Türkiye’nin Engelliler Sorunu..


Dostlar,

3 Aralık Dünya Engelliler Günü için bir yazı yazmayı tasarlamıştık ama ağır gündelik yükümüz yüzünden ne yazık ki tavsadı. Ancak Sayın Onur Öymen‘in, “usta bir diplomatın” özlü –ama zorunlu olarak amatörce– değerlendirmesini biraz gecikerek alınca, konuya profesyonel sorumlulukla değinmek zorunlu oldu.

633 sayılı KHK’ya göre Aile ve Sosyal Politiklar Bakanlığı bünyesinde Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü kuruldu. İlgili KHK ve ilgi yazı gereği 31.12.2011’de  Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurumu kapatılarak bu kuruma ait iş ve işlemler ilgili Genel Müdürlüklere devredildi. Sanal adresi http://www.ozurluveyasli.gov.tr/tr/..

Bu sitede epey rakamsal veri de var..
(Türkiye Özürlüler Araştırması Temel Göstergeleri, http://www.ozida.gov.tr/arastirma/oztemelgosterge.htm, 7.12.12)

Maalesef, Türkiye’de toplam nüfus içine engelli oranı % 12,29!

Dünyadaki en yüksek oranlardan biri ne yazık ki..

Dünyadaki toplam 650 milyon engellinin, Dünya nüfusunun %1,14’ü olmamız nedeniyle (80 milyon / 7,2 milyar), 650 milyon x 0,0114= 7,41 milyon “engellimizin” olması beklenebilir. Ancak bu rakam 80 milyon X %12,29 = 9,83 milyon olup,
dünya ortalamasının ne yazık ki üzerindedir.

Ama biz bu denli engelliyi sokaklarda göremiyoruz. Çünkü yaşam alanları onlara yaşamı kolaylaştırıcı olmaktan, “engelli dostu” olmaktan çok uzak.

Başkent Ankara’da bile görme engellilere kaldırımlarda yürüme rehberi olan
sarı renkli, 6 Nokta Braille alfabesi esinli kabartılı şeritler birkaç aydır döşeniyor..

Bu oran, her 8 kişiden 1’ini “engelli” olduğu anlamına geliyor.

Dünya Sağlık Örgütü bu bağlamda 3 farklı kategori tanımlıyor :

* Handicapped, disabled, impaired (impairment)..

Tıpta farklı karşılıkları var bu kategorilerin. Ancak günlük dilimizde genel anlamda “engelli” ya da “özürlü” demekteyiz.

İş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle her yıl yaklaşık 2000 dolayında çalışanımız “tam engelli” oluyor. 5510 sayılı Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasası uyarınca (md. 25, fıkra 1) %60 ve üzerinde bir oranla çalışma gücünü yitirenler, sağlık kurulu kararı ile (3 uzman hekim) ilgili yönetmeliğe göre (Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği) “tam engelli” (tam malul) sayılıyor ve emekli ediliyorlar.

Bu rakam, 80 milyon nüfuslu üllkemizde “küçük” görünebilir. Fakat ilki, “tam engellilikten” söz ediyoruz, ikincisi yalnızca “kayda giren” olguları dikkate alıyoruz. Bu bakımdan, buzdağının altı (kayıt dışı çalışanlar..) bilinmezdir.. “Tam engelli” olmayan çok sayıda
iş kazası ve meslek hastalığı kurbanı da toplam engelliler havuzundadır.

  • Asıl vurgunun AKRABA EVLİLİĞİNE yapılması gerekmektedir!

Ülkemizde akraba evlilikleri, büyük çabalarla ancak %20’lere çekilebilmiştir.
Yakın geçmişe dek bu oran % 25 dolayında idi. Yani her 4 evlilikten 1’i akraba evliliği idi. Önemli oranı da yakın akrabalar arasında. Sosyal dokuda hızlı dönüşüm ve kapalı toplulukların belli ölçülerde dışa (toplumumuzun öteki kesimlerine) açılması ile bu oranın izleyen yıllarda hızlanarak düşmesi beklenir. Yakın akraba evliliklerinde doğumsal anomali oranları 3 katı aşar düzeyde yükselmektedir.

Henüz doğum öncesi genetik tanı hizmetleri yeterli düzeyde değildir.
Yardımla üremede pre-implantasyon genetik tanı ise son derece marjinal durumdadır. (Bkz. Biyoteknolojinin yaşamımıza olumlu katkıları üzerine.. başlıklı yazımız..;  http://ahmetsaltik.net/biyoteknolojinin-yasamimiza-olumlu-katkilari-uzerine/)

Yenidoğanda fenilketonüri (dünya verilerinden 3-4 kat daha fazla ülkemizde),
doğumsal hipotiroidi, Yenidoğanda işitme taramaları çok değerlidir.

Sağlık Bakanlığı’nın ve yukarıda anılan yeni Genel Müdürlüğün, TV’lerde halk eğitiminde akraba evliliklerinden mutlaka sakınılması gerektiği yönünde yaygın halk eğitimi yapmaları, en az sigara ve obesite ölçüsünde hatta daha çok önemli ve önceliklidir.

Bir bütün olarak üreme sağlığı hizmetlerinin topluma, vazgeçilmez koruyucu
sağlık hizmetleri bağlamında sunulması gerekmektedir. Bu amaçla Toplum Sağlığı Merkezlerinin güçlendirilmesi ve bu tıbbi hizmetlerin alınabileceği birimlerke işbirliği ve eşgüdümü zorunludur.

  • Ancak Sağlık Bakanlığı, tüm hastanelerini kazanç sağlamakla yükümlü
    sağlık işletmelerine dönüştürmüştür!?

3 Kasım 2012’de yürürlüğe giren hükümlereiyle 663 sayılı Yasa Gücünde Kararname, bir de zihinlere -retorik- tuzak kurarak bu işletmelere “Kamu Hastane Birliği” demektedir!?

Böylesine çelişkili, tutarsız, eklektik, kazanca odaklı-özelleştirilmiş sağlık sistemi ile halka gerekli koruyucu sağlık hizmetlerini vermek ve o arada özürlü oranlarını azaltmayı ummak, akla Nasrettin Hoca’nın bir fıkrasını getirmektedir :

* Hoca Nasrettin’i alacaklıları sıkıştırırlar. O da, evinin önünden geçen köy sürüsü için yolu daralttığını ve 2 yana dikenli teller koyduğunu söyler. Alcaklıların anlamamaları üzerine de “aklıevvel” Hoca açıklar :

Sürü bu dar aralıktan geçerken yünleri dikenli tellere takılcak,
Hoca onları toplayacak, ipe dönüştürecek, satacak ve borcunu ödeyecektir..

Sevgi ve saygı ile.
7.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik

================================================

Dünya Engelliler Günü

onur-oymen

Dünya engelliler gününde bütün engelli vatandaşlarımızın zorluklarını paylaşıyor ve hükümete ve yerel kuruluşlara bu alanda çağdaş ülkelere nazaran yaşadığımız eksikliklerin giderilmesi çağrısında bulunuyoruz. Bugün aynı zamanda engelliler konusunu bütün boyutlarıyla düşünme günüdür.

  • Dünyada 650 milyon engelli var.

Bunların %80’i gelişme yolundaki ülkelerde yaşıyor.
Toplumun eğitim düzeyi düşük olanları arasında engelli oranı daha yüksek.
Kadınlarda erkeklerden daha çok engelli var.

  • UNICEF’e göre sokak çocuklarının % 30’u engelli.

Türkiye engelli sayısının yüksek olduğu ülkeler arasında.
Türkiye’de toplam nüfus içine engelli oranı % 12,29.

Bu kadar çok sayıda engelli vatandaşımızın olmasının sebepleri arasında,* aile içi evlilikler gibi
* sağlık sorunlarının yanı sıra,
* iş kazalarında yaralananların sayısının yüksekliği de yer alıyor.
* Dikkat çekici bir örnek de trafik kazaları.
2008 rakamlarına göre Türkiye’de 104.212 trafik kazası olmuş. Almanya, İngiltere ve İtalya gibi araç sayısının çok yüksek olduğu ülkelerin dışında Türkiye’deki kadar trafik kazasının olduğu başka Avrupa ülkesi yok. Bu trafik kazalarında bir yılda 4.236 vatandaşımız ölmüş. 184.000 vatandaşımız yaralanmış. Trafik kazalarında ölenlerin sayısında yıllar itibariyle göreli bir azalış olmakla birlikte, yaralananların sayısında büyük artış var. Avrupa ülkeleri arasında kaza başına yaralanma sayısında birinciyiz. 100. 000 kişi başına ölüm ve 100.000 araç başına ölüm gibi istatistiklerde de maalesef Türkiye çağdaş ülkelerin son sıralarında yer alıyor. Acaba neden böyle oluyor? Bütün suçu sürücülere yüklemek doğru mu? Altyapının, devletin denetim görevini yeterince yapamamasının bunda etkisi yok mu?İşte bütün bu konularda Türkiye’nin öbür çağdaş ülkelerin niçin en gerisinde kaldığını araştırmalıyız ve bu konuda gerekli önlemleri almalıyız. Çağdaş uygarlık düzeyine yükselmeyi hedeflerken, bu gibi konularda çağdaş uygarlığın en geri sıralarına düşmemiz her halde övünülecek bir durum değildir. Siyasi partilerimiz televizyon dizilerini tartışmayla geçirdikleri zamanın bir bölümünü engelli vatandaşlarımızın sorunlarını araştırmaya ayırsalar, bunun senede bir gün engellilerle fotoğraf çektirmekten daha fazla çaba gerektirdiğini hatırlasalar, her halde gelecekte engelli vatandaş sayımızın azaltılmasına daha çok katkıda bulunurlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir