Direnişin Sosyolojisi

Dostlar,

YURT Gazetesi‘nin usta yazarı, engin birikimli ve tutarlı yazarı Sn.
Merdan Yanardağ‘ın “Direnişin Sosyolojisi” başlıklı önemli yazısını 5 gün bekleterek veriyoruz. Geçen süre, 5 gün olarak kısa gözükmesin..

Söz konusu 5 gün çok yoğun yaşandı ve “hızlı” aktı!

Yanardağ’ın öngörülerini test etmiş olduk..En önemlisi AKP’nin şiddeti artırarak eylemi ezme kararı vereceği, geri çekilmeyeceği.. yönünde idi. Öyle de oldu..

Sayın Yanardağ’ı özene izlemeli..

Bu önemli makale aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
19.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Direnişin Sosyolojisi

 portresi

Merdan YANARDAĞ
Yurt Gazetesi Yazarı

 

Türkiye günlerdir gerçek, kapsamlı, nitelikli, yaygın ve giderek artan ölçüde siyasallaşan bir halk hareketine sahne oluyor. AKP İktidarına ve bu iktidarın kurmaya çalıştığı
yeni dinci-faşizan dikta rejimine karşı toplumun geniş bir kesimini kapsayarak ilerleyen ve bastırılamayan bir isyanla karşı karşıyayız.

Yakın tarihimizin bu en önemli ve görkemli halk direnişi nedeniyle AKP İktidarı ağır bir yenilgiye uğradı. Böyle bir bozgunu hiç beklemiyor olmaları, yenilginin etkilerini daha da arttırıyor. Öyle ki, rejim değişikliğinin (karşı devrimin) gerekçeleri diye sundukları bütün tarih ve siyaset tezlerinin çöktüğü görülüyor.

Cumhuriyetle kavgalı olduğunu varsaydıkları “millet” ile kendilerini birden bire sokakta çatışıyor halde yakalamak, belli ki derin bir siyasal ve ideolojik bir travma yaratmış durumda. Bilindiği gibi AKP’nin Cumhuriyetin kurumlarını ve kültürel temellerini tasfiye ederken öne sürdüğü en önemli gerekçesi “devletle milleti barıştırıyoruz” tezi oluşturuyordu. Ciddi bir hesap hatası yaptıkları ortaya çıktı ve bu tez çöktü.

FARKLI İKTİDAR DEĞİL, YENİ REJİM

Taksim Gezi Parkı direnişi, bir diktatöre dönüşen Başbakan Tayyip Erdoğan‘ın fiyakasını fena halde bozdu. İktidar ne yapacağını bilmiyor. Ancak bu hükümetten
geri çekilmesini ve uzlaşmacı bir politik tavır takınmasını beklememek gerekiyor.
Çünkü böyle bir geri çekilme, siyasal İslamcı AKP Hükümeti‘nin bütün kazanımlarını yitirmesi ve tarihsel hedeflerinden vazgeçmesi anlamına gelecek.

Karşımızda sıradan bir hükümet ya da daha öncekilere benzeyen bir iktidar yok. Kurumsallaşma süreci tamamlanmasa da, Mustafa Sönmez’in de belirttiği gibi, karşımızda Cumhuriyetin büyük ölçüde tasfiyesi üzerine kurulan yeni bir rejim var. Bu nedenle AKP Hükümeti yenilgiyi kabul etmek istemeyecek ve yeniden
güç kullanarak direnişi ezme yolunu deneyecek. Bu olasılık daha güçlü görünüyor.

BÖLME ÇABASI

Erdoğan Tunus dönüşünde Yeşilköy’de yaptığı konuşmada yine kışkırtıcı ve saldırgan bir dille halkı, direnişçileri ve eylemin önündeki gençleri suçluyor. Onların “çapulcu oldukları yolundaki görüşlerini daha da ileriye taşıyor ve “teröristler” diyor.
Israrla çatışmacı bir kullanıyor.

Yine aynı nedenle hedefi daraltmayı, somut taleplerle sokağa çıkan geniş kitlelerle direnişin dinamosunu oluşturan gençleri ve sol grupları birbirinden ayırmayı deniyor.
Akıllarınca direnişe katılan sıradan yurttaşlarla bu isyanın ön saflarında yer alan,
polise direnen, gece Taksim Meydanı’nı boş bırakmayan grupları birbirinden ayırmaya çalışıyorlar. Onlara, “marjinal gruplar ve illegal örgütlerden kendinizi ayırın” diyorlar. Böylece sol grupları ve gençleri yalnızlaştırarak onları “ezmek” için psikolojik ortamı hazırlamayı planlıyorlar.

Ancak bu taktiğin tutmadığı, direnişe aktif şekilde katılan ya da destek olan halk kitlerinin kendileriyle omuz omuza olan gençlerden, sol siyasal örgütlerden, kararlı direnişçilerden her hangi bir rahatsızlık duymadığı görülüyor.

DİRENİŞ ÖĞRETİYOR VE DEĞİŞTİRİYOR

Türkiye’yi ayağa kaldıran, sıradan insanları iki günde birer direniş militanı haline getiren bu büyük isyan kendi dilini, siyasal programını ve ahlakını yaratıyor.

Gezi Parkı’nın ortasında isteyen namazını da kılıyor, birasını da içiyor.

Basit bir sürtüşme bile yaşanmıyor. Tek bir kadın tacize uğramıyor.

Güçlü bir dayanışma ruhu, birlikte hareket etmeyi başarmanın getirdiği nitelikli bir özgüven, çok belirgin bir bilinç sıçraması ve yeni bir ahlak, direniş ortamına
egemen oluyor.

Günlerdir Yurt Gazetesi‘nde ortaya koyduğumuz gibi, Başbakan bir bastırma operasyonunun gerekçesini oluşturmak için yalana ve demagojiye başvuruyor.

  • Camilere saldırıldığı ve bayrak yakıldığı gibi bin yıllık gerici yalanlara başvuruyor.
  • Biz yalana dayalı bu kışkırtmayı Maraş, Çorum, Sivas katliamlarından tanıyoruz.

Erdoğan yine pahalıya ödeyeceği bir hesap hatası yapıyor.
Bu hatanın ne olduğunu göreceğiz.

MHP VE BDP YOK!

Direnişe Türkiye genelinde yaklaşık 10 milyonu aşkın insanın katıldığı tahmin ediliyor.
Bu çok önemli bir kitlesellik. Eylem bir siyasal önderlik olmadan ve büyük ölçüde kendiliğinden gelişiyor. Bir toplumsal patlama yaşanıyor.

İktidarın toplumsal tabanı daralıyor. Muhalefetin çok geniş bir bölümü, kendi yaşam alanlarını ve tarzlarını tehdit altında gören toplum kesimleri, ulusalcı, laik, solcu, sosyalist, yurtsever, cumhuriyetçi, Kemalist kesimler sokağa çıkıyor.

Hem kendileri dönüşüyor hem toplumu dönüştürüyorlar.

Tutucu ve dinci kesimlerle milliyetçiler bu eylemlerde siyasal ve örgütsel bakımdan
yer almıyorlar. BDP başından beri temkinli davranıyor ve uzak duruyor. BDP’nin katılımı merkezi düzeyde değil, İstanbul ve Ankara gibi kentlerde yerel düzeyde gerçekleşiyor. Buna karşılık başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu illerinde tek bir dayanışma eylemi yapılmaması dikkat çekiyor.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş‘ın direniş eyleminin büyük bir yükseliş içinde olduğu günlerde “Biz ulusalcıların, faşistlerin yer aldığı eylemlerde yer almayız. Tabanımız ne yapacağını bilir.” yolundaki açıklaması da daha sonra düzeltilmeye çalışılsa bile belleklerdeki yerini koruyor.

MHP ise direniş eyleminde bulunmadığı gibi, esas olarak katılımcıları suçluyor.

Direnişin sol ve cumhuriyetçi karakterinden ürküyor. AKP Hükümeti’ni eleştirse bile temkinli bir dil kullanıyor. Eğer mahalle arkadaşlarıyla gelen bazı bireysel katılımcılar yoksa, MHP’den bu direnişte örgütlü olarak kimse bulunmuyor. Üstelik MHP Gezi Parkı direnişini tümüyle karşısına alarak eyleme katılanları ihraç edeceğini açıklıyor.

Dolayısıyla bu eyleme “faşistlerin ve darbecilerin katıldığı” yolundaki iddialar
hiçbir anlam taşımıyor. Zaten bu iddiaları tekrarlayana da son günlerde
pek rastlanmıyor.

YENİ KUŞAK

Bu direnişin kendi dili, üslubu, kültürü, mücadele anlayışı ve kültürüyle yeni bir kuşak yarattığı görülüyor. Çok büyük bir gençlik gücünün / kesiminin siyasallaşarak
tarih sahnesine sahnesine çıktığı görülüyor. Bazı istisnaları dışında tutarsak eğer, 1980’den sonra ilk kez böyle bir toplumsal ve tarihsel durum yaşanıyor.

  • Gençler geleceklerini karartan iktidara baş kaldırıyor.
Halkın çok büyük bir bölümü 11 yıldır kendilerine hakaret edilmesine, aşağılanmalarına, yaşam tarzlarına müdahale edilmesine, değerlerine saldırılmasına, görüşlerinin dikkate alınmamasına, yağma düzenine, gelir adaletsizliğinin büyümesine isyan ettiler.

Direnişin Sosyolojisi” hakkında bir yorum

  1. Rıza GÜNER

    AK PARTİ, DİYET İSTEYEN 2. CUMHURİYETÇİLERLE TAM BİR SADAKAT GÖSTERMEYEN DİĞER ÇEVRELERLE YOLLARINI AYIRIYOR!..

    İMF borcunun sıfırlanması, doğudaki Savaş ve Ölüm Pazarı’nın kapanması, Emperyalizmin planlarının aksine Ak Parti’nin İktidar on yıldan fazla kalması; emperyalizmi Çavuşesku, Allende, Saddam ve Esat gibi tedirgin etmiştir.

    Bu nedenle, Sayın Erdoğan yeni bir yol haritası çizmek istiyor, gönüllü ve istekli olmayan, Ak Parti ile birlikte yola devam etmek için bazı şartları olan kişi ve çevrelerle arasına mesafe koyuyor ve onlardan tam bir ustalıkla ayrılıyor.

    Aslında sol görüşlü olan 2. Cumhuriyetçilerin uçuk demokrasi isteklerine cevap bile vermek gereksizdi… Ak Parti’nin arkasında nal toplamaktan başka bir şey düşünmeyen 1. Cumhuriyetçiler ise mide bulandırmaktan başka bir şey de yapamazlardı. Ak Parti ile diğer partilerin arasında kalan ve siyaset dışında olan halkın ne yapacağı belli değildi.

    Gezi Parkı Olayı, bu nedenle, biraz bilinçli teşvikle, biraz işi olurana bırakmakla raslantısal olarak oluştu… Ve Ak Parti, siyaset dışındaki örgütsüz halkın mesajını almakta geçikmedi.

    Gezi Parkı Olayı, ne 12 Mart öncesinin Dev Genç’i gibi, ne Polonya’daki Dayanışma Sendikası gibi BİR SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ ortaya çıkardı… Ak Parti’ye uzun sürede sağlayacağı yararların dışında HAVANDA SU DÖVMEKTEN BAŞKA BİR İŞ YAPILMADI.

    Eğer Emperyalizmin, Çavuşesku’ya, Allende’ye karşı gerçekleştirdiği gibi özel bir programı yoksa; HAVANDA SU DÖVMEKLE VARILMASI MÜMKÜN BİR HEDEF YA DA AMAÇ DA YOKTUR. .. Varsa; bir Franco, bir Pinoşe, bir Dersim kasabı gelir ve kan gövdeyi götürür… Herkes, mum yakar Ak Parti iktidarını arar…

    Siyaset dışında kalan halk, Gezi Parkı dolayısıyla geçici bir tepki göstermiştir. Ak Parti, bu tepkiyi fırsat bilmiş ve homojenleşmeye, safralarını atmaya başlamıştır. Merdan Yanardağ gibiler ise bu tepkiyi Ak Parti’nin yenilgisi sanacak kadar dünyadan habersizdirler.

    Gezi Parkı’na topçu kışlası yapmak, 3. Köprü’ye Yavuz Sultan Selim Adını koymak, Ak Parti’nin Alevileri ve Alevi gibi yaşayan insanları istemediği; yalnızca Sünnileri, yalnızca Sünni gibi düşünen ve yaşayan insanları istediği anlamına gelmektedir.

    Bu nedenle, Ak Parti anlayışı, 1980’li yıllara kadar MUKADDESATÇILIK adıyla İttifak halinde olunan MHP’ye yaklaşıyor… MHP ise Gezi Parkı Olayı’na karışmamaya özen gösteriyor…

    Sonuçta Ak Parti saflarını sıklaştırıyor ve homojen bir yapı kazanmak istiyor… Üç dört çocuklu, Sünni gibi düşünen, Sünni gibi yaşayan ve Sünni gibi ibadet eden KALE GİBİ BİR AİLE, KALE GİBİ AİLENİN YANINDA, KALE GİBİ BİR ÇEVRE, ŞEHİR, VİLAYET VE ÜLKE AMAÇLIYOR.

    Bir zamanlar “Ahmet beyin televizyonu… Ahmet beyin televizyonu…” diye bir reklam vardı. Merdan Feethullahdağ’ın yazısı o reklamı hatırlatıyor… Hazrette zerre kadar zeka yok… Atmasiyonla yazmış, işkemden döktürmüş…

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir