekten inanarak – hissederek – içten söylemek çok başka bir şeydir. Söz konusu bu “beyanata” bilimin ışığında baktığımızda, burada samimiyetin olmadığı bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

    Bu bağlamda İstanbul (Fener) Grek Patrikhanesi ve Patrikhanenin Patriği Sayın Bartholomeos ile ilgili bazı bilgileri paylaşmak isterim:

    1. Bir Türk Kurumu olan İstanbul Grek Patrikhanesi’nin iki tane “resmi internet sitesi” vardır; biri usulen (yani mecburen) Türkçedir, ki bu sitede dahi “Constantinopolis Ekümenik Patrikhanesi” yazmaktadır. Diğeri ise İngilizce aramada ekrana çıkan “resmi internet sitesidir.” Bu sitede de “üç dil seçeneği vardır; Grekçe – İngilizce – Fransızca. Bir Türk Kurumu olan patrikhanenin bu resmi sitesinde, bünyesinde var olmasına – yaşamasına izin verilen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi dili “TÜRKÇE” seçeneği maalesef ki yoktur!

    – Biz bu kurumun tarihçesini bildiğimiz için buna pek şaşırmıyoruz, ancak mutlak gerçeği ortaya çıkarmak da bizim bilimsel ahlâkımızın bir gereğidir diye düşünüyoruz…

    İlk olarak İstanbul (Fener) Grek Patrikhanesinin tarihçesine kısaca değinmek de büyük fayda vardır:
    – Osmanlı sarayında Orhan Gazi’nin üç Grek eşinden başlayarak (Horofira(padişah I. Murad’ın annesi, Asporçe ve Teodora), devam eden Grek etkisi, II. Mehmet (Fatih) ile doruğa ulaşmıştır. Yabancı tarih kaynakları, başlangıçtan sonuna kadar, Osmanlı İmparatorluğunda Greklere tanınan özgürlük ve ayrıcalıklarda hemfikirdirler.
    – Doktora Tezimde ayrıntılı olarak işlemiş olduğum bu son derece önemli konuya ayrıntılı olarak burada değinemeyeceğiz, ancak ünlü Osmanlı tarihçisi J. Stanford Shaw’un bir cümlelik çarpıcı tespitini örnek olarak verebiliriz; “Osmanlılar evlendikleri ve idareci konuma yükselttikleri Hıristiyanlara (devşirmelere) Müslüman adlar vermişlerdir, ancak bu kişilerin özleri Grek ve dinleri Hıristiyan kalmıştır.”
    ( Kaynak: Stanford J. Shaw – Ezel Kural Shaw, History Of The Ottoman Empire and Modern Turkey/Volume 1 (1280 – 1808), Cambridge University Press, Cambridge, 1977, s. 23 – 24. )

    Bir diğer ünlü Osmanlı tarihçisi Franz Babinger de Greklerle ilgili şöyle bir tespitte bulunmuştur; “II. Mehmed’in Genadius’u patrik olarak ihya etmesinin İslâm Hukukuna aykırı olduğu ifade edilmiştir; çünkü İstanbul şehri gönüllü olarak teslim edilmemiş, şehir savaşla alınmıştır. Bu görüş çerçevesinde II. Mehmet’in Grekleri ve Kiliselerini koruma altına alması, Sultan’ın diğer hususlarda olduğu gibi, bu hususta da İslâm Hukukuna itibar etmediğini göstermiştir. Hiçbir tereddüt yoktur ki, patriğe bahşeden haklar muazzamdı ve bu haklar Grekleri, Osmanlı Devleti içinde Hıristiyan bir devlet (Greece) kurmaya kadar götürmüştür.”
    (Kaynak: Franz Babinger, Mehmed The Conquerer and His Time, Princeton Univercity Press, Princeton, 1978, s. 105 – 106)

    Bir başka ünlü Osmanlı tarihçisi Erik Jan Zürcher de şöyle demiştir; “Sultanların, Grek Ortodoks tebaaya tanımış olduğu haklar, Grekler tarafından en şiddetli biçimde istismar edilmiştir.”
    (Kaynak: Eric Jan Zürcher, Turkey: Modern History, I.B. Tauris and Company Ltd. Press, London, 2007, s. 19.)

    Bir de İngiliz Gazete Arşivinden tarihi bir gazete haberini verelim; “Grek Kilisesi, Osmanlı yönetiminden aldığı özel imtiyazlar sayesinde, her zaman Doğu’nun egemen kilisesi konumunda olmuş ve Osmanlı Sultanlarından aldığı bu gücünü, hüküm sürdüğü bölgelerdeki insanlar üzerinde eziyet ve baskı aracı olarak kullanmıştır. Buna rağmen Türk Hükümeti (yani Osmanlı padişahları) bu duruma müdahale etmemiş, gidişatı önlemek ve baskıyı bertaraf etmek için bir Türk politikası geliştirmemiştir. Grekler, sadece Hıristiyanlara değil, Müslümanlara da terör uygulayarak,
    kendilerine o gücü ve yetkiyi sağlayan Türklere karşı en ağır düzeyde ihanet suçunu işlemişlerdir.”
    (Kaynak: The Times/October 20, 1821, s. 2)

    Ünlü Türk Bilim Adamı – Tarihçi Sayın Kemal H. Karpat da konumuzla ilgili şu hususlara dikkat çekmiştir;
    “II. Mehmet ile Grek patrikliğine getirttiği Genadius arasındaki anlaşma, Osmanlı yönetiminin “Grek Ortodoks Hıristiyanlığı” hakkındaki tavır ve politikalarına ışık tutmaktadır. II. Mehmet’in İstanbul Grek patrikhanesini ihya etmesiyle patrikhane, Antakya, İskenderiye ve Kudüs Patrikhaneleri ile teokratik olarak eşit düzeydeyken, Sultandan aldığı güçle Osmanlı yönetiminin ortağı konumuna sahip olmuş ve bu ayrıcalıklı konumu onu, diğer patrikhanelerden üstün konuma getirmiştir. İstanbul Grek Patrikhanesinin yükselişi ve patrikhanenin üstün konuma gelişi, doğrudan doğruya II. Mehmet’in inisiyatifi ve onlara bahşettiği imkanlarla gerçekleşmiştir.”
    (Kaynak: Kemal H. Karpat, Studies On Ottoman Social and Politcal History (Selected Articles and Essays), Koninklijke Brill, Leiden, 2002, s. 587 – 589.)

    Bir önemli Osmanlı tarihi kaynağı da belirtmeden geçmek istemeyiz; ünlü Grek tarihçi Kritovulos (II. Mehmet zamanında yaşamıştır); Kritovulos’un, II. Mehmet’i “Helenik bir kahraman” olarak betimlemesi oldukça önemlidir.
    (Kaynak: Colin İmber, “İlk Dönem Osmanlı Tarihinin Kaynakları”, O. Özel – M. Öz, Söğüt’ten İstanbul’a, İmge Kitabevi, Ankara, 2000, s. 48.)

    Bir başka tarihçi de şu hususlara dikkat çekmiştir: “Gerek Roma, gerekse Bizans çağında “Helenizm/Yunanlılık” terimi bilinmiyordu. Bu bölgede yaşayan topluluklar “Romalılar” olarak biliniyordu. Osmanlı İmparatorluğu içinde oluşan kentsoylu sınıf olan Fener Grekleri, tüm Ortodoks Hıristiyanları gittikçe Helen (Grek -Yunan) olarak adlandırmaya başlamışlardır… Böylece İstanbul Grek Patriği liderliğinde çok uluslu Ortodoks Romalılar “Helen Ulusuna” ve yeni kurulan Atina başkenti Grek Devleti de “Helen Ülkesine” dönüşmüştür. Tüm bu gelişmeler Osmanlıların müsamahası sayesinde adım adım gerçekleşmiştir.”
    (Kaynak: Georgios Nakracas, Anadolu ve Rum (Romalı) Göçmenlerin Kökeni, Belge Yayınları, İstanbul, 2003, s. 223 – 224)

    Yukarda yer alan örnekleri sayfalarca çoğaltmamız mümkündür, ancak bunlar okuyucuya bir fikir vermesi açısından yeterli olacaktır kanaatindeyiz.

    Şimdi de İstanbul Grek Patriğinin “ekümeniklik” iddiasına, ünlü bilim insanlarının cevaplarına bakalım:
    Osmanlı Tarihinde uluslararası otorite kabul edilen Sayın Prof. Halil İnalcık Hocamızın söyledikleri;
    “Grek patriğin otoritesi, Osmanlı İmparatorluğunun patriğe verdiği berat üzerine kurulmuştur. Bazı aydınlarımız meselenin özünü bilmeden, insan hakları kahramanı kesiliyor ve Türkiye karşıtlarında destek veriyor. Bartelomos’un “ekümeniklik – yani evrensellik” iddiasına, “neden olmasın” diyorlar, bu sırf bilgisizlik ve kayıtsızlık. Her şeyden önce bu Lozan Antlaşmasına aykırıdır; Türkiye Devletinin Uluslararası Statüsünü belirleyen Lozan Antlaşmasında bir delik açmaktır. Batıda haçlı ruhu sürüp, geliyor… Avrupa Birliğine üyelik dolayısıyla yapılan beyanatlara ve dayatmalara bakınız. Avrupa Birliğine katılma kararımızı istismar ediyorlar. Güçlü Batılı devletler, aynı 19. yüzyılda olduğu gibi azınlıkları kışkırtmaya, onlara sahip çıkıp, desteklemeye devam ediyorlar… Demek ki Balkanlarda Osmanlı Devletini çözülmeye ve dağılmaya götüren aynı süreç, bugün Türkiye üzerine tatbik edilmektedir.”
    (Kaynak: Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu – Halil İnalcık Kitabı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayanları, İstanbul, 2005, s. 196, 347, 348, 476.)

    Ünlü İngiliz Tarihçi – Akademisyen Arnold J. Toynbee’nin “patriğin ekümeniklik iddiasına” cevabı:
    “Ekümeniklik, yani “EVRENSELLİK” statüsü, “papalık” gibi hem dini, hem de siyasi bir otoriteyi ifade etmektedir. Grek patriğin “ekümeniklik” iddiası, yani “Evrensellik Vasfı” doğru değildir. İstanbul (Fener) Grek Patrikhanesi hiç bir zaman evrensel olmamıştır. Başlangıçta patriğin, Ortodoksların “başkanı” olma statüsü dahi yoktu. İstanbul Patrikhanesi gibi olgular, geç dönemlerde ortaya çıkmış, tarihi derinliği olmayan olgulardır.”
    (Kaynak: The Guardian/January 13, 1923, “The Ecumencial Patriarchate – An Historical Sketch By Arnold J. Toynbee”, pg. 10)

    Şimdi gelelim Sayın Bartholmos’un ısrarlı “ekümeniklik” iddiasına; Türkiye’nin Temel Kuruluş Belgesi Lozan Antlaşamasında İstanbul Patrikhanesi’nin “siyasi, idari ve adli” vasıfları elinden alınmıştır. Patrikhanenin görevi, Hıristiyan azınlıklara sadece dini hizmet vermekten ibarettir. T.C. Devleti, sadece ve sadece bu şartla patrikhanenin Türk topraklarında kalmasına izin vermiştir. Buna memnuniyetle razı olan Grekler ve Grek patrikhanesi, yine boş durmamış, aynı Osmanlı devrinde olduğu gibi, Lozan’ı delmek için bu sefer de el altından gizli çalışmalarını sürdürmüşlerdir… Aynı günümüzde olduğu gibi…

    Gelelim şimdi “Türklüğe” sahip çıkar izlenimi veren Sayın Bartolemos’un dış basına İngilizce verdiği bir demece; “Hıristiyanların Türkiye’de kısıtlandıklarını, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüklerini, haklarına sahip çıkamadıklarını, istedikleri yaşama zevkinden mahrum bırakıldıklarını ve kendisini de haça gerilmiş gibi hissettiğini” belirterek, T.C Devletini şikayet etmiştir. Deneyimli CBS muhabiri Bob Simon’da kendisine “madem böyle hissediyorsunuz ve siz bir Greksiniz, neden Grek Devleti topraklarına gitmiyorsunuz” diye sormuştur. Sayın Bartholomos’da “Bizim misyonumuzun bu topraklarda olduğuna inanıyoruz, bu on yedi asırdır (1700yıl) böyle olmuştur ve bundan sonra da böyle olacaktır.” demiştir.
    (Grekler 19. yüzyıldan beri Batının “siyasi, iktisadi, mali, askeri, ilmi” açıdan güçlü destekleriyle Anadolu Kadim Türk topraklarının, kendi antik atalarına ait olduğunu, barbar Türklerin bu toprakları işgal ettiğini iddia etmektedirler… Bunun içindir, Greklerin lehine kurgulanmış antik tarih senaryoları üretilerek Türklere dahi dayatılmaktadır! Ekseriyet Türk bilim insanları da, bu korkunç haksızlık ve bilim dışılık karşısında ölü gibi sesiz kalmayı tercih etmektedirler!
    (Kaynak: 17 Aralık 2009 tarihi, CBS Televizyon Kanalı ünlü muhabiri Bob Simon’ın Grek Patriği Bartelomos ile röportajı)

    Elbette daha yazacak çok bilgi var ancak biz yazımızı şöyle bitirmek istiyoruz; genelde Türklerin, her duyduklarına, her yazılana – hele ki bu yabancılardan geliyorsa – hiç sorgulamadan, araştırmadan hemen inanmak gibi maalesef kötü bir alışkanlıkları var!

    AZİZ MİLLETİME ŞU FEVKALÂDE ÖNEMLİ TÜRK ATA SÖZÜNÜ HATIRLATMAK İSTERİM;
    “AYNASI İŞTİR KİŞİNİN, LAFA BAKILMAZ.”

    Bir insan “Ben Türküm” demekle TÜRK OLMAZ; bir insan “Ben Müslümanım” demekle MÜSLÜMAN OLMAZ; bir insan “ben Atatürkçüyüm” demekle ATATÜRKÇÜ OLMAZ; bir insan “ben demokratım” demekle DEMOKRAT OLMAZ; bir insan “ben vatanseverim” demekle VATANSEVER OLMAZ vs… Bu listeyi böylece uzatabiliriz…
    Her zaman onu diyen kişinin asıl “düşüncelerine, eylemlerine ve ortaya koyduğu somut değerlere” bakmak gerekir.

    En İçten Saygılarımla,
    G. Filiz Tuzcu

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir