Gazze Katliamı Batı Destekli İsrail Zulmü ile Sürüyor ve Türkiye ?!

Gazze Katliamı Batı Destekli İsrail Zulmü ile Sürüyor ve Türkiye !?

Dostlar,

7 Temmuz 2014 günü Gazze’de Filistinlilere karşı başlatılan İsrail zulmü 16 gününü bitirmek üzere..

Bilanço çok ağır.. Resmi sayısı 600’e varan çoğu cocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere Filistin’li Arap öldürüldü. Hastaneler bile bombalandı. Bu sonkinin kaza olacağını savlamak çok güç. İsrail ateşinin ince koordinat hesaplarına dayandığı rahatlıkla söylenebilir.

Bu bağlamda İsrail’in uluslararası savaş hukuku kurallarını bile çiğnediği açıkça izleniyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gerekiyor.

AB-ABD emperyalizmi ise İsrail’in kendini savunma hakkı bağlamında BM Güvenlik Konseyi’nden bir ateşkes ya da İsrail’e yaptırım kararı çıkmasını engelliyor..

İsrail orantısız güçle tam bir “imha” planı izliyor. Hamas ya da Hizbullah’ın düzenli ve çok yüksek teknolojili İsrail ordusu karşısında askeri bakımdan denkliği söz konusu değil. Öyle ki, İsrail’in 27500 km2’lik kara ülkesi bir elektronik füze kalkanı ile büyük ölçüde korumada.

O zaman 360 km2’lik avuç içi kadar toprakta balık istifi yaşamaya çalışan 1,75 milyon Filistinli Arap’tan ne isteniyor??

Bu politika soykırım sayılmasa ve o boyuta varmasa bile bir TEHCİR’dir. Filistinlilerin topraklarını terk etmeye zorlanmasıdır ve bu yolla Gazze’nin etnik temizliğidir.

Yapılan insanlığa karşı suçtur. Kendini savunma kapsamında değerlendirilmesi olanaksızdır.1,75 milyon yoksul ve yoksun, sanayisiz, çok geri kalmış, karnını bile doyurmaktan aciz ve ancak Mısır’dan yeraltı tunellerinden gelen gıda vb. destek ile yaşama tutunabilen bu zavallı halkın İsrail’in güvenliğini tehdit eden bir askeri donanıma hele hele offensiv (saldırgan) bir militer güce sahip olması beklenebilir mi?
Sınırlı bir defansif (savunmacı) askeri varlık sahibidir Filistin ve gerçekte BM Güvenlik Güçleriyle İsrail’e krşı korunması bile istenebilir.

Batı seyredip desteklediği gibi Çin-Rusya bloku da sessizliklere bürünmüş durumda.
Göz göre göre bir halk yok olmaya, bir ülke (Filistin) yeryüzünden silinmeye çalışılmakta. Yani Batı cephesinde yeni bir şey yok.. Emperyalizm gene eli kanlı emperyalizm..

Arap ülkeleri seyirci.. Arap Birliği (Arab League) sanki felç.. Zaten Katar ve S. Arabistan Batı’nın 5. sınıf maşaları durumunda. Mısır çok yetersiz kalıyor..

Türkiye ise başta Mısır olmak üzere bölge ülkeleri ile ilişkilerini stratejik derinlikte üstüne uzman olmayan Dışişleri Bakanımız sayesinde darmadağın etmiş durumda. “Sıfır sorun” yerini “Sıfır komşu” ya bıraktığından, Gazze’ye Türkiye’den lojistik yardım da ulaştırılamıyor..

AKP hükümeti şaibeli, daha önce Gazze’ye yardım için toplanan paralar yerine ulaştırılmamış.. Bosna yardımları gibi.. Deniz Feneri Almanya örneği gibi..
Abdullah Gül ve Necmettin Erbakan’ın kayıp trilyon davaları gibi.. Bunlar
hem müslüman, hem de müslümanlara Türk halkının yardımlarını iç ediyorlar!?

Üstelik İsrail jetlerine yakıt dışsatımı da bu günkü AYDINLIK’ta TÜİK verileriyle haber yapıldı.

Suriye ve Irak’ta iç savaş çıkmasına Türkiye yoğun destek oldu ve onbinlerce insan
bu iç savaşlarda telef edildi, binlerce kadının ırzına geçildi..

Veee besleme – büyütme IŞİD 49 diplomatımızı 2 aya yaklaşan bir süredir “rehin” tutmakta. AKP hükümeti acz içinde.. Hiçbir şey yap(a)mıyor. 1 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı ülkemizde perişan ve çok yönlü sorunların kaynağı..

R.T. Erdoğan 12. CB seçimlerine kilitlenmiş. Salt kendi güvenliği söz konusu.
Bu süreçte gelebilecek saldırılardan korunmak için vargücüyle polise abanıyor. “Paralel” yaftası ile Emniyet’te vahşi bir tasfiye sergileniyor. Polis polise ters kelepçe takıyor ve kin, nefret, intikam, bölünme-ayrışma tohumlanıyor. Ülke gündemi de bu yolla yönlendiriliyor..

Türkiye Gazze katliamında zerrece etkili olamıyor.. Sözde bölgesel aktör ve R.T. Erdoğan da neredeyse dünya lideri! Lafontaine’nin kargasına döndürüldü adam..

Sonuç olarak bölgesel ve ülke içi konjonktür son derece olumsuz ve kırılgan..
Bu tablo hiç de olumu sayılamayacak türlü gelişmelere gebe..
Hava kurşun gibi ağır ve ülkemizin stratejik devlet aklı ortada yok!
Muhalefet de makro çerçevenin ayırdında değil ne acı ki!

Günübirlik, RTE salvolarına yanıt yetiştirme ile sınırlı savunmacı siyasete kendini mahkum etmiş gibi.. Devlet Bahçeli uzuuuuun mu uzun tatillerde..

Eh Ramazan Bayramı da geldi, yarın Kadir gecesi..
Beşiktaş belediyesi 5 yıldızlı iftar yarışlarında malum çevrelerle..

Derken ver elini 10 Ağustos 2014 ve 12. CB seçiminin ilk turu..
Yalnız adam Ekmelettin İhsanoğlu yaşamının sonbaharının kabuslarında.

İster misiniz 10 Ağustos 1920’nin rövanşı, 94 yıl sonra R.T. Erdoğan,
Atlantik ötesi projelerin devamı olarak Atatürk‘ün koltuğuna oturtularak alınmış olsun??

10 Ağustos 2014’te kime oy vereceğimizi, oy kullanmaya gidip – gitmeyeceğimizi,
boş – geçersiz oy kullanıp kullanmayacağımızı bu makro çerçeve içinde bir kez daha serinkanlılıkla değerlendirmeliyiz.

Sevgi, saygı ve derin kaygıyla
22.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

 

 

 

 

Gazze Katliamı Batı Destekli İsrail Zulmü ile Sürüyor ve Türkiye ?!” hakkında 5 yorum

  1. Perihan Aysal

    Bir de şöyle düşünelim:

    RTE müthiş bir hırs ve maddi destekle CB olmak istiyor,
    Eİ ise AKP ve Kutsal Vatan bölücü HDP’ye KARŞI bir çoğunluğun adayı olarak getiriliyor.
    Seçimlerde bu adlar ve fotoğrafları önümüze geldiğinde hangisine “evet” dersek
    zorbaca gelmek isteyene DUR demiş oluruz?

    Ve biz Eİ’nu seçersek, o insan kime karşı sorumlu olur?
    O’nu seçmekle istersek, her türlü baskıya karşı CB’nı biz getirip,
    gönderebileceğimizi göstermiş olmaz mıyız?

    Cevapla
  2. Arda Civelek

    Saygıdeğer Hocam,

    Özellikle Müslümların kutsallık yüklediği bir ayda gerçekleşmesinden ve her kanattan politikacılarca istismar edilişinden ötürü, Gazze’de yaşanan trajediyi tek yanlı değerlendirmek kaçınılmaz oluyor. Kendimce, uzun yaz günlerinden yararlanarak, Gazze konulu haber ve yorumları birçok kaynaktan izlemeye çalışıyorum.

    Takdir edersiniz ki, İsrail Devletinin politikalarına karşı eleştirel bir tavır almakla basbayağı kara bir antisemitizm propagandası yapmak arasında belli belirsiz bir sınır vardır. İHH kısaltmalı derneğin başkanının ağzından, Türk Musevi Cemaati’ne yönelik üstü kapalı tehdidi okuyunca, insanlığın en berbat hastalıklarından olan anti-semitizm üzerine yeniden düşünme gereği duydum.

    Aşağı yukarı dört yıl önce, Martin Luther’in, kilisenin kapısına ünlü 95 tezini astığı Wittenberg kentini görmek amacıyla, Almanya’nın Sachsen-Anhalt eyaletini ziyaret ettim. Wittenberg Kilisesinde çok çarpıcı bir heykel vardır. “Judensau” adı verilen ve bir Yahudiyi domuzla cinsel ilişkiye girerken betimleyen bu heykellerin, yüzyıllar süren popülaritesinden sonra geriye kalan son örneği de bu kilisededir. Tam bu heykelin altındaysa, Yahudi Soykırımında öldürülenlerin anısına bir pirinç tabela asılmıştır.

    Bugün, eısasında Judeo-Hristiyan bir medeniyet olduğu teslim edilen Batı’nın, antisemitizmin de yeşerdiği coğrafya olduğunu akıldan çıkarmadan, bir de ülkemizin utanç verici bir sayfası olan 1934 Trakya Olaylarını anımsayalım. (Rıfat N. Bali’nin aynı adlı yapıtı, bu konudaki en kapsamlı çalışmadır.) Atsız ve Atilhan gibi yazarların da kışkırtmasıyla, Trakya’daki Musevilere yönelik korkunç bir pogrom yapılmış, bu masum insanlar “Çıfıtlara ölüm!” sloganlarıyla yerlerinden yurtlarından edilmiştir.

    Bugünse, Paris’in, Fransız Musevilerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgesinde, Filistin’e destek için toplanan Müslümanlar, Musevilerin dükkanlarını yerle bir etmektedir.

    Başta söylediğim gibi, İsrail karşıtlığıyla antisemitizm arasında çok ince bir çizgi vardır.

    Gelelim İsrail’in bugünkü politikalarına:

    Birkaç gün önce, muhafazakar İngiliz dergisi The Spectator’da, Melanie Phillips imzalı “İsrail ateş altında: Anti-semitist Batı, neredeyse İsraillilerin acı çekmesini isteyecek!” başlıklı, ilginç bir yazı okudum. Kendi çevirimle, özetleyerek aktarıyorum:

    -İsrail, Gazze’yi, yalnızca Hamas’ı durdurmak ve vatandaşlarını korumak için bombalıyor. Ama Batı’da birçok kişi için esas olan Hamas’ı değil, İsrail’i durdurmak.

    -Yalnızca daha az İsraillinin yaşamını yitirmiş olması, Hamas’ı haklı gösterir bir argüman olarak kullanılıyor.

    -Hamas’ın askeri olarak İsrail’i dize getiremeyeceği açıkken, böyle saldırgan bir tutum benimsemesi, bir başka amaca, İsrail’i, Batı katında bir canavarmış gibi göstermeye hizmet ediyor.

    -Bir El-Fetih sözcüsünün ağzından kaçırdığı üzere, Hamas, mühimmatını okul, hastane gibi yapıların altına yerleştirmekten ve canlı kalkan kullanmaktan da geri kalmıyor.

    -Gazze halkına, İsrail’in, zarar görmemeleri için evlerini terk etmeleri yönündeki uyarılarına itibar etmeyip, kendilerini canlı hedef yapmaları salık veriliyor.

    -Hamas, yerleşim yerlerinden ateşlediği füzelerin fotoğraflarını ustalıkla gizliyor ve bu noktalar İsrail tarafından bombalandığında yaşamını yitirenlerin sivil olduğunu iddia edebiliyor.

    -Hamas, Filistinli çocukları, İsrail’in haritadan ne pahasına olursa silinmesi gerektiğini anlatarak koşulluyor (endoktrine ediyor). Bu çocuklara, zaferin, Yahudileri katletmekten geçtiği anlatılıyor.

    Sartre, “Anti-Semite and Jew: An Exploration of the Etiology of Hate” adlı eserinde, antisemitizmin ne denli dayanaksız ve patolojik bir durum olduğunu anlatır. Bugün İslamcı terör örgütlerinin bayraktarlığını yaptığı antisemitizm, aslında, herhangi bir başka nedene gerek duymadan, yalnızca Yahudi kanı taşıdığı için bir kişinin öldürülmesini gerekli (vacip) görmektedir. Bu gerçeğin ışığında, gerek ulusal, gerek -özellikle sol eğilimli- Batı medyasınca pompalanan judeofobik önermelere dikkatli yaklaşılmalıdır. Taraflardan birini soykırımla suçlamak, apaçık ayarsızlıktır ve sav sahibinin cehaletini gözler önüne sermekten başka bir işe yaramaz. (Adeta müstehcen kabul edilebilecek bir pervasızlıkla sergilenen bu cehaletin dış politikada da bedelleri olur) İsrail ile Üçüncü Reich arasında çirkin analojiler kuranların, soykırımın ne demek olduğunu, Nazi Almanya’sını dikkatlice etüt ederek idrak etmesi gerekmektedir. (Soykırımın masa başında nasıl planlandığını görmek için “The Conspiracy” adlı enfes belgesel izlenebilir.)

    Bana kalırsa, Balfour Bildirgesinden bu yana bir türlü kalıcı bir çözüm bulunamamış bu sorunda, her iki tarafın da sorumluluğu vardır. Filistinliler de, yaygın kanının aksine, sütten çıkmış ak kaşık değillerdir. 1972’de Berlin’de yapılan olimpiyatları kana bulayan, masum İsrailli atletleri katleden PLA’den kırk yıl sonra (bu trajik olayı da Spielberg “Munich” adlı belgeselinde anlatmıştır), bugün İslamcı bir sosa bulanmış Hamas, Gazze’ye operasyon başlamadan önceki iki haftada, İsrail’e tam 1100 roket fırlatmıştır.

    Evet, bugün Gazze’de bir trajedi yaşanmaktadır. Ancak, bu trajedide, İsrail-Filistin sorununun mazisinde hep olduğu gibi, sorumluluklar paylaşılmaktadır. Bu gerçek akıldan çıkarılmamalıdır.

    Yahudilere tarih boyunca hep işkence yapıldı. Bugünse, kendilerine ait bir vatanları var. 20 milyonluk nüfuslarına karşın Nobellerin 22%’sini, Oscarların ise 30%’unu Yahudiler kazanmış. (Bkz: “Civilization: The Six Killer Apps of Western Power”, Niall Ferguson) Bir başka deyişle, Yahudiler olmasaydı, bugün çok farklı bir dünyada yaşıyor olurduk.

    Ülkemizde antisemitizm her zaman müşteri bulmuştur. Vatandaşın aklı komplo teorilerine malum pek çalışır. Soner Yalçın başta olmak üzere, komünistinden İslamcısına her kesimden kalem erbabı, bu damardan çok beslendi. Spekülatif birtakım bilgiler vermekten öteye gitmeyen, insanları köklerini açıklamaktan korkar duruma getiren bu kitaplar, haftalarca çok satanlar listesinin tepesinde kaldı. Böyle bir ortamda özellikle kitleleri hareketlendirme gücüne sahip devlet büyüklerimizin dikkatli olmasında yarar var. Küçük bir dikkatsizlik, onulmaz yaralar açılmasına neden olabilir.

    Çocuklar hangi coğrafyada öldürülüyorsa öldürülsün, “insanım” diyen herkesin, kurbanların (maktüllerin) soyuna sopuna bakmadan kalbinin sızlaması gerekir. Ama bu coğrafya Ortadoğuysa, katilin kim olduğuna karar vermek o denli kolay değildir.

    Cevapla
  3. Arda Civelek

    Elbette Hocam. Yorumumda alıntıladığım makalenin erişkesini de paylaşıyorum.

    http://www.spectator.co.uk/features/9265051/not-enough-dead-jews/

    Yine Filistin Sorunu ve Antisemitizm üzerine, geçtiğimiz haftalarda, çoğu nispeten sol eğilimli yayın organlarında çıkan birkaç yazının erişkelerini de site okuyucularının ilgilerine sunuyorum:

    http://www.spectator.co.uk/features/9276721/stand-up-for-britains-jews/
    http://www.lrb.co.uk/v36/n15/mouin-rabbani/israel-mows-the-lawn
    http://www.lrb.co.uk/v36/n16/nathan-thrall/hamass-chances
    http://www.nybooks.com/blogs/nyrblog/2014/aug/02/palestine-hatred-and-hope/?insrc=wbll
    http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/100981/insanliktan_Cikma_Halleri.html
    http://www.thenation.com/article/180492/israel-palestine-and-bds
    http://www.newstatesman.com/world-affairs/2014/07/jews-and-arabs-refuse-be-enemies-what-it-s-be-anti-war-israeli
    http://blogs.telegraph.co.uk/news/brendanoneill2/100281417/is-the-left-anti-semitic-sadly-it-is-heading-that-way/
    http://www.vox.com/2014/7/21/5923145/gaza-anti-semitism-europe
    http://www.zeit.de/gesellschaft/zeitgeschehen/2014-07/knobloch-juden-wuppertal-synagoge
    http://www.zeit.de/gesellschaft/zeitgeschehen/2014-07/demonstration-nahost-konflikt-russland

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir