Günlük arşivler: 22 Ağustos 2014

Herkes oy kullansaydı Cumhurbaşkanı kim olurdu?

Dostlar,

Yalın Matematik kullanımı (4 işlem!), 10.8.14 günü yapılan 12. CB / Yarı Başkan seçiminde olabildiğince net irdelemeler yapmaya elveriyor.

Sn. Prof. Ali Ercan yine bunu yapıyor ve Radikal’den Ezgi Başaran’ın makalesine dayanak yaptığı kimi “üslü” ve uzun siyasal değerlendirmeleri kolayca boşa çıkarıyor..

Benzer kanıyı paylaşıyoruz Sn. Ercan ile..

Siyaset bilimcisi de, şarap yapıcısı da, mermer kaplamacısı da mezarcısı da,
bira içicisi de siyasetçisi de…. temel düzeyde Matematik öğrenmek, us yürütürken kullanmak ve sağlıklı sonuçlara varmak için “Matematiksel düşünme – düşünce” yi etkili bir araç olarak kullanmak zorunda.. Başka çıkar yolu yok..

Ama RTE – AKP yönetiminin giderek yeşillenen Türkiye’sinde
Mantık – Felsefe.. seçmeli; Din dersleri anayasal olarak zorunlu; Peygamberin yaşamı, Hadis, Arapça, Fıkıh.. vb. dersler de mahalle baskısı ile Matematiğin – Fen bilgisinin saat sayısı olarak önünde..

Varılacak yeri birkaç yıl sonra varın siz öngörün..
Liselere yerleştirmelerde veliler telaşta…
Hiçbir yere yerleşemezse çocuklar ZORUNLU İHL okuyacak..

İşte RTE – AKP Türkiye’sinin laik – ileri demokrasisi..

Veee; Y-CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu’na göre
Türkiye’de laiklik tehlikede değil!?

Secsinler.. Siz kimi uyutmaya memursunuz??

Sevgi ve saygıyla.
22.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=======================================

İşte bilimsel yanıt:
Herkes oy kullansaydı Cumhurbaşkanı kim olurdu?

Ezgi hanım, genç siyaset bilimcilerimiz (!) kusura bakmasınlar, sorunun özünü bırakıp ayrıntıda boğulmuşlar; şöyle ki…
 
10 Ağustos 2014’te CB seçimine Katılım : %75
Yerel seçimdeki katılım : %89 (AS: 30 Mart 2014)
Fark : %14
Seçmen sayısı : 54,7 milyon
Yerel seçimde oy kullanıp bu kez oy kullanmayanlar  :
0,14 x 54,7= 7,66 milyon
Bunların en az 7 milyonu “boykotçular”dır.
 
Sandığa gitmeyen bu 7 milyon kişi, sandığa gidip Ekmel Bey’e oy verseydi (RTE’ye oy veren MHP seçmenlerine karşın!) Oylar şöyle dağılmış olacaktı:
Ekmel bey : 22 milyon, % 46,8
RTE : 21 milyon, % 44,7
Demirtaş : 4 milyon, %  8,5Toplam :

 47 milyon,  %100,0

Yani Ekmel Bey 1. turu önde kapatacak, seçim KESİNLİKLE
2. tura kalacaktı… Yani RTE 1. turda k-a-z-a-n-a-m-a-y-a-c-a-k-t-ı !!!
 
2. Turda nasıl bir sonuç çıkardı, onu peşinen söylemek olanaklı değil. Belki de Demirtaş’a giden %8,5’in yarısı
Ekmel Bey’e gidecek, Ekmel Bey %51’le CB seçimini kazanacaktı, bunu bilemem; ama hesap bu denli 
açıkken, olasılıkla boykotçuları vicdani rahatsızlıktan kurtarmak için uydurulan varsayımlarla “RTE nasıl olsa Seçilecekti” tezini savunmak doğru değil.Sevgilerimle. æ

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

===============================================EZGİ BAŞARAN’ın RADİKAL’de yer alan söz konusu yazısı…

İşte bilimsel yanıt: Herkes oy kullansaydı Cumhurbaşkanı kim olurdu?

21/08/2014

ODTÜ Ekonomi’den Yrd. Doç. Can Özen ve Kentucky Üniversitesi Siyaset Bilimi’nden Yrd. Doç. Ozan Kalkan bizim için “Herkes sandığa gitse 2014 seçim sonuçlarında oy oranları nasıl olurdu” sorusunu cevapladı.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçları açıklandığı akşam ve takip eden günlerde en çok konuşulan konulardan biri katılım oranının azlığıydı.

Bir kısım dedi ki… Seçimde sandığa gitmeyenler tatilini bölmeyen CHP seçmeniydi. CHP seçmenini Ekmeleddin İhsanoğlu için mobilize edemedi, kimse ‘tıpış tıpış’ gitmedi, ‘sahillerdeki’ muhabbetlerini bölmeye tenezzül etmedi. Dolayısıyla eğer onlar sandığa gitseydi, Ekmeleddin Bey kazanabilirdi. 

Bir kısım da dedi ki… Seçimde sandığa gitmeyenlerin çoğu AKP’lidir. Ramazan Bayramı sonrası AKP seçmeni de tatile, memleketine filan gitmişti. Dolayısıyla eğer onlar sandığa gitseydi, Tayyip Bey daha da yüksek bir oy oranıyla kazanabilirdi.

Benim de seçim gecesi yazdığım yazıyla (http://goo.gl/tu0Y9T ) dahil olduğum bir kısım da seçim sonucunun katılımın azlığına bağlı olarak değişmeyeceğini amma velakin buradaki kilit meselenin MHP oyları olduğunu, MHP’nin kalesi olan yerlerde çatı aday Ekmel Bey’in değil Tayyip Bey’in desteklendiğini söylemişti.

Görüleceği üzere tüm bu yaklaşımların ve analizlerin (elbette benimkinin de) bilimsel manada hiçbir kıymeti harbiyesi yoktu.

O nedenle bilimsel, daha doğrusu istatistik açısından bir mana teşkil eden yanıtı bulmaya gayret ediyorum bir süredir.

Hem siyaset hem de istatistik alanında uzman iki çok kıymetli akademisyenden yardım istedim. ODTÜ Ekonomi’den Yrd. Doç. Can Özen ve Kentucky Üniversitesi Siyaset Bilimi’nden Yrd. Doç. Ozan Kalkan’a anlamlı bir çalışma için en temel veri olarak neye ihtiyaç duyabileceklerini sordum. Türkiye’nin tüm ilçelerindeki Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını talep ettiler. Gerisini onlar anlatsın…

2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra çeşitli düzey ve kalitede analizler yapıldı. Bazıları daha bilimsel yöntemler kullandı. Fakat bunlarında geçerliliği tartışmalı ve hatta tümüyle kullanımı tartışmalı istatistiksel yöntemler kullandığını gördük. Özellikle de partiler arası geçiş ile ilgili varılan sonuçlar kullanılan yöntemle ortaya çıkamaz. Zira yığın veri ile bireysel davranış kestirmesi yapılamaz. Örneğin “MHP’li seçmen İhsanoğlu’nu desteklemedi” türünden ortaya atılan bir sonucu ekolojik çıkarım tekniği ile elde etmek mümkün değildir.”

Burada araya girerek benim ve bir çok başka kişinin MHP ile ilgili bu iddiasının çeşitli illerin oy oranlarını 30 Mart yerel seçimlerdeki parti oylarıyla karşılaştırarak ortaya attığını hatırlatma ihtiyacı duyuyorum. Fakat anlaşılıyor ki, illerin oy oranlarına bak ya da sadece geçtiğimiz seçimle bu karşılaştırmayı yapmak bilimsel bir anlam ifade etmiyor.

Peki nasıl olmalıydı?

“MHP seçmeninin İhsanoğlu karşısındaki tutumuyla ilgili sorunun yanıtını ancak kişi düzeyinde anketle verebilirsiniz. Eğer yığınlaştırılmış veriyle çıkarım yapacaksınız da bunu bizim biraz sonra yapacağımız gibi varsayımlarla yaparsınız. Fakat bu tür çalışmalarda en önem verilmesi gereken konu çalışmanın varsayımlarının ön plana çıkarılması, geri itilmemesidir.“

Öyleyse asıl meseleye, üstünde tartışma kopan hayati soruya gelebiliriz: Katılım tam olsaydı, yani herkes sandığa gitseydi Cumhurbaşkanı kim olurdu?

Yrd. Doç. Özen ve Yrd. Doç. Kalkan şöyle yanıtlıyor: “2003 yılında American Journal of Political Science dergisinde (siyaset bilim alanındaki en itibarlı yayındır-eb) Jack Citrin, Eric Shickler ve John Sides tarafından yayınlanan makalede “Herkes Oy Kullansaydı Ne Olurdu?” sorusunun yanıtı aranmıştı. Biz de 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi için o makalede kullanılan yöntemi uyguladık. Ve aşağıdaki şu varsayımları kullandık…”

BİR: 2014 Mart Yerel seçimleri nüfusun fotoğrafını çekmiştir. Diğer bir deyişle her ilçeden hemen hemen parti profili ortaya çıkmıştır.

İKİ: 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde oy kullanmayanlar ilçelerde 2014 Yerel seçimleri gibi dağılmıştır.

ÜÇ: Ekmeleddin İhsanoğlu oy kullanmayanlar arasında CHP ve MHP oylarını alacaktır. Bu muhafazakar bir varsayımdır. Yani açıklayacağımız sonuçlar, oy kullanmayan CHP ve MHP seçmeni İhsanoğlu’na oy verseydi ne olurdu sorusunun yanıtını verecek.

DÖRT: Recep Tayyip Erdoğan oy kullanmayanlar arasında Ak Parti oylarını, Selahattin Demirtaş da HDP ve DBP (BDP) oylarını almıştır.

**

Evet ilçelerdeki oy miktarları ile tüm bu varsayımların sonucu Özen ve Kalkan’ın simüle ettiği oy oranları, yani “Herkes sandığa gitse Cumhurbaşkanı kim olurdu” sorusunun cevabı şöyle…

Recep Tayyip Erdoğan: % 50.06

Ekmeleddin İhsanoğlu: % 39.50

Selahattin Demirtaş: % 9.11

Yani… Görüldüğü üzere herkes sandığa gitseydi de sonuç değişmiyordu. Zaten 2003’teki makalede Citrin, Shickler ve Sides de Eyalet Senato seçimlerinde ‘herkes sandığa gitseydi’ dahi bir iki eyalet dışında çok büyük farklılıklar olmayacağını ortaya çıkarmıştı.

Dolayısıyla katılımın azlığı seçim sonucunu –çok olağanüstü durumlar hariç – değiştirmiyor. Bu seçimlerde de yaşanan budur. Erdoğan yine kazanacaktı. İlk turda kazanacaktı. Ama iddia edildiği gibi daha yüksek bir oy oranıyla değil.

NOT:

1. Oy oranlarının toplamının 100 etmemesi uzun küsuratların yuvarlanmış olmasındandır.

2. Gerçek oy ile simüle edilmiş oy oranları arasındaki farkı da herhangi bir partinin oy tabanına yüklemek bu veri seviyesinde mümkün değildir

Bundan böyle Çobana ‘Çoban’ denmeyecek!


Bundan böyle Çobana ‘Çoban’ denmeyecek! 

  • Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı projeyle Çobanların adı bundan böyle
    ‘Sürü Yönetimi Elemanı’ olacak.
Yusuf Yavuz

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan projeyle bundan böyle çobanlara
‘Sürü Yönetimi Elemanı’ denilecek. Türkiye’de giderek kan kaybeden küçükbaş hayvancılığını geliştirmeyi hedefleyen ve üç yıl sürmesi planlana projeyle ülke genelinde toplam 10 binden çok ‘sürü yönetimi elemanı’ yetiştirilmesi amaçlanıyor. Uzmanlar girişime koşullu destek veriyor ancak Anadolu’nun binlerce yıllık çobanlarından projeye itiraz var. Sarıkeçili Yörükleri’nin dernek başkanı Pervin Çoban Savran,“Biz keçilerimize ‘sürü’ demeyiz, onlar bizim can yoldaşımız.
Bu konuda çobanlara eğitim verilecekse kapalı mekânlarda, masa başında olmamalı. Biz bu projenin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.” diye konuştu.
Displaying Sarıkeçililer Derneği Başkanı Pervin Çoban Savran.JPG
 
‘SÜRÜ YÖNETİMİ ELEMANI BENİM PROJESİ’ 81 İLE YAYILACAK

81 ilde uygulanması planlanan Sürü Yönetimi Elemanı Benim Projesi”,
küçükbaş hayvancılık için yeni düzenlemeler getiriyor. Ankara, Konya, Kırşehir, Iğdır ve Sivas gibi illerin pilot uygulama için seçildiği proje kapsamında çobanlara toplam 120 saat eğitim verilecek. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca hazırlanan proje, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), İşkur, TİGEM ve Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği’yle eşgüdüm içinde yürütülecek.
 
ÇOBANLARIN ADI ‘SÜRÜ YÖNETİMİ ELEMANI’ OLACAK

Sürü Yönetimi Elamanı kurslarına katılacak kişilere, koyun ve keçi barınağı kurabilme, ırkları seçebilme, küçükbaş hayvanların beslenme ve bakımını yapabilme, çoğaltabilme, bulaşıcı ve yetiştirme hastalıklarına karşı koruyabilmenin yanı sıra Biyogüvenlik uygulamalarına egemen olma ve sağım yapabilme becerisi 
kazandırılarak; Sürü Yönetimi Elemanlığı’nın kırsal alanda çekici bir meslek durumuna getirilmesi amaçlanıyor. Kuramsal ve uygulamalı eğitimlerini tamamlayan sürü yönetimi elemanlarına, Milli Eğitim Bakanlığınca onaylı ‘Sürü Yönetimi Elemanı’ belgesi verilecek. Belgeli sürü yönetimi elemanı çalıştıran ve en az 250 baş hayvana sahip olan işletmelere de yıllık destekleme yapılacak.
 
ANADAN DOĞMA ÇOBANLAR PROJEYE NE DİYOR?

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, projenin kırmızı et tüketiminde % 13’lük bir orana sahip olan koyun ve keçi yetiştiriciliğini geliştireceğine inanıyor. Ancak konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Sarıkeçili Derneği Başkanı Pervin Çoban Savran, girişime kuşkuyla baktıklarını söylüyor. Kapalı mekânlarda eğitim verilmesini doğru bulmadıklarını belirten Savran, “Eğitim, keçilerin yaşadığı alanlarda verilir. Kalem, kağıt ve evraklarla değil. Biz sertifikaya (AS : Belge) karşı değiliz ama bize ne getirecek bunu bilmiyoruz. Tarımdaki desteklemeler gibi ekilmeyen tarlalara kredi verdikleri gibi olacaksa, biz bunu istemiyoruz.” diye konuştu.

‘BİZ KEÇİLERİMİZE SÜRÜ DEMEYİZ, ONLAR BİZİM CAN YOLDAŞIMIZ’
Anadolu’nun göçerliği sürdüren son topluluğu olan Sarıkeçili Yörüklerinin yaz aylarını geçirdiği Konya’nın Hadim, Taşkent ve Seydişehir ilçelerindeki yaylalarda da sürü yönetimi elemanı kurslarına başvurmaları için kendilerine davetler geldiğini anlatan Savran,“Şu ana kadar bizim çevremizden kurslara henüz katılım olmadı. Bu konuda endişelerimiz var. Bu tür projeleri hazırlayanlar bir kez olsun bizim aramıza gelip de buradaki yaşamımızı yerinde görme zahmetine katlanmıyor. Biz keçilerimize ‘sürü’ demeyiz. Keçilerimiz bizim canımızdır, yoldaşımızdır. Bizler keçilerimizi sadece ekonomik bir kalem olarak değil, binlerce yıldan süzülüp gelen kültürel sürekliliğin ayrılmaz bir parçası olarak görürüz. Katıldığımız kırsal kalkınmaya yönelik toplantılarda, gezdiğimiz endüstriyel hayvancılık yapılan üretim alanlarında hayvanlara ne çektirildiğini görüyoruz. Ama kimse işin bu yanını görmüyor. Bizler can yoldaşlarımıza işkence yapmayız. Göçebe keçi yetiştiriciliği bitirilme noktasına geldi. Geçtiğimiz her noktada bizden geçiş belgesi isteniyor. Her ilçedeki Çiftçi Mallarını Koruma Birlikleri bizden hayvan başına yerleşiklerin üç katı otlatma bedeli talep ediyor. Bunun yasal bir dayanağı da yok. Ne amaçla talep edildiğini sorduğumuzda, ‘hayır yapacağız’ deniliyor. Oysa bizim kültürümüzde hayır yapmak için böyle bir uygulamaya başvurulmaz. Bu uygulamalar, ‘çobanın ayağına hizmet gidecek’ denilen Büyükşehir yasasının sonuçları. dedi.
 
PROF. DR. MUSTAFA KAYMAKÇI: ‘ÇOBAN KAVRAMI KORUNMALI’
Sürü Yönetimi Elemanı Projesine koşullu destek veren Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Böl. Öğr. Üy. Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ise şunları söyledi: 
Türkiye’de Çobanların eğitimli olmasını savunanlardan biriyim. Çünkü neredeyse köyün en işe yaramaz, en eğitimsiz insanı çoban yapılıyordu. Hayvanlarla 24 saat birlikte yaşayan Çobanların belirli konularda eğitilmesi önemli. Ancak bu eğitimin masa başında Halk Eğitim Merkezlerinde değil, en az iki üretim süreci içerisinde pratik yapılarak verilmesi gerekir. Bir hayvan nasıl gebe kalır, yavru atma neden olur, hayvan hastalıkları nedir; bir çobanın bunları mutlaka bilmeli. Ayrıca Çoban sözcüğü de mutlaka korunmalı. Bu tür kavramları sürekli değiştirmek oldukça yanlış.”
 
ANTROPOLOG AYŞE TAŞKIRAN: ‘ÇOBANLIK 10 BİN YILLIK BİR MESLEK’
Sarıkeçili Yörükleri’nin yaşamlarını yakından izleyen Kaliforniya’da Butte College (ABD) Öğretim Üyesi Antropolog Profesör Ayşe Taşkıran da çobanlığın hayvan evcilleştirmenin başladığı 10 bin yıl öncesinden bu yana hayvanlarla yaşayarak öğrenilmiş bir meslek olduğunun altını çizerek, şöyle dedi:
Hayvanların içinde doğup, buzağılarla, oğlaklarla oynayarak, düşe kalka beraber büyüyerek, aile büyüklerini seyrederek ve daha da önemlisi hayvanları ve doğayı gözlemleyerek oluşan bir birikimdir çobanlık. Turnalar alçaktan uçarsa, ya da tekeler baharda çok kafa tokuştururlarsa, kışın sert geçeceğini bilmektir. Gece koyunları ‘yıldız çarpmasından’ korumaktır. [Bir dostumun Van, Gürpınar’da Ali Yılmaz isimli bir çobandan aktardığına göre Nisan ayında koyunları yaylanın kuytu yerlerinde geceletmezlerse, koyunların hastalanıp öleceklerine inanılır.]
 
ÇOBANLARDAN BİR ŞEYLER ÖĞRENMEMİZİN TAM ZAMANIDIR’
‘Çoban’ kelimesinin dilimizdeki anlamı hayvan sürülerini otlatmak ve korumaktan sorumlu olan kimsedir. Bu kelimenin ‘sürü yönetimi elemanı’ olarak değiştirilmesi de ilginç.  Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bu girişimi, binlerce yıllık kültürel birikimle günümüze gelen çobanlık mesleğine toplumumuzda nasıl küçümsenerek bakıldığının ve mesleğin adını değiştirerek ‘çoban’ kelimesinin olumsuz sosyal çağrışımlarından uzaklaşma çabalarının bir göstergesidir. Giderek hızla uzaklaştığımız, doğayı sorumsuzca katlettiğimiz bugünlerde, çobanlara çobanlığı öğretmekten ve bilgilerini bir kağıt parçasıyla ölçmekten öte, doğayı içinde yaşayan canlılarıyla, havası, suyu ve ormanlarıyla herkesten fazla bilen, anlayan ve koruyan çobanlardan birşeyler öğrenmemizin tam zamanıdır.”